KAMIL KARTAL'IN DIN VE DIL ILE ILGILI SORULARINA YANITLAR

--- In b_c_n@yahoogroups.com, "allingus" <allingus@...> wrote:

Polat Abi, bu yazinizi keyifle okudum, ayirdiginiz degerli vakit icin
cok tesekkur ederim.

Kisa bir sure sonra soru ve yorumlarimi sizinle paylasacagim. Bu
arada, b_c_n'ye ileti gondermenizde yeniden sorunlar yasayacak
olursaniz, sizi farkli bir e-posta hesabiyla topluluga yeniden uye
yapalim. Lutfen beni
haberdar edin.

Sevgiler,
Kamil

----- Özgün Ileti -----
Kimden: "Polat Kaya" <tntr@c...>
Kime: <b_c_n@y...>
Gönderme tarihi: 02 Ekim 2002 Çarsamba 14:13
Konu: Re: [b_c_n] TELL THEM THAT I AM HAS SENT ME TO YOU!



Merhaba Kamil ve Sayin Arkadaslar,

Bu yazida Kamil Beyin ekli iletisinde dile getirdigi sorularini konu
eden görüslerimi sizinle paylasmak istiyorum. Onun sorularina bir
hayli ayrintilar içeren bir yazi ile cevap vermenin uygun olacagini
düsünerek bu uzun yaziyi hazirladim. Ümid ederim ki sabrinizi
zorlamam.

Iyi günler dilegi ile hepinize selamlar.

Polat Kaya



KAMIL KARTAL'IN DIN VE DIL ILE ILGILI SORULARINA YANITLAR


Yazan: POLAT KAYA


Degerli kardesim Kamil çok ilginç bir konuyu dile getirdin. Burada
seninle karsilikli konusup sorularini bildigim kadariyla
cevaplandirmaya çalisacagim. Ümid ederim ki noksan ve yanlislarim için
kusura bakmazsin. Eski Tur dünyasinin çok eski evrensel üçlü
Gök-Tanri dini, bence, kasitli sekilde öldürüldügü için onun hakkinda
her hangi bir yerde toplu bilgi bulmak zor. Fakat, onunla ilgili
bilgiler, bir resim bilmecesinin parçalari karistirildiginda nasil ki
kolaylikla taninmaz hale gelirse, onun hakkindaki bilgiler de, o eski
dinin adi verilmeden, çok yaygin bir sekilde ansiklopedilerde,
sözlüklerde, dinlerle ilgili yazilarda, eski Orta Dogu ile ilgili
yazilarda ve bunlar gibi pek çok yer de daginik sekilde vardir.
Yanliz onlari görüp tanimak ise bir ugrasi isi olup çok okumanin,
arstirmanin ve bulunanlarin birbirine baglanmasiyla, yani parçalari
bulup "bilmeceyi" yeniden sekillendirmekle mümkündür. Bu yazida size,
bu çok eski resmin dagink parçalarindan bazilarini birlestirerek bir
resim göstermege çalisacagim.

Ilkin burada sizinle Uygur Türklerinin bir duasini paylasacagim:
(Kaynak: Resid Rahmeti Arat, "Eski Türk Siiri", Atatürk Kültür, Dil,
ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu Yayinlari VII, Dizi Sa. 45b,
Ankara, 1991, s. 8-17 arasinda verilen üç siiri ilgi ile izlemeni
öneririm Kamil. Onlardan birincisi asagidadir):

Tang tengri kelti Tan tanri geldi,
Tang tengri özi kelti Tan tanri kendisi geldi;
Tang tengri kelti Tan tanri geldi,
Tang tengri özi kelti Tan tanri kendisi
geldi;

Turunglar kamag begler kadaslar KalkInIz, bütün beyler, kardesler,
Tang tengrig ögelim Tan tanriyi övelim
Körügme kün tengri Gören Günes Tanri,
Siz bizni küzeding Siz bizi koruyun!
Körünügme ay tengri Görünen Ay tanri,
siz bizni kurtgaring Siz bizi kurtarin

Tang tengri Tan tanri,
YIdlIg yIparlIg Güzel kokulu, misk
kokulu,
Yaruglug yashuklug Pariltili, Ishiltili
Tang tengri 5 Tan tanri 5
Tang tengri 5 Tan tanri 5

Tang tengri Tan tanri,
YIdlIg yIparlIg Güzel kokulu, misk
kokulu,
Yaruglug yashuklug Pariltili, Ishiltili
Tang tengri Tan tanri
Tang tengri Tan tanri
Tang tengri Tan tanri

***


1. Kamil Diyorsun ki:
>
> Merhaba Polat Abi,
>
>
> Uzun suredir ilgimi ceken bir nokta var. Ben dinler tarihi uzerine
> kendi capimda oldukca ciddi arastirmalar yapmis birisiyim.
> Turklerin dini hakkinda, uclu Gok Tanri dininin yapisi hakkinda
> anlattiklariniza dair kaynaklara nasil ulasabilirim? Ozellikle
> merak ettigim konu su, bu verdiginiz bilgileri tarihlendirme > > >
> acisindan da onaylayan baska bilimsel calismalar var mi?

PK. Kamil, bence, Türklerin efsanelesmis eski Gök dini hakkinda en
önce Prof. Dr. Bahaeddin Ögel'in "Türk Mitolojisi" adli eserini iyice
gözden geçiresin. Bendeki, kopyasi en ilk yazilanidir saniyorum. Bu
kopyayi bana çok degerli dostum Sayin CAN KOCAK hediye ettigi için
kendisine minnettarim. Bu sayidan sonra yayimlanmis daha teferruatli
ve tam olan baskisinin oldugunu saniyorum. Ayrica bu konuda yazilmis
ne bulabilirsen okuman gerekir. Ayrica W. Bang ve Resit Rahmeti
Arat'in birlikte analiz ettikleri "OGUZ-KAGAN" destanini okuman
yararli olur (Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili
Seminery Nesriyatindan, Istanbul, 1936, Burhaneddin Basimevi). Ama
yüzeysel degil. Bu eseri Sayin Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya
tarafindan hazirlanan ve Türk Kültürününü Arastirma Enstitüsünün
yayinladigi Resit Rahmeti Arat "MAKALELER CILT I", Ankara, 1987, s.
605-671 da bulabilirsin).

Yabanci kaynak olarak benim bildigim Encyclopaedia Britannica (EB)
(bendeki kopyasi 1963 baskisi) olup çok çesitli bilgiyi çok daginik
halde ve baskalarina mal ederek vermektedir. Aradiginizi oradan bulup
çikarmak bir bilmece çözmek gibidir. Fakat özel sözcükler ve adlar
degistirilmis Türkçe degimler oldugundan kendilerini açiklamakta
yardimci oluyorlar.

Bu verdigim bilgiler benim arastirmalarimdan edindigim bilgilerin
toplanip birlestirilmis hali oldugundan ("sentezi olup") onlari bu
sekilde baska bir yerde bulamazsiniz kanisindayim. Her konunun bir
ilk söyleyeni oldugu gibi bunda da izninizle konuyu ilk olarak dile
getiren ben olayim. Konunun tarihlendirilmesi çok eskilere dayanir ki
bu hem Sümerlere ve hem de eski MASAR (MISIR) lara ve çok olasilikla
daha da gerilere kadar gider. Çatalhöyük kazilarinda ortaya çikan
"boga" resimleri bence, OGUZ (Tanri) adinin simgeleridir. Çünkü Oguz
adinin simgesi Türkçe yabani "okus/okuz" adidir. Bu konuda daha önceki
yazilarimda da açiklamalar yapmistim. Konu ilk defa benim tanittigim
sekilde gün isigina çiktigina göre baska birisinin bu sekilde bilimsel
bir çalismada bulundugunu bilmiyorum. Yalniz Prof. Bahaeddin Ögel,
eserinin bir yerinde Oguz Kagan hakkinda efsanevi bilgiler verirken
"sanki Oguz Kagan Tanrinin kendisi imis gibi bir görüntü veriyor"
diyerek süpheli ifade kullanmisti. Simdi o ifadeyi bulup sana
kaynagini tam veremedigim için üzgünüm. Sayet bu çok degerli bilim
adaminin eserini dikkatli incelersen bu dedigim ifadesini
bulabilecegini saniyorum. Bununla demek istedigim Bahaeddin Ögel OGUZ
KAGAN'i Tanri gibi gören belki de ilk arastiricidir.


2. Yoksa bunlar kisisel
> bulgulariniz mi ve Turk din tarihini Sumer donemine baglarken
> Sumerce - Turkce sozcuk alis-verisini mi baz aliyorsunuz, bu yeterli
> mi? Yeterli mi cunku, Sumerlerin bir Turk dili konustugunu dilbilim
> dunyasinin kabul etmedigini (hatta olse de etmeyecegini) biliyoruz.

PK. Yukarida dedigim gibi bunlar kendi analiz ve sentezlerimin bir
araya getirilip tam bir "resim" olarak tanitilmasi. Bu resim daha
önce görülmedigine ve/veya gösterilmedigine göre, ilk konusulan
konular saskinlik yaratir ve kabul edilmesine direnc gösterilir. Bunu
anliyorum ve o sebeple sabirli olmanin gerektigine inaniyorum.

Bu arada bir hususu dikkatinize getirmek istiyorum. Son zamanlarda
gerek eski Misirlilarla ve gerekse Fenikelilerle, ki onlarda Semitik
halk olmayip TUR insaniydilar, ilgili "belgesel" TV programlarinda
yari mitoloji ve yari bilimsel bilgiler verilirken, konu ile hiç
ilgisi yokken aniden piril piril parlayan bir "günes" sahnesi
gösterilir ve takdim edenlerce sahnenin neden gösterildigi hakkinda
hiç bir bilgi verilmeden tekrar baska bir konuya geçilir. Bu dile
getirilmeyen verilerin altinda, bence, söylenmek istenen sudur ki bu
eski insanlar "Günese" taparlardi.

Sümerce ve Türkçe sözcükler pek çok seyi söylerler de çogumuz onlari
yüzeysel okuyup geçeriz. Sümerlerde ki Tanri kavrami ile Türklerdeki
"tanri" kavrami birbirinin ayni olup ayni sözlerle tanimlanmaktadir.
Bunlari birbirine baglamaktan daha dogal ne olabilir. Bati ve Semitik
dünyanin dilbilimcileri ya gerçegi bilmiyorlardir ve dolayisiyle
söyleyecekleri bir sey yok, yahut bazilarinin bildikleri var amma onu
açikca söyleyemezler. Çünkü konu çok boyutlu bir konu. Sizi yere
batirmis birisi yeniden elinden tutup gün isigina çikarip size essiz
bir paye verecegini saniyorsaniz, derim ki yaniliyorsunuz. Simdilik
ölmüs bilinen bir grubun (Sümerler) dünyaya medeniyet verdigi hakkinda
konusabilirsiniz. Fakat durup dururken o ölünün yasayan bir akrabasi
oldugunu ve onun da Tur/Türk insani oldugunu bilen varsa bile
söyleyecegini sanmiyorum. Üstelik Türklerin kendilerinin bile bu
iddiayi yapamadiklari göz önüne alininca niye rahatsiz olsunlar ki.
Fakat benim yönümden Sümerce ölmüs bir dil olmayip Dogu Anadolunun ve
Azerbajcan Türkcesinde günümüzde dahi yasamasina devam etmektedir.
Tevekkelli, Dogu Anadolu hep Türklerin elinden alinmaya ve ora
halkindan Türk soylu olduklari halde soyundan uzaklastirilmis bir
yapma "millet" ve "devlet" kurmaya çalisilir. Daha önce de
belirttigim gibi, eski Mesopoatamia Dogu Anadolunun bir uzantisi olup
her zaman için Türkçe konusan halklarla yasanmistir.

Bu dediklerim dilbilimciler için "yeterli mi yahut degil mi" sorusu
benim için önemli degil. Benim için asil önemli olan arastirmalarimin
neticesinde edindigim bilgileri paylasmak. Buna hem inananlarin ve hem
inanmayanlarin olacagi kesindir. Buna ragmen eminim ki dilbilimciler
arasinda, gerçek "gerçegi" gördüklerinde onu kabul edecek sayisiz
bilimciler de vardir. "Sumerlerin bir Turk dili konustugunu dilbilim
dunyasinin kabul etmedigini (hatta olse de etmeyecegini) biliyoruz"
seklindeki ifadenizin gerçek anlami bu dilbilimcilerin bir saplanti
içinde olduklarini, ön yargilarina siddetle sarildiklarini
isaretliyor. Yani "dilbilimci" olmaktan çok yüzeye çikarilmayan bir
"politik" güdüm hüküm sürmektedir. Üstelik Avrupa dilleri "öldü" diye
bilinen Sümer dilinden fazlasiyla yaranmislardir. Örnegin Ingilizce
"one" (bir) sözü ile Sümerce "anu" (yaratici gök tanri) sözünün
birbirine bu kadar yakin olmasi pek tesadüfün isi degildir. Her ikisi
de Türkçede de oldugu gibi "bir" dir.


3. Diyorsun ki:

>
> Bu soruyu sormamin nedeni ise su: Bence dillerin ve dogal surecte
> de kulturlerin birbirini etkilemeleri icin onerdiginiz "din" boyutu
> hem mantikli hem de dogru; bunu belki de en iyi bilen, besmele ile
> yemege oturan, arapca namaz kilan, birbirimizi gordugumuzde selam(u
> aleykum) diyen ve Tmur beyin de bir ara dikkat cektikleri gibi coluk
> cocugumuza arap isimleri koyan biz musluman Turklerizdir herhalde.
> Arap kulturunun en buyuk temsilcisi olan Islamiyet, sadece biz
> Turklerin degil, tum inanirlarinin iliklerine kadar islemistir.

PK. Elbetteki bir "inanca" inanan insanin günlük davranislari hep o
inancin çercevesi içinde olur. Böylece "din" bir anlaminda insanlari
manen ve madden "sekillendiren" bir güctür ve dolayisiyle inananin
düsündükleri, konusmalari ve davranislari hep o dinin kurallari içinde
çereyan eder. Etrüskler hakkinda yazilanlar hep bunu söyler. Bir seye
inanir ve onun dediklerinin aksini yaparsak, inancimizi inkar etmis
oldugumuz gibi gerçek bir inanici degil de yüzeysel birisi oldugumuzu,
ve bunun da ötesinde sahte oldugumuzu göstermis oluruz. Bu da, bence,
genellikle insan ruhuna ters düser.

Din insanlari birbirine yakinlastirip toplum içinde bir birlik ve
ahenk sagladigi gibi, çogu kere ayri dinler de olan insanlari da
birbirine düsürür. Bu durum ise ancak çok mahdut sayida insanlarin
çikarina olup genellikle insanlar arasinda olmasi gereken sulhcu
geçimi bozucudur ve insanligin zararinadir.

Dinlerin yöneticileri bilirler ki bir dine girmis olanlarin o dine
özel adlarla çagirilmasi, hem kisilerin eski inançlarini ve
kimliklerini degistirdigi gibi, yeniden sekillenen bu insanlar hem
yeni dinin üyelerinin sayisini ve gücünü artirirlar ve hem de onun
koruyucusu olurlar. Ayni zamanda inançlari dogrultusunda bir dine
girenler "çoklukta güven vardir" bilinci ile kendilerine de bir
güvence saglamis olurlar. Bu da bireyin ve onun ailesinin lehine olan
bir durumdur. Bu iste, bir ari kovaninin islemesi gibi, toplum
birbirine yardim eder.

Elbette ki Türkler Müslümanligi kabul ettiklerinde bazilari ister
istemez yeni dinin adlarini ve törelerini de yüklendiler. Bununla
beraber, Türklerin "Islami" kabul edisi ise, bence tesadüfi olmayip,
Islamin eski Tur/Türk dünyasinin dinine ve törelerine fazlasiyla
benzedigidi sebebiyledir. Bir baska deyimle "Arap kültürü" diye
tanimladiginiz kültürün kaynaginda eski Türk dünyasinin kültürü
oldugudur. Örnegin, eski Misir kültürü bir eski Tur/Türk kültürü
olduguna göre, ve onlar gibi Fenikelilerin eski Tur insani olduklarina
göre, tüm Semitik kültürün onlarin kültüründen etkilenmis olmamasi
imkansizdir. Eski Anadolu kültürü "Turan" kültürü olduguna göre eski
Greek lerin ondan etkilenmemis olmamalari imkansizdir. Üstelik,
Anadoluya "Küçük Asya" denmesi bosuna degildir. "Küçük Asya" gerçekte
"Büyük Asya"nin bir töresel devami ve benzeri oldugu için, yani
insanlari Turanlilar oldugu için ona bu ad verilmistir. Büyük Asyada
gelistirilmis Turan dini Anadoluda da devam ettirildigi için bu deyim
ona ad olarak verilmistir. Bunun gerçekligi ise çogu kirilarak
degistirilmis olan eski adlari gözden geçirmekle hemen belirmektedir.
Örnegin, günümüzde "Konya" diye bilinen sehrin eski adi "Iconium"
seklinde verildigine göre onun adinin "AY-KON/KUN-Öyüm" (Ay-Tanri ve
Gün-Tanri Türkçe adlarindan ilham alinarak, "Ay-Gün Evim" anlaminda
verilmis oldugu asikardir. Bunun gibi "ICON" Türkçe "Ay-Gün" ve
"ICONIC" Türkçe "Ay-Güncü" Türkçe deyimlerinden yapildiginin
isaretleridir.

Anadolu Selçuklularinin Konya'yi bas sehir olarak seçmeleri ve yine
Mevlana Celaleddin Rumi'nin göksel bir dini inancin önçülugünü bu eski
Tur kentinde yapmasi olasilikla tesadufi degildir. Dikkat edilmelidir
ki Celaleddin Rumi "SEMSI TEBRIZ-I" (Tebrizli Sems (Gün)) denen
birisini siirlerinde aniyorsa, bu onun eski Türk dünyasinin
"Gün-Tanri ve Gök-ATA-Tanrisinina halen taptiginin ifadesidir.
Islamin baskisi altinda bunu açikca söyleyememis olan Rumi, "GÜN ve
aTA-BiR-AZ'I" (Gün ve Essiz-Bir-Ata) yi "Semsi Tebrizi" seklinde
göstererek onlari kisisellestirmis ve üstü kapali bir sekilde yine bu
eski Tur/Türk Tanrilarina tapmasini devam ettirmistir. Onun bu
Gök-Tanri sevgisini, bence, çogu arastiricilar anlayamamislardir.
Fakat onun insanliga sevgisi ve hos görüsü essizdir.

