TÜRK DÜNYASININ BİLİNÇLİ OLARAK SİLİNMİŞ GEÇMİŞİ
Yazan: POLAT KAYA
(Copyright © 2002 Polat Kaya)
1. TUR/TÜRK GEÇMİŞİNİN
ÇARPITILMASI
1.1) Yıllarca yaptığım araştırmaların sonunda bulduğum bir gerçek şudur ki eski çağlara ait "tarih" diye yazılıp ve dünya halkına "gerçekmiş" gibi tanıtılan pek çok husus sahte kılıflar içine saklanmış yalanlar olup gerçeği söylememektedir. Denebilir ki dünya insanı, geçmişinde belki de hiç bir zaman karsılaşmadığı büyük bir hileli oyuna hedef edilmiş ve geçmişi saptırılmıştır. İnsanlar küçük bir azınlığın çok kurnazca kandırmaları sayesinde bilinçli olarak yalanlarla kandırılmış ve koyu bir gizlilik perdesi arkasında saklananlar tarafından uzun zamandan beri yalan dolanla sömürülmüştür. Gizlilik bir sömürü tekniği, bir soğuk harp aracı olarak kullanılmış ve yalanlar ısrarla tekrar edile edile "gerçekmiş" gibi görüntülere büründürülmüşlerdir. "Tarih" gibi tanıtılan yalan dolanlar, bilinçli yanlış bilgi yayını ile yaratılan yanıltmalar, şaşırtmalar bilhassa Türk dünyasının geçmişine yönelik olup, Asya'dan kopup bütün dünyaya yayılan Tur/Türk insanının binlerce senelerden beri gittikleri her yerde geliştirdiği muhteşem bir medeniyetin çökertilmesini ve bilinmemesini hedef almıştır. Bunun için de ne yapılması gerekiyorsa hepsi de yapılmıştır. Eski Tur/Türk insanının geliştirmiş olduğu dini, dili, medeniyeti, kültürü ve hatta Tur/Türk insanının kimliği sahte iddialarla değiştirilerek çalınmış, bu durumlara karşı koyanlar ise cezalarını canlarıyla ödemişlerdir.
1.2) Görünen görüntü şudur
ki; bu politik oyunlar çok uzun vadeli olup, bilinçli şekilde hazırlanmış,
sabırlı ve çok gizli şekillerde tatbik edilmiştir. Dünyaya
medeniyet vermiş olan Tur/Türk dünyası, bütün bu gibi oyunlarla, yok
edilmek için binlerce seneden beri bazı gruplar tarafından bir boy
hedefi haline getirilmiş, geçmişinde yarattığı kültür
ve medeniyetinden koparılmıştır. Bu sebeple, Tur/Türk
dünyası ile ilgili her söylenene inanmamak, söylenmişleri veya
söylenmemiş olanların da neden söylenilmediğini çok ince delikli
bir hüküm süzgecinden geçirmek, söylenilenlerin doğruluğunu veya eğriliğini
soruşturmak, Tur/Türk dünyası için kaçınılmaz bir ön
istektir.
2. TÜRKLERE KARŞI GEÇMİŞTE
OLAN GİZLİ EL TUTUŞMALAR
2.1) Günümüzde Türk dünyasına karşı devamlı şekilde her yönden yağdırılan bir propaganda yayını vardır. Yani Türkler kendilerine yöneltilmiş bir soğuk harp aracı olan "dil ateşi yaylımı" altındadırlar. Çok olasılıkla bu geçmişte de böyle idi. Türklerin dünya medeniyetine katkısını gerçek boyutları ile dile getiren araştırıcı yazar pek olmadığı gibi, Tur/Türk adını kullanarak dünya medeniyetinin en azından bazı hususlarının Türklerin katkısı olduğunu söyleyenlerin sayısı dahi parmakla sayılabilecek kadar azdır. Bazılarının en basit bir masalı bile dile getirilip ondan ve onu yaratanlardan övgü ile bahsedilirken, Türklerin yarattıkları eserlere ad ve kılıf değiştirilerek hep başkalarına aitmiş gibi gösterilir? Türkün peyniri yoğurdu bile başkalarına mal edilir de Türk'e mal edilmez. Türklere karşı olan bu olumsuz tutumun sebebi ne olabilir?
2.2) Bazılarına göre, sebep olarak üç kıtada 600 yıl yasayan Türk'ün Osmanlı İmparatorluğu gösterilir ki ben bu gibi Osmanlıya yüklenmeleri inandırıcı bulmuyorum. Elbette ki Avrupalı, ve diğerleri Türk'ü bağrına basar şekilde sevmemiştir, fakat Türk'ü sevmemenin kökü daha öncelere gider. Bunda da Türklerin kendi olumsuz katkılarından daha çok eski ve yeni Türk dünyasına karşı olumsuz gözle bakanların kendi geçmişlerinde yaptıkları sahtekarlıklardır. Başka bir deyimle günümüz dünyasını, uzak geçmişini inkar eden ve bilhassa geçmişte her yerde etken olan Türk dünyasını inkâr eden bir dünya haline getirenlerin kendi eğrilikleri ve eski Tur/Türk dünyasını tarihten bilinçli olarak silenlerin kendi günahlarıdır. Yazılanlarda tam gerçekler söylenecek yerde yarı gerçekler söylenmiş ve geride kalanlar da yalanlarla süslenmiştir. Gerçeği bilmeden, fakat samimi bir şekilde yazan bir yazar ile gerçeği bildiği halde bilinçli şekilde saptırarak yazan yazar arasında dağlar kadar fark vardır. Birincisini hoş görebiliriz amma diğerini hoş görmenin imkânı yoktur. Bazılarına geçmişte yapılmış yalanları gerçekmiş gibi devam ettirebilmek için her defasında yeni yalanlar uydurmak görevi düşmüş. Yapılanlar da onu gösteriyor.
2.3) İnsanlara gerçekler anlatılmamış ve çoğunluk karanlıkta bırakılarak yönlendirilmişlerdir. Dünyanın ekonomik ve politik gücünü ele geçirmek isteyen küçük bir azınlık duruma hakim olabilmek için var olan eski düzeni bozup onun yerine kendilerinin geliştirdiği ve kendi maksatlarına uygun düzenler getirmişler. Bunun için de eski Türk dünyasının gerçekçi dininden bir takım yeni dinler üretilerek halk yeniden şekillendirilmiş ve yönlendirilmişlerdir. Dinler genellikle soruşturmaya açık sistemler değildirler. Soruşturulmaları arzulanmaz. Herkes onları kendine söylendiği şekilde öğrenir, kabullenir ve durumu devam ettirir. Yapılan hileli oyunları bilenler programın içinde olduklarından onlar da gerçeği başkalarına itiraf edecek durumda değildirler. Böylece bir gizlilik alıp başını gider. Elbette ki gerçeği bilmek isteyen pek çok insan her yerde vardır. Fakat onlara gerçek söylenmedikçe onlar da karanlık içinde kalmaya mahkumdurlar.
2.4) Düşmanı karalama taktiği çok etken bir soğuk savaş aracıdır. Bu araç çok eski Tur/Türk dünyasına karşı yapıldığı gibi, Osmanlıya karşı da yapılmış ve günümüzdeki Türk dünyasına karşı da devamlı şekilde kullanılmaktadır. Osmanlıya karşı yapılan karalama propagandası sayesinde Osmanlının çökmesi sağlanmış ve simdi de sıra Türkiye'ye gelmiştir. Madalyonun sergilenen yüzü böyle iken, asıl sergilenmeyen yüzünde ise başka bir manzarayı ancak çok derinlere indiğimizde dolaylı şekilde görüyoruz. Demek istediğimi biraz olsun açıklayabilmek için, örnek olarak, Türkiye'nin bu günlerde Batıdan almağa çalıştığı şu OMBUDSMAN sözüne bakalım:
2.5) OMBUDSMAN sözü "adaletli bir şekilde devletle vatandaş arasında ara buluculuk yapan adil bir kimse" anlamında olup Türkçe "Mabud-Osman" (Tanrı-Osman, Adil-Osman) deyiminden yapılmıştır. Dikkat edilirse, Türkçe "Mabud" (tanrı, ilah) sözünün "a" ünlüsü düşürüldükten sonra ve "Osman" adının da "O" ünlüsü başa getirildikten sonra iki Türkçe sözcük birleştirilince, karşımıza OMBUDSMAN sözü çıkmaktadır. Şayet, Osmanlı adaletsiz bir devlet olsaydı, Osmanlının adını "Mabud-Osman" (Tanrı-Osman) diye tanımlayıp bu Türkçe deyimden, sözü kırma yoluyla OMBUDSMAN sözünü üretmezlerdi. Aslı Batı dillerine aitmiş gibi görünen bu söze "Türk insanını ve Türk'ün "Mabud Osman" adını örnek olarak almazlardı.
2.6) Başka bir deyimle, Türklerdeki adalet kavramı o kadar derin ve herkese eşit olarak uygulanan bir kavram olmalı idi ki ve bunu yapan "Osman" (Oğuz-Man) da bu davranışında "bir tanrı" gibi adil davrandığından olsa gerek ki OMBUDSMAN sözünün tanımlanmasına kaynak olmuştur. Görülüyor ki yakın geçmişte hem kavram ve hem de sözcük olarak Türkçeye sokulmaya çalışılan bu OMBUDSMAN sözü aslında Türkçe bir deyimden ve Türk'ün adaletinden kaynaklanmaktadır. Sözcüğün üretilmesinde Türk insanı, Türk adalet kavramı, ve Türk dili kaynak malzeme olarak kullanılmıştır. Bu durum Batının, Türk insanına karşı beslediği kin ve garazın yanında, Türk'ü içinden nasıl gördüğünün ve hiç bir zaman açıklamadığı, gizli gizli içinde sakladığı bir sırrının ifadesidir. Tur/Türk insanını bu şekilde görmek çok doğaldır, zira on binlerce senelerden beri Tur/Türk insanı eşsiz bir "ak" olan güneşi kendisine tanrı edinmiştir. Yani her zaman Ak-Han'a inanmış ve AK-Han gibi davranmıştır, alını ak, kalbi ak bir Osman bir Oğusman olmuştur.
2.7) Nitekim, Türk'ün uzak ve yakın geçmişteki ataları Türk'ün adaletini daha önceleri dünyaya gösterdikleri gibi, Osmanlılar zamanında da dünyaya kat kat ispat etmişlerdir. Dolayısıyla, Türk'ün atalarının hemen hemen her konuda komşularını etkilemiş olması doğaldır. Denebilir ki Avrupalı düşünürlerin beynindeki "Türk" her zaman için "asil ve adaleti temsil eden insandır". Fakat, bu gerçeğe rağmen, bunu itiraf etmek Avrupalı düşünürler için kolay yutulur bir lokma değildir. Çoğu Batı düşünürlerin yetiştirildiği ortam bu gerçeği açıkça dile getirmelerini önler. Günlük gaileleri ile uğrasan çoğunluktaki Avrupalı Türk hakkında gerçekleri bilmemiştir, bilenin de sesi çıkmamıştır veya çıkamamıştır. Zira, bu iyi niyetli insanlar ancak geçmişin gizliliklerini bilenler tarafından yönlendirilip şartlandırılmışlardır.
2.8) Bilinir ki her hangi bir dile yeni sözcükler yaratmak kolay bir iş değildir. Bu yüzden Türk dilcileri Türkçe'ye yeni sözcükler yaratmakta zorluk çekerler. Halbuki, başka bir dilin ifadeleri kaynak olarak alındığında ve hele "fonetik" olmayan bir dile sözcük aranıyorsa, Türkçeyi kaynak olarak kullanmakla kelime üretme işi defalarca kolaylaştırılmış olur. Nitekim pek çok diller bu yolu kullanmışlardır.
2.9) O halde onları, Türk insanını sevmezliğe sevk eden durum yahut durumlar ne olabilir? Bence, Türk insanına karşı olan kin ve garazın kaynağı Türk insanına karşı çok eskilerden beri geliştirilmiş olan çekememezliktir. Çünkü Tur/Türk insanı dünyaya medeniyet vermiştir, medenilik getirmiştir. Günümüzde insanlığın kullandığı en önemli icat ve gelişmelerin çoğunu eski Tur/Türk dünyası vermiştir. Ne gariptir ki Tur dünyasının başarıları, bilinçli şekilde Türk dünyasından alınıp başkalarına mal edilmiştir.
2.10) Bakın, GENESIS 11: 1-9 ad vermeden ne diyor: [1]
"1- Şimdi bütün dünya bir dili ve belirli, törelere uygun, düzenli bir takım sözcükleri kullanmaya devam etti. 2- Onların doğuya doğru yolculuklarında en sonunda onlar Shinar (Sümer) denen ülkede bir düz ova buldular ve orada oturmaya başladılar. 3- Ve birbirleriyle konuşmaya başladılar: "Gelin! Tuğlalar yapalım ve onları bir yakma yöntemi ile pişirelim." dediler. Böylece, onlarca tuğla, taş yerine ve katran da harç yerine kullanıldı. 4- Şimdi dediler: "Gelin! Kendimize bir şehir yapalım ve hem de başı göklere ulaşan bir kule yapalım, ve yer yüzünde her yere dağılabiliriz korkusuyla kendimize şanlı bir ad yapalım".
"5- Ve Jehovah aşağı inip şehri ve insan oğullarının yaptığı kuleyi görmeye gitti. 6- Ondan sonra Jehovah dedi: "Bak! Onlar hep aynı insanlar ve onlar için yalnız bir dil var, ve bu da onların yapmak için başlattıkları ve istedikleri bir şey. Şüphesiz ki şimdi hiç bir şey yoktur ki yapmak için onların aklına gelmesin ve onlar için yapılması güç olsun. 7- Gelin simdi! Aşağı gidelim (inelim) ve orada onların dilini karıştıralım ki onlar birbirlerinin dilini bir daha dinleyemesinler / anlayamasınlar". 8- Böylece, Jehovah onları o yerden yer yüzünün her tarafına dağıtıverdi, ve onlar derece derece (tedricen) şehri yapmayı terk ettiler. 9- Bu sebeple onun adına Ba'bel dendi, çünkü orada Jehovah bütün dünyanın dilini karıştırmıştı, ve Jehovah onları yer yüzünde her yere dağıtmıştı."
[1] "New World Translation of the Holy Scriptures" by New World Bible Translation Committee, 1984, p. 18-19.
"1- Now all the earth continued to be of one language and of one set of words. 2- It came about that in their journeying eastward they eventually discovered a valley plain in the land of Shinar, and they took up dwelling there. 3- And they began to say, each one to the other: "Come on! Let us make bricks and back them with a burning process". So brick served as stone for them, but bitumen served as mortar. 4- They now said: "Come on! Let us build ourselves a city and also a tower with its top in the heavens, and let us make celebrated name for ourselves, for fear we may be scattered over all the surface of the earth.
5- And Jehovah proceeded to go down to see the city and the tower that sons of men had built. 6- After that Jehovah said: Look! They are one people and there is one language for them all, and this is what they start to do. Why, now there is nothing that they may have in mind to do that will be unattainable for them. 7- Come now! Let us go down and there confuse their language that they may not listen to one another's language. 8- Accordingly Jehovah scattered them from there over all the surface of the earth, and they gradually left off building the city. 9- That is why its name was called Ba'bel, because there Jehovah had confused the language of all the earth, and Jehovah had scattered them from there all the surface of the earth."
2.11) Bu ifadelerin yazıldığı zaman M.Ö. 500-600 yıllarına rastlar. Bu metinden anlaşılan şudur: Bu ifadeleri yazanlar da dahil olmak üzere, dünya o zamanlarda tek dil konuşuyordu. Bir grup kimseler, kendileri de o tek dili konuştukları halde, onu bozmayı, karıştırmayı planlıyorlar ve bu dili konuşan dünyayı yok etmeğe çalışıyorlardı. O devirlerde Tur/Türk insanı dünyada her yerde varlığını gösteriyordu ve en mükemmel gelişmelerini yapıyordu. O sırada Sümerlerin çökmesinden geriye kalan Tur/Türk grupları, eski MASAR (MISIR)lıları, Sakaları, Pelasgian diye anılan diğer Saka kollarını, Etrüskleri, Turukkuları, Trakyalıları ve Medeleri, Anadoluları, Kan-Han/Gün-Han (Kanan, Canaan) diye bilinen TUR Fenikelileri, TUR Kartacalıları, Avrupa TURlarını ve pek çok diğer Tur/Türk gruplarını içine alan bir Tur/Türk dünyası vardı ve her yerde Türkçe bir dil konuşuyorlardı. İşte parçalanmak, karıştırılmak istenen dil de bu dildi. Yani Türkçe idi.
2.12) Metin (GENESIS 11: 1-9 ) bilinçli olarak kaypak bir dille yazılmış olup neyin ne olduğunu anlama güçlüğü bilinçli olarak metine işlenmiştir. Fakat kimin kastedildiği de inkâr edilemeyecek kadar aşikardır. Elbette ki karıştırılmak istenilen dil onu karıştırmak isteyenlerin kendi dili olmadığı gibi, o dili konuşan çoğunluk halk da konuşulan dili karıştırmak isteyenlerin kendilerinden değildi. Bir nevi içten içten işleyen bir yara gibi, gizli gizli hazırlanan birileri içinde yaşadıkları dünyayı karıştırma ve birbirine düşürme görevini üstlenmişlerdi.