Eski Turlar her yapitlarina ve bu arada sehirlerine Gök-Tanri ile
ilgili adlari her yerde vermislerdir. Bu onlarin sihirli
damgalaridir. Örnegin Eskilerde ERCIYES dagininin adinin ARGAEUS,
Türkçe "ER-AGA-EUS/OUS" ("ER AGA OGUZ") seklinde olusu çok ilginç olup
adin Gök-Tanri OGUS/OGUZ adindan geldigi ve Türkçe oldugu asikardir.
Günümüzde Türk milliyetcilerinin Erciyas daginin TEKIR yaylasinda
toplanislari eski Oguz Türklerinin dag baslarinda senede iki veya üç
defa yaptiklari sölen yapma törelerinin günümüzdeki bir devamidir
görüsündeyim. Fenikeliler de ayni sekilde daglarin tepelerinde
sölenler yaparlarmis. Ayni sekilde Güney Amerikada INKAlar da
senenin belirli zamanlarinda daglarin basinda sölenlerini yaparlar.
Bu eski Tur dünyasinin töresi çok yaygin bir sekilde izlenirmis ve
halen de izlenmektedir.

Dolayisiyle denebilir ki "DIN" ve DIL" el ele gelisir, beraberce büyür
veya geriler fakat ölmez. Hele Asya kitasi gibi çok nufuslu ve aktiv
bir dünyada birilerinin geride biraktiklarini baskalari hemen kapip
kendilerine mal edebiliyorlar ve baska ad altinda bile olsa kültür
devam ediyor.

4. Kamil bana atfen yaziyorsun ki:

>
> Siz diyorsunuz ki (benim anladigim kadariyla),
>
> "-ilk gelismis din Turk uclu Gok Tanri diniydi ve bu, Sumer'de
> (gunes tanri uclemesi), Misirda [Osiris-Isis-Horus = Ra (gunes > >
> tanri) uclemesi], Latin Amerika uygarliklarinda (gunes tanri ve > >
> benzer uclemeler), Hindistan'da (brahma-visnu-siva uclemesi),
> hristiyanlikta (baba-ogul-kutsal ruh uclemesi),... gibi degisik > >
> bicimlerde kolaylikla gorulebilir. Bu din, gecen zamanla ve diger
> etkenlerle degisime ugradi, diNde baslayan ayrilik ve bilincli / >
> kasitli degisimi ise diLdeki baskalasim ve bolunmeler izledi ve > >
> bunlarin tumu belirli bir elit kitle tarafindan baslatildi..."


PK. Dedigin gibi, eski dinlerde hep üçlü bir sistem buluyoruz ve
bunlar da hep "Bir Ata Tanri", "Günes" ve "Ay" ile ilgili. Ne var ki
bu adlarla çesitli sekillerde karsilasiyoruz. Bu üçlemelerde verdigin
bazi isimler üzerinde biraz durmak konuyu anlama bakimindan yararli
olur.

OGUZ adini daha önçe bir hayli defa açiklamistim.

Eski "Hinduism" dinine baktiginizda "BRAHMA (BRAHMAPUTRA), VISHNU ve
SIVA üçlüsünün adlariyla karsilasiyoruz. Ayrica RAMA ve KRISHNA
adlari Tanri VISHNU'nun degisik halleridir. Simdi bu adlar üzerinde
biraz duralim:

4.1 HINDUISM: adi "HIN-DU-ISM" seklinde ayirip baktigimizda Türkçe
deyimden yapilmis oldugu belli oluyor: Söyleki: a) "HANDU ISMI"
("ismi HAN idi") ki bu deyim ile bu kavramin adinin "Gök-Aga" oldugu
Türkçe olarak söyleniyor; b) K/H degisimi ile Türkçe "KIN'DU ISMI"
(Ismi Gündü", "adi gündür") deyimi ile adinin Gün oldugunu yine Türkçe
olarak söylüyor; c) Türkçe "HUN'DU ISMI" ("HUN idi ismi, "adi HUN
idi") deyimi ile Hindistan halkinin bu ülkeye bu adi verenleri "HUN"
adi ile bagliyor ki Türkçe HUN Imparatorlugunun HUN adi da yine Türkçe
KÜN (günes) adindan gelir. Hindustan adinda, diger Tur/Türk
ülkelerinin adinda oldugu gibi, ISTAN ekinin olusu tesadufi degildir.
Denebilir ki Hindustan adi INDUS nehri yöresinde gelismeis eski Indus
medeniyeti ile ilgilidir. Orta Asyalilar Indus medeniyetinin kendi
atalari tarafindan gelistirilmis oldugunu bilirler. Yani Hindustan'a
ad verenler Indus medeniyetine ve Indus nehrine de kendi inançlarinda
ad veren eski Turlardir.

4.2 Türkçe "BIR AHA MA" deyimi "BIR Muhtesem AGA" seklinde eski
Tur/Türk dünyasinin evreni yaratan Gök-ATA-Tanri'sini tanimlar. Bu
adlari birbirine yapistirirsaniz "BIRAHAMA" seklini alir ki biraz
ayarlama ile ad BRAHMA olur. Görüldügü gibi, eski Hint dininde BRAHMA
adli Tanri da evreni yaratan Tanri olup adinin Türkçe bir deyimden
almistir. Adin BRAHMAPUTRA sekline bakarsak "BRAHMA PUTRA" seklinde
iki sözcükten ibaret oluyor.

4.3 PUTRA sözü "P-UTR-A" seklinde ayrilip yeniden düzenlendiginde
Türkçenin APA TUR" deyimi oluyor ki bu ad hem TUR insanini tanimliyor
ve hem de Gök Tanri TUR-APA/ATAnin adidir; b) ikinci anlaminda
"APAtur" Türkçe deyimi olup "ATA'tur, "ATA'dur" seklinde hem Gök
Tanriyi ve hem de insanin Atasini (babasini) Türkçe olarak tanimliyor
ve addaki "-tur" eki Türkçenin -Tur" ekidir. Dikkat edilmelidir ki
"baba" yi tanimlayan bu "APA'tur" ("baba'tur", "baba'dur" "ata'tur")
Türkçe deyimi, Hint-Avrupa" dillerinde degisime ugratilarak, "padre",
"father", "Vater", "peder", "pere" (Türkçe "APA-ER"), vs. sekillerini
alarak "baba" anlaminda sözcük olmustur. Ve Batili dilbilimciler her
firsatta bu adlari örnek vererek kendi dillerinin Türkçeden farkli
diller oldugunu dünyaya yaymaktan geri kalmazlar. Bu arada bu
sözcüklerin Türkçeden "kirilma yollu" yapilmis oldugunu kimse ne
söyler ve ne itiraf eder. Ya bilmediginden yahut ta bilip söylemek
istemediginden olsa gerek.

4.4 Bu açiklamanin isiginda, simdi BRAHMAPUTRA deyiminin gerçek
kimligini Türkçe olarak "BIR AHA MA APA TUR" ("Bir Aga Ma Apa Tur")
["One Magnificen Lord Father TUR"] seklinde görebiliriz.

4.5 Üçlü dinin ikincisi VISHNU ("devam ettirici" (preserver)) olarak
bildiriliyor. Bir önceki yazimizda V harfinin hem U ve hem de Y
oldugunu vurgulamistik. Burada da V=U koydugumuz da, VISHNU adi
"UISHNU" seklini alarak Türkçenin "ISU-HAN-U" seklinde dünyaya devamli
sekilde IshIk veren Tanriyi, yani GÜN-TANRI'yi (günesi) Türkçe olarak
tanimliyor. Bu görüsümüzün dogru oldugunu gerek RAMA ve gerekse
KRISHNA adlari da destekliyor. Söyle ki RAMA Türkçe "RA (AR/ER)-MA"
seklinde Muhtesem Günes tanrisini tanimliyor. Diger taraftan KRISHNA
adi da Türkçe "KOR-ISHI-HAN" deyiminden kirilarak yapilmis oldugunu ve
yine "günesi" Türkçe olarak tanimliyor. Günes dünyaya "Can" veren,
"cani" (hayati) "devam ettiren" bir essiz güc olduguna göre "Vishnu"
ya atfedilen "koruyucu" ("preserver") tanimlamsi çok yerinde bir
tanimlama olsa gerek.

4.6 RAMA nin baska bir adi da RAMACHANDRA seklindedir. Gök-Tanri ile
ilgili Türkçe kavramlari içeren bu adi söyle görmek mümükundür:

a) "RA MA CHANDRA" < Türkçe "ER-MA CiHANDUR" ("Essiz ER Cihandur",
Essiz ER Evrendir") ki Gök Tanriyi Türkçe olarak tanimlayan bir deyim;

b) "RA MA CHANDRA" < Türkçe "ER (RA) MA EÇE-HANDUR" ("Muhtesem
Gün-Tanri (RA) Büyük EÇE Handur") ki bu haliyle Günesi ve onun
azametini Türkçe olarak tanimliyor.

c) "RA MA CHANDRA" < Türkçe "ER (RA) MA KUN'DUR" ("Gün-Tanri MA
Kündür") ki bu anlaminda Gün-Tanri RA'nin "KUN/KÜN/GÜN" oldugu Türkçe
olarak söyleniyor.

d) "RA MA CHANDRA" < Türkçe "ER (RA) MA CAN'DUR" ("Gün-Tanri Ma
Candur") ki bu anlaminda "Gök-Tanri'nin can (hayat) verici oldugu
Türkçe olarak belirtiliyor.

e) "RA MA CHANDRA" < Türkçe "ER (RA) MA KAN'DUR" ("Gün-Tanri Ma
kandur") ki bu anlaminda "Gün-Tanri'nin damarlarda dolasan kan
(al-kan) oldugu ima ediliyor.

Günessiz bunlarin hiç birisinin olamiyacagi herkese asikardir.
Olasilikla adin diger anlamlari da bu Sanskritce bilinen Tanri adina
atfedilebilir. Bu deyimde geçen yukarida isaretledigim heceler
Türkçenin temel kök sözcükleri olup hepsi de günümüz Türkçesinde
kullanilmaktadir. Son ek "DRA" ise Türkçenin "-dur/-tur" ekidir.

Böylece, VISHNU ( "IShU-HAN-U"), RAMA ("ER-MA"), KRISHNA
("KoR-IshU-HAN") ve RAMACHANDRA adlari hep Türkçe deyimlerden
kirilarak yapilmis adlar olup Türkçe dilinde "günesi" tanimliyorlar.


4.7 SIVA (yahut SHIVA) eski Hint üçlü Gök-Tanri sisteminin üçüncüsünü
teskil etmektedir. Ad "Sanskritce" oldugu ve "dost, dostca"
("friendly") ve "hayirli, ugurlu" anlaminda ("auspicious") seklinde
tanimlamakla beraber kendisi için "yikma" kavramini temsil eden bir
Tanri olarak tanimlaniyor. Bu verilerin isiginda SIVA yahut SHIVA, ve
benim görüsümde, AY-Tanridan baskasi degildir. Türk kültüründe "yeni
"hilal ay" ilk göründügünde hemen "hayirli ve ugurlu" olsun diyerek
dilekler edilir. Böylece AY dan "hayir ve ugur" dilenir. Günese
bakamazsiniz çünkü isigin siddetinden az bir zaman sonra gözleri
kaybetme durumu vardir. Diger taraftan "dolun" aya saatlerce baksaniz
bir sey olmaz ve hatta ay isiginda pek çok "dostca" eglenceler de
yapilir. Ayin yikiciligi onun ilk verdigi görüntüyü devamli
bozmasindan kaynaklansa gerek. Zira Ayin görüntüsü devamli sekilde
degisir. Bu anlayis içinde, SIVA AY-Tanridir derim.

Ayrica "SIVA" adi "S-IVA" seklinde "aS'in AVI" ("BIR'in EVI", Tanri
"TUR'un EVI/ÖYÜ") anlamli bir Türkçe ifade oluyor. Bu çok ilginç zira
Türkçe "TUR-IA" denildiginde TUR'un evi/öyü oluyor; fakat, bununla
beraber cinas yollu "TUR-AYI" anlaminda da oluyor ki bu da gök yüzünde
Tanri TUR'un AY'ini isaretliyor. Yanlislikla "Truva" yahut "Troy"
diye bize tanitilmis olan adlar aslinda "TUR-EVI" ve "TUR-ÖY" Türkçe
deyimlerinden baska bir sey olmayip TUR-Öylülerin kentinin adidir.
Böylece bu ad "Küçük Asya" denilen Anadoluda eski bir TUR sehrinin de
adi oluyor. Bu ad bu kentin Turlarin evi oldugunu bildirdigi gibi ayni
zamanda adin asil kaynaginin üçlü Gök-Tanrinin adina izafeten verilmis
bir ad oldugu anlasiliyor. Böylece bütün bu uzak veya yakin çesitli
tanimlamalar arasindaki baglantilari kurdugumuz da SIVA adinin
"AY-Tanriyi temsil ettigi neticesine variyoruz.


Izninizle burada biraz daha açilacagim. Latince de TUR-OY'lar (Troy)
için su kayitlar var:

4,8 TRÖIUGENA: (born in Troy, Troyan). Kelime "TR-ÖI-U-GENA" seklinde
ayrilip "TUR-ÖI-GANE" seklindende yeniden düzenlendigindeve C/G
degisimi ile, Türkçenin "TUR ÖYü-CANI" ("Tur öyünden bir can", "Tur
evinden bir kimse", "Tur öylü") anlamlarinda deyimden kirilip yeniden
düzenlenmis oldugu gün gibi açiktir. Böylece Latince TRÖIUGENA
Türkçenin "TUR ÖYü CANI" deyiminden kirilarak yapilmistir.

Ayni sekilde Ingilizce "TROJAN" ki genellikle "Troyan" seklinde
okumamiz telkin ediliyor, gerçekte J=Y ve J=C ses deyisimi ile, "TUR
OY-CAN" ("Tur öy cani") anlaminda bir "Trovaliyi" tanitan Türkçe
deyiminden yapilmis oldugu görülüyor.

4.9 TROIS (A king of PHRYGIA after whom Troy was named). Bir de
PHRYGIA adina bakalim. PHRYGIA adi "PR-H-GY-IA" seklinde yeniden
düzenlendikte Türkçe "PiR-aHa-GöY-ÖYÜ" ("Bir Göy/Gök AGA öyü", "BIR
Tanri öyü") anlaminda eski Anadoluda hem bir TUR ülkesinin adi oluyor
ve hem de Gök Aga'nin evi olan "Gök/evren" ima ediliyor. Böylece bu
ülkenin kirali kendisine TRÖIS demis. Görüldügü üzere TRÖIS adi da
"TUR ÖYÜZ" seklinde bakildiginda eski Tur/Türk dünyasinin "TUR OGUZ"
adli Gök Tanrisi oldugu görülüyor. Tur Oguz ise Gök yüzünün kirali
oldugu asikardir. Diger taraftan Frigyanin ilk krali bu adi kendisine
ad olarak ta almis olabilir ki bu eski Tur töresinde dogal olan bir
ünvan seklidir.

Görüldügü üzere, bu adlarin hepsi Türkçeden kirilma yollu yapilmis
olduguna göre, kavramin asli da Türkçe olmalidir. Zaten devamli
sekilde TUR adini da bu deyimler içinde görmekteyiz.

4.10 Simdi bir de Semitik dinlere ait oldugu söylenen IBRAHIM ve
ABRAHAM adlarina bakalim. Bence, gerek IBRAHIM ve gerekse ABRAHAM
adlari da yine Gök-Tanriyi tanimlayan "BIR-AHA-MA" Türkçe deyiminden
yapilmislardir. Söyleki:

a) IBRAHIM adi "IBR-AHIM" seklinde ayrilip incelendiginde Türkçenin
hem "BIR" ve hem de "AHAM" ("Agam") sözlerini buluyoruz ki "BIR-AHAM"
tanimlamasi eski Türk dünyasinin Gün-Tanri ve Gök-Ata-Tanriyi
tanimladigi asikardir. Diger taraftan, "BIR-AHAM" yahut "BIR-AHA-MA"
BRAHMA adinin da tanimlamasi idi. Böylece Türkçe "BIR-AHAM" /
"BIR-AHA-MA" deyimi ile hem BRAHMA ve hem de IBRAHIM ve ayni zamanda
ABRAHAM adi da tanimlanmaktadir. Bu adlar birbirinden biraz farkli
olsalar bile Gök-Tanriyi tanitan adlar oldugu bellidir. Gök-Tanrinin
bu adlari efsanevi bir sekilde kisisellestirilmis ve insanlara da ad
olarak kullanilmistir. Yer yüzünde bu adlari tasiyan yüzbinlerce
insan olmasina ragmen onlardan herhangi birinin bir Tanri kisiliginde
oldugu iddiasi pek inandirici olamaz. Ayni sekilde geçmiste yer
yüzünde bu adlarla bilinen bazi kisiler yasamis olsa bile onlarin
efsaneslestirildigi sekilde bir kavime önderlik yaptigi iddiasi da
inandirici degildir. Belli ki söylenenler eski Türk dünyasinin
bilinen ve yasanan dinine ait Gök-Ata-Tanri, Gün-Tanri ve Ay-Tanri
kavramlarinin insan seklinde kisisellestirilmis ve esfanelestirilmis
halleridir.

b) "BIR-AHA-MA" adi ayni zamanda , Ma = AY, seklinde aldigimizda "BIR
AGA-AY" seklinde AY-Tanrinin da adi oldugunu görüyoruz.

c) ABRAHAM adini "AB-RA-HAM" seklinde ayirip baktigimizda onda
Türkçenin "APA-RA-AHAM" deyimi ile Gün-Tanriyi da buluyoruz.