Çoğu Batı kaynaklı olan eserlerden yıllarca
yaptığım araştırmalarımdan edindiğim
bilgilerin ışığı altında vardığım
gerçekler aşağıda çeşitli başlıklar altında
sunduğum gibi özetlenebilir:
3. ESKİ TUR/TÜRK DÜNYASI: SÜMERLER VE
DİĞERLERİ
3.1) En azından son buzullar çağının sona erdiği takriben 20,000 artı sene öncesinden beri, eski dünya Türkçe dilin dünyada hemen hemen her yerde konuşulduğu, eski Türk dininin dünyada her yerde inanıldığı ve Tur/Türk insanının diliyle, töresiyle ve idareciliğiyle her yerde hakim olduğu ve insanlara adalet verdiği bir dünya idi. Tur/Türk insanı gittiği her yerin doğasıyla uyum içinde olmuş, doğasına saygılı, doğasını anlayan, seven ve ondan merhametli bir şekilde yararlanan medeniyetler kurmuş ve dünya medeniyetine çok büyük hizmetlerde bulunmuştur. Örneğin, Türkçe bir dil konuşan Sümerler Orta Asyalı Tur/Türk insanı idiler ve denebilir ki günümüzde insanlığa hizmet eden pek çok konuda yapılan katkılar onlar tarafından düşünülmüş ve geliştirilmiştir. Çivi yazısının icadı ve onunla beraber gelişen okul sistemi, öğretmen ve öğrenci işleri ve ilişkileri, geliştirilen bilgileri yazıp kitaplıklarda toplamak, vs. hep onların yarattığı eserler olarak onların kayıtlarında bulunmuştur. Sümerler ile ilgili çalışmalarımın internette şu adreslerde görülmesini saygı ile öneririm.
http://polatkaya.net/200_Words_Hymes_List.html
http://polatkaya.net/Sumer_Turk.htm
4. TÜRK AYDINININ YANILGISI
4.1) Günümüzde Türk aydınının bilmediği veya bilinçli olarak dışarıdan yönlendirme yoluyla bilmezliğe, tanımazlığa sevk edildiği bir yanılgı vardır ki o da Türk dilinin çok yakın zamanda Orta Doğu'ya gelmiş olduğuna inanmak veya inandırılmak yanılgısıdır. Bunun yanında Türklerin tarihi de bir nevi Büyük Hun İmparatorluğu ile başlayıp hep Asya'da oluşmuş görüntüsü vardır. Anadolu'da, Orta Doğu'da, eski Mısır'da ve Avrupa'da Türkçenin konuşulmadığı yanılgısı vardır. Çağdaş Türkler yönünden bu kendi tarihleri hakkında büyük bir yanılma ve dış odaklar için ise büyük bir kandırma başarısıdır. Denebilir ki haklarında başkaları tarafından geliştirilen hilelerin bu kadar başarıya ulaşmış olduğu bir ulus, Türklerden başka birisi olmamıştır. Halbuki çok eski zamanlardan beri Türkçe, Orta Asya'da olduğu gibi, Asya'nın pek çok yerlerinde, Avrupa'da, Orta Doğu'da, Kuzey Afrika'da konuşulan bir dildi. Anadolu oldum olalı Tur/Türk insanının Türkçe konuşulan yurtlarından birisi olmuştur. Afrika'da Sudan, Habeşistan, ve hatta Madagaskar dahil Afrika'nın bir çok yerlerine eski Tur dünyası yayılmış ve oralarda gerek dil ve gerekse yapıcılık izlerini bırakmışlardır. Madagaskar adasının dikili taşları ile Asya'nın dikili taşları aynı kültürün eserleridir. Avrupa'nın tümü en az 2000 yıl evveline kadar yine Türkçe konuşulan bölgelerdi. Eski Greklerin, Latinlerin ve Semitik halkaların kendilerine ait dilleri yoktu ve günümüzde Grekçe, Latince, ve Semitik diye bilinen diller Türkçeden, Türkçe sözcük ve bilhassa deyimlerin kırılıp yeniden şekillenmesi yoluyla yapılmış dillerdir. Bu görüsün gerçek olduğunu çeşitli delillerle göstereceğiz.
4.2) Aslında kendi dilleri olmayan bazı grupların din ve ticaret adamları Türkçe sözleri kırıp değiştirme yoluyla kendilerine yeni diller yapmaktaydılar. Nitekim sözde "Akadian" dili bu şekilde Sümer dilinden kırılarak yapılmış dillerin öncülerinden birisiydi. Bazı gruplar için din ve ticaret konularında halk üzerinde etken olabilmek için çoğu bilgileri bir "gizlilik" perdesi arkasında tutmak, onu gerektiği şekilde ve gerektiği yerde kullanarak halkı yönlendirmek çok önemli bir politika aracı idi. Gizli bilgileri herkesin kolaylıkla anlayamadığı bir şekilde ve kırılmış bir dilde tanımlamak ve konuşmak bazı grupların halk üzerindeki başarılarını sağlayan bir yoldu. Her iki konuda da kandırıcı olabilmek için gizlilik şarttı. Ayrıca her yerde aynı konuşulan bir dili karıştırmakla, dili karıştıranlara yeni iş sahaları da gelişiyordu. Hele birbirlerini anlamayan gruplar arasında iki dili bilen birisinin araya girerek anlaşmayı temin etmesi, o kişi için her iki tarafı da kontrol altına almak demekti.
4.3) Grekler, Semitik halklar ve kendilerini Hint-Avrupalı adı ile tanıtan günün "Avrupalıları" Türkçeyi kırıp yeni sözcük üretmekte o kadar ustalaşmışlardır ki böylece her bir grup için biraz ayrı fakat aslında Türkçeden kaynaklanan diller üretmişlerdir. Üretilen diller kontrollü yapıldıkları içindir ki birbirlerine benzetilmişler fakat hep aynı yapılmamışlardır. Terzide elbise yapılır gibi Hint-Avrupa dilleri Türkçeden bilinçli şekilde ve çok olasılıkla özel okullarda üretilmişlerdir. Tamamen Türkçeden yapılma olan bu dillerin kendi başına başka dillerden ayrı gelişmiş bir dil ailesi olduğu iddiası pek çokları için 20. asrın en büyük ilmi yanılgısı ve bazıları içinde dünya halkını kandırmasıdır. Bu gibi iddialar, Türkçeden yapılan dil hırsızlığını kapatmak için küçük bir grup tarafından uydurulmuş ve bilinçsiz masum kitle de onları tekrar etmekle gerçek olmayan durumların gerçekmiş gibi yayılıp yerleşmesine hizmet etmişlerdir.
4.4) Bu yetmiyormuş gibi
Avrupa'nın yeni yerleşicileri eski Tur/Türk insanına ait Türkçe
toponimleri de kırma yoluyla değiştirmişler ve onları Türklük
kimliklerinden koparmışlardır. Bütün bunlar on binlerce seneden
beri her tarafa yerleşmiş Türk insanını ve onun geliştirmiş
olduğu medeniyet izlerini kökünden kazıp atmayı hedef alan hoş
görüsüz davranışlardır. Bu gibi davranışların altında
Türklüğü ve Türk medeniyetini çekememek ve onu tarihten silmek emeli
yatmaktadır. Öyle görünüyor ki bu yok edilme senaryosunda günümüzün Türk
dünyası son halkayı temsil etmektedir.
5. ESKİ MASAR/MISIR BİR TUR/TÜRK
DEVLETİ İDİ
5.1) Eski Mısır Devleti hakkında şunu söylemek hiç te yanlış olmaz: İnsanlık tarihinin en uzun ömürlü devleti olan eski Mısır Devletini kurup, eski Mısır medeniyetini geliştirenler, dünyaca ünlü piramitleri dikenler, dilleri günümüzün Azeri Türkçesinin bir ağzı olan Tur/Türk insanları idi. Oğuz-Kağan destanında onların adları MASAR diye geçer. Oğuz-Kağan destanında Masar kralının adı da "Kağan" (Hakan) diye anılır. Il-günlerinin rengi kap-kara idi der. Bu da Oğuz oraya gelmeden önce oranın insanının Afrika'nın kara renkli insanından olduğunun işareti olsa gerek. Eski MASAR/MISIR devletine hakim halkın dilinin Türkçe bir dil oluşu (Doğu Anadolu ve Azeri Türkçesi), kendilerinin Orta Asya'dan gelip Akdeniz'den itibaren Nil nehri boyunca Kuzey Afrika'da medeniyet geliştirmiş olmaları, din, kültür ve törelerinin eski Türk dünyasının din, töre ve inanışları ile aynı oluşu ve eski Masar/Mısır unvanlarının Türk Hakan unvanları gibi Türkçe dilde oluşu, dünyanın bu çok eski ve uzun ömürlü devletinin bir Tur/Türk devleti olduğunun kanıtlarıdır.
5.2) Benim görüşümde, eski Masar'ın (Mısır'ın) üç büyük piramitleri eski Tur/Türk dünyasının üçlü Gök-Tanrısının adına, yani Gök-Ata-Tanrı, Gün-Tanrı ve Ay-Tanrı adlarına yapılmış abidelerdir. Milli bir proje olarak üç ayrı Hakan zamanında başlatılmış, en büyük piramit Gök-Ata-Tanrı (evreni yaratan), ikincisi Gün-Tanrı (güneş için) Güneş, Gök-Ata-Tanrıya göre ikinci sırada idi, ve üçüncüsü ise Ay-Tanrı için (üç piramit içinde en küçüğü) yapılmışlardır. Üçlü Gök-Tanrı için yapılan bu piramitler bitirildikten sonra bir daha da bunlar kadar cüsseli ve onlar kadar görkemli, Tanrı adına yakışır piramitler yapılmamıştır. Bunun arkasındaki sebebin, ekonomik olmakla beraber, üçlü Gök-Tanrı adına yapılan bu piramitleri başka yapıtlarla geçmemek istek ve düşüncesi olmalıdır.
5.3) Bu çok eski Tur/Türk
devletinin, yani eski Masar/Mısır devletinin Tur/Türk dünyasından
kopmuş olması, eski Türklüğü yok etmek isteyenlerin planlı
ve bilinçli olarak eski Tur/Türk dünyasını yanlış tanıtma
gayretlerinden kaynaklanmaktadır. Dünyanın en uzun ömürlü devleti
olan Eski Masar/Mısır devletinin bir Tur/Türk devleti olduğunu
gösteren ve onların han/hakan unvanlarını yeniden gözden geçiren
çalışmamı ayrıca sunacağım. Masar adı
sonradan Grekler tarafından bilinçli olarak "EGYPT" sekline
çevrilmiştir. Ad değiştirme bir "yıkma, yok etme"
taktiğidir. Ne gariptir ki bunu yapanların kendileri de zamanında
hep Türkçe dil konuşuyorlardı.
6. ESKİ MASAR/MISIR KRALLARINDAN BAZILARI
Sir Wallis Budge'in kitabında [2] ayrıntılı olarak bildirilen eski Masar krallarından bazılarını örnek olarak burada vermek isterim.
6.1) ****PU: Eski Masar/Mısır devletini kuran ilk Hakanın adı kazınmış ve adından yalnız ****PU son kısmı kalmıştır. Diğerlerinin hepsi kendilerine Tanrı adları aldıklarına göre, belki ona da " ****aPa-U" (BABA-U/O), yani "O atsız kurucu APA" demek yerinde olabilir. Kurucu kişi olması dolayısıyla de O-APAdır.
6.2) SKA/SAKA: İkinci Hakanın adı SKA şeklinde veriliyor ki bu SAKA adından başka bir şey değildir. Böylece, hepimizin olmazsa olmaz şeklinde bilmesi gereken husus sudur ki Eski Masar/Mısır Tur/Türk Devletini kuran ikinci Hakanın adı SKA şeklinde gösterilmesine rağmen SAKA olduğu aşikardır. Bilindiği gibi SAKALAR Türk dünyasının atası sayılır ve bu Tur/Türk insanı eski Mısır'da da dünyanın en uzun ömürlü Türk devletini kurmuşlardır.
6.3) KHAAU: KHAAU şeklinde gösterilen bu unvan eski Masar'ın 3. Hakanının adıdır. KHAAU < "AKH-AA-U" < Tr. "AKH-AGA-U" (Ag/Ak Aga O), yani üçlü Gök-Tanrıyı temsil eden bir unvandır. Eski Masar/Mısır Hakanları, Türk adetleri gereğince kendilerini "yer yüzünde "Tanrı" ilan ettiklerinde, Gök-Tanrının adını taşıyan unvanlar alıyorlardı. Böylece, KHAAU şeklinde okunan bu hiyeroglif yazı ile yazılmış ad, Ag/Ak Aga-O" şeklinde Gün-Tanrı'yı temsil etmektedir.
6.4) TAU (ATA-I-U): 4. Hakanın adı TAU şeklinde olup Türkçe "ATA-U/O" deyiminden başka bir ad değildir. Yaratıcı Gök-Ata-Tanrıyı ve Gün-Tanrıyı temsil etmektedir.
[2] Sir Wallis Budge, "An EGYPTIAN HIEROGLYPHIC DICTIONARY", Dover Publication, Inc., New York, 1920. Vol. II, "LIST OF EGYPTIAN KINGS", p. 917-946.
6.5) THESH: Besinci Hakanın adı THESH şeklinde bildirilmiştir. Adın birden fazla anlamı olsa gerek: a) THESH < Tr. "ATESH" yani Gün-Tanrıyı temsil eden bir ad. b) "T-H-ESH" < Tr. "ATA-ISHI" yahut ta "aTa-aHa-ISHI" anlamında bir unvandır.
6.6) UATCH-NAR: Yedinci Masar Hakanının adıdır. UATCH-NAR unvanının anlamı şöyledir: UATCH-NAR < "U-A-T-CH-NAR" < Tr. "U-A(Bir)-aTa-eCHe-NAR" (O Bir Ata Eçe Nar) şeklinde Gök-ateshi (nar'ı) olan Gün-Tanrının adını temsil eder. Ayrıca, "U-A-aTa-eCHe-NAR" deyimi "U-Bir-Ta-eCHe-haN-AR/ER" anlamında olup bu haliyle de hem yaratıcı Gök-Ata Tanrıyı ve hem de EÇE deyimi ile Ay-Tanrıyı temsil etmektedir. Eski Masar numaralarında UA (Bir) sayısının adı olarak bilinirse de, ben onu U-A şeklinde görüyorum. Asıl A harfi (tek ot filizi, elif) sayı olarak "1" sayısını işaretler. Böylece UA < U-A (U-Bir) olup yine Gök Tanrının adıdır. Böylece, UATCH-NAR şeklinde gösterilen bu ad aslında "O Bir Ata Eçe Nar" şeklinde öz Türkçe bir hakan unvanıdır.
6.7) NARMER: onuncu Hakanın adı olarak gösterilir. Bu Hakan da kendini Gök Tanrı ilan ederek kendini ilahlaştırmıştır. Adının önündeki "(Doğan, Şahin)" sembolü ile Güneş-Tanrı olduğunu söyler. NARMER < "NAR-M-ER" < Tr. "NAR-Ma-ER" (NAR: kıpkırmızı parlayan ateş, kor, nar, nar gibi) Türkçe deyimi ile kendisinin Muhteşem bir NAR ER olduğunu söyler. Ad Tur/Türk töreleri gereğince verilmiş bir Hakan adıdır. Adın içindeki ER sözü ile aynı zamanda Gök-Eri Gök-Ata Tanrıya da işaret edilir. Böylece, Bu Hakan kendini hem Gök-Ata-Tanrı ve hem de Gün-Tanrı olarak ilan eder. NAR sözü aynı zamanda "nar" adlı bereket ve bolluk temsil eden meyveyi işaret eder ki bu da Hakanın zamanında iyi bir dönemin yaşandığına işaret etse gerek.
6.8) TCHAR (Akrep): TCHAR (The Scorpion) adı ile gösterilen bu eski Masar/Mısır Hakanı baştan onbirincidir. Doğan/Şahin grubunda bir Hakandır yani Güneş Tanrıyı (HOR/KOR (Horus) izler. TCHAR < "T-CH-AR' < Tr. "aTa-eÇe-AR/ER" şeklinde ve anlamında bir unvan olup hem Gök-Ata-Tanrıyı ve hem de Gün-Tanrıyı ifade eder. Adın başka bir şekli "aTa-ÇAR/ÇOR" şeklinde olup yine bir Türk unvanıdır. Rus krallarına "ÇAR" denmesi bir tesadüfün neticesi olmayıp unvanın Türklerden alındığının işaretidir. Türkler babalarına da "Eçe-er" anlamında "Eçer" derler (kişisel olarak benim çocukluğumda babama verdiğim bir ad). Eçe gerçekte hem evin en başı olan erkeğe ve hem de en yaşlı hanımına (ninesine) verilen bir addır. Böylece, "eçe" Türkçe sözü hem erkeklere ve hem de kadınlara verilen bir Türk unvanıdır. Tanrıçe adındaki 'çe" son eki Türkçenin 'eçe" sözüdür.
6.9) MEN (MENES) eski Masar'ın onikinci Hakanının adıdır. Türklerin MANAS destanının adı ile MENES adı aynıdır. Ad "MEN-ES/AS" şeklinde bakıldığında "Ben eşsizim" anlamında olup Gök-Tanrıyı tanımlar. Çünkü eşsizlik yalnız Gök-Tanrıya ait bir özelliktir. Kendini yer yüzünde "Tanrı" ilan eden eski Mısır/Masar Hakanları, bu sebeple, kendilerine Tanrıyı tanımlayan adlar almışlardır. Bu Hakanın adı kısaca MEN şeklinde gösterilir ki MEN/MAN/BEN Türkçede birinci tekil şahıs kişisel zamiri olup yine eski Tur/Türk dünyasının Gök-Ata-Tanrısının adıdır. MEN/MAN < " M-EN/AN" < > MA-AN" şeklinde (Gök'ün Muhteşemi (Görkemlisi) anlamında olup yine Gök Tanrıyı belirler.
6.10) ATA veya ATATI: Bu ad Eski Mısır/Masar devletinin onbeşinci hakanının adı olup, en açık bir şekilde Türkçe olduğunu dünyaya bağırıyor. Hakan en doğru bir şekilde eski Tur/Türk dünyasının evreni yaratan Gök-ATA-Tanrısının adını alarak kendinin yer yüzünde onun temsilcisi olduğunu ilan etmiştir. Eski Mısır konularıyla uğraşanlar sanki kulaklarını tıkamışlar gibi, dünyaya seslenen bu Türkçe adı işitmezlikten geliyorlar. ATA veya ATATI adlarının Türkçe bir ad, bir unvan olduğunu bilmediklerinden değil, aksine asıl maksat onu görmezlikten, işitmezlikten gelerek ve sanki hiç yokmuş, olmamış gibi göstererek Tur/Türk insanınin yedi bin sene evvelinden Nil kıyılarında muhteşem bir Türk medeniyeti geliştirdiğini inkâr etmektir. Ne kadar konuşulmazsa bu eski Türk medeniyeti Türklükten o kadar çok uzaklaşır ve Türklük tarihinden silinir. Zaten istenilen de budur.
6.11) Sir E. A. Wallis Budge, eski Mısır/Masar Hakanlarının tümünün adları ile temel bilgileri "An EGYPTIAN HIEROGLYPHIC DICTIONARY" başlıklı kitabında vermiştir. Bu kitapta, Grek, Latin ve "Persler" de dahil olmak üzere gerisi tümüyle Türk olan toplam 439 Hakan adı gösterilmektedir. Hiyeroglif yazısında yazılmış olan bu hakan adlarını yeniden incelediğimizde hepsinin Türkçe olarak yazılmış unvanlar olduğu gün ışığı gibi ortaya çıkıyor. Çok şaşırtıcı Türk unvanları ile karşılaşıyoruz. Bu konudaki çalışmamın bana verdiği mutluluğu tarif etmek güçtür. Yukarıda üzerinde durduğum bu ilk on hakan adı onların Türklüğünü tanıtma maksadı iledir ve toplam hakan sayısının çok az bir kısmıdır. Eski Mısır/Masar devletinin diğer hakanları hakkındaki çalışmalarım kitabımda gösterilmektedir; ayrıca internet sayfamda da ayrıntılı olarak gösterilecektir.