Böylece, Türkçenin özelliginden yararlanarak, üçlü Gök-Tanri adi tek
kelime içine saklanabilmektedir. Bu göksel ilahlar gök yüzündeki
hareketleri ile yer yüzünde her hangi bir cografya üzerinde çok
rahatlikla görülebilmektedirler.

***
4.11 Bir önemli ad da NOAH adidir ki NOAH adi "HAN-O" seklinde
düzenlendiginde Türkçe "Gök-ATA-Tanri" yi tanimlayan "HAN O" deyimi
oluyor. "ANO-H seklinde düzenlendiginde Sümerlerin evreni yaratici ANU
AHA oluyor her iki halinde de NOAH onlarin degistirilmis seklidir.


4.12 Örnek olarak, GENESIS 9 ve 10 da verilen bazi adlar, NOAH in
ogullari ve yakinlari olarak bize çok ilginç geliyor. Örnegin:


CANAAN adi Türkçe "KÜN-HAN" adinda;

JA-PHETH adi Türkçe "AY-EFEDI", olasilikla AY-HAN" adindan;

MA-GOG adi Türkçe "GÖG-HAN" (muhtesem Gök, GÖK-HAN) adinda;

MA-DAI adi Türkçe "MA-TAU/DAU" (DAG-HAN) adindan

GO-MER adi olasilikla Türkçe "AGA-MER" ("DENIZ-HAN) adindan

kaynaklandiklari görüntüsünü vermektedirler. Görülüyor ki bu adlarin
çogu Oguz-Kaganin alti ogullarinin adlarinin degistirilmis
sekilleridir. Bunlar pek tesadüf eseri olmasa gerek.

4.13 GENESIS 9:24-25 te NOAH (HAN O) oglu Canaan (KUN-HAN) i çok
çirkin bir sekilde suçlayarak onu lanetliyor. Bu lanetleme, yikilmak
istenilen Gün-Han'in hedef gösterilmesinden baska bir sey degildir.
Çünkü Gün-Han (Günes) o zamanda yürürlükte olan eski Tur/Türk
dünyasinin evrensel dinin üçlü Gök-Tanri dininin hükümran Tanrisi idi
ve onun yikilmasi hedef ediliyordu. Canaan "Kun-Han") adi ise
bölgedeki Turlarin adi olup (Fenikeliler ve digerleri) Hebrew'lerce
hiç sevilmeyen gruplardi ki onlar da tarihe karismis haldedirler.
Hatta, Genesis 9:26 da "Lord God of SHEM" (Türkçe "AGA IshIm-Tanri)
övülürken Gün-Han'in ona hizmetci olacagi önerilir. Tabii bütün bu
deyimlerde yari dogru ve yari ak-yalan ifadeler vardir. Bir taraftan
Gün-Han IshI-Han'a kaynak oldugu (Gün isigin kaynagidir) için ona
hizmet ediyorsa da Gün-Han'in adini kendine ad alan TUR Canaanlar
(Kun-Hanlar) ise dolayli sekilde SHEM in ogullarina hizmetci olarak
yasayacaklarini bir kadermis gibi öneriyor.

***

4.14 CATHOLIC: "From Greek "Katholikos" meaning "universal".
(Universal or general ; affecting mankind as a whole or affecting what
is universal in human interest."

KATHOLIKOS. Bu adi inceledigimizce su neticeye variyoruz: KATHOLIKOS
< KA-TH-OLI-KOS" < Türkçe "aKA-aTa-OLI-oKOS" ("AKA ATA Oglu OGUS",
"Gök-AGA-ATA-Tanri Oglu Oguz", Ingilizce "OKUS the SON of LORD
FATHER") ki bu Türkçe tanimlama ile eski Tur/Türk dünyasinin Gün-Tanri
OGUZ'un evrensel oldugu KATHOLOKOS adinda itiraf edilmis oluyor.
Bilindigi üzere, Gün-Tanri Oguz'un (Günes) Gök-Ata-Tanri OGUZ'un bir
yaratigi, yani bir "oglu" oldugu asikardir. Diger bir degimle
OGUZ-KAGANin oglu GÜN-HAN OGUZ adindan bahis ediliyor. Bu durum bizim
eski Tur/Türk dünyasi için iddia ettigimiz üçlü Gök-Tanri kavraminin
da dogrulugunu gösteriyor. Ayni zaman da Türkçe adlarin nasil Grekler,
Ibraniler ve Latinler tarafindan degistirilip ("anagram") bambaska
sekillere sokuldugunu da bir kere daha isbat ediyor.

4.15 Bu adi ORTHODOX adinda da buluyoruz. Ad "ORT-H-OD-OX" seklinde
ayrilip incelendiginde Türkçe "TOR-aHa-OD-OKOS" ("Tur Aga OD Oguz")
degiminden yapilmis oldugu ve Gök-Tanri TUR ve Oguz adlari oldugu gün
gibi ortaya çikiyor. Burada da Türkçe adlarin kirilmis oldugundan
süphe edilemez. Bütün bu dil ve din akrabaliklari hiç te
tesadüflerin neticesi olamaz.


4.16 Peki ne oldu Gün-Tanri OGUZ-HAN'a? Daha önceden de
isaretledigimis gibi Gün-Tanri OGUZ (Günes) halen Gökte hükümranligini
sürüyor. Bunu kimsenin degistirmesine imkan yok. Fakat ne varki OGUZ
dininin ikinci Bas Tanrisi olan Gün-Han artik dünyada bir dinin basi
olarak bilinmiyor. Gün-Tanri OGUZ çok çetrefilli düsünebilen insan
oglu tarafindan Tanrilik tahtindan indirilmis olup onun yerine AY-HAN
(AY-HAN) getirilmis. Kimsenin yeniden bir sey icad ettigi yok. Ne var
ki binlerce sene evvelinden Tur/Türk dünyasinin gelistirmis oldugu
binlerce senelik üçlü Gök-Tanri dini yikilmis ve onun yerine ondan
kopya edilerek ve/veya alinarak yeni adlar altinda tanitilan yeni
dinler yaratilip halka tanitilmistir. Elbetteki bu degisikligin
yapilmasinin altinda politik ve ekonomik çikarlar yatmakta idi. Yoksa
insanlarin yeni bir dine ihtiyaçlarinin oldugundan degil.

4.17 TRINITY : "The union of three persons or hypostases (the Father,
the Son, and the Holy Ghost) in one God-head, so that all theree are
one God as to substance, but three persons or hyostases as to
individuality" (from Webester's Collegiate Dictionary (WCD), 1947).

4.18 HYPOSTASIS: "a) In the original NICENE [PK. (günümüz Türkçesinde
Iznik ) < "Kin-hene" < "Gün-hane" < "Gün-öyü") deyiminden] use,
equivalent to OUSIA; specifically, the unique essence of the Trinity,
Father, SON, and Holy Spirit". b) In later use, one of the persons of
Godhead. Also, the whole personality of Christ as distinguished from
his two natures, human and divine."

Simdi de günümüzde bilinen bu üçlü Gök-Tanri kavramina bir bakalim.

Bu tanimlamada "Father" diye tanitilan Türkçenin Gök-Ata-Tanri için
kullandigi "ATA" sözünden gelmektedir. "SON" diye kullanilan terim
ise OGUZ-KAGAnin ikinci oglu AY-HAN, yani "AY-Tanridir". Fakat bu bu
kadarcikla kalmayip onun baska özellikleri de bu degistirme isinde rol
almislardir. "Holy Ghost" deyimi ile Türkçe iki ifade (deyim)
kastedilse gerek. Birisinde, "ULÜ aHa oGOS aTa" ("Ulu Aga Oguz Ata")
deyimi olup halen yasayan Günesin tanimlamasi yapilmaktadir;
ikincisinde ise "Tanrilik" tahtindan indirilip öldürülen "ÖLÜ aHa
oGOS aTa" ("Ölü Aga Ogus Ata") yi tanimlayan Türkçe deyim olsa gerek.
O tahtindan indirilip halkin gözünde sevgiden ve saygidan düsürüldügü
için artik o bir hayalettir, bir ölüdür. Yeni dinlerde ona "seytan"
("satan") gözüyle bakilmaktadir. Buna ragmen üçlü Gök-Tanri sisteminde
o bir hayal gibi yerini korumaktadir. Iste günümüzdeki "Trinity"
dedikleri fakat gerçek kimligi izah edilmemis çok gizli kavramin
gerçek yüzü budur. Çogu insan kendilerine söylenenlerle yetinirler ve
ibadetlerini yaparlar. Çok az bir grup bunu bilmis olsaydi bile
kendileri dünyadan göçtükten sonra bu bilgiyi de kimseye söylemeden
götürmüslerdir. Bilen çok az sayida olanlar ise bildiklerini
açiklamazlar.

Yukarida Ingilizce olarak verdigim HYPOSTASIS sözcügünün
tanimlamasinda bu sözün "OUSIA" deyimine denk oldugu açiklaniyor ki
bu deyim Türkçe ("OGUZ ÖYÜ") deyiminden baska bir sey olmasa gerek.
TANRI KAVRAMINDA "OGUZ ÖYÜ" DEYIMI ISE TANRI OGUZUN AILESI DEMEK
OLUYOR KI O ÖYDE GÖK-ATA-TANRI OGUZ, GÜN-TANRI KOR-OGUZ VE AY-TANRI
KÖR-OGUZ ÜÇLÜSÜ VARDIR. Bu ÜÇLÜ TANRI KAVRAMININ ÖYÜ DE DOGAL OLARAK
GÖK'TUR.

4.19 EB (1963, Vol. 22, p. 480) "trinity" konusunda konusurken söyle
bir ifade kullanmis, Ingilizce olarak:

". . . This context may be summed up in a sentence. Christians, who
were willing to die for Monotheism deliberately held Jesus to be
worthy of full Divine worship; and offered the phrase
"consubstantialem patry" as the intellectual justification of this
attitude."

Görünürde bu kisilerin ne dahi kimseler oldugunu düsünmemek elde
degil. Zira bukadar uzun ve karisik bir kelimeyi nasil buldular da onu
da Jesus'un Tanriligi ile denklestirdiler? Bu kadar zor isi nasil
basardilar? Gerçekte olay göründügü kadar zor olmasa gerek, çünkü
deyimin asli Türkçe. Söyle ki:

"CONSUBSTANTIALEM PATRY" sözü "CONS-UB-STANTI-ALEM PA-TRY" seklinde
ayrilip incelendiginde bu deyimin aslinda Türkçenin "KUNES-ISTANDI BU
ALEM APA TUR" deyimi oldugu görülüyor. Yani alti sözcükten ibaret bir
Türkçe deyimin bütün kelimeleri birbirine yapistirilarak ve biraz da
degistirilerek bu zor ve karisik görüntülü sözcük elde edilmistir.
"Anagram" denen sihirli degnek burada da kendini göstermis ve sihirli
isleri basarmistir. Yoksa kimse, her hangi bir kaynak olmadan böyle
karisik bir sözü icad edip ona herhangi bir anlami gelisi güzel
veremez.

Simdi bilmecenin resmini tamamlamak için bir kaç kelimeyi daha gözden
geçirmeliyiz. Bunlarin tanimlamalarini çesitli kaynaklarda
bulabilirsiniz. Ben sadece yeni bir görüsü size göstermek istiyorum.


4.20 Monotheism sözcügünun analizinde sunlari görüyoruz:

a) Monotheism adi "Mon-o-the-ism" seklinde ayrilip incelendiginde
Türkçe: "MEN-O-ATA-ISMi" ("Ismi: "Men O ATA" ") seklinde Türkçe
olarak Gök-Tanriyi tanimlayan bir ifadedir. Bu tanimlamanin
Ingilizcesi: "Its name is 'I am That Father'" seklinde olup eski
Tur/Türk dünyasinin Gök-Tanrisini tanimlar.

b) Ikinci bir seklinde, ad "M-on-ot-he-ism" seklinde ayrilip
incelendiginde, Türkçe: "Ma-AN-OT-aHA-ISMi" ("Muhtesem Gök-AGA-OD"
ismi") seklinde Gün-Tanri Günesi bütün azametiyle Türkçe olarak
tanimlayan bir deyimden oldugu görülüyor.

Bu ifadelerin gün isigina çikardigi anlam sudur ki Monotheism kavrami
ne Semitiklere ve ne de Batililara ait bir kavram degildir. Bu kavram
eski Tur/Türk dünyasinda binlerce sene evvelinden gelistirilmis olan
bir göksel dinin tanimlamasidir. Kavrami tanimlayan Türkçe deyimler
"kirilma" yoluyla Türkçeden yapilmis yeni adlarla tanitilarak Tur/Türk
dünyasindan uzaklastirilmistir.

Bunun gibi bir kelime de MONOTONOUS olup "M-ON-OT-ON-OUS" seklinde
ayrilip incelendiginde, Türkçe olarak "Ma-AN-OT-HAN-OUS" ("Muhtesem
Gök OD'u Han Oguz") seklinde Gün-Tanri Günesin tanimlamasidir.
Bilinir ki Günes te bu kelimenin tanimladigi gibi devamli sekilde
gökte hiç bir degisiklik göstermeden varligini evrene gösterir ve
dolayisiyle "monotonous" dir. Dikkat edilirse Arapca diye bilinen
"MUHTESHEM" sözü de yine Türkçe "MA-AHA-ATESHEM" deyiminin
yapistirilmis hali olup yine Gün-Tanri Günesin "muhtesem bir atesh"
oldugunu söylüyor.

***

4.21 CHRIST: Christian dünyasinda ISA'ya verilen bu ad incelendiginde
Türkçe hem "KARA ISA'TI" ve hem de "KÖR ISA'TI" deyiminden kirma
yoluyla yapilmis bir addir. "KARA ISA" ve "KÖR ISA" Türkçe deyimleri
eski Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanri kavraminda Ay-Tanrinin, yani
KÖR-GÖZ Ay'in "kara" hali ve baska bir deyimle "görünmez ve görmez"
halidir. Bdiger bir deyimle, birbirini izleyen iki AY-ayinin,
birisinin sonu ile ikincisinin basina tesadüf eden zamanda AY'in
geçirdigi gölgeli safhadir. Ay bu zamanda Günes ile Arz arasinda
oldugundan ve arza gögeli tarafini gösterdiginden Arzdan bakildiginda
görünmez. Fakat o "görünmez" haliyle de, kendini belli etmeden yahut
ettirmeden dünyayi tepeden izler.

Diger taraftan babasi Tanri olana Türkçede ISA ("AS-I", "Bir Essiz"
anlaminda) tanimlamasi yapilir. O sebepledir ki Hiristiyan dünyasinda
"ISA Tanrinin ogludur" deyimi vardir. Yer yüzünde gelmis geçmis her
insanin bir "insan" babasi oldugundan hiç kimse bu tanimlamayi
dolduramaz. Böylece yer yüzünde böyle birisi olmamistir ve olmasa da
gerek. Halbuki Günes sistemimizde dünya ile ve dolayisiyle insanlarla
çok yakindan ilgili, hem gerçek anlaminda essiz olan, yani bir benzeri
daha bulunmayan ve hem de babasi Tanri olan yalniz Günes ve Ay vardir
ki bunlar da zaten Eski Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanri kavraminda
Gün-Tanri ve Ay-Tanri adlariyla yer almislardir. Bu sekilde hem Günes
bir ISA'dir ve hem AY bir ISA'dir.

4.22 CHRISTEN: (Hiristiyan yapma, Hiristiyan, Hiristiayan dininden
olan kimse) anlamlarinda bir söz. Latincesi "Christianus" sözü ile,
(ki Türkçe "Hiristiyanuz" ("Biz Hiristiyaniz") deyimi ile aynidir),
bilinen bu sözcük CHRISTEN, Türkçenin "KARA ISTAN" ve/veya "KÖR ISTAN"
deyiminden kirma yolu ile yapilmis bir ad olmalidir. Turça/Türkçe ile
akraba bilinen dillerinde ISTAN Tanri demek olup ülke adlarinin sonuna
gelen bir ektir. Turkistan, Macaristan ve pek çok diger Türk
ülkelerinin adlarinin sonunda gelen ISTAN ekinde oldugu gibi. ISTAN
sözü Türkçe bir kisaltma olup "I-S-T-AN" seklinde "I (BIR) aS aTa AN"
("Bir Essiz Gök ATA") anlami ile eski Türk dininin tanrisi
Gök-ATA-Tanriyi tanimlar ki Macar dilinde de ISTAN Tanri anlamindadir.
Ayrica, "I (BIR) aS aTa hAN" ("Bir essiz Ata hani/sarayi/evi")
anlamiyla tine ülke adlarinin sonuna gelmektedir. Bu sözcük muhakkak
ki eski Irandaki Turanlilar tarafindan da kullanildigi gibi orada
Tur/Türk dünyasinin bu eski Göksel dinini izleyen Hint-Avrupalilarca
da kullanilmistir, fakat iddia edildigi gibi yalniz PERS adiyla
tanitilan Iranli Hint-Avrupalilara ait oldugu yersizdir.

Karaistan deyimi ise "KARA AY'i" Hiristiyanlar ve Museviler için Tanri
diye tanimlayan Türkçe bir deyim oluyor. Eski Türk dininde AY Ay-Tanri
olarak tanimlandigina göre "Kara AY" in da AY-Tanri olmasi dogaldir.
Üstü kapali dahi olsa bilgili Hiristiyanlar bilirler ki ISA-EVI
(ISEVI) ve MUSA-EVI (Musevi) dünyasinda "KARA" (Türkçe KARA-HAN,
Grekçe KRONUS) Tanri diye bilinir ve din adamlarinin "kara" giysileri
de bunun isaretidir. Halbuki Tur/Türk dünyasinda ve Islam dünyasinda
AKHAN (GÜNES ve AK-AY, HILAL-AY) Tanri olarak taninir.

Dikkat edilirse Türk Hazar Imparatorlugundan arta kalan Türk soylu
KARAIMlerin adi da yine "KARA-AY'IM ("Kara Ay'i izliyorum anlaminda)
Türkçe deyiminden gelir. Böylece, görülüyor ki CHRISTEN (KIRISTEN)
deyimi Türkçe "KARA-AI-ISTAN" deyiminin degistirilmis ("anagram"
edilmis) hali olup Türkçelikten uzaklastirilmistir.

Yine dikkat edilmelidir ki adin "CH" ile yazilip "K" ile okunusu hiç
bir kurala sigan bir durum degildir. Bilindigi üzere Ingilizcede "CH"
harfi Türkçe "Ç" sesini verirken burada "K" diye okunmasi olsa olsa
bilinçli olarak sasirtmacadir.

CHRISTEN sözünün Türkçe "KÖR ISTAN' deyiminden de kaynaklanmis
olabilecegi gerçegine gelince, Ay-Tanrinin "KÖR OGUZ", yani
Gök-Tanrinin görmeyen gözü oldugu göz önüne alininca, onun "kör istan"
Türkçe deyimi ile ifade edilmesi de dogaldir. Zira hem "Kör Oguz" ve
hem de "Kör Istan" "Kör Tanri" anlamindadirlar. Ayrica "Kara AY"
ayin gözükmeyen ve görmeyen Ay hali olduguna göre ona "kör" denilmesi
de beklenir.


Bu konuyla ilgili bir diger sözcükte CHRISTENDOM sözcügüdür. Bu ad
için Ingilizce olarak su tanimlama veriliyor: "The whole body of
Christians, All Christian countries, that portion of the world in
which Christianity prevails, in distinction from heathen or Mohammedan
lands".

Bu kelimeyi "CHR-ISTEN-DOM" seklinde ayirip Türkçe olarak baktigimizda
onda "KARA-ISTAN-DAMI" ("Karaistan evi") anlamli Türkçe deyimi
görüyoruz. Ingilizce "DOM" sözü belli ki Türkçe "DAM" (ev, kubbe, evin
çatisi) anlamli sözünden alinmistir. Böylece "Karaistan Dami"
("Karaistan Evi") deyimi ile "Kara ISA" ya tapan Hiristiyan ülkesi
yahut ülkeleri kastedilmis olunuyor.


4.23 SYNCRETISM (WCD, 1947, p. 1012). [Greek "synkretismos", Fr.
"syncretisme" "to combine"] sözcügünün Ingilizce tanimlamasi söyledir
(WCD, 1947): "1. Reconciliation or union of conflicting beliefs,
especially, religious beliefs, or a movement or effort intending such.
2. In the development of a religion, the process of growth through
coalescence of different forms of faith and worship or though
accretions of tenets, rites, etc., from those religions which are
being superseded."

Bu yikanmis sözlerle temizlenmis tanimlamanin açik bir dille özeti su
oluyor: "yeni dinler aslinda baskalari tarafindan çok öncelerde
gelistirilmis eski dinlerin prensip ve törelerinin alinip
birlestirildikten ve karistirildiktan sonra, kendilerine ait bir
esermis gibi yeniden tanitilmasidir. Diger bir degimle dinlerde
kullanilan prensipler yeni icatlar olmayip çok eskilerden beri var
olan, bir veya birkaç evrensel dinin, bu arada bilhassa "paganism"
ve/veya "heathenism" adlariyla bilinen fakat öldürülmüs eski Tur/Türk
dünyasinin üçlü Gök-Tanri dinine ait törelerin yeni bir paket içinde
pazarlanmasi oluyor.

Simdi bu çok muglak görünen eski Grekce "synkretismos" sözcügünün
yapisina bakalim. Sözcük "SYN-KR-ET-IS-MOS" seklinde ayrilip
"KR-IS-[r]ET-MUS-SYN" seklinde yeniden düzenlendiginde Türkçenin
"KaR-IS-TER-MUS-SUN" ("karistirmissin") deyiminden kirilma yollu
yapilmis oldugu görülüyor. Kaynak Türkce deyimde ki "R" harflerinden
biri düsürülmüs. Bu Türkçe deyimin anlami ile "synkretismos"
sözcügüne atfedilen anlam aynidir. Görüldügü üzere, kaynak degimin dil
yapisi yeni seklinde karistirilmis olmasina ragmen, anlami aynen
saklanilmis ve yeni Grekçe kelimeye anlam olarak kullanilmistir.

Iste görülüyor ki bu kadar zor bir sözcügü çok dahiyane gelistirmisler
gibi bir görüntü veren kimseler gerçekte Türkçenin
"Ka-RIS-TEr-MUS-SYN", günümüz Türkçesi ile "karistirmissin" deyimini
alip iyice karistirdiktan sonra onu SYN-KR-ET-IS-MOS haline getirip
dünyaya aslinda kendi dili imis gibi satmasini basarmis.

Buna benzer önemli bir sözcük te ECCLECTICISM [Grekçe "eklektikos"
seçmek deyiminden] olup o da Ingilizce olarak söyle tanimlaniyor:
"Method or practice of selecting what seems best from various systems,
especially, in forming religious or phlisophical doctrine." (WCD,
1947, p. 316).

Bu sözcükte gösteriyor ki yeni dinlerin yapimi ve gelistirilmesi eski
dinlerden seçilip alinmis pek çok prensiplerin yeniden baska kalip
içinde tanitilmasidir. Dikkat edilirse ECCLECTICISM sözcügünün
kirilmaya ("anagram") tabi tutlan kaynagi da Türkçe "SEÇICILIKTI ISMI"
deyimidir.

Dinlerin eski Türk kültüründen ne kadar yararlandigini göstermek için
ECCLESIA adli kelimeye de dikkatinizi çekmek isterim. Bu kelime
Ingilizce olarak su sekilde tanimlaniyor: [Latin, French and Greek
"ekklesia".] 1. In ancient Greek states, a political assembly of
citizens. 2. A church, either the body of members or building."

Bu kelimede mevcut yan yana iki "c" harfi bilinçli sekilde sasirtici
degisime ugratilmistir. Söyleki, birinci de c/k degisimi ve ikincide
k/c degisimleri yapilmis. "ECCLESIA" sözcügü "ec-cle-si-ia" seklinde
ayrilip bakildiginda Türkçe "KILI-SE-CI ÖYÜ" ("kiliseci öyü") deyimini
içermekte oldugu görülüyor. Böylece sözcük Türkçe olarak bir
"kiliseyi" ve "kilise adamlarini" tanimlamaktadir. Bilindigi gibi
Ingilizce "church" sözünün Türkçe karsiligi "kilise" sözüdür ve Türkçe
"kiliseci öyü" deyimi de yine "kilise" anlaminda bir deyimdir. Bu da
gösteriyor ki Orta Dogunun eski Türkçesinde olasilikla çok eskilerden
beri var olan "kiliseci öyü" tanimlamasi kirilarak "kilise" anlaminda
"ecclesia" haline dönüstürülmüstür.


Bütün bunlardan anlasilan sudur ki "Judeo-Christianity" diye bilinen
dinler pek te kendi baslarina gelistirilmis dinler olmayip bilinçli
sekilde yikilan eski Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanri diniden
fazlasiyla yararlanmislardir.

***

4.24 Bir hususa daha dikkatinizi çekmek isterim. Eski Türk dünyasinin
dini inancinda üçlü Gök-Tanri (Ata, Günes ve Ay) daima yerindedir,
yani O DEVAMLIDIR. Gök-Tanrinin "ikililik" yönü vardir. Tanri yalniz
"erkek" veya yalniz "disi" olmaktan çok O hem ANA ve hem de ATA dir.
O yarattigini kendinden yaratir. O OLMAZ (dogmaz) ve O ÖLMEZ inanci
vardir. Dikkat edilmelidir ki yalniz Türkçede bu iki ifade ayni
sekilde yazilir. Yine yalniz Türkçe de "müsbet" ve "menfi" "MA/ME"
eki ile tanimlanir: "olma" ve "olma"; "yapma" ve "yapma"; "okuma" ve
"okuma" örneklerinde oldugu gibi. MA (Muhtesem, Magnificent) sifati
tanriyi tanimlayan bir sifattir. Ma ayni zaman da Ay-Tanrinin adidir.
Yalniz Türkçede Tanrinin adi olan TUR-AÇA => (TURÇA) ve onun dili
olan TURÇA (Türkçe) ayni yazilir. Bu da Türk dilinin TANRI kavrami
ile nekadar içli disli bir sekilde ve birlikte gelistiginin
simgesidir. Türkçede EÇE sözü de iki yönlü bir sözcük olup hem erkek
ve hem kadin için kullanilir. Hele bir ünvan olarak evin hem en
hükümran erkegine ve kadinina denir. ATA "EçE" oldugu gibi NENE
(Babaanne) yahut ANA da "EÇE" dir. Kraliçe (Kral + Eçe) süzünün son
eki olan "-çe" eki Türkçenin "EÇE" sözünden gelir. Tanriça (Tanri +
Eçe) sözünde de öyledir.

4.25 Türkçe TUR-Tanriya tapanlarin TUR dilidir, OGUZ-Tanriya
tapanlarin AGUZ'udur (dilidir) ve GÜN-Tanriya tapanlarin GÜNES
dilidir, "aga ünüdür ve aga sesidir".

4.26 Tanrinin "ikililik" yönü onun MATA/METE/MEDE ("MA-ATA" (AMA-ATA)
veya "AN-ATA" (ANA-ATA) yahut HAN-ATA adindan da bellidir. AY Tanri
ayni zamanda hem AK ve hem KARA dir. Yalniz GÜNES kendinde hep Aktir.
Fakat onun isinlarinin düstügü yerde onun da Ak ve Kara (gölge)
özellikleri hemen kendini gösterir. Böylece AK ve KARA birleserek
"BIR TAM" (BIR BÜTÜN) yapar. Gündüz ve Gece, iyi ve kötü dünyada
vardir, var olmustur ve var olmasina da devam edecektir. "YIN-YANG"
isareti (damgasi) Tanrinin ikililiginin bir simgesidir. Bu damgadaki
ak ve kara "VIRGÜL" damgasi eski Türk dünyasinin sanat eserlerinde,
bilhassa "sifenks", "grifon" ve hayvan resmi çizimlerinde "virgül
seklinde bir kanat olarak omuza takilir." Bu eski Tür/Türk dünyasinin
essiz bir simgesidir.

4.27 Öyle görünüyor ki sanki dünyada dini inançlari dolayisiyle ikiye
bölünmüs insanlar vardir. Bunlarin bir kismi AK-HAN dini kavramini
izlerken, diger gruop ise KARA-HAN dini kavramini izlemektedir. Bu
yüzden de dünyada daima çatismalar çikmakta ve gruplar birbirlerini
yoketme yanilgisina düsmektedirler. Belki de insanlarin "sulh" içinde
yasamalari için eski Tur/Türk dünyasinin evrensel "GÜNES" dinine
tekrar dönmeleri gerekir. Böylece herkes ayni kutsal kavrama
inaninca birbirine karsi "yapmaca" üstünlük veya alçaklik taraflari da
kalmaz ve herkes daha esit olur.

***

4.28 Bu konuyu bitirirken burada SEYTAN (SATAN, DEVIL) adi ve kavrami
üzerinde bilhassa durmak gerekir. Bu ad hiç te tanitildigi gibi
degildir.

EB, (1963, Vol. 20, s. 5) su bilgileri Ingilizce olarak verir:

A. "SATAN is the English translation of a Hebrew word for "adversary"
in the Old Testament With the definite article the Hebrew word
denotes "the adversary" par excellence, mainly in the book of JOB
where the adversary comes to the heavenly court with the "sons of God"
(Job i, 6). His task is to roam (the Hebrew word here has a play on
sounds with the word "satan") through the earth (like a
contemporaneous Persian official) seeking out acts or persons to be
reported adversely (to the king); his function thus is the opposite
of that of the "eyes of the Lord," which roam through the earth
strengthening all that is good (II Chron.xvi.9)."

B. "God and Satan are far closer than is usually imagined; Satan,
too, belongs to the spiritual and supernatural world".

C. "Satan is spoken of as the prince of evil spirites, the inveterate
enemy of of God and of Christ, with his throne among men (Rev. ii, 13)
and takes the guise of an ANGEL OF LIGHT ( II Cor.xi, 14).

D. "Jesus saw SATAN FALL LIKE A LIGHTNING FROM HEAVEN (Like x,18)".

E. "He is also identified with the devil (DIABOLOS), and this term
occurs more frequently in the New Testament than "SATAN".

F. "Hostile HEATHEN powers could be spoken of as fighting against God
and his people Israel, but they were the "rod of his anger" (ISA. X,
5)"

G. "Liberal Christian theology tends to treat the biblical language
about Satan as "picture thinking" not to be taken literally - as a
mythological attempt to express the reality and extent of evil in the
universe, existing outside and apart from man but profoundly
influencing the human sphere, See also DEVIL".

H. "In Jewish and Christian theology, the personal supreme spirite of
evil and unrightcousness" (WCD, 1947, p. 276).

I. In Hebrew thought in Old Testament there is no suggestion of any
dualism, whether temporal, spacial or ethical. God himself forms
light and creates darkness, makes weal and creates woe (ISA. Xlv, 7).

J. Revelation 12:7 "And war broke out in heaven: Michael and his
angels battled with the dragon, and the dragon and his angels battled.
8 but it did not prevail, neither was a place found for them any
longer in heaven. 9 So down the great dragon was hurled, the
original serpent, the one called DEVIL and SATAN, who is misleading
the entire inhabited earth, he was hurled down to the earth, and his
angels were hurled down with him."

Simdi bu verilenlerden "SATAN" denilenin kimligini görelim:

(A) metninden anlasilan sudur ki Tevrat'i (Old Testament) yazanlarca
"SATAN" dislanmasi istenilen "göksel" bir varliktir. O sebepledir ki
kendisine "menfi" bir anlam tanimlanmistir. Metinde de isaret
edildigi üzere, Ibranice bir deyim üzerine kelime oyunlari oynanmakta
ve bu yöntemin hedefi okuyanlari sasirtmak ve/veya kandirmaktir. Gökte
Tanrinin ogullari huzuruna gelen SATAN arama yapiyormus. Her hangi
bir arama isinde daima "isiga" ihtiyaç vardir. Karanlikta bir sey
aranip bulunamaz. Dünyanin içinde bulundugu uzay bölgesine isik veren,
her seyi aydinlatan ise yalniz ve yalniz Günestir. Böylece "SATAN"
diye adlandirilan, Tanri ogullarinin efsanevi toplantisina arastirici
olarak gelen ve "en mükemmel karsi olan" ("The adversary" par
excellence) tanimlamasi ile bildirilen Gök-Tanrisi Günesin kendisidir.
Günes en görkemli haliyle, arz ve ay gibi etrafinda dünenlerin daima
karsisindadir. Görülüyor ki Tevrattaki tanimlamalarda bol miktarda
karisik kelime oyunlari yapilmaktadir.

(B) ifadesi Tanri ile SATAN'in bir birine bilindiginden çok daha yakin
oldugu ifade edilmektedir. Gök-Tanri ("AS-ATA-AN" <=> "ISTAN" <=>
"SATAN") ve GÜNES bir birine çok yakindir. En azindan eski Tur/Türk
inancinda Günes Tanrinin "gören nurlu" gözüdür.

(C) ifadesi ile "SATAN" (SEYTAN) Tanrinin "ISIK MELEGIDIR" ki bu
tanimlama ile o "günestir".

(D) ifadesi ile ISA (AY) SEYTAN'i (SATAN) gökten düsen bir YILDIRIM
ISIGI gibi görmüstür ki bu onu yine "isik" ve "günes" yapmaktadir.

(E) ifadesi ile Seytan "DEVIL" adi ile de taninmaktadir ki bu ad
"anagram" edilmis bir Türkçe deyim olup "DEV-AL" (essiz büyük bir AL,
Alev) seklinde yine Günesin atesini tanimlamaktadir. Zaten "EVIL"
sözünde de Türkçe "elev/alev" sözünü buluyoruz ki o yakici oldugu gibi
"ISITICIDIR" ve "ISHITICIDIR". Hatirlanmalidir ki DAVUD adinda da
DEV-OD (Dev-Ates) Türkçe deyimi ile Günesin adini ve tanimlanmasini
bulmustuk.

(F) ifadesiyle SEYTAN (SATAN) Israil ogullarinin dinine inanmayan
Paganlarin (Heathenler, TURlar)" inandiklari bir güc olup Israil
ogullarina ve onlarin Tanrisina karsi imis. Bunun anlami Israil
ogullarinin inançlari ile sözde "paganlarin" yani Tur insaninin
inançlari birbiriyle çatismaktadir. Onun için de sözde "paganlarin"
inandigi "Gün-Tanri" (günes) Kara-Aya tapanlarca kötülenip tanriliktan
düsürülmelidir.

(G) ifadesi ile, çagdas Hiristiyan din anlayisinda, Tevratta "Seytan"
(Satan) ile ilgili söylenenlerin birer uyduruk, masal, gerçekle ilgisi
olmayan "resimli düsünüsler' oldugu ifade edilmektedir ki bu dogruyu
söyleyen bir ifadedir.

(H) ifadesi ile Yahudi ve Hiristiyan dininde SATAN için o kötülügün,
serrin, seytaniligin, fenaligin, vs. temsili olan en büyük "ruhtur"
deniyor. Elbette ki insanlar arasinda bu gibi kötü ve kara inançlarla
donanmis insanlar pek çoktur. Fakat ne var ki burada konusu edilen
"SATAN" (SEYTAN) insanlarin "kara ruhu", olup "isik, aydinlik,
dogruluk ve adaletin simgesi olan günes ile ilgisi olamaz. Görülüyor
ki AK-HAN ile KARA-HAN'a dil oyunlari ile yer degistirilmis.

(I) ifadesi ile Tanrinin" ikililik" (AK ve KARA) yönlü olusu bir nevi
kelime oyunu ile inkar ediliyor. Kara Isa'ya inanildigina göre
"AK-ISA" ("AK-HAN") yok sayiliyor. O halde "AK-Han'i" temsil eden
eski Tur dünyasinin Günes dini yok edilmelidir, unutturulmalidir ve
yalniz "Kara-HAN" a yer verilmelidir. Bunu yaparken de en kolay yol
AK-Han'i (Gün-HAN, Günes) "Seytan" (Satan) diye ilan edip bütün
kötülükleri ona yüklemek. Yani AK-HAN ile KARA-HAN'a yer degistirip
"AK" olani "KARA" ve "KARA" olani da "AK" diye göstererek inananlarin
aklini çalmak. Bu iste de en etken araç ta "DIL" dir.