6.12) Bu arada, Sir E. A. Wallis Budge, 1910'larda hazırladığı "Egyptian Language" başlıklı kitabında eski Masar/Mısır yazısı konusunda, İngilizce metnini dipnot olarak verdiğim çok önemli şöyle bir kayıtta bulunmuş : [3]
"Eski Mısırlılar fikirlerini hiyeroglif denilen, pek çok resimli sembollerle yazılan bir yazı ile yazdılar. Onlar bu şekilde yazı yazmaya yedi bin sene evvelinden fazla bir zaman önce başladılar ve bu yazı sistemi 100 B.C. ye kadar aralıksız kullanıldı ki bu zaman eski Mısırda Ptolemlerin Mısırdaki hakimiyetlerinin takriben sonuna rastlar. Hiyeroglif yazı sisteminin Mısır'da icat edildiği olasılığı olmayan bir durumdur; deliller bu yazının kuzey-doğu veya Orta Asya'dan Mısır'a kadar gelip buraları işgal eden kesinlikle bilinen işgalciler tarafından getirildi. Olar Nil nehrinin teşkil ettiği ovaya, kuzeyde Menfis (Menphis) ile güneyde Tebes (Thebes) arasında yerleştiler ve bu yeni yurtlarında yavaş yavaş medeniyetlerini ve dinlerini geliştirdiler. Hiyeroglif yazı sistemi genel olarak en az devletin kendi maksatları için kullanılmaya başlandığı zamana kadar, yazı yazma yavaş yavaş kuzeyde Akdeniz kıyılarından en güneyde Meroe adasına kadar uzanan 3300 km (2000 mil) uzunlukta bir bölgeyi kaplayan sahada hem kuzeyde ve güneyde yayıldı."
[3] Sir E. A. Wallis Budge, "Egyptian Language", London and Henley: Routledge & Kegan Paul, New York: Dover Publications Inc, Fourteenth Impression, 1977. The following text is from the inside cover-jacket and also in the introduction of Chapter I of his book entitled "Egyptian Language" written in 1910 in British Museum:
"The ancient Egyptians expressed their ideas in writing by means of a large number of picture signs, known as hieroglyphics. They began to use them for this purpose more than seven thousand years ago, and they were employed uninterruptedly until about 100 BC, that is to say, until nearly the end of the rule of the Ptolemies over Egypt. It is unlikely that the hieroglyphic system of writing was invented in Egypt, and evidence indicates that it was brought there by certain invaders who came from north-east or Central Asia; they settled down in the valley of the Nile, somewhere between Memphis on the north and Thebes on the south, and gradually established their civilization and religion in their new home. Little by little the writing spread to the north and to the south, until at length hieroglyphics were employed, for state purposes at least, from the coast of the Mediterranean to the most southern portion of the Island of Meroë, a tract of country over 2,000 miles long."
6.13) Sir Wallis Budge, karışık bir dille yazdığı bu ifadelerinde "bu yazıyı yedi bin sene evvelinden Orta Asya'da icat edip Nil kıyılarına getiren" insanların Türk olduğunu söylememek için bin dereden su getiricesine ifadeler kullanmıştır. Sözleri karışık olmasına rağmen, eski Mısır/Masar medeniyetinin Tur/Türk insanına ait olduğunu ad vermeden gerçeğe en yakın bir dille konuşan belki de Sir Wallis Budge olmuştur.
6.14) Eski Mısır/Masar yazılarından öğrendiğimiz şudur ki eski Masar dili bugünkü doğu Anadolu ve Azerbaycan Türkçesiyle aynı olan bir Türkçe idi. Böylece eski Mısır/Masar resimli yazısı da Türkçeye uygun olarak geliştirilmiş bir yazı idi. Hiyeroglif yazıyı da icat eden Türkler olduğu gibi eski Mısır medeniyetini kurup geliştirenler, eşsiz piramitleri yapanlar (ki piramitlerin, konik ve arı kovanı şeklindeki mezarların örneklerini Doğu Türkistan'ın mezarlıklarında da bol miktarda buluyoruz), muhteşem bir medeniyeti en az beş bin sene kesintisiz devam ettirenler Türkçe dil konuşan Türklerdi. Denebilir ki Osmanlı Türk Devleti Mısır'a gittiği zaman bir işgalci güç olarak değil bir ata evine gidiyordu. Şimdiye kadar bu söylenmemişleri açık bir dille söyleme fırsatı bana nasip olduğu için mutluyum. Gerçek bu iken eski Mısır eserlerini inceleyenler bu gerçeği dile getirmek söyle dursun yakınından bile geçmezler. Bu gerçeği unutturmak için dünya halkı yanlış bilgilerle şartlandırılmaktadırlar. Hatta bazıları durumu daha da buğulandırmak için eski Sümer ve Masar eşsiz medeniyetlerini geliştirenlerin kullandıkları bilgileri uzaydan gelenlerden almış oldukları görüşlerini dahi söylerler. Ne var ki eski Mısır/Masar devletinin insanlık tarihinde en uzun ömürlü Tur/Türk devleti olduğu gerçeği bir gün her kes tarafından anlaşılacak ve kabul edilecektir. Fakat ne yazık ki Türk'ün yüceliğini sevemeyen ve çekemeyenlerce eski Mısır/Masar medeniyeti de şimdilik Türk dünyasından bölünüp koparılmıştır. Buna rağmen geç bile olsa, atalarını nerede olursa olsun tanıyıp onlara sahip çıkması Tur/Türk insanının boynunun borcudur.
6.15) Eski MASAR/MISIR devletinin Tur/Türk kimliğini Türklükten koparıp inkar edenler, Büyük İskender'in Masar'ı (Mısır'ı) almasından sonra eski Masar'a bir kaç asırlık hükümranlık yapan Grekler, onlardan sonra Latinler ve diğer gruplar olmuşlardır. Bu gruplar hükümranlıkları sırasında olduğu gibi ondan sonra da devam ettirdikleri karıştırma, yalan yazma, yanlış bilgilendirme ve gerçekleri saptırma politikaları ile bu en eski Türk devletinin Türklüğünü tarihten tamamen silmişlerdir. Tarihte hep başarı göstermiş, çok büyük ve adaletli devletler kurmuş olan Tur/Türk insanını çekemeyen gruplar Türk'ün çok uzun ve uzak geçmişini tarihten silmede başarı göstermiş olmalarına rağmen Tur/Türk insanının kendi eli ile taşlara kazdığı damgaları ve çeşit çeşit çivi, runik, Gök-Türk yazısı ile ve resimli sembollerle kendi dilinde yazdığı Türkçe unvanlar, ifadeler, konuşmalar tümüyle yok edilememişlerdir.
6.16) Türkçe dilini resimlerle yazmanın ne eşsiz bir başarı olduğunu herkes düşünebilir fakat bu başarının Türklerin ataları tarafından geliştirildiğini itiraf etmek herkesin yutabileceği bir lokma değildir. Tur/Türk insanı, Türkçenin doğal özelliklerinden, yani fonetik olusundan, ünlüler kuralına saygı gösterişinden, bünyesinde çeşitli anlamları içeren eklemeli eklerin oluşundan yararlanarak Türkçe dilini yazı ile, damga ile, resim ile yazmasını başarmıştır. Bütün bu halleriyle Türkçe, çeşitli yazı şekillerinde yazıya dökülebilen en uygun yapıda bir dildir ve eski dünyanın Tur/Türk insanı bu başarılamayanı başarmıştır. En sonunda Kün-Hanlar (Kanan/Kenan, Fenike, Phoenician) adları ile bilinen Tur/Türk insanı alfabeyi de icat ederek dünyaya hediye etmiştir. Kan-Hanlar (Kanan) yanlışlıkla Semitik halk olarak dünyaya tanıtılmış olmalarına rağmen onlar Semitik değil Tur/Türk insanıydılar ve bu sebeple kendilerine Turyanlar da denirdi. Türk'ü çekemeyenler ancak Türk'ün adlarını alıp tahrif ederek Türklüğün kalıbına girmişler ve Türk'ü içinden çökertmişlerdir.
Günümüzde bu gibi hususlar kimse tarafından dile
getirilmez ve itiraf edilmez. Çünkü tarihe bilinçli olarak gömülmüş olan
Tur/Türk dünyası bir daha gün ışığına çıkarılmak
istenmez. Zira bu konularda, GENESIS 11'in emirleri, Tanrı emirleri imiş
gibi yerine getirilirler.
7. DİĞER TÜRKÇE DİLLİ
TUR GRUPLARI
7.1) Eski Masar'ın "Türkçe" konuşan bir Türk yurdu olması yanında, Anadolu medeniyetlerini kurup geliştirenler de Türkçe konuşan insanlardı ve Tur/Türk insanının ataları idiler. Eski Anadolu medeniyetlerini kuranlar Türkçe dilli ve Tur/Türk asıllı kavimler olmalarına rağmen eski Grek yazar çizerlerince adları kırılmış, değiştirilmiş ve Türklükten çıkarılmıştır.
7.2) Sözde "Minoan" adı ile dünyaya tanıtılan gerek Girit adası medeniyetini ve gerekse eski "Yunanistan"da, Balkanlar'da, Trakya'da ve Ege Denizi'nin diğer adalarında Greklerden binlerce sene önce yerleşen ve Greklerce Pelasgian diye adlandırılan insanların geliştirdikleri çok ileri medeniyetler de hep Tur/Türk insanının medeniyetleri idi. Soyunun nereden geldiği dahi pek bilinmeyen yersiz yurtsuz Grekler ve diğer Avrupalı bu gerçeği kolay kolay itiraf edemez.
7.3) Ünlü Troylular, adlarından da anlaşılacağı üzere "Tur-öylü", elbette ki Türkçe dilli özbe öz Tur/Türk halkları idiler.
7.4) "Aegean" şeklinde Ege denizinin adı olarak ısrarla kullanılan bu ad Tur/Türk insanının Ay-Gün (Ay-Hanlar ve Gün-Hanlar) adlarının birleştirilmesinden kaynaklanan bir addır. Ege denizi adalarında ve hem de bu denize kıyı olan Avrupa ve Anadolu taraflarında yaşayan ve kendilerine Ay-Han ve Gün-Han diyen Tur insanının adları birleştirilerek "Aegeans" şeklinde Türkçeden ve Türklükten uzaklaştırılmış bir ad yaratılmıştır. Bilindiği gibi Ay-Han ve Gün-Han adları Oğuz-Kağan Destanında Oğuz Kağanın iki oğlunun adı olarak geçer, yani eski çağların Ege ve Akdeniz kıyılarında yaşayan ve bu adları taşıyan insanlar Türkçe konuşan Tur/Türk insanları idi. Ay-Han/Ay-An bir başka adıyla ION < > I (Ay)-ON/AN diye bilinen ve kendilerinden ötürü yaşadıkları ülkelerine Türkçede "Yunanistan" (< Ay-hanistan/I-onistan) dediğimiz Tur/Türk insanı idiler. Bu insanlar kendilerini Grek diye bilmezler fakat Pelasgian (Saka) diye bilirlerdi. Atina (Athens) Bir Grek şehri olmaktan çok adıyla, sanıyla bir Ion/I-ON/Ay-Han Turları tarafından kurulmuş bir Tur/Türk kentidir. Diğer taraftan Gün-Hanlar ise Tarihe Kanan (Kanaan) ve Fenikeli adlarıyla geçen denizci Tur/Türk insanı idiler. Türk insanının adını değiştirerek Tur/Türk dünyasını bölmek ve bir taraftan bölünenlerin kalıbına girmek ve böylece onları kendilerinden sayarak medeniyetlerine sahip çıkmak ve neticede Türk dünyasını ölü bir dünya haline getirmek, bazıları için eski zamanlardan beri vaz geçilmemiş adetlerden biridir.
7.5) Akdenize ad olarak verilen ve "Medterranean Sea" diye öğrendiğimiz adın aslı "Mede/Mete-Turanian-Su" ("Mede/Mete Turanlılar Suyu" anlamında), öz Türkçe bir deyimdir. Özbe öz Türk adı olan bu ad da eski Türkçe dilden değiştirilerek "Medterranean Sea" haline getirilmiş ve Türklük kimliğinden koparıldıktan sonra dünyaya sahte bir adla tanıtılmıştır.
7.6) Tarihte Mitanni, Mede/Mete/Median, sonradan Mete Hun İmparatorluğu adıyla bilinen Büyük Türk Devletlerini kurup geliştirenler hep Türkçe konuşan Tur/Türk insanlarıydı. Doğu Anadolu'da, günümüzde Suriye ve Irak'ı içine alan bölgelerde yaşamış Kaslar (Okuslar/Oğuzlar), Hurriler, Urartular, Turukkular ve diğerleri hepsi Türkçe konuşan Tur/Türk insanları idiler. Selahi Diker Bey geniş çalışmaları ile Medelerin Türkçe konuşan insanlar olduğunu kitabında belirtmiştir. Tarihte pek çok kaynaklarda geçen "TURUKKU" adı TÜRK adından başka bir ad değildir. Sümerlerin "URUK" adlı şehrinin adı günümüzde "IRAK" şeklinde değiştirilerek Araplara mal edilmeğe çalışılmıştır. Bütün bunlar bilinçli olarak geliştirilmiş Türklüğü yok etme, yağma etme planlarıdır. "Mesopotamia" uyduruk adı Türkçe "Ma-Oğuz-Apa-Atam-Öyü" deyiminin kırılıp yeniden şekillendirilmiş halidir. "Mesopotamia" tarihte oldum olasıya Tur/Türk insanının özbeöz yurdu ve yuvası olmuştur. Bölgeyi araştıranlar bölgenin Türklüğünü inkar etmek için ilim perdesi altında yanlış bilgilerle herkesi şartlandırırlar.
7.7) Parthian diye adlandırılan ve İran'da 600 senelik devlet kuran insanlar İran'a Orta Asya'dan gelmiş Türkçe konuşan Tur/Türk insanı idiler. Bunlar sonradan Hindustan'a giderek orada da "Kuşhanlar" diye anılırlar. PARTH < Tr. "PIR-aTa-aHa" şeklinde eski Turan'ın Gök-Tanrısını tanımlayan Türkçe deyiminden kaynaklanır. Kendilerine "PERS/PARS/FARS" adı veren İran'ın Hint-Avrupalıları Türk kültürünün tanrısını tanımlayan bu adın kalıbına girmişlerdir ve PERSIA adı da yakın zamanda Türkçenin "BIR-AS-ÖY" sözünden türetilmiştir. Nitekim PERS adı da "PER/BIR-aS/Eşsiz" anlamında yine Gök-Ata-Tanrı'yı, Gün-Tanrı'yı ve Ay-Tanrıyı tanımlar.
7.8) Tarihe Fenikeliler, diğer adları olan Phoenicians ve Canaanites adları ile geçen, insanlar Kan-Han yahut Kün-Han (Gün-Han), Kanan/Kenan adli Tur/Türk insanları idiler. Dilleri Türkçe idi ve kimlikleri Tur/Türk idi. En gelişmiş şehirleri olan ve TYRE diye yazılan şehirleri TUR-EVI anlamındadır. Yanlışlıkla ve/veya yanıltma ile onlar da Tur/Türk kimliklerinden uzaklaştırılıp dünyaya bilinçli olarak "Semitik" halk diye tanıtılmışlardır. Bugünkü hallerinde onlar da Araplaştırılmış eski Tur/Türk insanıdırlar. Fenikeliler, en azından M.Ö. 2500'den beri yöreye yerleşmiş halklar iken, onlarla yakın komşulukları olan fakat onları hiç sevmeyen "Hebrew"lerin yörede peydah olması ancak M.Ö. 1200 yıllarına rastlar.
7.9) Fenikelilerin bir kolu olan "Kartacalılar" da kendi soydaşları olan Fenikeliler gibi Türkçe konuşan insanlardı ve batı Akdeniz kıyılarına tamamen yerleşip denizcilikle uğraşıyorlardı. Fenikeliler ve Kartacalılar (< Tr. "KOR-aTA-aÇA/EÇE) Atlantik'teki adalara ve bu arada günümüzde "İngiliz adaları" diye bilinen adalara kadar uzanmışlar ve oralarda yasayan diğer yerli Tur (e.g. Druid < Dur-idi/Tur-idi, İrlandalılar, Skotlar, Sikandiyalılar, Saksonlar (Sakalar), ve diğerleri) insanları ile ticaret yapabiliyorlardı. Elbette ki bir kısmı bu gittikleri yerlerde yeni yerleşim yerleri geliştirmişlerdir. Kartacalılar da Tur/Türk dünyasından koparılıp dünyaya yanlışlıkla Semitik halk olarak tanıtılmışlardır. Romalılar tarafından yenildikten sonra Kartaca şehri yakılarak ve sökülerek temeline kadar tahrip edilmiş, insanları katledilmiş ve geride kalanlarda Arap, İspanyol ve İtalyan gruplar içinde eritilmişlerdir. Bu arada bu Tur/Türk insanına ait kültür eserleri bir daha ele geçmeyecek şekilde yok edilmiş ve bu Tur/Türk medeniyeti de tarihten silinmiştir. Denir ki Kartaca şehri tahrip edildikten sonra köküne Romalılar tarafından tuz ekilmiştir, belki de yerinde ot dahi bitmesin diye.
7.10) Günümüzde Suriye diye bilinen bölgelerin hepsi Turların yaşadıkları yerler olup "Turiye" adı ile bilinirken bu adın da T harfi değiştirilerek "Suriye" haline getirilmiş ve Türklük kimliğinden uzaklaştırılarak "Semitik" halklara mal edilmiştir.
7.11) Günümüzde Filistin/Palestin gibi adlarla bilinenler insanların ataları Balkanlardan Ramses III devrinde eski Mısırlılarca "Deniz Halkları" diye tanımlanan ve Balkanlardan gelen Tur/Türk soylu insanlar olup bugünkü halleriyle Araplaştırılmışlardır. Zaten adlarının "Palestine" şeklinde bir ad oluşu, "istan" ekini taşımakla adın Tur/Türk olduğunun işaretidir. İstan" eki Türklerin bulunduğu ülkelerin adlarına bir "damga" gibi eklenen ektir ve eski Türk diline ait bir deyimdir. Ramses III zamanında eski Masar'a saldıran bu denizci Tur/Türk halkı Masarlılara yenilince, Ramses III onları bugünkü Filistin denen yerlere, kuzeyden gelebilecek akınlara karsı bir nevi bekçi vazifesiyle yerleştirmiştir. "Onların Kuzeyinde, yani şimdiki Lübnan'da da zaten Fenikeliler (Kanan/Kenan/Kün-Han) vardı. Böylece, şimdilerde hepsi Araplaştırılmış olan Fenikeliler, Filistinliler ve eski Masarlar eski çağlarda yanyana komşu olan hep Tur/Türk soylu halklar idiler. Bu günkü halleriyle bunların hepsi Araplaştırılmış ve yanlışlıkla Semitik halklar olarak bilinirler ve Tur/Türk kimliklerinden koparılmışlardır. Çok olasılıkla "Palestine" adı Türkçe "Fil-istan", "Bil-istan" veya "Pal/Bal-istan" deyimlerinden gelmiştir. Türkçe "bal" sözünün Semitik dillerde "mel" oluşu bir tesadüf eseri değildir.