(J) ifadesi "SATAN ve DEVIL" 'in ayri karakterler oldugunu fakat
birbiriyle beraber olduklarin ikisine birden "DRAGON" deildigini
isaretliyor. Michael adi bu çarpisanin bir "YEL" oldugunu
isaretliyor. Diger taraftan DRAGON is e "TUR + GÜN" yani
Gök-Ata-Tanri "TUR ve GÜN-TANRI "Gün/Günes" oldugunu açikliyor.
Böylece gökte vuku bulan kavga eski TUR dünyasinin Gök-Ata-Tanrisi TUR
ve onunla birlikte Gün-Tanri "GÜN-OGUZ" ile "YEL-Tanri arasinda
olmaktadir. Bu efsanevi kavgada yenilip "gökten" yere atilan DRAGON
(TUR-GUN) Gök-Ata-Tanri (AS-ATA-AN" => "SATAN") ile Gün-Tanri ("DEV
AL" => "DEVIL") dir. Ikisi birden "DRAGON", "SATAN" yahut "DEVIL"
diye anilmaktadir. Dikkat dilmelidir ki Kirgiz Türklerinin essiz
"MANAS" destaninda da yine efsanevi bir sekilde Gök ilahlari arasinda
sonu gelmez kavgalar olur.

Iste bütun bu verilerden anlasilan sudur ki halk arasinda "SEYTAN"
diye bilinen kavram ile "SEYTAN"in gerçek kimligi kavrami birbirine
uymamaktadir. Elbetteki insanlarda her türlü seytanilik vardir.
Fakat Gök-Tanri AK-HAN'in "KARA-HAN olarak tanitilmasi inanilmaz bir
hilenin ve fitnefesatin neticesi olmalidir. Bir sürü dolambaçli
sözlerle eski Tur/Türk dünyasinin Gök-Tanrisi OGUZ'un (Gök-Ata-Tanri
ve Gün-TanrI) SEYTAN (SATAN/DEVIL) seklinde tanitilmasi onlarin
Gök-Tanrilik tahtindan düsürülmesine sebep olunmustur. Bunu yapmak
için de zamanin Tur/Türk dili olan Türkçenin deyimleri çarpitilarak
gerçek anlamlarindan uzak yeni tanimlamalar yapilmistir. SEYTAN da bu
çarpitmalardan biridir.

Batinin sanat temsillerini izleyenler bilirler ki: SEYTAN ("Devil",
"Dev-AL") tepeden tirnaga kirmizilar (AL) giyinmis yahut boyanmis
olarak gösterilir. Bu Gün-Tanri OGUZ'un, yani AL Günesin temsilidir.
SEYTAN "boynuzlari" ve "kuyrugu, olan ve ayaklari boga ayagina benzer
sekilde tanitilir. Çünkü, Gök-Tanri OGUZ'un hayvanlar arasinda en
basta gelen simgesi yabani "OKUZ" (Boga) dur. Böylece,
Seytanlastirilmis OGUZ'un hem boynuzlari ve hem de kuyrugu vardir.
Oguz'un simgesi "Okus" oldugu için ayaklari da "boga" ayaklarina
benzetilir.

SEYTAN elinde üç parmakli bir 'dirgen' (trident) tasir ki bu OGUZ'un
üçlü Gök-Tanri din kavramini temsil ettiginin simgesidir. SEYTAN
atesten korkmayan, hatta atesin kendisi olan (inferno, hell) birisi
olarak tanimlanir ki kendisi muhtesem bir ates olan Günesin atesten
korkmasi imkansizdir. Kendisine Türkçe "DEV-AL" denerken bu ad
degistirilerek "DEVIL" olmustur ki olasilikla bu ad Türkçe
"DEV-EL/YEL" anlamindadir. Çünkü "DEV-YEL" (bora, firtina, hortum,
vs.) geldiginde sinsice yaklasip ortaligi birbirine katan bir doga
gücüdür. DEV-EL'in bu gücüne ve karakterine inananlarin da gerçek
hayatta aynen onun gibi davranmalari beklenir.

Yukarida isaretledigimiz gibi OGUZ Atanin hayvan simgesi yabani "OKUZ"
yani "Boga, TUR, TOR, TORA, TAURUS" idi. Eski Tur/Türk dünyasinin
inancinda ve sanatsal tanitimlarinda, üçlü Gök-Tanri temsilinde bir
gövde üzerinde iki boynuz (ki Hilal AY'i temsil eder) tasiyan bir
basta, boynuzlarin arasinda "günesin (Oguz'un) dairevi yuvarlakligi
gösterilir, (bak: Tanriça ISIS'in temsili resimleri). Eski Tur
dünyasinin Gök-Tanrisi OGUZ, OKUZ simgesi ile tanimlandigindan, ona
karsi olanlar, onu "boynuzu" ve "kuyrugu" olan ve elinde "üç parmakli
bir "dirgen" (üçlü Gök-Tanri kavrami) tasiyan bir "AL" seytan olarak
gösterirler.

Orta Asyalilara ait, eski Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanrisin bir
simgesi olan üç parmakli DIRGEN (<= "Tur-Gün"?) sembolünden eski Çin
de yapilan kazilarda, en az alti adet bulundugu belirtilmektedir
(Metropolitan Museum of Art exibition, Treasures From the Bronze Age
of China, 1980, p.151, Plate No. 92, and p. 189). Kitabin yazari
Ingilizce olarak sunlari söylemektedir:

"The immense size, bold for, and burial context of these sets suggest
that they were standard tops, set high on wooden posts outside the
chieftain's tent. Visible from long distances and awesome at close
range, they are effective emblems of power and reflect dramatically
the nomadic, tent dwelling origins of the DI nomads who became rulers
of Zhongshan in the Warring States period. There is no adequate
Chinese parallel for these magnificent objects, but they and their
original may be found somewhere in the west Central Asian steppes).

Ayrica, Cengiz Hanin "büyük anit kabir" yerinde, yani
"Ma-Oguz-Ölü-Öyünde" (=> "mausoleum") büyük bir üç parmakli DIRGEN
büyük bir direk basinda halen dikili durmaktadir. Tanri Poseidon yine
böyle üç parmakli bir "dirgen" ile bilinir. Bütün bunlar eski
Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanri kavraminin yasayan isaretleridir.

Iste bütün bunlardan görülüyor ki eski Tür/Türk dünyasinin üçlü
Gök-Tanri dini kavramindaki Gök-Ata-Tanri ve Gün-Tanri OGUZ
karalanarak "seytan" haline getirilmis ve aslinda kötülükleri temsil
eden KARA-HAN'a ve onu izleyenlere de, iyiliklerin temsilcileriymis
gibi, yer degistirilmistir. Bütün bunlar eski çaglarin evrensel
dininin dili olan Türkçenin deyimlerinin ve adlarinin kirilmasi
(anagram) yolu ile yapilabilmistir.

Görülüyor ki SEYTAN ("SATAN") adi ile dünyaya tanitilmis "kötülükleri"
temsile eden "kisisellestirilmis efsanevi karakter, gerçekte eski
Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanrisi olup Gök-Ata-Tanriyi, Gün-Tanriyi
ve Ay-Tanriyi ve onlarla beraber günesi, isigi, sicakligi, aydinligi,
adaleti, dogrulugu, iyiligi, ve insanlik için iyi olan bütün
iyilikleri temsil eden OGUZ-Han'dan baskasi degildir. Onu Seytan diye
tanitmak, insanlarin gözünde ve inancinda Tur/Türk dünyasinin
Gök-Tanrisi Oguz'un ve onun temsil ettigi evrensel gök-dininin sonunu
getirmek demekti. Nitekim de Tevrati (Old Testament) yazanlar
kendilerine bunu hedef edinmisler ve onda da günümüze kadar basarili
olmuslardir.

***

5. Diyorsun ki:

>
> "aqua" gibi bazı latince sözcüklerin anagram yoluyla incelenmesi
> etkileyici geliyor. Hatta bu acidan "anagram" mantigi belki de
> gunumuz dilbilimine yeni bir bakis kazandirabilir ama her bilim
> dalinin oldugu gibi dilbilimin de kendi isleyis yasalari var ve bu
> yasalar "anagram"i pek kabul edecege benzemiyor. Daha onceleri
> yuksek sesle dusunurken onerdigim kuralsizlik kurali da pek akilci
> bir sey degildi cunku ille de her zaman her yerde uygulanabilir bir
> kural araniyor.


5.1 PK Türkçe "SU" karsiti olan Latince "AQUA" sözcügünün Türkçe
"AKUYO" ("akuyor") deyiminden yapildigindan hiç süphem yok.
Kelimelerin kavramlari iyi anlasildiktan sonra, "aqua" sözcügünün
suyun "akiciligi" niteliginden geldigini görmemek yahut kabulenmemek
dilbilimci için zor olur.

5.2 Çok iyi gözetledigin gibi "anagram" isinde her sözcügün islenmesi
kendi basina ayri bir "emek" ("proje") olup digerlerinden bagimsiz
olarak islenmektedir ve dolayisiyle "kuralsizlik kuraldir". Çünkü
maksat kaynak dil malzemesini kirmak, bozmak, eski kimligini
kaybettirmek ve yeniden parçalari birlestirip tek kelime haline
getirerek yeni kelime türetmek. Yalniz bu isi yaparken kaynak dil
malzemesinin temsil ettigi anlami saklamak sarttir ve hatta onun
anlamini dahi ayni kavramla ilgili olarak dolayli sekilde tanimlamak
en iyisidir..

5.3 Örnegin Türkçe "kulak" sözcügünü kiriyorsaniz ve ona yeni halinde,
söz gelisi, "AKKUL" seklini veriyorsaniz, onun anlamini "kulak" (ear)
olarak degil de mesela "isitir" (hearing or hears) seklinde
tanimlamalisiniz. Yoksa neyin ne oldugu kisa zamanda anlasilir.
Unutmamali ki GENESIS 11: 7 diyor ki: "COME NOW! LET US GO DOWN AND
THERE CONFUSE THEIR LANGUAGE THAT THEY MAY NOT LISTEN TO ONE ANOTHER'S
LANGUAGE", yani "git dünyanin konustugu o tek dili boz ki onu
konusanlar bir daha birbirlerini anlamasinlar". Iste dinci dilciler
tarafindan yapilan da bundan ibaret. Bozulmasi istenilen "tek dil"
Türkçe olup onun bozulmasi isi, kendimizin de yardimi ile, 2500 sene
kadar çekmis ve bu arada, bu basit teknigin yardimi ile, benim
görüsümde, pek çok yeni diller de ondan türetilmistir. Bu süre içinde
biz ancak simdilerde uyanmaya basladik. Bakin, tanidigim iki Latince
kelimeyi örnek vereyim:

5.4 Latince "conlüceo" için Ingilizce olarak "to shine on all sides,
completely illuminated" tanimlamasini veriyor; yani Türkçe olarak bu
kelimenin anlami: "her tarafa isik vermek, tamamen aydinlatmak" gibi
bir sey oluyor. Bu bir nevi bilmece. Her yönünü aydinlatan yalniz bir
sey vardir ki oda "günestir". Sayet bu kelimenin bu sekildeki
tanimlamasindan onun ancak "günes" olabilecegini yakalarsaniz, Latince
"conlüceo", k/c degisimi ile, Türkçe "KÜNLÜK O" ("günlük o", "o
günesli olus") degimi oldugunu görebilirsiniz. Gece bitip te "gündüz"
olunca her taraf günesin isinlari ile esit sekilde dolup aydinlaniyor.
Ve aydinlatma isi dünyada her tarafta ayni oluyor.

5.5 Simdi, Türkçe "künlük o" deyimi ile ayni olan bu Latince
"conlüceo" sözcügün yapisina bakalim. Türkçedeki halinin "k" harfleri
"c" harfine dönüstürülmüs olmasina ragmen harf yine de "k" sesiyle
okunuyor. Bu birinci yaniltma. Kelimenin sonuna iki ünlü yan yana
gelmis, sanki bir ünlü kafi degilmis gibi. Bu da ikinci bir yaniltma.
Türkçenin KUN/KÜN sözü "CON" sekline getirilmis olmasina ragmen yine
KON seklinde okunuyor. Bu da Türkçe "kün/gün" sözcügünün sapitilmis
hali. Türkçenîn -lük.-lik eki aynen alinmis fakat -lüc sekline
dönüstürülerek seklinde degisiklik yapilmis. Türkçe yönünden bu da
sasirtici. Türkçenin "O" sözcügüne "e" katilarak baska bir sasirtmaca
yapilmis. Böylece -, Türkçenin "künlük o" deyimi bir hayli degisime
ugramis. Bu kelimedeki degisimler en basit türünden degistirmeler
olup çok daha karisik degistirmeler pek çok kelimede kullanilmistir.


5.6 Yine bir baska Latin sözcügü olan "conlustro" bir bilmece gibi
tanimlaniyor: Ingilizce olarak:

a) to illuminate on all sides (her tarafini aydinlatmak);

b) to survey (bakmak, dikkatle her tarafi gözetlemek);

c) to look at on all sides (her tarafa bakmak)" veriliyor.

Bu verilerin isiginda, bu bilmecenin çözümünün yine "günes" oldugunu
anliyoruz. Zira her tarafini ayni anda aydinlatan yalniz ve yalniz
günestir. Bu bakimdan "gölgesi olmayan" bir sey varsa oda günes ve
onun gibi günes olan diger yildizlardir. "Mum isik verir fakat kendi
dibini aydinlatmaz" seklinde Türkçe deyim vardir. Her yönüne ayni
anda bakip gözetleyen yine günestir ve onun yaraticisi olan "Gök
Tanridir". Ayrica, bir yere bakip gözetleyebilmek için isiga ihtiyaç
vardir. Isiksiz ne bakilir ve ne de herhangi bir sey gözetlenir. Bu
kavram içinde Latince "conlustro" sözcügü Türkçe su deyimleri kendine
kaynak olarak almis olsa gerek:

a) "conlustro" Türkçe "aL KUNeSTUR-O" ("Al Günestur") deyiminden;

b) "conlustro" Türkçe "KUNeSLUTOR" ("Güneslidur") deyiminden;

c) "conlustro" Türkçe "CANLU-USTOR" ("Canli UStur", "yasayan akildur",
"canlu astur", "canlu biridur") anlamli deyiminden yapilmistir; Ancak
yasayan kimse ayni anda her yana bakmasa bile, bir yone dogru adimini
atmadan kendi selameti bakimindan yolunu ve etrafini gözetlemesi
gerekir. Elbetteki ölü yahut uyuyan kimse bu gibi bir davranista
bulunmaz.

Bütün bunlardan görülüyor ki eski Avrupanin dinci dilcileri
kendilerine dil gelistirirken olayi "kavram" seviyesinde çok boyutlu
olarak görmüs ve tanimlamalarini ona göre yapmislardir. Yani "kulak"
için "kulak" demiyor onu dolambaçli bir yoldan tanimliyor ve onunla
bir gizlilik sagliyor. Böylece "cryptic" bir dil ile konusuyor. Onun
için olsa gerek ki bati dillerinde yazilan tanimlamalarda çogu zaman
bir esneklik (ambiguity) vardir.


5.7 Elbetteki "anagram" isinde de bazi gözetlenmesi gereken kurallar
vardir. Onlari gödügüm kadariyla bundan sonraki yazimda vermege
çalisacagim.

Sayet dilbilimciler ugrasilarinda gerçek "gerçegi" arayan kisiler ise
ki pek çogunun öyle olduguna inaniyorum, o takdirde bu diller hakkinda
ileri sürdügüm bu kurami göz ardi etmemeleri gerekir. Fakat,
"dilbilimcilik" politikanin bir koluysa, o takdirde, senin de dedigin
gibi, "anagram" kurami hemen benimsenmiyebilir. Fakat onun
dogrulugunu isbatlayan o kadar sözcük var ki eninde sonunda kabul
edilip dillerin nasil olustuguna yeni bir gözle bakilacagina kuvvetle
inaniyorum.

5.8 Burada bir noktayi bilhassa dikkatine getirmek isterim. Bati
dillerinde kökleri Türkçe deyimler olan sözcükleri tanidigimizda
günümüzde yabanci dile ait olan bu sözcüklerin Türkçe kokenli oldugu
meydana çikiyor. Fakat bu demek degildir ki bu yabancilasmis
sözcükleri oldugu gibi Türkçeye alip sanki Türkçe bir sözcük imisler
gibi kullanabiliriz. Böyle bir yorumlama tümüyle yanlis olur ve
Türkçe için kabul edilemez olur. Türkçenin kendi yapisi ve onu
tanimlayan kurallari vardir.Kökü Türkçe bile olsa Türkçeye
yabancilastirilmis yabanci kelimeler Türkçenin içine ithal
edilmemelidir. Türkçe bir ana/ata ilk dil olarak, Türkçenin kendi özel
yapisi ilelebet devam ettirilmelidir.

5.9 Bu arada yabanci sözcügün Türkçe kimligi ögrenildiginde ona
paralel olan ve ayni anlamda olan Türkçe sözcük kolaylikla
yapilabilir. Örnegin, Ingilizcede, "capacity" diye bir sözçcuk vardir
ki Türkçe sözlüklerde "hacim, oylum; istiab haddi; yetenek, kabiliyet;
güç, iktidar, mevki, sifat gibi terimlerle karsilanir. Halbuki bu
sözcügün kökeni Türkçe "KAP-IÇITI" ("kap içidi", "kap içidir")
anlamindadir. Yani herhangi bir kabin "içi", "hacmi" ne kadarsa içine
ancak o kadar su, vs koyabilirsiniz.; onu asan bir miktar
doldurursaniz ya doldurdugunuz nesne tasar veya kab alamaz çatlar,
patlar, vs. Türkçe "kap-içiti" deyimi bir elektrik devresinde
kullanilan "capacitor" (Türkçe "kap-içitur" deyiminden) sözünün temeli
oldugu gibi pek çok diger anlamlarinda da yine ayni kavrami temel
olarak kullanan bir sözçcüktur. Durum böyle olunca, belki bunun için
"kap-içi" terimi kullanilabilir. Bundan sonrasi da artik dilcilerin
takdirine kalmis bir is.