7.12) Avrupa'nın tümü, İskoçya ve yörelerindeki adalar da dahil olmak üzere, Scandia (yani İskandinavia da dahil) kuzeyden güneye uzanan bütün Avrupa Türkçe konuşan Tur insanları ile doluydu. Güneyde "İspanya" yarımadası hep Tur insanının olduğu bölgelerdi. Bu şimdilerde "Bask" diye bilinen grup aslında Asyalı ve Tur soyundan insanlardı. Avrupa'nın eski Turlarından geriye kalan bu Turlar kendilerine "Euskara" derler ki "Kara-Ogus" anlamında olsa gerek.
7.13) Etrüskler Türkçe konuşan Tur-Sakalar (TRSK) olup İtalya'nın batısındaki ülkelerine verilen "Etruria" adı "Tur-Er-Öyü" Türkçe sözünün kırılmış (anagrammatized) halidir. "Etruria" adı "Tur-Er-Öyü" (Tur İnsanının Evi) anlamındadır. Adın Türkçeliği inkâr edilemeyecek kadar açıktır.
7.14) Bütün bunlar Turandan ayrılıp eski dünyanın çeşitli bölgelerine yerleşmiş ve medeniyet geliştirmiş Tur/Türk insanlarıydı. Bu adlara daha başka adlar ilave etmek te mümkün. Fakat bütün bu adlar arasında insanlık tarihinin en uzun ömürlü olanı eski Tur/Türk dünyasına ait eski MASAR/MISIR devleti olmuştur.
7.15) Masar adı Oğuz Kağan destanında geçer. Eski Türkçe Masar adı Türkçe'de halen MISIR diye bilinir. Eski MASAR'a Sümerler "MAGAN/MAGUN" derlermiş ki bu da yine Gün-Tanrının adıdır. Aynı şekilde Masar Gök-Tanrının adıdır. Masar adı sonradan Greklerin ülkeyi zaptedip yönettikleri zamanda "Gypsy", "GIPTI" adlarından kaynaklanarak ("Gezginci Öyü") anlamında "Egypt" olmuştur. Bu ad ile aslında "gezginci Garachilar" olan Grekler eski Mısır/Masar Tur/Türk devletinin adını değiştirmekle insanlık tarihinin en uzun ömürlü Türk devletini tarihten sildikleri gibi onları Türk dünyasından da koparmışlar ve ayrıca onların yarattığı medeniyeti de oğrılamışlardır(çalmışlardır). Bu en eski Tur/Türk devleti Masar/MISIR da pramitler, taş sütunlu hanlar, saraylar yaparken gezginci Grekler ortalarda yoktular bile. Eski Masar/Mısır devletine sonradan takılan "Egypt" adı ile tarih değiştirilmiş, bu devletin Türklük kimliği bilinçli olarak elinden alınmış ve binlerce yıllık eski Tur/Türk tarihi yok edilmiştir. Batı yazar çizerleri de yazılarında hep "Egypt" adını kullanarak Greklerin maksadına hizmet ederler. Tur/Türk dünyasına ait eski Masar'ı, kendilerine saf bir görüntü vererek, sanki onların gerçek Tur/Türk kimliğini bilmiyorlarmış gibi davranırlar. Hatta eski Mısırlıları tanıtırken kullandıkları dilde onları bir sis örtüsü içinde görüp yahut gösterip etnik kimlikleri bilinmeyen kimseler olarak tanıtırlar. Tur/Türk insanının adını, dilini, dinini ve etnik kimliğini ya sahte bilgilerle kandırma propagandası yaparak veya hayatını zorlayarak değiştirmek ve onları bambaşka bir gruptanmış gibi göstermek Tur/Türk dünyasının insanını, medeniyetini ve kültürünü tarihten silmekten başka bir şey değildir.
Tarihte MASAR gibi bir diğer ad da MACAR adı olup Tur insanının başka bir koludur.
7.16) Muhteşem bir geçmişe
sahip olan, her gittiği yerde medeniyetler geliştirmiş, insanlığa
hizmet etmiş, pek çok konuda icatlar yapmış olan Türklerin
atalarını çekemeyenler son üç bin yıl içinde bütün eski Türk
dünyasını tarihe karıştırmışlardır.
Geriye kalan dil, din ve kültürü talan edip aralarında paylaşmışlar
ve medeniyet kalıntılarını da müzelerinde göstermelik eşyalar
olarak toplamışlardır.
8. ESKİ TÜRK DİNİ
8.1) En azından son buzulların çözülüş zamanından beri eski Tur/Türk dünyasının (Turan) geliştirdiği bir üçlü Gök-Tanrı dini vardı. Bu gök dininin temelinde evrende her şeyi yaratan Bir-Gök-Ata-Tanrı ile onun yanında Gün-Tanrı ve Ay-Tanrı ile tanımlanan üçlü bir "gök-tanrı" sistemi vardı. Bu tanımlamada Gök-Tanrı BİR'di ve evreni yaratandı. Onun yarattığı Gün ve Ay, benzetmeli olarak, Gök-Tanrının gözleri idi. Bu tanımlamada Gök Tanrı bir "KOR/KÖR-TANRI" idi. Çünkü Gök-Tanrının bir gözüne hiç bakılamazken diğerine istenildiği kadar bakmak mümkündü. Gök-Tanrının bakılamayan gözü yani çalışan gözü bir "OT/OD/UT" yani "KOR" (ateş) olan Gün/Kün/Güneş (Gün-Tanrı) idi. Böylece Gök-Tanrının bu gözü Türkçe "KOR-GOZ/GÖZ idi. Gök-Tanrının iyi çalışmayan ikinci gözü Ay yahut AY-TANRI olup bu gözün kendi ışığı yoktu ve bu sebeple o bir "KÖR-GÖZ" idi. Diğer bir değimle, AY da Gök-Tanrının KÖR-GÖZÜ idi. Bu yüzden eski Turan dünyasının üçlü Gök-Tanrısı hem KOR-GOZ ve hem de KÖR-GÖZ olarak bilinirdi. Gök-Tanrıyı temsil eden KOR-GOZ ve KÖR-GÖZ adlarından ötürü üçlü Gök-Tanrının adı O-GOZ ve ondan dolayı da OGOZ/OGUZ/OGUS adı ile bilinirdi. Böylece, OĞUZ adı eski Türk dünyasının hem Gök-Ata-Tanrısının, hem Gün-Tanrısının ve hem de Ay-Tanrısının ayrı ayrı adı idi. Oğuz'un en önde gelen hayvan simgesi ise OGOZ/OKOZ/ÖKÜZ, diğer bir adı ile "yabani BOA/BOĞA idi. Bunun yanında Oğuz'un binlerce adları vardı ki onlar Gök-Tanrının çok çeşitli yönlerini ifade eden adlardı. Bütün bu adlar günümüze kadar gelen eşsiz bir dil olan OĞUZ-KAĞAN dilini yani Türkçeyi, başka bir değimle "GÜN-TANRI" (GÜNEŞ-dilini) yahut "TUR-DİLİNİ" oluşturmuştur.
8.2) Oğuz yaratıcı Gök-Tanrı olması sebebiyle "ATA-U-ER" (aTa-U-eR) Türkçe deyimi ile de tanımlanıyor ve kısaca "TUR" (Tanrı) olarak biliniyordu. TUR aynı zamanda "UT-eR" (Od-Er, Atash-Er, Gün-Er) anlamında Gün-Tanrının (Güneş'in) adıdır. TUR aynı zamanda "UTU-ER" anlamındadır. UTU Sümer dilinde Gün-Tanrı'dır yani Güneş'in adıdır. Türkçe hepsi aynı anlamda olan UT-U, OT-O, Atash-O, Kor-O hep Gün-Tanrının adlarıdır. TUR sözü üçüncü anlamında ise AY-Tanrı'yı da temsil etmekte olup TUR-ÖY deyiminde yerini almaktadır. Eski Tur/Türk dilinde UT sözü aynı zamanda "Öküz" anlamındadır. Eskiden beri Tur/Türk abidelerini ve Tur/Türk dünyasının bayraklarını süsleyen "Hilal-AY", benzetme yoluyla UT-ER'in, UTU-ER'in, TUR'un, TORA'nın (Okuz/Oguz-Er) boynuzlarıdır. Eski Tur/Türk dünyasının taş ve kayalar üzerine islenmiş abidelerinde yuvarlak Güneş Hilal-Ay'ın (Ark-AY) kolları arasında gösterilir. Türk bayrağı Oğuz Ata'nın sancağı ve bayrağıdır. Türk'ün eski adet ve inançları "türe/töre" olarak bilinir. Eski Tur/Türk dünyasında "töre" kanundur. Yahudi ve Hıristiyan dinlerinde "Beş Kutsal Kitab'ı" eski Tur/Türk dünyasının törelerinden yararlanarak hazırlayanlar ona "TORAH" adını vererek Türk'ün törelerine sahip çıkmışlardır.
8.3) Avrupa dillerinde de bu TUR adı TYR, THOR, TOR, TORA, TAUR şekillerinde yazılır ve "Tanrı" (God) diye bilinir. Gök Tanrı'nın TUR adı Tur/Türk insanına çok eskilerden beri ulusal ad olmuş ve bu sebeple Türkler TUR diye bilinirler. "TUR" Tur/Türk insanının milli adı ve doğum yeri de "TURAN'dır". Başka bir anlamında, TURAN yalnız Orta Asya'nın "Turan" diye bilinen bölgesi olmayıp aynı zamanda Gök-Tanrı Tur'un sahip olduğu her yerdir ve bütün dünyayı ve belki de evreni kaplar.
8.4) TÜRK adı "TUR-aKa" (Tur-Aka/Aga, Tur-Beyi) anlamında Türkçe deyimden gelir ve adın sonundaki "K" harfi Türkçenin "AKA/AGA/AHA/EKE" unvanını temsil eder. TUR sözü eski Türk dünyasının Gök-Tanrısı olan Gök-Ata-Tanrı, Gün-Tanrı (oT-U-eR) ve Ay-Tanrının ortak adı olan TUR adını temsil ettiği gibi o "Gök" yüzünü de temsil eder. Oğuz-Kağan destanında Oğuz-Kağanın ordularının her zaman önünde giden Gök-Böri (gök yeleli kurt) Gök-Yüzünü ve Gök-Tanrıyı temsil eder. Tur/Türk ordularının her ne tarafa yönelse karsısında Gök-Böri'yi rehber olarak görmesi onların "gök renkli gök yüzünü" ve Gök-Tanrıyı kendilerine rehber olarak görmeleri anlamındadır. Gök yeleli "Gök-Böri" bulutsuz, ap-açık gök-yüzünün gök-renkli Gök-Tanrısını ve boz-yeleli "Bozkurt" adı da ak yahut boz bulutlarla kapalı "Boz renkli" gök-yüzünü yani Boz-Böri'yi" temsil eder. Türk'ün Böri adı "Kurt" adı ile eştir. KURT adı ise TURK adının tersidir. Böylece "Kurt" (Boz-kurt yahut Gök-kurt) eski Tur/Türk dünyasında Türk adının bir başka hayvan simgesidir. KURT adı aynı zamanda "KUR/KOR-aTa" şeklinde Gün-Tanrı'nın, ve "KUR/KÜR/KÖR-aTa" şeklinde hem Ay-Tanrı'nın ve hem de KOR/KÖR Gök-Ata-Tanrı'nın hayvan simgesidir. Türk'ün efsaneleri ezelden beri Boz-Kurt ve/veya Gök-Kurt nakışları ile süslenip işlenmiştir.
8.5) BORI adı içinde ayrıca Gök-Tanrının başka bir adı da gizlidir. "BORI" < > "BIR-O" deyimleri eş-değerdedirler. "BIR-O" Türkçe deyimi ise Gök-Tanrının adıdır ve böylece KURT (BORI/BÖRİ) Türkün tanrısının ve hem de Türk adının hayvan simgelerinden birisidir.
8.6) Eski Tur/Türk dünyasının Güneş, Gök-Ata-Tanrı ve Ay-Dede (Baba/Ata/Apa)dan ibaret gök varlıklarını evrensel üçlü bir Gök-Tanrı olarak bildiği bu kavram Türk dünyasının onbinlerce sene evvelinden beri, ta ki İslam dinine girinceye kadar, taptığı ve tapındığı evrensel dinini oluşturur. Bu üçlü din kavramının en göze görünür ve baskın biri Güneş olduğundan ve aynı zamanda Güneş dünyada her şeye hayat veren bir ve birinci gök varlığı olduğundan Tur/Türk insanı Güneş'e ve ondan sonra da Ay'a tapardı. Turan insanının dünyada gittiği her yerde geliştirdiği medeniyetlerde yarattığı kutsal tapınaklar birer "tağ/dağ" gibi görkemlidirler. Zaten, Türkçenin ATA ve TAU/TAG-U (Dağ-o) deyimleri birbirine akran adlardır. Onun içindir ki dağlar ve dağ başları Tur/Türk insanı için kutsal yerlerdir. Eski ve yeni Tur/Türk dünyasında dağ gibi yükselen tapınaklar hep Gök-Ata-Tanrı, Gün-Tanrı ve Ay-Tanrı için Tur insanı tarafından eski ve yeni dünya kıtalarında dikilmiştir. Gerek Doğu Türkistan'ın "Turfan" bölgesinde bulunan yıpranmış piramitler ve gerekse Asya, Avrupa, Afrika ve Güney Amerika kıtalarında en eski yerli halklar tarafından yapılmış piramitler hep Tur insanının bu kutsal tapınakları arasındadır.
8.7) Bu Turan dünyasının dinini daha ayrıntılı görmek için internet sayfamda şu yazıya bakılmasını öneririm.
8.8) Dünyada daha sonra geliştirilmiş yeni dinler hep eski Türk dünyasının üçlü Gök-Tanrı din kavramından alınarak geliştirilmişlerdir. Bu arada yeni dinler eski Türk dünyasının bu çok eski dinini önce "paganlık" adı ile küçümseyip karalamışlar, ve aynı zamanda da Tanrı, Ogus, Tur, Mata/Mete/Mede adlarını insanların din inancında öldürmüşlerdir. Hatta Eşsiz Gök-Ata-Tanrıyı "SATAN/SEYTAN" şeklinde dünya insanına karalamışlar ve menfi din propagandası yoluyla dünyanın bu çok eski evrensel dinini yok etmişlerdir. Bu arada Tur/Türk dininden arta kalan Türk'ün inanç ve törelerine de sahip çıkılarak yeni şekiller içinde insanlara pazarlamışlardır. Eski Tur/Türk Masar Devleti, Turan dünyasının bu eski dinine her yönüyle inanan ve tapan bir devlet idi.
8.9) Türk dünyasının eski dini "ŞAMANLIK" idi şeklinde olan tanıtmalar ise bilinçli olarak "uydurulmuş" yanıltmalardır. "ŞAMANLIK" tanımlaması ile eski Tur/Türk dünyasının muhteşem dini ilkel bir din haline indirilmiş ve ona inanan insanlara da ilkellik damgası vurulmuştur. Diğer taraftan dünyaya yeni din veriyorlarmış gibi bir görüntü verenler aslında eski Tur/Türk dünyasının dinini ki, eski dünya hep Güneş dinine inanırdı, yalnız Ay-dini yaparak yeni bir kalıp içinde dünyaya satmışlardır. Fakat bu yeni kalıpta insanlara "din" verme görüntüsü altında, gerçekte dünyanın politik ve ekonomik kontrolünü ele geçirip insanların sömürülmesi hedef alınmıştır. Nitekim başarı da gösterilmiştir. Böylece yeni dinler din olmaktan çok, dünya insanını kontrol etmek ve sömürmek için eski Tur/Türk inanç ve törelerinden bilinçli olarak düzenlenmiş, bilhassa Tur/Türk dünyasına karşı gizli hedefleri olan politik ve ekonomik kontrol araçlarıdırlar.
8.10) "SHAMAN" adı Türkçe "IŞI-MAN" (Işı veren er) anlamında Gün-Tanrının (Güneş'in) adıdır. Aynı zamanda, "ESHE/EÇE-MAN" şeklinde AY-Tanrı'nın yani "KAM-Tanrı"nın yani Ay'ın adıdır. Türkçe "kam" sözü Türkçede "shaman" anlamındadır. Bu ad, sanki bir sihirbaz imiş gibi Ay'ın devamlı şekilde görüntü değiştirmesinden ötürü verilmiş bir ad olsa gerek.
8.11) PAGAN adı da Türkçe "aPA-aGa-AN" (Gök-Aga-Ata, Gök-Tanrı) değimlerinin başka bir şeklidir ve Gök-Tanrıyı temsil eder. PAGAN aynı zaman da "APA-GÜN" (Ata-Gün, Gün-Ata) değiminin biraz değiştirilmiş halidir. Üçüncü bir anlamında PAGAN sözü Türkçe "aPa-AG-AN" (Gökün-AG/AK-Apası/Atası) anlamında yine Güneş'i ve AY'ı tanımlayan bir addır. Eski Tur/Türk dünyasının dilinde tek söz içine Tanrı ile ilgili birden fazla tanımlama işlemek eski bir töre idi.
8.12) Türk insanı gerek atalarının eski Gök-Tanrı, Güneş ve Ak-Ay dininin gereği olarak ve gerekse kendi dünya görüşüne uygun olarak daima "AK'ı" yani "Güneş'i" (Ak-Han'ı) ve Ak Ay'ı tanrı bilmiştir ve ona göre ak-alınlı, açık, adil ve hoşgörülü davranmışlardır. Eski Türk dünyasının Gök-Ata-Tanrı, Güneş-Tanrı ve Ay-Tanrı dininin töreleri gereği "Gün-Ata"nın yani OGUZ-ATA-nın her rengini ve bilhassa onun daimi renkleri olan AK, AL, MOR gibi renklerine ve gök'ün "GÖK" rengine dininde ve dilinde öncelik tanımıştır. Onun içindir ki gök'ün "GÖK" rengine Tur/Türk dilliler "TÜRK-OGUZ" anlamında "turkuvaz" (firuze < Tr. "bir-euz/ouz", turqoise) adını vermiştir. Türk insanı karayı, Kara-AY'ı ve Kara-Yel'i saygı ile anmakla beraber, başkaları gibi kendine "tanrı" edinmemiştir. Onun için "kara gece" renksizliktir, gizliliktir, her türlü felaketlerin oluşturulduğu bir ortamdır. "Kara" rengi onun için pek uğurlu sayılmaz. Tur/Türk insanının dünyaya verdiği muhteşem medeniyetin öncelikle sebebi Türk insanının Gün-Tanrıya (Güneşe), onun ak-ışığına ve ak adaletine tutkun olduğu içindir.