Isin ilginç yönü su ki Arapca "hacim" sözcügü de Türkçenin "içim"
deyiminden yapilmis olsa gerek. Yani bir kabin hacmi, onun içi ne
kadarsa odur. Içi bir litrelik olan bir kabin hacmi de bir litredir.
Böylece, görülüyor ki Arapca bilinen bu sözcükte yine Türkçe "içim"
deyimden kirma yoluyla yapilmistir.

Bu durumu bu sekilde isaretledikten sonra yine konumuza dönelim.


6. Diyorsun ki "

> Daha onceleri yuksek sesle dusunurken onerdigim kuralsizlik kurali
> da pek akilci bir sey degildi cunku ille de her zaman her yerde > >
> uygulanabilir bir kural araniyor.


PK. Aksine, isterim ki hemen yön degistirmeyesin, zira, bu konuda
senin "kuralsizlik kuraldir" deyimin çok yerinde ve isabetli bir
görüstür. Unutulmasin ki konumuz dildir ki o bir kültür isidir.
Burada, bir doga gücü olan "yer çekiminin kurallarini" konusmuyoruz ki
her yaptigimiz deneyde hep ayni neticeleri alalim. Unutulmasin ki,
bir dilden baska bir dili kirma yoluyla yapmaya görevli kisinin elinde
bütün seçenekler vardir, sözlüklerin ve gramer kitaplarinin
baslangicinda verilen okunma kurallari dahil. Yani okuyucu daha
basinda iken hemen sartlandiriliyor ve sözcükleri fonetik bir dille
degil de eyilip bükülen bir eda ile okumasi öneriliyor. Bu ilk adim
dahi "anagram" isinin bir parçasidir. Böylece Avrupa dillerinde
yazilmis metinleri Türkçe metinleri okudugumuz gibi okumuyoruz. Sayet
Türkçede oldugu gibi okursak durum daha da degisik olabilir. Su anda
Türkçe olarak söyledigim "olabilir" sözcügünün içinde kullanilan
"bilir" ekini "-bili, -bility, -bily" gibi sekillerinde gerek
Ingilizcede ve gerekse diger dillerde bol miktarda bulabileceginizden
eminim.

***

7. Diyorsun ki:

>
> Bu acidan sizin oneriniz, bir taraftan dilbilimin etkilesimini
> gerekli kilarken, diger taraftan onunla sinirli kaymamayi ongoruyor,
> ki bu da bana makul gelen bir sey. Siz, beni cevirmen olarak
> kullansaydiniz derdim ki, siz kok-dile ulasmak icin bir coklu-ortami
> zorunlu goruyorsunuz. Yalnizca alaninda uzman dilbilimcilerin
> degil, ayni zamanda tarihci, turkolog, kazibilimci, fizikci, > > >
> yerbilimci, mimar, vs. lerin de ortak incelemesi ile kok-dil ortaya
> cikarilabilir.

PK. Kendi sahasinda yeni kavramlari her kes düsünebilir. Ancak o
kavramlara ad verdiginiz zaman onlar canlanir ve kimlik kazanir.
Normal günlük isiyle ugrasan kimse, isin dil tarafini düsünmez bile.
O ancak bildigi dil ile sorunlarini ifade etmege çalisir. Fakat dilci
için öyle degildir. Hele dilci yeni sözcükler türetmekle görevli ise
çesitli sahalarin kavramlarina asina olmasi gerekir. Bunu da ya
kendisi yapar, yahut ta çesitli konularda çalisanlarla isbirligi
yaparak saglar. Her konuda yeni kavramin kimligi anlasildiktan sonra
sira onun tanimlanmasina ve ona ad verilmesine gelir. Kavramin ne
oldugunu genel bir dille tanimladiktan sonra ona ad verme isi, diger
bilinenlerin isiginda, daha da kolaylasir.

Göründügü kadariyla, dilbilimciler siimdiye kadar söylenilmisleri
toplayip onlarin özelliklerini, cesitli yönden birbiriyle olan
ortaklilarini yüzeye çikarip, onlari degerlendirip, neticelere varmaya
çaliyorlar. Buna diyecek yok. Fakat çogu çalisma yüzeyseldir. Hele,
sayisiz dilbilimcinin çalismasinda Türkçenin yeri bile yoktur. Bu
durumda, bence, dilleri bu kadar etkilemis olan Türkçenin
hatirlanmamasi büyük bir noksanliktir.

Dilbilimciler diger dilleri incelerlerken Türkçeyi ve eski Türk
kültürünü de iyi bilmesi gerekir. Sayet birisi eski Grek mitolojisini
ve onda kullanilan dili inceliyorsa, Türklerin eski köy hayatinda
kullanilan terimleri, deyimleri iyi bilmelidir, çünkü, eski Grek
efsanelerinde anlatilan pek çok konulari hep Anadolunun kültürü gibi
geldi bana. Ben size "tandur" ile ilgili bir efsaneden bahsediyorsam
ve siz "tandur' un ne oldugunu, nasil kullanildigini dahi
bilmiyorsaniz, konuyu anlamakta zorluk çekeceginiz asîkardir. Hele
ben "tandur" ile ilgili konumu çok cinasli, mecazli, benzetmeli vs.
sekilde anlatmissam sizin isiniz daha da zordur. Hele Türkçeyi
bilmeyen bir yabanci iseniz isiniz iyice zordur.O takdirde, belki bir
arastirici olarak, yapabileceginiz en tatmin edici is konu ile ilgili
baskalarinin dediklerini tekrar edip onlari kaynak olarak göstermeniz.
Misal olarak, sayet, fizikte kullanilmis olan "gravity" sözünü
inceliyorsaniz Türkçede "gara-üitü" ("gara öytü," "gara yerti",
"kara-yer çekimiti") ve "agur itu" ("agir idi") deyimlerinin kavram
olarak ne oldugunu da iyi bilmeniz gerekir. Zira bu dediklerimin
birbirleriyle çok yakindan ilgileri vardir.

***

8. Diyorsun ki:

>
> Bu noktada, kok-dilin Turkce oldugundan hareketle yola cikmak
> fikrine genis bir bilimsel katilim gosterilebilecegini ve dolayisi
> ile bilim dunyasinin guclu akintisina karsi kurek bile > > > > > >
> cekilemeyecegini dusunuyorum. Ama "kok-dil" mantigini, Turkce > >
> dahil yasayan veya olu tum dillerinden bagimsiz tutan boyle bir > >
> coklu katilimin ise, belki de ister istemez Turkce ile > > > > > >
> karsilasabilecegini olasiliklar arasinda
> guclu bir yerde goruyorum.
>

PK. Sayet bilim dünyasi dillerin yapilisi ve gelismesi hakkindaki
kurallarini yanlis bilgiler üzerine kurmus ise, o takdirde
dilbilimciler de yeni görüslerin isigi altinda kurallarini yeniden
düzenlemeleri gerekir. Ilim dünyasinda her sey zamani ve sirasi
gelince yeniden yeni bilginin isigi altinda düzenlenir taki yeni durum
da izah edilebilsin. Yanlis prensipler üzerine kurulmus bilim, yeni
durumu görmemezlikten gelerek yoluna devam ederse neticede
inandiriciligini da kaybeder. Bilim dunyasinin güclü akintisina karsi
kurek çekmek zor oldugu asikar ise de yeni görüsleri söylemekte de
yarar vardir. Ancak o sekilde akintinin yönünü degistirme imkani
çikar.

Belli ki diller bir ana/ata dilden fazlasiyla yararlanmislar. Türkçe
aslinda tek heceli kök sözcüklerin birlestirilmesinden yapilmis bir
dildir. Yani, DNA temel örgüsü gibi onda da Türkçenin temel
sözcükleri/heceleri çesitli sekillerde ve kurallarina göre eklenerek
baska anlamlarda sözcükler ve deyimler ve deyimlerin birbirlerine
eklenmesiyle de cümleler yapilmaktadir. Bu teknik çok dogal ve ussal
bir tekniktir. Türklerin atalari bunu binlerce sene evvelinden
gelistirmisler. Simdi onun degistirilmesi için hiç bir gerek yoktur.
Çalisan bir sistemi tamir etmek sorun yaratir. Ancak, varsa, onun
noksanlari giderilmelidir.

Çok eski bir dil olan Türkçe eskilerde evrensel bir dildi. O dili
yalniz Asya degil, Avrupanin yerli insanlari ve en azindan Kuzey
Afrikanin insanlari dahi konusuyordu. Libya çollerindeki kaya üzerine
islenmis yazilar [Wadi Djerat, Tassili, Joseph Campbell, "Historical
Atlas of World Mythology, Vol. 1, 1988, p. 87] vardir ki onlar Etrusk
ve Pelasgian yazilarinin aynidir. Onlarda kelimeler iki ve/veya üç
nokta üstüste isaretleri ile birbirinden ayrilmis olarak yazilmistir
ki bu Türk dünyasinin yazitlarinda en belirli isaretlerden birisidir.
Türkçenin diger dillere bir "ATA" dil ("kök-dil") olarak ortaya
çikacagindan eminim. Hele Hint-Avrupa ve Semitik dillerin kuskusuz
temelidir, çünkü bu diller "anagram" youlyla sayisiz sözcügünü
Türkçeden türetmistir. Düsünün ki muhtesem eski Misir medeniyetinin
dili Türkçe oldugunda, ki öyle idi, onun Orta Doguda etkilemeyecegi
insan kütleleri pek düsünülemez.

***

9. Diyorsun ki:

>
> Boyle bir calismanin sonucunun Turkce'ye cikmasi on-zorunlulugu
> olmadan, milletlerotesi, kulturlerotesi bir yaklasim sergilenebilir
> mi? Bilimsel deger tasiyan ve insanlik tarihini ilgilendiren cok
> onemli bulgular ile hayali varsayimlar, sozunu ettigim bu on-
> kosullarin dogal urunu olarak birbirine karisiyorlar.


PK. Sayet dilbilimci örnegin "Latincenin Türkçeden kirilip yapildigi"
tezi üzerine dikkatini çevirir ve Latince sözcüklerle Türkçe deyimleri
(phrase) karsilastirirsa, kaçinilmaz bir sekilde Türkçenin Latinceye
temel oldugunu görebilir. Bunu derken Türkçeyi bir ön-kosul olarak
öne sürmüyoruz fakat dilbilimcinin dikkatini çok önemli bir hususa
çekiyoruz. Dilbilimci de kendine düseni yapmak zorunda olup dedigimiz
yolu araçlari arasina almalidir. Simdilerde "dilbilim" diye
vasiflandirdiginiz hususlar olasilikla bir zamanlar "hayali
varsayimlardi". "Hayali" varsayimi da denemedikce onun "hayal" veya
"gerçek" oldugunu bilemezsiniz. Çogu zaman "hayal" gibi gözüken
kavramlarin hayatta pek çok olayin temelinde yattigi gerçegi defalarca
gösterilmistir. Böylece, simdilik bazilarina "hayali varsayim" gibi
görünen "Türkçenin "kök-dil" oldugu hakkindaki görüsümüze denenme
firsati dahi verilmeden, o "hayaldir" diye kaldirip atilamaz. Sayet
onun "kök-dil" oldugu gerçegini baskalarinin dilinden isitmegi
bekliyorsak, her halde çok beklemek gerekecek.

Türkçenin "kök-dil" rolünü dolduracagindan eminim ve Türkçe için bir
zorluk olacagini da sanmiyorum. Bu çalismamizda ortaya attigimiz
kavram arastirildiginda Türkçenin eskiden bir evrensel dil oldugu
gerçegi ortaya çikar ki bu Türkçeyi bir ata yadigari olarak alanlara
bir gurur kaynagi ve bir kendine güvenme kaynagi olur. Temelinde bu
kadar muhtesemlik olan Türk milleti en azindan kendini unutup baska
kaliplara girme ihtiyacini duymaz. O bakimdan yeni nesillere yalniz
geçmislerini tanima ve koruma bakimindan, okuma, arastirma ve ögrenme
sorunlulugu çikar ki onun geregini eminim ki her Türk genci seve seve
yapar. Etrafta vuku bulan akintilar içinde insan en azindan bulundugu
yeri koruyabilmesi için yine de büyük bir gayret sarfetmesi gerekir.
Hiç bir gayret sarfetmeden, nasil olsa yerimde dururum düsüncesinde
olanlari akinti alip istemedigi yerlere götürür.

Dillerin gelismesinde "anagram" teknigini bir "ön kosul" olarak
görmüyorum. Belki diller baska türlü de gelisebilirdi; fakat bence,
insanin dilin gelismesine bilinçli olarak karismasi ve onu
karistirmasi olmasaydi, olasilikla bu günkü haline nazaran daha çok
birbirine benzer diller günümüzde olabilirlerdi. Fakat, ortada çalisan
bir dil varken, ve herhangi bir sebeple yeniden bir dil yaratmak
istiyorsaniz, o zaman var olan bir dili model almanin ve onun
üzerinde degisiklikler yapmanin, kaynak tanimlamalarin anlamlarini
saklamanin en mantikli ve kolay yol oldugu asikardir. Böylece
yaratilacak yeni dillerin ana dille ortak yönlerinin olacagi da
muhakkakdir. Ben de bunu söylüyorum. Unutulmamasi gerekir ki "anagram'
isiyle bunca senedenberi ugrasanlar sokaktaki insanlar degildiler.
Belli ki çok iyi yetistirilmis, dini ve Türkçeyi çok mükemmel bilen
insanlardi. Içinde çalistiklari sistem çok konuda "gizliligi" temel
bir prensip olarak izlediginden olsa gerek ki bu konuda da sessiz ve
gizli kalmayi tercih etmisler. Bu bir "Millet" degilken "millet"
yaratma davasi. Millet olabilmen için de 'kendine ait bir "dilin"
olmasi gerekir. Böyle kolay bir yolu seçmis olan kisi dilini nasil
yaptigini size niye söyler ki? Diger taraftan, siz oldum olasi 'kendi
dili olan bir millet iseniz", dilinizi siz ve sizin gibi baskalari da
konusuyor ise, o takdirde birilerinin sizin dilinizi kirip ondan
kendisine bambaska yeni bir dil yapacagi aklinizin kösesinden dahi
geçmez. Herkesi kendiniz gibi bilmekte devam edersiniz. Bu da dogal.

Sayet Türkçe genisletilmek isteniyorsa, o takdirde kendi dilinizin
yeteneklerini kullanarak, kendi dilinizin kurallarina uygun sekilde
yeni sözcük türetme isine girmeniz gerekir. Aksi takdirde baska
dillerden aldiginiz sözcükleri dilde oldugu gibi kullanirsaniz,
simdilerde yapildigi gibi, o zaman ata yadigari olan essiz dilinizi
kaybetme durumunda yine siz olursunuz. Eninde sonunda bu kayip çok
eski bir "millet" oldugunuz bir tarafa, "millet" usunuzu dahi size
kaybettirir. Diger taraftan "ati alan", geçmiste oldugu gibi, bir
yerleri çoktan geçmis olur.

***

10. Diyorsunuz ki:

>
> Eger "anagram" bir on-kosulsa, bunun su asamada biliadamlarinin
> ilgisini ceken bir yonunu aramak lazim, ki o yon de dilbilimde
> degil, toplumbilimde veya dinbilimde olabilir. Dilbilimci de > > >
> bundan bana ne, ben namazişmi kiliyorum diyip yuz cevirebilir.

PK. "Yukarida da isaretledigim gibi "anagram" (Türkçe "onu giram") bir
ön kosul degildir. Fakat, günümüzde konusulan dillerin görüntüsünden
anladigim sudur ki "anagram" onlarin gelismesinde büyük rol
oynamistir. Sayet birisi kendisine yeni bir dil yaratmak istiyorsa,
bilinen model bir dili kaynak alarak almasi, onun sözcük ve
deyimlerini degistirmek suretiyle yeni bir dil veya diller yapmasi en
basit ve kolay yoldur. Yoksa yokdan bir dil yaratmak "dünyayi yeniden
yaratmak" kadar zor bir istir. Neye ne gibi bir ad vereceginize
karar vermek isi çok zor bir karardir. Hele size yol gösterecek hiç
bir "ara kaynak" (reference) yoksa, yapmak istediginiz is, karanlikta
dogru yöne giden yolu bulmak için debelenmege benzer. Halbuki Türkçe
gibi bir dil binlerce senenin içinde gelismis, deneyimlerden geçmis
bir dil olarak bir nehir gibi akacagi yatagini bulmustur. En önemlisi
de bu dili gelistiren TUR/Türk insaninin atalari, onlarin dini
inançlarinin Gök-Tanrisini, kendilerine "yol gösterici" olarak
almislar ve onun adini tanimlayan deimleri pek çok seye ad olarak
vererek Türkçeyi gelistirmislerdir. Ondan yararlanmak isteyenler ondan
ayiracagi bir kolun yönünü degistirmekle hedefine daha kolay varmis
olur.

Dilbilimcilerin ilgisini çekmek için evvela "anagram" ("onugiram")
konusunu dile getirmek ve böyle bir kavraminda var oldugunu ve
olabilecegini dilbilimcilerin dikkatine aktarmak gerekir. Zaten, ben
de bu isi yapmaya çalisiyorum. Fakat, "dilbilimcilerin kurmus
olduklari sistemin" içinde olmadan, disardan sisteme sesimizi
duyurmamiz o kadar kolay is degil. Bilinen bir yolda çalismasini
yapmaya alismis olanlarin karsisina çikip benim de size diyeceklerim
var dediginizde, olasilikla, sizi kimsenin dinlemiyecegi gibi hatta
ezilmek durumundasiniz da. Eger ezilmemek istiyorsaniz bu isi
kenarda durup bazi dilbilimcilerin dikkatini çekmeye çalismak
suretiyle yapmalisiniz. Iste biz de bunu yapmaya çalisiyoruz. Bir
yerlere varmak bir zaman alacak ve hatta olasilikla bu topu çok daha
gençler alip hedefine götürecektir. Ondan eminim. Fakat bunun bir
zaman alacagi da bir gercektir.