8.13) Eski Türk dünyasının dinini yok edenler, onu "PAGANLIK" ve SHAMANLIK" gibi terimlerle ilkel göstermişler, eski Turan'ın Güneş ve Ay'a tapan Gök-Tanrı dininin tanrısının adı olan "OGUZ" adının zihinlerden silinmesini etrafa gönderdikleri kandırıcı dilcilerle temin etmişlerdir. Ne gariptir ki Türk'e Türk'ün bu en eski gerçek dinini kötüleyip unutturanlar, onun yerine getirdikleri yeni dinlerde eski Tur/Türk dininin bütün törelerinden yararlanıp onlara sahip çıkmışlardır. "AS-ATA-AN" (Eşsiz-Gök-Ata) olan OGUZ-ATA'yı "SATAN/SEYTAN" adıyla tanımladıkları gibi, bu dinden ilhamını alan ve dünyada bir zamanlar evrensel bir dil olan Türkçeyi de ondan türetilen yeni dillerle öldürmeyi amaç edinmişlerdir. Bütün bunların kökünde, Tur/Türk insanının dünyaya medeniyet vermiş olması ve "onların yapamayacağı bir şey yoktur" düşünce ve korkusuyla Tur/Türk dünyasının kıskanılması ve çekemezliği yatmaktadır.
8.14) Hıristiyanlık bütün Avrupa'ya yayılmadan evvel Avrupa halkı hep eski Tur/Türk dünyasının üçlü Gök-Tanrı dinine tapıyordu. Örneğin, ünlü ilk Roma imparatoru GAIUS AUGUSTUS CAESAR adı tümüyle bir Tur/Türk unvanıdır. Şöyle ki: "GAIUS" < "G-AI-US" < Tr. "aGa-AI-US" (Aga Ay-Tanrı),
"AUGUSTUS" < "AUGUS-T-US" < Tr. "OGUS-aTa-US" (Oguz-Ata-Us yani Gün-Tanrı) ve
"CAESAR" < "CA-ES-AR" < Tr. "AKA-AS-ER" ("Aga Eşsiz Er" yani Gök-Ata-Tanrı),
anlamları ile eski Türk dünyasının üçlü Gök Tanrısını tanımlayan öz Türkçe ifadelerdir. Bu ünlü Roma imparatoru kendine Türkün Gök-Tanrısının adını Türkçe bir unvan içinde vermesiyle kendini şereflendirmiştir. GAIUS AUGUSTUS CAESAR Tur/Türk dünyasının eski dinene tapan sözde "pagan" birisiydi. Buna rağmen, Batının onu Latince bir ad olarak göstermesi bir yanıltmacadan ibarettir.
8.15) Hıristiyanlık Avrupa'ya yayılırken, Avrupa'nın eski ve yerli halkı olan Gök-Tanrıya tapan Turlar insanlık tarihinin en büyük soykırımına hedef olmuşlardır. Cadı diye ateşlerde yakılanlar büyük olasılıkla Avrupa'nın Tur insanlarıydı. Belki de milyonlarcası kendi eski "güneş" dinini kaybetmemek için giriştikleri savaşı hayatlarını vermekle kaybettiler. Günümüzde "soy-kırım" anlamında kullanılan "genocide" sözcüğünün aslında "GENOCi-IDE" < Tr. "GUNCI-IDE-O" (O-Günci-idi, O-Gün'e tapandı, O-pagandı) anlamında bir Türkçe deyimden geldiği aşikardır. Yine tarihte Romalıları eğlendiren, sözde "kılıç" anlamında bir sözcük olan "gladius" sözcüğünden geldiği iddia edilen ünlü GLADIATOR oyunlarının adı aslında "AGLADI-TOR" Türkçe deyiminden başka birşey olmasa gerek. Elbette ki vahşi hayvanlara atılıp vahşice öldürülenler Tur olmayıp ta başka birisi de olsaydı, oyunun vahşiliğinden onlar da "ağlardı". Fakat ne var ki söz içinde gizli olan anlamda arslanlara atılanların çoğunlukla Tur olduğu anlamı gizlidir. Ayrıca, "gladius" sözü içinde de "adi-gilus/gilush" (adı giluç) Türkçe deyimi kırılma yoluyla gizlidir. Görülüyor ki Avrupa'nın binlerce yıllık yerli halkları olan Tur insanları yeni din bahanesiyle kıtadan temizlenirken büyük soy kırımına uğratılmıştır.
Ne ilginçtir ki Avrupa'nın yeni yetme dini bütün kıtaya
yayılabilmek için bu soykırımları gerekli ve hoşgörü
ile karşılamıştır.
9. TÜRK DİLİ GÜNEŞ DİLİ
/ TUR DİLİ / TANRI-DİLİ
Elbette ki Türkçe hakkında söylenebilecek pek çok husus vardır ve bu konuda pek çok kitaplar yazılmıştır. Benim buradaki maksadım söylenilenleri tekrar etmek değil asıl söylenilmemiş olan, yahut alışılmamış olan hususları dile getirmektir.
9.1) Tur/Türk dünyasının dili olan Türkçe Türk'ün Tanrısının adından kaynaklanan bir dildir. Diğer bir deyimle, eski Türk dünyasının çok eski Gök-Tengri dinine ait töreleri, ona inananların her türlü yaşamına bir rehber olduğu gibi Tur/Türk dilinin gelişmesine de rehber ve kaynak olmuştur. Gök-Tanrı, Güneş ve Ay Tur/Türk insanının dilinde pek çok kavrama, yer, ülke, köy, kent, ur/ör, örük, dağ, su, deniz, göl, nehir, kum, çöl, vs. adlarına, Tur/Türk insanının çoğalan boylarına, uruk adlarına, bey, aga, han, kan, hakan, kağan adlarına, atasına, anasına, bebeğine, babaşına, apasına, ünlü insanlarını tanıyıp değerlendiren adlarına, sayılarına, şahıs zamirlerine, aylarına, günlerine, gökte yıldız kümelerine, yönlere, doğasında hayvanlarına, işinde kullandığı icatlarına, vs. hep ad kaynağı olmuştur. Dilinde en güçlü kavramları tek heceli sözcüklerle tanımlamış ve dil geliştikçe, bu kavramlar birbirine eklenerek yeni kavramların adı olmuştur. Sözcükler birbirine eklenerek deyimler ve deyimler birbirine eklenerek cümleleri oluşturmuştur. Türk dili bu haliyle de yazı icadına en uygun bir dil olmuştur. Böylece Tur/Türk dili bir Tanrı dili, Güneş dili ve Ay dili olmuştur.
9.2) Dikkat edilmelidir ki Türkçede her tanımlama "tur" eki ile, yani gerek Türk'ün tanrısının ve gerekse kendisinin adı olan TUR sözü ile biter; örneğin: okul-tur, ata'tur, ana'tur, Ay'tur, Gün'dür, vs. de olduğu gibi. Bu ek günümüz Türkçesinde DUR, DÜR, DIR, DiR, eklerinde T/D değişmesi göstererek geçer. TUR ekinin Türkçeye bu kadar hakim oluşu gelişi güzel olmuş bir durum olmayıp eski Tur/Türk atalarının Gök dini ile dillerini birbirine bağlamaları neticesidir.
9.3) Türkçe bir "OĞUZ" dilidir onun içindir ki "Oğuz" adı ile Türkçe "ağuz" (söz) birbirine benzer. Bu da tesadüflerin neticesi değildir. Yukarıda işaretledik ki Türk'ün ataları konuştuğu dilin sözcüklerini Tanrının adına yakıştırarak yaratmıştır. Onun içindir ki Türk töresinde "KORKUT-ATA" (< "KOR-KUT-ATA" < > "KUTSAL-KOR-ATA" yani "GÜN/KÜN" (Gün-Tanrı) her şeye "ad veren" olarak bilinir. Bu sebepledir ki Türkçe "GÜNESh DİLİDİR". Günesh sözü asıl Gün-ıshı" Türkçe deyiminden kaynaklanır. Gün ise gün-ısının kaynağı olduğundan "gün" ve "günesh" aynı anlamda dilimizde kullanılırlar.
9.4) Türk dili bir "MA", yani "AY" dinidir. Oğuz-Kağan destanında Oğuz-Kağan Ay'a "MA/MAH" adını verir. Böylece AY hem ma'dır/muhteşemdir ve hem de AY'ın başka bir adı olan MA/MAH dır.
9.5) Bunun yanında Türkçe bir MA dilidir. Türkçe de hiç bir dilde olmayan bir özellik vardır ki o da hem "olumluluk" (positive) ve "olumsuzluk" (negative) aynı "MA" eki ile ifade edilir. Örneğin olumlu anlamda: okuma, yazma, gitme, gelme, gülme, yeme, içme, vs de olduğu gibi; olumsuz anlamda: okuma, yazma, gitme, gelme, gülme, yeme içme, vs de olduğu gibi. Güney Amerika'nın Maya ve Aztek yerli halklarının dilinde de aynı ikilik vardır ve olumsuzluk "ma" eki ile yapılır. Dikkat edilmelidir ki Ay-Tanrı da bir "ikililik" Tanrısıdır. O, aynı zamanda, hem "aktır" ve "karadır", fakat her iki halde de "Ma"dır. Ay-Tanrı MA-ATA'dır", yani MATA/METE/MEDE şekillerinde eski Tur/Türk dünyasının AY-Tanrısıdır. Türk'ün "Büyük Hun İmparatorluğunun" kurucusu METE-HAN adını bu kavramdan alır. Tarihte Mede'ler ve Mitanniler adlarını yine bu addan alırlar.
9.6) Türk dilinin fiilleri hep "mek/mak" ekleri ile biter. Bu ek te Güneşin adı olup "MA-AK" Türkçe deyiminden kaynaklanır. Böylece Türkçe fiiller bile güneşin adı ile biter. Bunun gibi diğer Türkçe eklerin pek çoğunda da yine Gök-Tanrı'yı tanımlayan Türkçe adlar vardır.
9.7) Tur insanı dilinde Gök-Tanrıyı sonsuza kadar yaşatabilmek için geliştirdiği alfabenin harflerinin adına da yine Gün-Tanrının, Ata-Tanrının ve Ay-Tanrının adlarını vermiş ve böylece, gerek Türk dilinde ve gerekse bütün diğer dillerde hep Türkçe olarak Tur/Türk insanının Tanrısının adı söylenilmeden edilemez. Verilen bilgilere göre, bu şeref tarihte Tur/Türk insanı olan adları Kun-Han, Kan-Han, Kanan, Kenan (Canaan), Efe-Kin-Eli, Efe-Kün-Eli (Fe-nik-eli) Türkçe deyimlerinden gelen Gün-Hanlara nasip olmuştur. Gerek Batı ve gerekse Semitik dillerde de bu harfler kullanıldığından, Gök-Tanrının adının her dilde okunması sonsuza dek sağlanmıştır. Batı dillerinde bu eski Kan-an/Kün-Han alfabesi ile yazılan her sözcükte daima hem Tanrının adı gizli olarak arkada Türkçe olarak ve hem de onu örten fakat günlük bir kavramı ifade eden Türkçe bir deyimin kırılmış hali yeni sözcüklere temel teşkil eder. Alfabede her harfin adının Türkçe olarak belirlenmesi Türk dilini ve ondan üretilen diğer dilleri bir Tanrı dili olarak belirler.
9.8) Türkçede her söz geçmişten kalma bir yazıt, bir resim, bir kazıt gibidir. Bu diğer dillerde de böyledir. Her sözcüğün tanımlaması aşırı bir gerçekçiliğe ve mantığa dayanmaktadır. Her sözcük eski Tur/Türk dünyasındaki kültürün, dünya görüşünün, hayat felsefesinin küçük bir bölümünü anlatır ve onu geleceğe götürür. Dil "Aguz'dur"; Agus "Oguz'dur". Böylece Oguz ve Aguz biri diğerinin aynıdır, yani Oguz'suz aguz ve "agus'suz da Oguz olmaz. Oğuz insanoğlunun adıdır ve her insanın da "ağuz'u" vardır. Tanrı-Oğuz adı söylendiği ve anıldığı zaman vardır. Söylenmediği zaman yalnızdır ve tek başınadır. Kültür ağuz'un kavramlara "ad" vermesiyle olur. Adı konulmamış nesne var bile olsa adı olmadığı için bilinmez. Bilinmeyen nesne ise "yok" anlamındadır. Onun içindir ki "dil, ses, söz" Tanrı ile doğmuştur. Bebek doğduğunda ilk işi "sesini" çıkarıp dünyaya geldiğini ilan eder. Onun ilk bağırması onun sesi ve sözüdür. Söz Tanrı kadar güçlüdür. Onun içindir ki Tur/Türk töresinde Korkut-Ata "Ad veren" olarak bilinir yani o bir "AD/AT-HAN'dır". AT/AD-Han'ın dişileştirilmiş hali "At-Han-Ana'dır". "At-Han-Ana" Türkçe deyimi eski Tur Ay-Han (Yunan) dilinde "ATHENA" (< At-Hen-a) şeklinde kendini gösterir. Athena da Zeus'ün (aZ-EUS'un/Ouz'un (Eşsiz-Oğuz'un) ağuzundan doğmustur ve her ad gibi o da tektir ve bakiredir. Batı dinlerinde "İlk defa Söz (Word) vardı" deniyor. Bu gelişigüzel söylenmiş bir ad değildir. Türkçenin "ağuz içi" anlamında bir sözü olan "avurd/avurt" İngilizcede karşımıza "WORD" olarak çıkıyor. Bu tesadüflerin neticesi olmayıp bilinçli şekilde Türk dilinin birileri tarafından aşurulmuş olduğunu gösterir.
9.9) Türkçe çok olasılıkla 2000 yıl evveline kadar, belki de daha sonralarına kadar, bir dünya dili idi. Genesis 11 de belirtildiği gibi bu dünya dili onu istemeyenler tarafından bilinçli olarak karıştırılmış, gözden düşmesine sebep olunmuş ve konuşulma alanı daraltılmıştır.
9.10) Avrupa kıt'asının eski Tur insanı tamamen yok edildikten sonra dilleri de dinciler tarafından çarpıtılmış ve tanınmaz hale getirilmiştir. Aynı karışıklık, Avrupalı Yeni-Dünya Amerikasına vardıktan sonra oradaki yerli insanların dillerine de tatbik edilmiş ve onların kimlikleri de tanınmaz hale getirilmiştir.
9.11) Batı dillerinde de Türkçenin "Güneş dili" olduğu kavramı iyi bir şekilde saklanmıştır. Hemen hemen her sözcüğün içinde gizli ve Tanrıyı tanımlayan bir anlam olduğu gibi ön tarafta da sözcüğün günlük işlemlerde kullanılan anlamı vardır.
9.12) Tur/Türk insanının ataları, eskinin tek heceli Türkçesinin yazıya en uygun bir dil olması sebebiyle yazıyı icat etmiş ve onu dünyaya hediye etmiştir. Bunu inkâr edenler Tur/Türk insanının başarısını çekememe ve aşağılık duygusu içinde olduklarından bu başarıyı Türk'e mal etmezler.
9.13) Günümüzde Türkçe dışında olan pek çok dil Türkçeden yapılmıştır. Hint-Avrupa ve Semitik diller Türkçe deyimlerin ve sözcüklerin kırılıp yeniden şekillendirilmesi neticesi yapılan dillerdir. Şuna bilhassa dikkat edilmelidir ki bu "yabancı" dillere kaynak olan, Türkçenin sözcüklerinden çok kavramları tanımlayan "deyimleri" yani ifadeleridir. Bu sebepledir ki diğer dillerde Türkçe sözcüklerle başa baş aynı yapıda ve anlamda sözcük bulmak zordur. Fakat yabancı dillerin çok karışık görünen sözcükleri Türkçenin aynı anlamı ifade eden deyimleri ile kıyaslandığında durum hemen değişmekte ve önümüze yepyeni bir kapı açılmaktadır. Bu alışılmadık bir kavramdır ve ilk bakışta dinleyenlere inanılmaz gibi gelirse de, konu dikkatle incelendiğinde kavramın yeni dil yaratma konusunda çok uygun ve en kolay bir yöntem şekli olduğu ortaya çıkar. Hele, Türkçe gibi gelişmiş bir dil, temel dil-bilgisi kaynağı (data base) olarak alındığında, istenildiği kadar yeni dil üretilebilinir. Nitekim bazıları bundan enine boyuna yararlanmışlardır. Bu tezimizi destekleyen sözcükler listesini ayrıca vereceğim.
9.14) Türkçeden yararlanarak geliştirilen yabancı diller bilinçli ve kontrollü olarak Türkçeden yapılırken ortaya çıkan sözcüklerin Türkçeden olduğunun tanınmaması için özel gayret sarf edilmiştir ve bu işte de çok büyük başarı gösterilmiştir. Denebilir ki Türkçeden "yabancı sözcük" üretme işi günümüzde bile devam etmektedir. Bir tarafta Türkçe gibi muazzam bir dil hazinesi varken ve onu "kırıp yeniden yapılandırma" yoluyla yabancı sözcük üretmek işi bu kadar kolay iken ve bu bil-oğrulugunun(hırsızlığının) da şimdiye kadar farkına varılmadığına göre, günümüzde de bu işin yapılmaması için hiç bir sebep olmasa gerek.
9.15) Tezimizin gereği olarak, Türkçe "bir-ana" yahut "bir-ata" (> proto) dil olduğundan, kendinden üretilen dillerden önce gelişmiş bir dildir. Doğal olarak "türedi-diller" anadan ve atadan çok daha genç olan dillerdir. Bu görüş içinde, örnek olarak denebilir ki Hint-Avrupa ve Semitik diller hiç bir zaman Türkçe kadar eski diller olmayıp ve hele kendi başına bağımsız olarak gelişmiş diller değildirler. Aksine, bu diller Türkçeden geliştirilmişlerdir. Onların kendi başına altı-yedi bin seneden beri geliştirilmiş olduğu iddiaları ise inandırıcı olmaktan uzak olduğu gibi büyük bir olasılıkla ayrı bir yanıltmacadır. Günümüz dilcileri bu gibi iddiaları yaparken, aralarında çoğu dilciler gerçeği bilmemekte ve asıl gerçeği bilenler ise onlara gerçeği söylememektedirler. Dillerin anası veya atasının "Türkçe" olduğunu itiraf etmek her Batılının kolaylıkla kabulleneceği bir kavram değildir. Çok iyi niyetli araştırıcılar bile dillerin kökü konusunda yanlış yola sevk edilmişlerdir.
9.16) Batı dillerinin Türkçeden ayrı ve bağımsız bir şekilde gelişmiş olduğu iddiaları bu dillerin Türkçeden bilinçli şekilde yapıldığı gerçeğini daha da kapatmak için başvurulan çarelerden birisi olsa gerek. Bunun böyle olduğunu, an azından Gerek, Latin ve diğer Hint-Avrupa dilleri ile Semitik diller konusunda gösterecek durumdayız. Prof. Emeritus G. S. Kirk, "The Nature of Greek Myths" başlıklı kitabında, "Greek" sözünün çok belirsizliklerle dolu olduğunu, "Greek" dilinin de "Akadian" dili gibi bir milleti değil bir "dili" temsil ettiğini " yazar. [4] Elbette ki bir "millet" olmadan bir dil olmaz ve olamaz. Kendilerine Akadian ve Hellen (Greek) diyen gruplar gezginci gruplardı ve bir millet değillerdi. Fakat kendilerine dil diye geliştirdikleri diller birincisinde Sümerceden ve ikincisinde de Türkçeden kırılarak geliştirilmiş uyduruk dillerdir. Bu dillerin Türkçeyi çok iyi bilen dilciler tarafından bilinçli olarak yapıldığını gösteren çeşitli sözcükleri ayrıca vereceğiz.
[4] G. S. Kirk, "The nature of Greek Myths" Penguin Books, 1974, p. 267.
9.17) Bu dilleri yapanlar büyük olasılıkla
çok azınlıkta olan fakat politik ve ekonomik gücü ellerinde tutan
dinci müesseselerin adamları olmuşlardır. Gerçeği söylemek
yerine her şeyi gizli tutarak ondan kendilerine çıkar sağlamayı
hedef edinenler, gizlilik sayesinde normal halkın duygularını ve
dolayısıyla da halkın kendisini rahatlıkla kontrol edebilmişlerdir.
Bu gizlilik, dünyaya pek çok yalanın söylenmesine, fitne fesat tohumlarının
atılmasına ve gizli oyunların oynanmasına uygun bir yuva
olmuştur.
10. KIRILMIŞ TÜRK DİLİNDEN
YAPILMIŞ SÖZCÜKLERE BAZI ÖRNEKLER
10.1) Yukarıda verdiğim bilgilerin ışığında şimdilik kısa bir liste ile dediklerimi canlandırmak istiyorum. Bu listede bazı İngilizce sözcükleri ve anlamlarını verdikten sonra Türkçenin sözcüğe kaynak olan sözcük veya değimini veriyorum. Bazı hallerde İngilizce sözcük ile eş anlamlı diğer sözcükleri de veriyorum (synomym). Dikkat edilmesi gereken husus şudur: bir tarafta yabancı bir sözcük diğer tarafta Türkçe bir ifade. Her ikisi de aynı ünsüzleri ve değişik sayıda ünlüleri kullanıyor. Fakat ünlülerin bir kısmı yabancı sözcükte ya düşürülmüş ve/veya başka bir ünlü ile yer değiştirilmiştir. Her iki durumda da anlam birbirinin aynı veya birbirinin yakını veya biri diğerinin dil bakımından akrabası oluyor. Ayrı ayrı birbirinden bağımsız olarak geliştirilmiş dillerde bu gibi sözcük benzerliklerinin olması olasılığı sıfır denecek kadar az. Hele her iki dilde de bulunan benzer sözcüklerin ve/veya deyimlerin sayısı arttıkça olasılık derecesi de iyice düşer.
10.2) Benzerliklerin "bu kadar yakın" olabilmesi için bir dilin diğerinden kaynaklanması gerekir. Türkçeye giren yabancı sözcükler ak zemin üstünde kara lekeler gibi hemen kendilerini belli ederler. Çünkü Türk diline giren yabancı sözcüklerin kimliği saptırılmaz. Fakat Türkçeden yabancı dillere giren Türkçe deyimler ise bilinçli olarak eritilmişler ve kimlikleri bir daha da tanınmamak üzere değiştirilmişlerdir. Bu ancak özel yöntemlerin neticesi olabilir. Hedef, üretilen sözcüklerin Türkçeden alındığını işaretleyen bütün izlerin ortadan kaldırılmasıdır. Bu sebeple, gerek harflere ve gerekse hecelere yer değiştirilmiş olması çok doğaldır. Bu durumu tesadüflerle izah etmek imkânsızdır. Böyle bir durumun olabilmesi için bir tarafta bilinçli bir şekilde Türkçe ile uğraşılmış olması gerekir.
10.3) Daha geniş bir liste ayrıca kitabımda verilecektir. Aşağıdaki listede alfabetik sıra ile verilen her sözcük ayrı ayrı tanıtılmış ve nasıl değişimlere uğratıldıkları hakkında (anagrammatizing) bilgi verilmiştir.
***
İNGİLİZCEDEN BAZI SÖZCÜKLER
ACE: "outstanding" ve "one of a kind" ile eş-anlamlı bu sözcük Türkçe "bir" ve "eşsiz" anlamlarında olan Türkçe AS sözcüğünden kırılmıştır. Hem yazılış ve okunuş bakımından Türkçe AS sözcüğünden uzaklaştırılmış olması onun aslının Türkçe olduğunun tanınmamasını sağlar.
ACHE: pain, agony, hurt ile eş-anlamlı acı ve ağrı ifade edip Türkçe ACI sözcüğünden yapılmıştır. C harfi Ç'ye (CH) değiştirerek ve ayrıca CH'yi K sesi gibi okuyarak tanınmaz hale getirilmiştir.
ACCIDENT: Bu sözcük "ac-ci-dent" ve "ak-si-dent" şeklinde analiz edildiğinde Türkçenin "AKSI-eDENTi" (kazadı) değimi olduğu görülür. Bu aksilik yaratan bir olayın adı. Türkçe deyimdeki ilk K harfi C harfine değiştirildiği halde yine K şeklinde seslendirilmekte, fakat S harfi ise yine C harfine değiştirildiği halde S şeklinde seslendirilmektedir. Ve böylece her hangi bir kural gözlenmemiştir. Ayrıca, Türkçe "EDENDI" deyiminin E ve I bas ve son ünlüleri düşürülmüş, neticede iki kırılmış veya bozulmuş Türkçe sözcükler birleştirilerek yeni sözcüğün Türkçe kimliği silinmiştir.
ACCIDENTAL: "acci-den-tal" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "aksi eden oltu/oldu", "aksilik oldu", "kaza oldu" anlamlarında olan "AKSI-eDEN-ALTu" değiminden yapılmış olduğu belli oluyor. Tanınmaması için gereken kırılma ve değiştirmeler yapılmış kaynak gizlenmiştir.
ADJECTIVE: Türkçede "sifat", "isimleri tasvir eden tanımlayıcı söz" anlamlarının karşılığı olan bu sözcük "ad-jec-tive" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "AÇIK-ETIVDI" (açık edipti anlamında) deyiminin yozlaştırılmış hali olduğu görülür.
ADORE: "worship", "praise" ve "love intensely" ile eş-anlamlı olup bir kaç anlamı var ki şimdilik birisi ile yetinelim. "Ado-re" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "ADU-ER" (adI-er) deyimi olduğu görülüyor. ER sözü is Türkçede er, koca, es, erkek, kahraman ve insan anlamlarındadır. ER sözü tersine çevrilerek gizlilik sağlanmıştır.
ADVERT: Türkçede "adını zikretmek" anlamında olan bu sözcük Türkçenin "AD-VERTI" (ad verdi) deyiminin yozlaştırılmış Şeklidir.
ANTE: "before" ile eş-anlamlı ve Latincesi de "ante" olan Türkçe "önce" anlamında bir sözcük olup Türkçenin "ÖNTE/ÖNDE" sözünden üretilmiştir. Sözcüklerin yapılarının ve anlamlarının aynı oluşu birinin diğerinden yapıldığının işaretidir.
ANTECEDENCE: "precedence" ve "going before" anlamlarında olan bir sözcük olup "ante-cedence" şeklinde ikiye ayirdigimizda Türkçe "ÖNTE-CEDENCE"(ÖNDE GIDENCI) deyimi ile karşılaşıyoruz. Bu kırılmada Türkçe GIDENCI sözü CEDENCE sekline değiştirilerek ve zaten kırılmış olan ANTE ile birleştirilip yeni bir sözcük üretilmiş ve Türkçe olduğu gizlenmiştir.
ANTECEDENT: "going before", "prior in time" ile eş-anlamlı olup "ante-cedent" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "ÖNTE-GEDENTi" (önde gidendi) değiminden geliştirildiği aşikârdır. Gerekli gizlilik ünlülerin değiştirilmesi veya düşürülmesi ile ve bazı ünsüzlerin de değiştirilmesi suretiyle sağlanmıştır.
ANTI: "against" anlamında olup Türkçenin "ITEN" (karsi koyan) sözcüğünden değiştirilerek üretilmiştir.
-ative: bir kelime sonu eki olup Türkçenin "ETIV" (etif, ediv, edip) sözünden kırılmıştır.
AYE-AYE: Türkçenin "HAY-HAY" deyiminin değiştirilmiş hali.
BEAU: "adore" ile eş-anlamlı olup sevmek anlamındadır. "Bea-u" şeklinde incelendiğinde, kadının beyi, eşi, eri, kocası, sevgilisi anlamlarında olup Türkçenin "BEY-O" (BAY-O) sözünden değiştirilerek yapılmış ve Türkçeden alındığı gizlenmiştir.
BELIEVE: gerçekliğine inanılmış, inanç anlamında Türkçenin "BILIV" (doğru-bilif, gerçek-bilip, bilinen, inanılan anlamlarında) deyiminden yaratılmış bir sözcüktür.
BIBLIOTHEQUE: "kütüphane" anlamında olan bu ad "bi-bli-o-theq-ue" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "O-BIL-BITIK-OY" (O Bil-Bitik-Öy) deyiminden yapıldığı görülür. Dikkat edilmelidir ki bu Fransızca ad içinde Türkçenin "bil" (bilgi) ve "bitik" (kitap) sözcükleri yer aldığı gibi Türkçenin "O" işaret zamiri ve "öy" (ev) sözcükleri de yer almıştır. Böylece Türkçenin dört sözcüğünü içine alan bir deyimi bu Fransızca kelimeye kaynak olmuştur. Bu sebepledir ki kelime sanki kendi başına üretilmiş gibi, gizlenmiş olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yine dikkat etmeliyiz ki Arapça olarak Türkçeye girmiş olan "kitap" sözcüğü de Türkçenin "PITIK" sözcüğünün tersinden okunmuş halidir. Türkçeyi kırıp yeni garip kelimeler üretme işinde Semitik halklarda Grek ve Latinlerde ve diğer Avrupalılardan geri kalmamışlardır. Değiştirme işleminde B harfi P harfine değiştirilmiştir. Görülüyor ki Türkçede "Milli Kütüphane" yerine "Milli Bitikevi" denmesi en doğru bir deyim olur. Düşünün ki Fransızlar dahi BIBLIOTHEQUE adında Türkçeyi kaynak olarak kullanmışlardır.
BIG: Türkçede "büyük", "iri", "cüsseli", "yüksek ruhlu", "büyümüş insan" gibi anlamların karşılığı olan bu sözcük Türkçenin: a) "BÜYÜK" deyiminin yozlaştırılmasından;
b) "BEG" (Bey) sözünün değiştirilmesinden yapılmış, her iki anlama da gelen bir sözcüktür.
BREAK: bir şeyin "kırılmış" halini gösteren bu sözcük Türkçenin "KIRIP" deyiminden alınıp "fiil" adı olarak geliştirilmiş bir sözcüktür.
BRICK: "block" ile eş-anlamlı olup her hangi bir harçtan yapılmış "tuğla" veya "kerpiç" anlamındadır. "bic-kr" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "KERPIC" (tuğla) sözcüğünden kırılarak yapıldığı görülür.
BUCKLE: Türkçede "herhangi bir gücün etkisi altında bükülmek" anlamının karşılığı olan bu sözcük Türkçenin "BÜKÜLÜ" / "BÜKÜLÜCÜ" deyimlerinden yozlaştırılmış bir sözcüktür. Dikkat edilmelidir ki yozlaştırmanın bir yöntemi olarak fiil olan Türkçe sözler "isim halinde", "isim" olanlar ise "fiil" halinde değiştirilmişlerdir.
BUCKLE: Türkçede ikinci bir anlamında "bağlamak" karşılığı olan bu sözcük (Buckle my shoes) Türkçenin "BAGLA" (bağla) değiminin anlamını da içeriyor.
BUILD: "inşa etmek" anlamında olan bu söz, Türkçenin "YAPILDI" deyiminden kırılmıştır.
CAT: Bu sözcüğün Türkçe "KEDI" adından geldiğini izaha dahi gerek olmasa gerek.
CASUAL: "chance", "unplanned", "accidental", "unexpected" ile eş-anlamlı olup beklenmedik bir anda olan bir kazayı ifade eder. Kelime "casu-al" (kazu-al) şeklinde incelendiğinde, Türkçenin "KAZA-OLU" (kaza olu/olur) deyiminden yapılmış bir sözcük olduğu görülür. Dikkat edilmelidir ki CASUAL sözü seslendirilirken içindeki S harfi Z sesinde söylenir. Bu da sözcüğün Türkçeden alınmış olduğunu kapatmak için kullanılan tekniklerden biridir.
CASUALTY: "accident" sözü ile eş-anlamlı olup "casu-alty" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "KAZA-ULTU" (kaza oldu) deyiminden üretildiği görülür. Bu değiştirmede. K harfi C'ye değiştirilip yeniden K sesi olarak söylenmekte, U ve A harflerine de yer değiştirilmiş, olarak ve gerçekte U sesi olan kandırıcı Y harfi ile sözcük bitirilmiştir. Böylece kafi miktarda kırma oluşturulup sözün Türkçe bir deyimden kaynaklandığı gizlenmiştir. Sözcük söylenirken S harfi Z gibi söylenmekte olup gizliliğe yardım etmektedir.
CHIN: Türkçenin "ÇENE" sözünün değiştirilmiş halidir.
CON: Türkçede "atlatmak", "yutturmak", "kandırmak" gibi anlamlarında olan bu sözcük Türkçenin "KANDIRMAK" fiilinin kökü olan "KAN" sözü olduğu görülüyor.
CRACK: Türkçede "çatlamış" anlamında olan bu sözcüğün Türkçe "KIRIK" deyiminden yapıldığı kuşkusuzdur.
CREASE: Türkçede "kırmak", "kat kat buruşturmak", "çizgiler halinde kırıştırmak" anlamlarında olan bu sözcük Türkçenin "KIRISh"/"KIRISH-O" (KIRIŞTIRMAK fiilinden) deyiminden yozlaştırılarak yapılmış olduğu görülüyor.
CRIME: "suç" anlamında olan bu sözcük "krime" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "KIRMA" (kanunu kırma) anlamındaki deyimden yapıldığı bellidir. K harfi C'ye dönüştürülmüş olmasına rağmen yine de K sesi ile söylendiğine dikkat edilmelidir. Diğer sözcükler gibi, mükemmel bir şekilde gerçek Türklük kimliğinden uzaklaştırılmış ve gizlenmiştir.
CRUSH: Türkçede "ezmek", "kırmak" anlamlarında olan bu sözcük Türkçenin "KIRUSh" (KIRISh) deyiminin yozlaştırılmasından yapılmıştır. K harfi C ye dönüştürülmüş olduğu halde yine de K sesiyle söylenmektedir.
DEFAULT: Türkçede "ihmal", "işi yapmaktan kaçınma", "mahkemede hazır olmamak" gibi anlamlarında olan bu sözcük "def-ault" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "DEF-OLTU" deyiminden yozlaştırılarak yapıldığı bellidir.
DELINQUENT, juvenile: Türkçede "suçlu çocuk", "kabahatli genç", "aklına geleni yapmakta zorluk görmeyen delikanlı" anlamlarında olan bu sözcük "deli-n-quen-t" şeklinde incelendiğinde doğu Anadolu ve Azeri-Türkçesinin "DELI-GANNITI"(delikanlıdı, gençti, aklına geleni korkmadan yapandı anlamında) deyiminden yozlaştırılarak yapıldığı görülüyor. Bu kırmada Türkçe G harfi Q harfine dönüştürülmüş, bazı ünlülere yer ve kimlik değiştirilmiş ve sonunda bütün sözcükler birleştirilerek Türkçeden tümüyle uzaklaştırılmış ve yeni bir kelime yapılmıştır.
DELIRIUM: İngilizcede "madness", "hallucination" ile eş-anlamlı olan ve Türkçede "hezeyan", "sayıklayan", "deliren" gibi anlamlarında olan bu sözcük "deli-ri-um" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "DELIRI-YOM" (deliriyorum anlamında) deyimin yozlaştırılmış hali olduğu görülüyor. İki ayrı dilin deyimleri hem morfolojik bakımdan hemen hemen aynı ve hem de anlam bakımından biri diğerine dil bakımından akraba olan bu deyimlerin bu kadar yakın olması olasılığı sıfırdır. Ancak birileri Türkçe deyimi karıştırma yoluna gittiğinde bu benzerlik derecesi gerçekleştirilmiş olur. Birileri Türkçenin deyimlerini değiştirirken parmak izlerini de farkında olmadan geride bırakmışa benziyor.
DELIVER: Türkçede "vermek", "bir emaneti yerine teslim etmek" gibi anlamlarında olan bu sözcük "deli-ver" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "ELDE-VER" (elden-ver anlamlarında) deyimin yozlaştırılmış hali olduğu görülüyor.
DERM: İngilizcede "skin" anlamında olup Türkçe "DERİM" deyiminden alınmış, "İ" ünlüsü düşürülerek "DERM şeklinde gizlenmiştir.
DERMATO: yine "skin" anlamında olup, "derm-at-o" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "DERiMTI-O" ("o derimdi" yahut "derimdi o") deyiminden alınıp gizlilikle kuşanmıştır.
DERMATOLOGY: "deri" ve "deri hastalıkları" ile ilgili tıbbın bir kolunun adı olup Türkçenin "DERIMTI-O-OLGU" (O olgunun konusu derimdi) deyiminden gelmektedir. Bunda da uzun bir Türkçe deyim değişikliklere uğratılarak yeni bir yabancı sözcük halinde yeni bir dile kazandırılmıştır.