Düsünün ki "anagramla" isleyen bir tas en az 2500 sene evvelinden
yuvarlanmaya baslamis ve halende gidisine devam ediyorsa, onu kolay
kolay durduramazsiniz. Ancak onun yönünü degistirebilirsiniz, nasil
ki birileri eski Tur/Türk dünyasinin binlerce sene evvelinden
gelistirmis oldugu üçlü Gök-Tanri Oguz dininin yolunu kesmis ve onunla
beraber gelismis olan Türkçenin yönünü degistirmistir.

***

11. Diyorsun ki:

>
> Veyahut "Kok-dil Turkcedir." bir on-kosulsa, vatan ve milletine
> duskun, hayran birkac Turkten baska boyle bir arastirmaya
> katilabilecek hicbir Ingiliz ya da Ibrani bulmak olasi degil. Kendi
> dillerini kok-dil olarak ileri surdukleri calismalari okuyorum, her
> biri cok zorlama tevillerle sonucu ocaya ya da bucaya bagliyorlar.
>

PK. Bir Ingiliz ya da Ibrani arastiricinin "benim dilim senin
dilinden yapilmistir" demesi pek kolay olmasa gerek. Sayet "kök-dilin
Türkçe" oldugunu bilenler dahi olsa, bu gerçegi kolaylikla itiraf
edeceklerini sanmiyorum. "Kök-dilin" degistirilmesi politik
sebeplerden ötürü olmusken, onu yeniden gün isigina çikaracak
arastiricinin bütün politik sorunlardan ari olmasi ve dilbilimciligi
ilim askina yapmasi gerekir. Eminim ki bu maksatla, sirf gerçek
"gerçegi" bilmek için çalisan pek çok arastirici vardir. Zamani ve
sirasi gelince ve gerçegi gördüklerinde rahatlikla kabul edeceklerine
inaniyorum.

Diger taraftan, bana ne Ingiliz veya Ibraniden. Onlar fikirlerini
yayarken sizlerden onay istiyorlar mi? Sayet Ingiliz ve/veya Ibrani
arastiricilar sizin dediginize inanmiyorsa, sizin dediginiz yanlistir
anlamina gelmez. Yeter ki dediginizin gerçekligine en önce siz
kendiniz inanmis olasiniz. Baskalari inanmiyor diye bütün
inançlarimizi atip baskalarinin dediklerini kabullenirsek kendimize
ait hiç bir yolun sahibi olamayiz ve yalniz baskalarinin dedigini
tekrar etmekle geçiniriz. O da bizi yol gösterici deyil baskalarinin
arkasindan kosan durumuna düsürür. Bunu da pek çok Türk insaninin
istemeyecegi görüsündeyim. Ben kendi yönümden söylediklerimi
baskalarinin onayini veya iznini almak için degil, onlari baskalariyla
paylasmak için söylüyorum. Söylediklerime, yaptigim arastirmalarin
isiginda, inandigim için söylüyorum. Elbetteki ona karsi çikanlar
olabilecegi gibi ona inananlar da olacaktir. Ve olasilikla
dediklerim, gün gelecek tartisilacak ve bilimsel buluntularin da
isiginda kabul edilmek mutluluguna erisecektir. Sayet fikirlerinizde
ve buluslarinizda kendi basiniza hür ve cesaretle karar
veremiyecekseniz, o zaman kendi basiniza düsünmenin de pek degeri yok.

***

12. Diyorsun ki:


> Olay oyle bir hal almis ki, dilbilimcilerin kendi baslarina bir "son
> soz" soyleyebilmelerinin mumkun olmadigi bu olay artik bir "kok
> diller" savasina donusmus. Boyle karisik bir ortamda da dilbilim
> kendi kanunlarini koymus, su, su ve su olmadan bize gelmeyin diye.


PK. Kurallar her zaman degisebilir. Sayet birileri senin dilinden
kendine dil yapmissa, bunca emekten sonra ondan vaz geçecegini sanmam.
Onun için de kendi dilinin geçmisin çok derinlerinden geldigini iddia
etmekte hiçte geçikmez ve o sebeple de kendi kurallarini hep kendisi
koyar ve baskalarinin da o kurallari izlemesini ister. Böylece, hep
onun istedigi oluyor demektir. Dilciler bunca Ingilizce, Latince ve
Grekçe sözlerden nasil oluyor da onlarin yeniden düzenlenmesiyle ayni
anlamli Türkçe deyimler çikiyor gerçegini izah etmeleri gerekir. Hem
öyle bir durum var ki Hint-Avrupa dillerinindeki bunca sözcüklerin hem
okunuslari ve hem yazilislari bu kadar karisik, yamali ve kuralsiz
sekilde iken, onlarin nasil yapilmis olduklarini dilciler izah
etmeleri gerekir. Fakat, Türkçe gibi bir dilin deyimleri hem kaynak,
hem model olarak alinip bilinçli sekilde kirilip yeniden
düzenlendikten sonra kaynak dildeki deyimin manasinin yeni dildeki
sözcüge de verilmis oldugu görüsü kabul edildiginde dillerin izahi çok
daha kolaylasir. Biz, "anagram" yolu ile bu karisikliklari izah
edebildigimize göre, gidilmesi gereken zor yolun büyük bir kismini
zaten gitmis sayiliriz.

***

13. Diyorsun ki:

>
> Simdi, Turk dilinin ozgun bir yapisi var ve bu essiz. Sozunu
> ettigim diger kuramlarda da "cok eski donemlerde bir dil vardi ve >
> bu dil mukemmek derecede mantik ve matematik diliydi..." diyen diger
> milletlerden kuramcilar, bir tek o dilin adi Turkceydi demeyi
> nasilsa unutmuslar, verdikleri tum tarifler birebir Turkceye > > >
> uyuyor! Boyle kuramlari okuyan bir Turk de hemen > > > > > > > > >
> iskilleniveriyor : "-Yahu, senin bu dedigin dil Turkceeee..."
>


PK. O dilin adinin "TÜRKÇE" oldugu bilinmediginden veya unutuldugundan
degil de bilinçli sekilde gözardi edildiginden onun adi hatirlanmaz.
Hatta bazi karsilastirmalarda Kürtçenin dahi adi geçer de Türkçenin
adi geçmez. Bunun sebebi çünkü en az 2500 yil evvelinden Tur/Türk
dilinin ve kültürünün tarihe gömülmesi tasarlanmis ve beçerilmis te
ondan. Örnegin, Türkçenin bir agzini konusan eski Masar/Misir
devletinin bir TUR/TÜRK devleti oldugunu itiraf etmek dünya tarihinin
yeniden yazilmasini ve taslarin yeniden yerli yerine oturtulmasi
anlamina gelir. Bunca karistirilmis bir dünyada, unutulmuslarin
unutulmus olarak kalmasi elbetteki bazilarinca en çok istenilen bir
durumdur. Ancak Tur/Türk dünyasinin arastiricilari bir bayrak acip
kendi geçmisini ve atalarinin kimliklerini arastirip yeni buluslarla
ortaya çiktiklarinda durum degisebilir.

Bütün bunlarin yaninda, senin de dedigin gibi, bazi Türkler
iskillenip, "yahu senin bu dediklerin hep benim dilime benziyor ve
onun adi da Türkçe" deyince ilk akillara gelen: "hadi ordan sende!
senin dedigin milliyetcilik, hayalcilik, pan-Turancilik, vs." gibi
yol kesen, tedirgin ettiren, korkutan, ürküten bilinçli yaratilmis
ifadeler oluyor. Sanki "pan" ön-ekini dünyada tasiyan baska hiç bir
ad yokmus gibi. Bu davranislar sizi ilerlemek istediginiz yolda
durdurmussa, size bagiranlarin asil maksadi da böylece yerine yerine
gelmistir. Bir de su hususu bilhassa vurgulamak isterim. Yanlis bir
kavrama, milyonlarca insan, kavramin gerçek yüzünü bilmeden,
"dogrudur" gözüyle bakiyorsa, o demek degildir ki bunca insan
tarafindan ayni sekilde inanildigi için "yanlis" "dogrudur". Yanlisi
pek çok insan "dogru" diye bilse dahi yanlis yine yanlistir.


***

14. Diyorsun ki:


> Sonuc ve ozet:
>
> 1 - Dilbilim kendi basina bir kok dil bulmak icin tumuyle
> yetersizdir.
> 2 - Herhangi bir dile bagli olmadan, once "kok-dil"in mantiksal
> cozumlemesi yapilmalidir. Chomsky "evrensel gramer" kuramini ortaya
> attiginda dogru mu demistir yoksa yansimali sozcukler mantigi daha
> mi dogrudur?

PK. "Kök-dil'in" mantiksal çözümlenmesinin yapilmasi için evvela onun
ne oldugu bilmek gerekir. Onu bulmak için de ancak bilinenlerden
geriye dogru gitmek gerekir. Bunu yaparken de "model bir dili kirma
yolu ile yeni dil yapildigi kavramini" da göz ardi etmemek gerekir.
Chomsky çok atak konusan birisi. Bununla beraber onun dil konusundaki
görüsleri beni hiç ilgilendirmemistir.

15.

> 3 - On-kosullar olmadan "anagram" daha kolay anlasilabilir (ve
> gecenlerde yazdigim "irmak-kirma hikayesini kisisel olarak gayet
> mantikli buluyorum, Tevrat'i yutmus birisi olarak bu tur "ben-ben-
> ben" merkezli yaklasimlarla nelerin nasil bolunmus olabilecegi
> konusunda cok genis fikirlerim var).


PK. "ÖN kosuldan" neyi kastettigini anlamadim. Fakat, model bir
dilden yeni dil türetme konusunda, "anagram" tekniginin çok güclü bir
dil yapma yöntemi oldugunu tekrar edebilirim. Tevrat efsanevi
(mitolojik) tarzda yazilmis bir yapit. Bence, onun içinde geçen hemen
hemen her ad eski Türkçe adlardan ve deyimlerden kirilarak yapilmisa
benziyor. Nitekim bu konusmamizda sana pek çok örnegini verdim.

16.

> 4 - Genis bir katilimla gerceklestirilebilecek bilimsel calismalarin
> sonucu hepimizi sasirtan bir kok-dile cikabilir.


PK. Bu dediklerine katiliyorum.

17.

> 5 - Kim ne derse desin ben, "batili dilbilim" isminde bir
> okul/ogreti oldugunu dusunuyorum ve bu yuzden yalnizca bu okul > >
> tarafindan onumuze konan ve bazi acilardan bilimselligi tereddutlu
> kurallara bagli kalmamamiz gerektigini dusunuyorum.


PK. Bu görüsüne kuskusuz katiliyorum. Zira, eski dinci dilcilerin
yapmis olduklari olasilikla bu yolda idi. Dil türetme merkezleri
olarak çalisan dinci okullarda Türkçeden sözcükler türetip, din
okullari yoluyla yeni nesillere ve halka ulastirmak hiçte zor olmasa
gerek. Avrupanin tarihinde VATIKAN'in emrinde adlari belli ünlü
okullar olmus ki onlarin gizli isi, baska yazarlarin da belirttigi
gibi, çesitli Avrupali gruplara birbirinden biraz farkli yeni
dillerin yaratilmasi isi olmustur. Ayrica eski Avrupa tarihini
yazanlarin Vatikan emrinde din adamlari olduguda arastiricilarca
bilinir bir gerçektir. Onlarin neler yapmaya yetkili ve kudretli
oldugunu düsünmek zor olmasa gerek. Hatta, denebilir ki bilgisayarin
bu kadar her ise kullanildigi çagimizda, hiçte zor olmayan bilgisayar
programlari sayesinde, bilgisayara bir taraftan Türkçe deyimleri
verebilirsiniz, öteki taraftan da Avrupa dilleri için "anagram"
edilmis sözcükleri dilediginiz sekilde alabilirsiniz. Çikistakileri
biraz da insan eliyle cilaladiktan sonra, elinize milyonlarca
kullanilabilir sözcük hazinesi çikar.

Ne ilginçtir ki, VATICAN adinin Latincesi VATICANUS seklinde veriliyor
ki bu anagram edilmis ad içinde Türkçe olarak su adlar islenmistir:
"O-ATa-I-KAN-US" (Gök-ATA-Tanri HAN-OGUS'un adi), "O ATI KUN-US"
("Gün-Tanri HAN-OGUS'un adi), ve "O ATI eÇE-HAN-US ("AY-Tanri
EÇE-HAN-OGUZ'un adi) ve hepsi birden "O ATI CAN US" seklinde
Gök-Tanrinin "CAN US" oldugunu tanimliyor.

18. Diyorsun ki:

> 6 - Sonucta bir "kok-dil" bulunabilirse, bu hangi dil olursa olsun
> tum insanligi ilgilendirmesi gerektigini dusunuyorum.

PK. Elbette ki öyledir..

19.

> 7 - Eger Sumer dilinde en az 1500 tane Turkce sozcuk varsa, GDK
> kuramlari hic de hafife alinamaz, ancak yollar tartisilabilir.
>

PK. Ben Sümercenin "ölü" bir dil olduguna inanmiyorum. Sümerce Dogu
Anadolunun en eski bilinen diliydi ve o dil Türkçenin Anadolu
agizlarinda ve Azerbaycan agizinda halen yasadigina kuvvetle
inaniyorum. Dogu anadolu cografyasi insanlar tarafindan hiç bos
birakilmamis bir cografya olduguna göre orada çok eskiden var olmus
bir dilin kolay kolay ölmüs olacagini ben sanmiyorum. Günümüzde Dogu
Anadoluda, Azerbaycanda, Iranda ve diger orta Dogu bölgelerinde
konusulan Türkçenin Sümercenin günümüzdeki devami olmadigini bize
hangi dilci ispat edebilir? Sümerceyi "ölü" saymak birilerinin isine
daha uygun gelebilir.

20.

> Kapatmadan evvel aklima dilin etkileyici gucu ile ilgili bir alinti
> geldi Tevrat'tan...
>
> Musa Tur daginda Rabbi ile ilk kez soylesiyor. Rabbi ona, Misir'a
> git ve Israilogullarini oradan cikar diyor... Musa soruyor, peki
> onlara gittigim zaman benim kimin gonderdigini soyliyim? Rab
> yanitliyor:
>
> TELL THEM THAT I AM HAS SENT ME TO YOU!
> Turkcesi ile,
> BENI BEN OLAN GONDERDİ!
>
> Sevgiler,
> Kamil


20. PK. Kamil bu verdigin sözde bazi görüslerimi bildirmek isterim.
Evvela bu gibi sözler asirlarin cilalanmis sözleridir. Neyin ne
oldugu Tevrat'ta genellikle açik bir dille yapilmamistir. Tevrat'ta
bir sürü insanin yaslari nerdeyse dogdugu saata kadar
tanimlanmaktadir. Günümuz sartlarinda dahi bu kadar derinlere gidip,
pek çogumuz atamizin ve anamizin yasini dahi hatirlayamazken, binlerce
sene evvelinde dogmus sözde "Israil" ogullarinin adlarini bu kadar
hassasiyetle saymak pek inandirici degil. Daha bunun gibi binlerce
misal verilebilir. Zaten bütün bunlara inananlarin sayisi da günden
güne azalmaktadir.

Bu görüsümden sonra su hususlara da dokunmak isterim.

20.1. PK " Musa Tur daginda Rabii ile konustuguna" isaret ettin. TUR
adi Türkçe olarak Gök-Tanrinin adidir ve ayni zamanda TUR/TÜRK
insaninin milli adidir. "TUR dagi" deyimi bir anlaminda yine AY i
anlatir. Zira AY, ayin ikinci yarisinda, gök yüzünde "basi karli bir
dag gibi" gözükür ve basi gökte oldugu için o TUR'un dagidir. TUR
DAGI için "Mount SINAI" denildigine göre, bu deyim "SIN-AI" seklinde
Türkçe "SEN-AY" sözüdür. Böylece TUR Dagi ile "SIN-AI" (=> SINAI)
ayni olup "AY" i tanimliyor ve her haliyle Türkçedir.

MUSA adi Türkçe "MA-US" ("Muhtesem Ous" ve "Muhtemesem Us") anlaminda
sözünün degistirilmis sekli olup bir anlaminda Gök-Tanri MA-OUS (Oguz)
adini temsil ederken diger tarafta MA-O-US" ("muhtesem o US (akil)")
seklinde insan US'unu (aklini) tanimlar. Tevrat'in efsanevi
tanitiminda MUSA da zaten akilli ve kanunlar veren birisi olarak
tanitilir.

RAB sözü "RA-aBa" seklinde "Gün-Tanri" nin baska bir adi olup Günes
Tanrisini ve ayni zamanda "eR-ABa" ("Er APA") seklinde Gök-Tanriyi
tanimlar. Böylece RAB adi dahi kirilmis bir kisaltmadir. Elbette ki
üçlü Gök-Tanri OGUZlari gökte bulusup efsanevi sekilde konusurlar.

20.2. PK "TELL THEM THAT I AM HAS SENT ME TO YOU!" ifadesini "BENI BEN
OLAN GONDERDİ!" seklinde alman ilginç bir tefsir olmakla beraber, ben
derim ki sayet ifade: "TELL THEM THAT "MAN" HAS SENT ME TO YOU!"
seklinde olsaydi o takdirde senin "BENI BEN OLAN GONDERDİ!" tefsirin
dogru olacakti. Izninle ben ifadeyi söyle görüyorum: MAN/MEN deyimi
Türkçe de birinci sahis tek kisi zamiri olup insani tanimlar. Zaten
Türkçe "adam, insan" sözlerinin Ingilizce karsiligi da "MAN/MEN"
seklindedir ve Türkçeden alindigi bellidir. Ve ayni zamanda, "MAN/MEN"
Türkçe deyimi "Ma-AN/hAN" seklinde Gök-Tanrinin adidir. Inanca göre,
Gök-Tanri insani kendi seklinde yaratmistir. Böylece, eski Tur/Türk
dünyasinin inancinda, MAN/MEN hem Tanrinin ve hem de insan oglunun
adidir.