DETECT: Türkçede "meydana çıkarmak", "keşfetmek", "gizli bir durumu açığa çıkarmak" gibi anlamlarında olan bu sözcük "detec-t" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "DIDIK-ET" (didik didik et, incele, ayrıntılarını bul anlamlarında) deyiminin yozlaştırılmış halidir.
DETECTIVE: Türkçede "meydana çıkaran", "keşfeden", "gizli bir durumu açığa çıkaran" anlamlarında olan bu sözcük "detec-tive" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "DIDIK-ETIV" (didik-didik-etif, didik-didik-etip, inceleyip anlamlarında) deyiminin yozlaştırılmış hali olduğu görülür.
DISCOVER: "di-scov-er" şeklinde incelendiğinde sözcüğün Türkçe "KEShiV-EDER" deyiminden yapılmış olduğu görülür. Dikkat edilmelidir ki Türkçe "Sh" harfi "S" harfine dönüştürülmüştür.
DOME: Türkçede "kubbe", "kubbe biçiminde", "gökyüzü şeklinde yapılmış" anlamlarında olan bu sözcük Türkçenin "DAM" (dam, ev, gök-kubbe anlamlarında) sözcüğünün yozlaştırılmış halidir.
EARTH: "arz" anlamında olan bu sözcük Türkçenin "YERTI" (yerdi, arzdı) deyiminden yapılmış ve çok etken bir şekilde gizlenmiştir.
EARTH: "arz" anlamında olan bu sözcük Türkçenin "YURT" (insanların yurdu) anlamında olan değimden de yapılmış olduğu görüntüsünü vermektedir.
-ed: fiillerin geçmiş zaman halini gösteren bu son-ek Türkçenin "idi, iti, di, dü, du" eklerinin tek ekle "-ed" şeklinde gösterilen halidir. Türkçeden kırıldığı fakat Türkçe anlamında değişiklik olmadığı her haliyle bellidir.
EDUCATE: Türkçede "eğitmek", "öğretmek", "yetiştirmek", "okumak" gibi anlamlarında olan bu sözcük "ed-ucat-e" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "OKUT-EDE" (okumak fiilinden "okuta" anlamında) deyimin yozlaştırılmış halidir.
EDUCATOR: Türkçede "eğitmen", "öğretmen" anlamlarında olan bu sözcük "ed-ucator" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "OKUTUR-EDE" ("okutur-eden", "eğitir-eden" anlamlarında) deyimin yozlaştırılmış halidir.
GATHER: Türkçe "toplamak" anlamında olan bu sözcüğün Türkçe "GETİR" deyiminden geldiği ve değiştirildiği bellidir.
GENESIS: Bu söz "Musevi" ve "Hıristiyan" dinlerinin "kutsal" bilinen kitaplarının "TORAH" (kanun) adı ile bilinen ve adları Türkçe "töre, tora, türe" sözünden gelen ilk beş kitaptan birincisinin adı olup Türkçe "GÜNESh" (genes, kines, güneş) sözcüğünden gelmektedir. Sözün Türkçe kimliğini gizlemek için Türkçenin "GENES-I-S" ("Güneş I (Bir)-aS", "Güneş-Bir-Eşsiz" anlamlarında) ve olasılıkla "günes-si", yahut "günes-ci", "güneşe tapan" Türkçe deyimlerinden alındığı aşikârdır. Zira eski Tur/Türk dünyası onbinlerce senelerden beri GÜNESh'e (Gün-Tanrı'ya) tapan bir toplum idi. Bu sebeple eski Tur/Türk dünyasında Güneş her önemli kavrama ad verendi ve adı verilendi. Yine o sebepledir ki Türkçe bir "Güneş" dilidir. 1930'larda bu kavram "Güneş Dili Nazariyesi" adıyla Türk aydınları tarafından tanıtılmaya uğraşılmış ise de, kavram iyi anlaşılıp açık bir dille anlatılamadığından şimdiye kadar bir rağbet görmemiştir. Elbette ki durumu çok iyi bilen yabancı gruplar bu kavramın elle tutulur tarafı olmadığını defalarca söyleyerek Türk aydınlarını korkutmuş ve bu fikirden caydırmışlardır. Bu yazımızın içinde geniş ve açık bir şekilde verdiğimiz izahlarımızdan, Türkçenin bir GÜNEŞ-DİLİ, OĞUZ-DİLİ, TUR-DİLİ VE TANRI-DİLİ olduğunu açıklamış ve bildirmiş oluyoruz.
GILD: "altun" veya "ince yalduzlu kaplama" anlamında olup Türkçenin "CILD/CILT" sözünden alınmış ve GILD şeklinde değiştirilmiştir. Her ne kadar bu Türkçe söz Arapça ve Farsçaya aitmiş gibi tanımlanırsa da bunun gerçekle ilgisi yoktur. CILD/CILT yaparken çeşitli yaldızlı malzeme kullanıldığından ve bunların arasında "altun" da bulunduğundan olsa gerek ki GILD (GOLD) sözünün altunla da ilgisi oluşturulmuştur.
GOD: İngilizcede "Tanrı" anlamında olup Türkçe "aGa-OD" (Aga-Od, Aga-Atash, Aga-Ot, Aga-Utu, OD-Han, Gün-Gan anlamlarında" eski Türk dünyasının "Güneş-Tanrısını ve "aGa-ADa", (Aga-Ata anlamlarında) Gök-ATA-Tanrısının adıdır. Böylece Gök-Tanrıyı tanımlayan bu Türkçe deyim kırılarak, değiştirilerek gerçek Türkçe kimliğinden uzaklaştırılmıştır.
HAZARD: "accident" ile eş-anlamlı olup "haza-rd" şeklinde incelendiğinde Türkçe HAZADIR, KAZADUR, GAZADUR deyimlerinden yapılmış olduğu hemen anlaşılır. Bilhassa Türkçe DIR/DUR eki RD şeklinde değiştirilerek sözcüğün Türkçeden olduğu tanınmaz hale getirilmiştir.
HOSPITAL: Türkçede hastaların alınıp bakıldığı yer olarak bilinen "hastahane" sözü ile eş-anlamlıdır. Bu sebeple, "hos-pi-ta-al" şeklinde incelendiğinde adın Türkçenin "HASTA-ALIP" deyiminden geldiği görülür. Kırma işinde Türkçe "HAS" hecesi "HOS" olarak değiştirilmiş ve ana deyim kırıldıktan sonra parçalarına yer değiştirilmiş ve sırası bozularak yeniden birbirine eklenmiştir. Böylece de Türkçeden oluşu gizlenmiştir.
HOSTILE: Türkçe "düşmanca" anlamında olan bu sözcük Türkçenin "HOS-DEIL" (hoş değil) deyiminden kaynaklanmıştır.
HYENA: avına karşı "haince" davranan bu çöl çakalının adı "Y=U ve "huena" < "ha-en-u" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "HAIN-O" sözünden geldiği görülür.
ILK: bir şeye ilk sahip olanı gösteren bir sözcük olup Türkçenin "ILK" sözünden gerçek anlamı yansıtılarak değiştirilmiş bir addır.
INCIDENT: "event", "occurance", "accident" ile eş-anlamlı bir sözcük olup beklenmedik şekilde olan ve neticesi hoş olmayan bir olayı tanımlar. "Inciden-t" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "INCITENDi" (acıtandı, zarar-ziyan verendi) değiminden geldiği görülür ki burada D ve T harflerine yer değiştirilmiş ve en son ünlü de düşürülerek gizlilik sağlanmıştır.
-ic: bir son ek olup Türkçenin "CI, CU, CÜ" eklerinden değiştirilerek yapılmış bir ektir. Islamic karşılığı olan "ISLAM-CI" deyiminde olduğu gibi. Fakat CI sözü hem tersine çevrilmiş ve hem de IK şeklinde yanıltıcı olarak seslendirilmiştir.
-ism: bir son ek olup Türkçenin "İSMi" deyiminden değiştirilip son ek olarak kullanılan bir ektir. Islam-ism karşılığı olan "ISLAM-ISMI" (ismi Islam, adI Islam) deyimlerinde olduğu gibi. Yanıltıcı olarak "-ism" şeklinde seslendirilerek Türkçe kimliğinden uzaklaştırılmıştır.
-ite: bir son ek olup Türkçenin "ITI" (idi) ekinin aynıdır. Islam-ite karşılığı olan "ISLAM-IDI" deyiminde olduğu gibi. Yanıltıcı olarak "-ite" şeklinde seslendirilerek Türkçe kimliğinden uzaklaştırılmıştır. Bu sözcüklerde Türkçe eklerin nasıl değiştirildiği açıkça görülüyor.
KING" bir ülkenin başı olan kral, hakan, aga anlamında olan bu sözcük Türkçenin "KIN-aGa" (Kin-Aga, Kün-Aga, Gün-Aga) anlamlarında Gün-Tanrı yahut Gün-Han'ın adı olan Türkçe deyiminin kısaltılmasından türetilmiştir.
LEADER: bir gruba, bir millete ve/veya bir ülkeye "önderlik etme durumunda olan bir kimseyi tanımlayan bir deyim olmak dolayısıyla, "le-ad-er" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "ILERDE" (ileride) deyiminden alındığı görüntüsünü veriyor. Yabancı dillere yeni sözcük üretmede Türkçe kaynak deyimin kırılması kuralı hakim olduğuna göre, bu Türkçe deyiminde aynı şekilde elden geçtiği beklenebilir.
LEAKED: İngilizce "seepage" sözcüğü ile de eş-anlamlı olan bu sözcük ile bir kaptan herhangi bir şeyin aktığı ifade edilmektedir. Bu anlamıyla ve "le-ak-de" şeklinde incelendiğinde, Türkçenin "DELIK-O" ve/veya "ELEKDI" sözcükleri ile ilişkili olduğu ortaya çıkıyor. Elek aracı su tutmadığı gibi delikli olan her kabın da su veya başka bir akabilen nesneyi akıtması doğaldır. Belli ki sözcük bu Türkçe sözlerden kırılarak yeniden şekillendirilmiştir.
LIBRARY: Türkçe karşılığı "kütüphane" olan bu sözcük "Libr-ary" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "BiLIR-YER" (bilir yer/yeri, bitik evi) anlamındaki deyimin kırılmasından ve yeniden düzenlenmesinden yapılmış olduğu görülüyor. "Library" bir yerdir ve içinde pek çok bilgi veren kitaplar olduğuna göre onun "bilir-yer" olarak tanımlanması da çok mantıklıdır.
-like: "gibi" ve "benzer" anlamlarında olan olan bu ek Türkçenin "-LIK" ekinden alındığını işaretliyor. Nitekim, İngilizce "father-like" deyimi ile Türkçe "babalık" deyimi, yahut "baby-like" ile "bebeklik" deyimleri aynı olup her ikisi de "like" ve "LIK/LiK" ekleriyle bitmektedirler.
LIQUID: "akmaya" meyilli nesneye verilen ad olup, "li-qu-id" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "aKUDILI" (akıtılı yani bir kaptan başka bir yere akıtıla-bili, yahut bir su kanalında, borusunda akıtıla-bili anlamında) bir deyimden kırılarak yapılmış olduğunu gösteriyor.
LOGY: Her ne kadar İngilizce "-logy" eki "logic" (sound reasoning) deyiminden geldiği iddia ediliyorsa da, bunun doğruluğuna inanmıyorum. Verilen bilgilerde -logy" ekinin Grekce "söz, konuşma" anlamında "logos" sözünden geldiği iddia ediliyor. Bence, "-logy" eki Türkçenin "olgu" değimidir. Olgu" sözü herhangi bir konuda bir "olgu"nun yaratılması ve geliştirilmesidir. Bir "olgu" geliştirilirken de onun nasıl ve ne şekilde geliştirileceği planlı ve mantıklı bir seklide incelenir atılması gereken adımlar planlanır. Böylece Türkçe "olgu" ve "mantık" birbirine daha yakın ve elele gelişen kavramlardır. Böylece -logy" ekinin etimolojisinin Grekçe "logos" (söz, veya "konuşma olduğu inandırıcı değil. Örneğin: ETYMOLOGY sözcüğü Türkçenin "ETUM-OLGU-O" ("adum-Olgu-O" yani "adların olgusunu inceleyen ilim dalının adı olup Türkçe bir deyimdir. Onun Grek dili ile ilgisi, Grekleri bu Türkçe deyimi alıp kırarak yeni bir sekle sokup kendilerine dil edinmeleridir.
LOVE: Yine "adore" ile eş-anlamlı olup "sevgi" anlamında olup Türkçenin "ALAV", alev, atash kavramından gelen bir sözcüktür. Burada gerçek fiziksel bir sıcaklık konu olmayıp, mecazi anlamdaki sıcaklık, ateşli oluştur. Zaten, "love" sözü de söylenirken "LAV" şeklinde seslendiriliyor ve bastaki A ünlüsü seslendirmede söylenilmiyor.
LUKE-WARM: Bu sözcükle, bir şeye dokunulduğunda duyulan 'ILIK" bir duyusu ifade etmektedir ki Türkçenin "ILUK-UARuM" (ILIK-uyarım, ILIK-uyarma yaratan bir sıcaklık anlamında) deyiminden kırılıp alınmış olmalıdır, W = uu.
MAN: Türkçede "insan" anlamında olan bu sözcük gerçekte Türkçenin "men/man/ben" anlamında olan birinci şahıs tek kişi zamiri olmakla beraber, sahsın kendisini gösteren ve böylece kendisinin "man = "insan" olduğunu işaretleyen Türkçenin "MEN/MAN/BEN" sözü ile aynıdır. Anlam bakımından Türkçe sözün çok az kullanıldığı bir anlamla tanımlaştırılarak Türkçeden uzaklaştırılmıştır.
ME: Türkçede "men/man/ben", "meni/beni", "mene/mana/bana" gibi anlamlarında olan bu sözcük Türkçenin "MEN/MAN" (birinci şahıs tek kişi kişisel zamir anlamlarında) deyimin yozlaştırılmış halidir.
MINE: Türkçede "menim/benim" anlamında olan bu sözcük Türkçenin "MENIM" (benim anlamlarında) deyimin yozlaştırılmış halidir.
MULTIPLY: Türkçede karşılığı "çarpma" olan bu matematik işlemi gerçekte pek çok "toplama" işleminin arka arkaya yapılması demektir. Çağdaş "bilgisayar" tekniğinde "çarpma işlemi" "toplama işlemini" defalarca yapmak suretiyle yapılır. Böylece, sözcük "m-ul-tip-ly", y=u, şeklinde incelendiğinde Türkçenin "TOPLAMaLU" deyimini buluyoruz. Bunun gibi MULTIPLE sözcüğü de yine Türkçenin "TOPLAMaLU" deyiminden geliyor.
Name: "appellation", "proper name" ile eş-anlamlı sözcük olup Türkçenin "NAMI" (adı) sözünden yapılmıştır. Örneğin: "proper name" İngilizce deyimi Türkçenin "PIR-APA-ER-NAMI" (Bir ata er namı/adı) deyimi oluyor. Bu kadar benzerliği olması bir şans eseri olarak izah edilemez.
NEGROID: "kara" renkli insanları tanımlayan bu sözcük, "ne-gro-id" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "NE-KARADI" (ne kara idi) deyimi olarak karşımıza çıkıyor. Elbette ki bu Türkçe deyim de diğerleri gibi kırılmış, değiştirilmiş ve yeniden şekillendirilerek yeni fakat Türkçeden uzaklaştırılmış bir sözcüktür.
OCEANUS : iki büyük okyanuslara verilen ad olup "o-cean-us" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "O-ACUN-SU" ("O-sonsuz-su") deyimi olarak karşımıza çıkıyor. Türkçe deyim bilinçli şekilde değişime uğradığı için Türkçe kimliği gizlenmiştir.
OMBUDSMAN: bu oldukça yeni sözcüğü yazının başında da açıklamıştım. Sözcük aslında Türkçenin "MABUD-OSMAN" deyiminden kırılarak yapılmıştır.
-OUS: İngilizcede bir sıfat eki olarak kullanılan bu ek, yine İngilizcenin "glorious", "splendid", "magnificent", lustrous, brilliant, "shiny", "glowing", "radiant", "luminous", "grand", extraordinary, "excellent", "superb", "dazling", "georgous", "beautiful" ve bunlar gibi pek çok sıfatlarla es anlamlıdır. Dikkat edilmelidir ki bütün bu sıfatlar hep eski Tur/Türk dünyasının Gök-Tanrısını (Gök-Ata-Tanrı, Güneşi (Kün-Tanrı) ve Ay'ı (Ay-Tanrı) OĞUZ'u tanımlayan sıfatlardır. Zaten OUS adı da Türkçenin OĞUZ adının kısaltılmış şekli olup Türkçeden alındığını nerdeyse bağırarak ilan ediyor. Eş-anlamlı İngilizce sözcüklerin Türkçe kaynağı olan deyimler ayrıca başka bir listede verilecektir.
PLAN: bir işlemin başlatılmasından bitirilmesine kadar gereken her türlü işlemleri önceden tespit eden ve yapılmasını öneren bir program olup Türkçenin "aPiLAN" (yapılan) değiminden kırılarak yapıldığını gösteriyor.
PRECEDENCE: "antecedence" ile eş-anlamlı olup "pre-ceden-ence" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "BIRINCI-GEDEN", "birinci giden" veya "önde giden" anlamlarında olan deyimden üretildiği anlaşılır. Gereken kırmaca ve değiştirme yapılarak sözcüğün Türkçe kimliği gizlenmiştir.
PRINCIPAL: Türkçe "ana", "baş" ve "temel" sözcükleri karşılığı olup "princi-pal" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "PIRINCI OLUP" (birinci-olup) değiminden yapılmış olduğunu gösteriyor.
PRINCIPLE: Türkçe "temel bilgi" anlamında olup "princi-ple" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "BIRINCI BIL" (birinci-bilgi, temel bilgi anlamlarında) değimden yapılmış olduğu görülüyor.
PROSTITUTE: "pros-ti-tu-te" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "ATI-OROSPU-ITI" (adı-orospu-idi) değiminden geldiği ve bir hayli kırıldığı belli olan üç Türkçe sözcüğün birleştirilmesinden türetilmiş bir sözcüktür.
POLY: "çok" anlamında Grek diline ait olduğu söylenen bu sözcük, "pol-y" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "BOL-U" (bol-o, çok-o anlamında) deyiminden alındığını gösteriyor. Batı dillerindeki V ve Y harfleri aslında eski çağların U harfi olup sonradan bir nevi şekil değiştirmiştir ve dolayısıyla şaşırtıcı bir harftir. Y harfi çoğu zaman U, bazen I ve bazan da Y sesi verircesine kullanılır. Bu sebeple, "çok" anlamında olan "poly" sözcüğü "pol-u (bol-o) değiminden türetilmiştir.
POLITICIAN: İngilizcede "demagogue", "agitator", "manipulator" sözcükleriyle eş-anlamlı olup "pol-itici-an" şeklinde incelendiğinde Türkçe iki deyimle karşılaşıyoruz:
a) "an" eski Türkçenin çoğul eki olup günümüz Türkçesinde ler, lar ekleri ile ifade ediliyor. Böylece, "BOL-ITICI-AN" ("bol-itici-ler") anlamını taşıyor. Politika ile uğraşanların yaptıklarını göz önüne aldığımızda, bu tanımlamanın doğruluğu görünüyor;
b) "bol-aticiyan", "çok-yalancı", "inanılmaz-güvenilmez kimse" anlamlarındaki Türkçe "BOL-ATICI-IaN" deyiminden türetilmiş olduğunu işaretliyor. Bu tanımlama da yine politikacıların davranışlarını gayet açık bir şekilde tasvir ediyor. Böylece, denebilir ki "politician" sözcüğü de Türkçenin deyimlerinden değiştirilerek yapılmış olup diğerleri gibi Türkçe kimliği gizlenmiştir.
PROPAGANDA: Türkçede "herhangi bir konuda konuşma yoluyla karşıdakileri ikna etmeğe çalışan kimsenin yaptığı iş" anlamında olan bu sözcük "pr-opa-ganda" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "PIR-APA-GANDI" (bir apa/baba kandırıldı anlamında) deyimin yozlaştırılmış hali olduğu görülüyor. Yani "propaganda" işinde, söylenenler doğru da olsa eğri de olsa hedef birilerinin "kandırılması/ikna edilmesi" işidir.
QUITE: Türkçede "tamamen", "bütün bütün", "gayet" gibi anlamlarında olan bu sözcük "qu-i-te" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "GAYET" deyimin yozlaştırılmış hali olduğu görülüyor.
REPEAT: "tekrar etmek" anlamında olan bu sözcük "rep-eat" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "BIR-TAhA" (bir daha, tekrar et anlamında) deyiminden türetilmiş olduğu gözleniyor. Dikkat edilmelidir ki Türkçe "bir" sözü, "per" ve "rep" şeklinde ve daha" sözü de "taa" ==> "eat" şeklinde değiştirilip birleştirildikten sonra yeni "repeat" sözcüğü türetilmiştir.
SALE: Türkçenin "ALIS" (satın alış) deyiminden kaynaklanıyor.
SCHOOL: "s-kool" şeklinde bakıldığında Türkçenin "aS-OKUL" ("bir okul" yahut ta "Okul-as/az/eşsiz" anlamında) değimi olduğu görülüyor. Sözcüğün söylenişinde, CH harfi "K' sesini verir şeklinde söylenmekte, böylece Türkçe deyimin kimliği gizlenmiştir.
SEA: Türkçe "deniz" anlamında olan bu sözcüğün Türkçe "SU" sözünden geldiği aşikârdır.
SEEPAGE: Türkçe "SIZINTI" anlamında olan bu sözcük "see-p-age" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "SU-AKIP" değimi ile karşılaşıyoruz. "su-akıp" değimi ise "sızıntı" ile es anlamlıdır.
SERIAL: Türkçede "seri halinde olan" anlamındaki bu sözcük "seri-al" şeklinde incelendiğinde Türkçenin: a) "SERI-OL"; b) "SIRALI" deyimleri ile karşılaşıyoruz. Böylece bu İngilizce sözcüğün bu Türkçe deyimlerden yapıldığı gün gibi bellidir.
SERIES: Türkçede "seri", "sıra", "silsile", "dizi" anlamlarının karşılığı olan bu bu sözcük "seri-es" yahut "seri-se" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "SERICI" deyimi ile karşılaşıyoruz, yani "seri-yapan", "dizi-yapan", "bir sıra izleyen" anlamlarında ki deyimden yapıldığı görülür.
SERV: Türkçede "hizmet etmek", "hizmet vermek", "ish-yapmak", "kulluk etmek" gibi anlamlarında olan bu sözcük "s-erv" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "iSh-VER" deyimin yozlaştırılmış hali olduğu görülüyor.
SERVER: Türkçede "hizmetçi", "hizmet veren", "ish-veren", "kulluk eden" gibi anlamlarında olan bu sözcük "s-erver" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "iSh-VERIR" deyimin yozlaştırılmış hali olduğu görülüyor.
SERVICE: Türkçede "hizmet etmek", "bakımını sağlamak", "ish-vermek", "onarmak" gibi anlamlarında olan bu sözcük "s-erv-ice" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "iSh-VERICI" deyimin yozlaştırılmış hali olduğu görülüyor.
SERVANT: Türkçede "hizmetçi", "hizmet eden", "ish-yapan", "ish-veren" gibi anlamlarında olan bu sözcük "s-erv-ant" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "iSh-VERENTi" deyimin yozlaştırılmış hali olduğu görülüyor.
SEX: bu sözcük te "seks" şeklinde incelendiğinde ve K'dan sonraki S harfi "Sh" ile değiştirildiğinde kelimenin Türkçe karşılığı olan ve cinsel teması anlatan "SIKISh" deyimi elde edilmiş olunur. Böylece sözcüğün aslının Türkçe olduğu aşikârdır. X harfi aslında gizleyici bir harf olup Türkçenin KS, KAS/ KES, KIS, KUS, KOS fonemlerini gizleyen bir harftir. X harfi aynı zamanda eskilerde KH Türkçenin yumuşak G'si veya Doğu Anadolu ve Azerbaycan Türkçesinde gırtlaktan gelen KH sesini temsil ediyor, örneğin "aga" veya "akha" sözcüklerinde olduğu gibi.
SHEEN: Türkçe "PIRILTI" ve "parlaklık" karşılığı olan bu sözcük "eshen" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "IShIN" sözcüğü ile ilgili olduğu, olasılıkla ıshıldayan, parlayan anlamlarında "IShIN" deyiminden alındığı gözetiliyor. SHEEN sözünde iki e ünlüsünün yanyana bulunuşu kelimenin başka bir deyimden türetildiğinin işaretidir. İki e ünlüsünün yanyana olusu, ünlüyü daha da inceltme aracı olarak kullanıldığı tezi ise pek inandırıcı olamaz.
SHINE: bu sözcük te Türkçe "parlamak", "IShIK saçmak" ve "parlak olmak" gibi anlamlarda olduğuna göre, o da Türkçenin "IShIN" sözcüğü ile ilgili olup onun değiştirilmiş halidir.
SORRY: Türkçede "üzgün", "özürlü", "kederli", "kusurluluğundan pişman olma" anlamlarında olan bu sözcük "sorru" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "OSüRRU" (özürrü, özürlü, kusur anlamında) deyiminden kaynaklandığı ve değiştirilerek yapıldığı görülüyor.
SORTIE: Türkçenin "dışarı çıkış" anlamında olan bir sözcük olduğuna göre, "sor-ti-e" <== "ti-sor-e" şeklinde incelendiğinde eski Türkçenin "TISARI" (DIShARI, ÇIKISh anlamlarında) deyimi olduğunu görüyoruz. SORTIE ve TISARI, diğer kırılmış sözcüklerde olduğu gibi, her sözcüğün bel kemiğini yapan, iskeletini teşkil eden aynı ünsüzlere sahip olup onları birbirine bağlayan değişik ünlülere haizdirler. Birbirinden ayrı gelişmiş iki ayrı gruptan olan dilin iki ayrı sözcüğünün hem aynı ünsüzlerden yapılmış olması ve hem de aynı anlamı içermesi olanağı sıfır denecek kadar azdır. Bu sebeple, "SORTIE" Türkçe "TISARI" deyiminden kırılarak (anagrammatized) türetilmiş bir sözcüktür. Sortie'nin İngilizce karşılığı olan EXIT sözcüğü de EXIT <== "EKSIT" <== "ÇIKIShTI" değiminden kırılarak türetildiği bellidir. Ç harfi düşürülmüş ve Sh sesi S harfine çevrilip gerekli başka değiştirme ve kırmalar da yapıldıktan sonra EXIT haline getirilmiştir.
SPILL: Türkçenin "sepilmek", "dökülmek" sözcükleri karşılığı olan bu sözcük Türkçenin "sepilmek" sözünden kaynaklanan "SEPIL" deyimi ile ilgili olup değişime uğramıştır.
SQUARE: Türkçede "dört kenarı eşit dörtgen", "şehir içindeki meydan" anlamlarında olan bu sözcük "square" <== "s-q-u-are" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "aS-U-KARE" deyimi çıkıyor ki bu deyim de "eşsiz-o-kare", "bir-o-kare", "eşsiz-o-meydan" anlamlarını içeriyor. "Kare" şekiller arasında özel haliyle eşsiz olan bir şekildir. Aynı şekilde şehir ortasında genellikle "kare şeklinde olan bir meydanın da alış/veriş merkezi olması dolayısıyla özel bir durumu vardır. [5]
[5] ÇILDIR'da benim köyümün adı "SUKHARA" idi ve bir ovada ve dağların eteklerine dizilmiş diğer köylerin ortasında idi. Bu sebeple olsa gerek ki bir nevi diğer köylerin meydanı idi. Diğer köylüler genellikle gelip bizim köyden alış verişlerini yaparlardı. Bu şekilde diğerlerine bir meydan rolü oynuyordu. Ayrıca köyün ortasında bir su çıkardı ki ona "KARA-SU" derlerdi. Böylece denebilir ki köyün diğer köylere nazaran yerleşimi ve içinden çıkan suyun da adından olsa gerek ki benim köyüme "SUKHARA' denilmiş.
SQUEEZE: Türkçe "sıkmak", "ezmek" fiillerinin karşılığı olan bu sözcük "squ-ee-ze" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "SIK-VE-EZ" değiminden alınıp işlendiği görülür.
STORE: Türkçede "mağaza", "dükkan" karşılığı olan bu sözcük "st-o-re" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "SETER-O" (SATAR-O) değiminin kırılmış hali olduğu anlaşılır.
STORY: Türkçede "hikâye", karşılığı olan bu sözcük "s-tor-y" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "U-TUR-uSh" ("uyduruş"), yahut "st-ory" şeklinde tersinden okunduğunda "yaratısh" anlamlarında olan deyimlerden alınıp kırıldığı anlaşılıyor.
SWIM: Türkçede "yüzme" karşılığı olan bu sözcük "suim" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "ÜZME" (yüzme) deyiminden kırılmış olduğu görülüyor.
SWAIN: bu sözcük İngilizce "adore" ile eş-anlamlı olup sevmek anlamındadır. Böylece Türkçenin "SEVEN" sözünden değiştirilerek geliştirilmiştir.
TAG: Türkçede "ufak sarkık uç", "yafta", "etiket" karşılığı olan bu sözcük Türkçenin "TAK" (üzerine bilgi yazılıp takılan anlamında) değimden geldiği bellidir.
TAG: Türkçede "elim sende" diye bilinen çocuk oyununda önemli olan "değme" olduğundan ve bu oyun Batıda da oynandığından Türkçenin "TEG" ("değmek fiilinin kökü olan "değ") değiminin aynı olduğu görülüyor.
TECHNOLOGY: Türkçede şimdilerde "teknik işler ilmi" anlamında olan bu sözcük "techn-o-logy" y=u, şeklinde incelendiğinde Türkçenin "TEKNE-OLGU-O" deyimin yozlaştırılmış hali olduğu görülüyor. TEKNE geminin gövdesini teşkil eden kısmıdır. Böylece, Batı dillerininmiş gibi görünen bu "technology" sözcüğünün aslı Türkçe bir deyim olup eski çağların "tekne" yahut "gemi" yapma işlerinde kullanılan her türlü tekniği içine alan bir ilim kolunun adı oluyor. Deyimin Türkçeden gelmesi eskiden beri Tur/Türk insanının "tekne" yapma ve denize açılmakla uğraştığının göstergesidir. En azından Tur Fenikeliler (EFE-Kin-Eli"liler denizcilikle uğrasan Tur/Türk insanlar idi.
THROUGH (thro, thru): Türkçede "bir yandan öbür yana", "bir başından öbür başına, "dosdoğru" anlamları karşılığı olan bu sözcük Türkçenin "TOGRU" (doğru) sözünün yozlaştırılmasından yapılmış olduğu görülmektedir.
TOSS: Türkçede "atmak", "silkmek", "çalkalamak", "çalkandırmak" gibi anlamların karşılığı olan bu sözcük Türkçenin "ATIS" (atmak fiilinden) deyimi ile ilgili olduğu görülüyor.
TREASURE: Türkçede "hazine", "değerli şey", "biriktirilmiş eser" gibi anlamların karşılığı olan bu sözcük "tr-eas-u-re" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "ESER-TUR-A" ("eserdur-o", "eserdir-o" anlamlarında) deyiminden alınıp yozlaştırıldığı ortaya çıkıyor. TREASURE sözcüğünün ikinci bir anlamı da Türkçe "TUR-ESERi-A" ("Tur-seri-o", "Türk-eseri-o" anlamında) değimden alınıp yozlaştırdığı ve aynı zamanda dünya müzelerinde toplanan eski paha biçilmez eserlerin eski "Tur/Türk-Eserleri" olduğu gerçeğini dile getirmesidir. Görüldüğü gibi Türkçe deyimler haşin bir şekilde kırılıp dağıldıktan sonra, Türkçe olmaktan uzak yeni sözcükler yapılmıştır.
TRUE: Türkçede "gerçek", "doğru", "aru/arı", "katkısız", "safi" gibi anlamların karşılığı olan bu sözcük Türkçenin:
a) "TOGRU" (doğru);
b) "ARU-TI" (arıtı, saftı, katkısızdı anlamlarında) deyimlerinden alınıp yozlaştırılmıştır.
TUCK: Türkçede "tıkmak", "üstünü örtmek", "kat kat etmek" gibi anlamların karşılığı olan bu sözcük Türkçenin "TUKA" (TIKAMAK fiilinden "TIKA" sözü ile eş anlamlı) deyiminden alınıp değiştirilmiştir.
TURN: Türkçede "töndürmek", "döndürmek ", "çevirmek" gibi anlamların karşılığı olan bu sözcük Türkçenin "TUNER" (döner) deyimini yozlaştırılmış halidir.
VIGILANCE: Türkçede "kanuni yetkisi olmadığı halde kanunu kendi eline alan", "vurmak için tetikte duran" gibi anlamların karşılığı olan bu sözcük "vig-ilan-ce" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "ÖC-ALANCI" değiminin yozlaştırılmış şekli olduğu görülür.
VIGILANTE: Türkçede "öç almak için uyanık olan", "vurmak için tetikte duran" gibi anlamların karşılığı olan bu sözcük "vig-ilan-te" şeklinde incelendiğinde Türkçenin "ÖC-ALAN-TI" (kanunu kendi eline alandı) değimi olduğu açık bir şekilde ortaya çıkıyor.
WAR: Türkçede "savaş", "harp", "savaşmak", "harp etmek" anlamlarının karşılığı olan bu sözcük Türkçenin "VUR" (vurmak fiilinin kökü) değiminin biraz yozlaştırılmış seklidir. Yozlaştırıldığı için de Türkçeden alındığı tanınmaz hale getirilmiştir.
WARRIOR: Türkçede "savaşçı", "harpçi", "cenk eri", "asker" anlamlarının karşılığı olan bu sözcük Türkçenin "VUR-eRI-O-eR" / "VURUYOR" deyiminin birleştirilerek yozlaştırılmış halidir.
***
11) Bu liste kitabim için hazırladığım büyük bir çalışmamın küçük bir kısmıdır. Bu gösterdiklerim yalnız İngilizce için geçerli olmayıp diğer Batı dilleri ve Semitik diller içinde ve belki de diğer diller içinde geçerlidir. Tamamını daha sonra ileteceğim. Bu çalışmamızda Türk dilinin ne kadar eski bir dil olduğunu, kendisinin eski çağlarda bir dünya dili olduğunu ve başka dillere de kaynak BİR-ATA dil (< "PROTO" DİL) olduğunu kanıtları ile gösterdim. Ümit ediyorum ki Türkçeyi diğer dillerle karşılaştırarak inceleyen dilciler bu yeni karşılaştırma yolunu da denerler. Bu çalışmadan çıkan başka bir sonuç ta Tur/Türk dünyasının komşularının, Türk dünyasına karşı ne kadar gayri samimi, sinsi ve gizli davrandıklarını öğrenmiş oluyoruz.
12) Bütün bu buluşların ışığı altında yapılacak iş, atalarımızı saygı, gurur ve esenlikle anıp, onların bıraktıkları medeniyet ve kültür hazinelerine tekrar sahip çıkmak ve Türkçeyi yeniden geliştirmektir. İlk işlerimizden birisi ve birincisi dilimizi izinsiz alıp kendilerine dil yapanların dillerinden geri alıp, her üretilmiş sözcüğün gerçek Türkçe kimliğini çıkarıp, onları yeni Türkçe sözcükler halinde Türkçeye kazandırmaktır. Böylece aslında dünya dillerinin ata veya ana dili olan Türkçeyi yeniden zenginleştirerek onu tekrar bir dünya dili haline getirmektir. Bu o kadar zor bir iş değildir. Fakat sabır, sebat ve Türk insanının kendine güvenini istemektedir.
13) Bu çalışmadan ortaya çıkan başka bir önemli husus ta uzak geçmişte Türklerin atalarının kendilerini kendi kültürlerinde nasıl ifade ettiklerini öğrenmek olmuştur. Bu bize kendimizi geçmiş tarihimize yeniden bağlamayı öğretecektir. Artık güvenilir ve inanılır tarafı kalmamış bu dünyada, Türk insanı kimsenin onayını istemeden kendi geçmişini kendisi yazmak, kendinin ve kendi öz dilinin geleceğini yine kendisi tayin etmek zorundadır. Ancak o zaman, onbinlerce yıllık geçmişin tarihini yaratmış, yaşatmış ve yönlendirmiş olan Türklerin ataları kutsal mezarlarında şad olacak ve Türk dünyasının yeni nesilleri de atalarına layık gururlu, alnı ak, başı dik bir nesil olarak geleceği ve onun getireceği sorunları göğüsleyeceklerdir. Başkalarına güvenip onlardan fikir sorulduğu takdirde yine dizgini başkalarının eline vermiş olacağız.
Ey Türk dünyasının insanı!
Başkalarının atının terkinde değil kendi atına
yalnız kendin binip onu maharetle sürmesini yeniden öğreneceksin.
Bunu bil ki bağımsızlığını, dilini, Türk adını
ve töreni kaybettiğin gün, dünyanın en eski ve uzun ömürlü Tur/Türk
devleti olan Eski Masar Devletini yok ettikleri gibi seni de yok etmekten
çekinmeyeceklerdir.
Polat Kaya, M. Sc. E. E.
15 Nisan 2002