Türkçe MEN/MAN sözünün "birinci" kisi "TEK' sahis zamiri olmasi çok
manalidir. Anlasilan sudur ki Tur/Türk dilinde kisisel zamirler
"Gök-Tanrinin adi ile tanimlanmistir. Bu kavram diger dillerde de
böyledir. Hepsi de Türkçe kök sözcüklerle yapilmistir. Nitekim,
Ingilizce "I" Türkçe "AY" deyiminden AY-Tanrinin adina izafeten
verilmis bir zamirdir. Dikkat edilmelidir ki "I" da birinci kisi
"tek" sahis zamiridir. Arapca bilinen ZAMIR sözü Türkçe "AZ-Ma-I-R"
("Essiz Ma Bir ER") deyiminden olmalidir ki yine Gök-Tanriyi tanimlar.
"I" isareti ayni zamanda "BIR" sayisinin adidir.


20.3. PK Kamil bu verdigin: "TELL THEM THAT I AM HAS SENT ME TO YOU!"
sözünde var olan bir inceligi isaretlemek istiyorum. Bence, bu sözün
asli: "TELL THEM THAT "MA AY" HAS SENT ME TO YOU!" seklindedir.

Türkçe "MA AY" deyimi "AY-Tanrinin", diger bir ad ile "AY-HAN" in,
Oguz-Kaganin ikinci oglu, adidir ki tersinden okundugunda ve
"anagrammatize" yoluyla Ingilizcede oldugu gibi, "I AM" sekline
getirilmistir. Böylece çok iyi bildigin Tevrati belki düzeltmek
gerekir. Bu arada, Tevrat'in baska bir adinin "TORAH" Türkçe
"TORA/TÖRE" olduguna dikkatini çekmek isterim. Ayrica TORAH Türkçe
"TUR-AHA" ("TUR AGA") adidir ki o da yine hem Türkçe Gök-Tanrinin
adidir ve hem de TUR/TÜRK milletinin adidir.

20.4. PK Ayrica, Oguz Kagan destaninda, Satir 245-246: Oguz Kagan der
ki:

"AY, sen munda beglerge bolgil baslik"
"MA menglep senge AD bolsun kagarlik,"

Benim serbest tercümemle:

"AY sen burada beylere bas ol"

"Bundan sonra MA sana AD olsun".

Böylece, AY (AY-HAN) Türkçe "MA AY", yani "Muhtesem AY" oluyor.
Bence, bu Türkçe deyimin degistirilmis hali "MA I" ve ondan sonra da
"I AM" seklini aliyor.

***

20.5. PK Ikinci iletine de DEUTERONOMY adindan bahsettin. Bu ad
"DE-U-T-ER-O-NOMY" seklinde ayrilip "NOMY-DE-OT-ERU" seklinde yeniden
düzenlendiginde Türkçenin "NAMIDE OT-ERU" ("Nami idi OD-Eri", "Adi idi
'OD ERI' ", günümüz Türkçesi ile "Adi Günesdi") anlamli Türkçe
Gün-Tanriyi (Günesi) tanimlayan bir deyimden kirilmis oldugu
görülüyor. Sözlüklerde bunun için verilen tanimlama ise Ingilizce
olarak söyledir (WCD, 1947, p. 275):

"DEUTERONOMY: The fifth book of the Pentateuch. It contains a
repetition of the law of Moses."

EB, (1963, Vol. 17, p. 493) su tanimlamayi buluyoruz:

"Pentateuch is the name of he first five books of the Old Testament,
Genesis, Exodus, Leviticus, Numbers and Deuteronomy which embody the
Law of Moses and hence are called also TORAH."

Bilhassa dikkat etmeliyiz ki bu kitaplarin bir baska adi olan "TORAH"
Türkçe "Tora/Töre" ("adet, anane, kanun") anlamli deyimdendir.
Torah/Tora/Töre adi eski Tur/Türk dünyasinda insanlarin dinsel ve
sosyal hayatini düzenleyen ve kendilerini gerek birbirleriyle ve
gerekse devletle olan iliskilerinde idare eden gelenek, kanun ve
kurallarinin toptan adidir. Torah'nin "Moses'in Kanunlari" adi ile
anilmasi aslinda bu kanunlarin Oguz Törelerinden alinmis oldugunun en
açik isaretidir. Türkçede "törenin kestigi parmak incimez" degimi
vardir ki bu deyim "töre" sözünün Türk kültüründe "kanun" oldugunu
gösterir. Üstelik "kanun" sözü de Türkçe "kün-an" (gün-han) sözünden
gelir ki yine Günesin adidir. Bu da Gün-Tanri OGUZ dini kavraminda,
insanlar için "adalet vermenin" ne kadar önemli bir kavram oldugunu
isaretler. Tur dünyasinin töresinde çok önemli kavramlara Gök-Tanrinin
adini vermek vardi ki bu töreye göre insanlara adalet veren "kan-un"
adi da yine "kun-an" ("Kün-Han") adindan oluyor. Yukarida verilen
DEUTERONOMY adi da bunu kanitliyor.

Ayrica PENTATEUCH adi, bence, kirma yoluyla Türkçeden yapilmis bir ad
olup, bir anlaminda, Türkçe "PENTE-ATA-ÜÇ" ("Bendi ATA Üç", "Üç-Ata
bendim") anlami ile eski Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanri kavramini
isaretliyor. Adin Grekçe "penta" (bes" sözünden geldigi etimolojisi
bence yaniltmacadan baska bir sey degildir.

***

20.6. PK Degerli Kardesim Kamil. Ayni konu ile ilgili ikinci iletinden
da bazi hususlari buraya aktardim ve onlari da burada yanitlamak
istiyorum. Böylece ikisi bir arada olsun. Ikinci iletinde Tevrat'tan
isaretledigin bazi kisimlar üzerinde duracagim.

20.6.a PK GENESIS 11: 1-10 bölümünü ben de daha önceki iletilerimde
vermistim ve onun içerigi hakkinda konusmustum. Simdi sen de tekrar
dile getirmissin. Bendeki kopyalarinda Ingilizce olarak verilen
metindeki deyimler senin verdiklerinden biraz daha farklidirlar.


> GENESIS 11:1 - "And the whole earth was of one language, and of one
speach".
(Bütün dünya bir dil konusuyordu).

20.6.b PK Bu ifadeler Orta Doguda yazildigina göre, bilhassa Orta
Doguda konusulan diller en basta kasdedilmektedir. O bölgenin eski
insanlari SUMER, KANAN (KUN-HAN), Kaslar, Turukkular. Mitanniler,
Hurriler, Masarlar, Medeler, Mitanniler, ve daha pek çok diger çok
ileri medeniyet seviyesinde Tur insanlari olduklarina göre, dogal
olarak, dilleri de TUR dili ve dolayisiyle Türkçe idi. Böylece
Tevrat'ta bahsedilen ve dünyanin konustugu bu tek dil olasilikla
Türkçeden baskasi degildi. Sümercenin Türkçeye benzemesi gerçegi ve
kazilarda bulunan eski yazitlar ve eski Misir yazilari da bunu
gösteriyor.


GENESIS 11:6 - And the LORD said, (baska bir kopyada "Jehovah said"
deniyor):
>
> "BEHOLD, THEY ARE ONE PEOPLE, AND THEY HAVE ALL ONE LANGUAGE; AND
> THIS IS ONLY THE BEGINNING OF WHAT THEY WILL DO; AND NOTHING THAT
> THEY PROPOSE TO DO WILL NOW BE IMPOSSIBLE FOR THEM. 7 - COME, LET
> US GO DOWN, AND THERE CONFUSE THEIR LANGUAGE, THAT THEY MAY NOT
> UNDERSTAND ONE ANOTHER'S SPEECH."

20.6.c PK Bu ifadede, "o tek dili konusanlarin" nasil kiskandirici
bir grup oldugu çok açik bir dille yaziliyor. Onun içindir ki onlarin
dilini karistirarark onlari birbiriyle anlasamaz hale getirip
birbirine düsman yapma ve birbirinden uzaklastirma hedef edilmektedir.
Bu iste de basarili olmuslardir. Türkçe kirma yollu
yabancilastirilmis ve Türkçeyi konusanlarin dini, dili ve kimligi
degistirilerek birbirlerine düsürülmüs ve dünyada büyük bir kargasa
yaratilmistir. Elbetteki bu kargasa kisa bir zamanda olmamistir.
Fakat hedef bellidir ve emel uzun vadelidir.

Karistirilan dil kendilerine ait bir dil degildir. Sayet öyle
olsaydi, elbetteki karistirilmasina gerek olmayacakti. Anlasilan
sudur ki, karistirilmasi istenilen "dil" topluma önder olmus,
medeniyet vermis, töreler ve kanunlar getirmis, hükümran bir millete
aittir. O da TUR/TÜRK ulusudur. O takdirde dilin karistirilmasinda,
onu konusanlarin birbirine düsürülmesinde, bölünüp parçalanmasinda hiç
bir sakinca yoktur. Netice de onlar zayif düstükce onlarin kontrol
edilemeyen ruhlari yavas yavas kontrol atina alinabilir.

***

>
> GENESIS 11:9 - THEREFORE ITS NAME WAS CALLED BABEL, BECAUSE THERE
THE LORD
> CONFUSED THE LANGUAGE OF ALL THE EARTH; AND FROM THERE THE LORD
> SCATTERED THEM ABROAD OVER THE FACE OF ALL THE EARTH.....

20.6.d PK Tanri (LORD) kendi yarattigi insanlara hizmet eden bir dilin
karistirilmasina nasil önayak olabilir? Insanlarin dillerinin
karistirilip birbirlerine düsürülmesinden Tanri nasil hoslanabilir?
Yoksa Tanri kendi yarattiklarindan "öc alan" bir Tanrimidir? Üstelik
"Tanrinin" kendi gücü yaninda bir hiç olan bu yarattiklarina karsi bu
kadar siddetli kin gütmesi neden? Fakat, bu ifadenin içine islenmis
gizli "emir" dünyada tek dil olarak konusulan dilin karistirilmasina
bir "kanuniyet" saglamak emelini güdüyor olsa gerek. Tanri öyle dedi
ben de yaptim kabilinden.

***

>
> God Commissions Moses - EXODUS
>
> 3, 13 - Then Moses said to God, "If I come to the people of Israel
> and say to them, the God of your fathers has sent me to you", and
> they ask me, "What is his name?" what shall I say to them? 14 - God
> said to Moses,
>
> "I AM WHO I AM"
>
> And he said, "Say this to the people of Israel,
>
> "I AM has sent me to you."
>
> ... this is my name for ever, and thus I am to be remembered
> throughout all generations...
>

20.6.e PK Bu metinin benzeri olani hakkinda yukarida görüsümü
bildirdim. Yalniz dikkat edilmesi gereken sudur ki "I AM" deyimi
Türkce "MA-AY" deyimi olup AY-Tanriyi tanimlar. O da diyor ki bundan
sonra "MA-GÜN" degil "MA AY" (I AM) vardir. Böylece eski "Gün-Tanriyi
unut" görüsünü izleyiciye telkin ediyor. Unutulmasi istenilen ise
eski Tur dünyasinin üçlü Gök-Tanri dini ve onun tanrisidir.

Burada yalniz EXODUS sözüne dokunmak istiyorum. Söyle ki:

EXODUS sözü, X=KUS ile, "EKUS-OD-US" seklinde "OGUZ-OD'UZ" Türkçe
deyimi olup Gün-Tanri "OD (Atesh) OGUZ'u" yani "Günesi" tanimlar.
Böylece, efsanede aslinda Misirdan "çikan" "günes" ve Gün-Tanri
OGUZdur. Günes yine de her gün Misir üzerinde parlar. Fakat asil
oradan çikmis olan eski TUR Masar'in ER-OGUZ / RA-OGUZ Gök-Tanrisidir.


EXODUS efsanesinde, Kizil denizden geçis esnasinda korkunç bir
ruzgarin estigi belirtilir. Böylece, o gecede denizin yarilmasi ile
oradan geçenler aslinda insanlar olmayip bir insan kimliginde
efsanelestirilmis doga gücü olan "YEL/EL" oldugunu bilmek durumu
açikliga kavusturur. Eski Masar/Misir Fravunlarinin "yelli" bir
denizde kendilerini sulara gömeçek kadar aptal olduklari her halde
sanilmamali.

***

>
> Future Glory of Zion - ISAIAH
>
> 60 - Arise, shine; for your light has come, and the glory of the
> LORD has risen upon you...
>
> 61, 19 - The sun shall be no more your light by day, nor for
> brightness shall the moon give light to you by night; but the LORD
> will be your everlasting light, and your God will be your glory,
> Your sun shall no more go down, nor your moon withdraw itself; for
> the LORD will be your everlasting light, and your days of mourning
> shall be ended.

20.6.f PK Burada iki ad üzerinde durmak gerekir.

20.6.f.1) Birincisi ZION adi olup aslinda Türkçe "aZ-I-hAN" (Essiz
AY-HAN") adinin degistirilmis sekli olup Ay-Tanrinin adidir, yani
Oguz-Kagan'in oglu AY-HAN'in adidir. Gök-ATA-Tanri ve Kün-Tanri
(günes) Tanrilik tahtindan düsürülüp, yani üçlü Gök-Tanri dini yikilip
onun yerine yeni dinler getirildiginde, eski Türk dünyasinin
AY-Tanrisi (AY-HAN) Tanri olarak onun yerine getirilmis. Böylece adin
asli eski Türk kültüründen gelmektedir. Bu yazida yukaridan ber
yaptigimiz pek çok açiklamalar da zaten hep bunu kanitlamaktadir.

20.6.f.2) Ikinci ad ise ISAIAH adi olup Türkçe "ISA-AI-AHa" ("Isa AY
Aga") deyiminin degistirilmis halidir. Baska bir deyimle "ISA AY HAN"
tanimlamasi olup ISA'nin "AY-HAN" oldugu gerçegi örtülü bir sekilde
onu anlayanlara anlatilmaktadir.

20.6.g) Ayrica son ifadelerin üzerinde durmak gerekir. Görüldügü
üzere, metin günesten, gün isigindan, aydan ve ay isigindan bahsediyor
ve böylece hep eski Türk dünyasinin Gün-Tanri ve Ay-Tanrilari ima
ediliyor. "Gündüzleri Günes senin isigin olmayacak" (The sun shall be
no more your light by day) demekle bundan sonra "günesin" yok olacagi
düsünülemez; fakat, ne var ki bu ifade ile günes eski Tur/Türk
dünyasinin dininden, yani "Gün-Tanri" tanriliktan çikariliyor ve
"Gök-Tanri olarak reddediyor. Ayrica Ay-Tanrinin akligi da "gecede
Ayin parlakligi sana isik vermeyecek" (nor for brightness shall the
moon give light to you by night;) demekle yine eski Tur dininin "AK
AY-Tanri" si da reddediliyor. Baska bir deyimle eski Tur/Türk
dünyasinin dini AK-HAN dini taninmaz hale getiriliyor ve bundan sonra
onun ortadan kaldirilmasi ugrasisi yeni tanimlamalarla baslatiliyor.
AK-HAN reddedilince geride kalan KARA-HAN dinsel tanimlamasi oluyor ki
o da eski dinin yerine getirilen yeni dinlerin yeni TANRI kavrami
oluyor.

Sizin verdiginiz bundan sonraki metinde, Tanri adi "LORD" olarak
geçiyor ki bu ad Türkçe AKA, AGA, AHA, EKE sözcüklerinin karsiligidir.
Dikkat edilmelidir ki LARTH ve LAR deyimleri Etrüsklerin "Koruyucu
Tanrisi" anlamindaydi. Böylece, "LORD deyimi de yine TUR asillidir.
Gerçekte, LORD sözü üçlü Gök-Tanrinin kisaltilmis sekli olmalidir.
Söyle ki:

a) Türkçe: "uL-O-eR-aDA" ("ULU O ER ATA") ki Gök ATA-Tanrinin adi olup
"LORD" seklini almistir;

b) Türkçe: "aL-O-eR-aDA" ("AL O ER ATA") ki Gök Gün-Tanrinin adi olup
"LORD" seklini almistir;

c) Türkçe: "aLa-O-eR-aDA" ("ALA O ER ATA") ki Gök AY-Tanrinin adi
olup "LORD" seklini almistir.


Tevratin bendeki kopyasinda Lord yerine "Jehovah" adi geçiyor ve
metinler arasinda da tam bir aynilik yok. Çesitli terimler
kullaniliyor. Bendeki kopyasindan verdigim Ingilizce metinler
söyledir.

ISAIAH 60:1 Arise. O woman, shed forth light, for your light has come
and upon you the very glory of Jehovahhas shone forth. 2 For, look!
darkness itself will cover the earth, and thick gloom the national
groups; but upon you Jehovah will shine forth, and upon you his own
glory will be seen." HoliScriptures 1984 issue.

ISAIAH 60:19 "For you the sun will no more prove to ve a light by day,
and for brightness the moon itself will no more give you light. And
Jehovah must become to you an indefinetely lasting light."


20.6.h Ifadenin bundan sonrasi büyük bir gizlilik içine gömülüyor ki
bu ifadeler, senin verdigin gibi Ingilizce olarak söyledir:

> but the LORD
> will be your everlasting light, and your God will be your glory,
> Your sun shall no more go down, nor your moon withdraw itself; for
> the LORD will be your everlasting light, and your days of mourning
> shall be ended.

20.6.i Bu ifadede sözü edilen LORD kelimesi JEHOVAH (YEHOVAH, YHWH ve
ADONAI), J=Y, adlari ile ayrica tanimlanarak onunla ayni oldugu
belirtiliyor. Bu ad için sunlari söyleyebiliriz:

Jehovah = YEHOVAH yahut Hebrew name "YHWH" ki bu ad içinde Türkçe hem
"AY ve hem de "HAVA" adlarini buluyoruz ki birisi AY-Tanrinin adidir
ve digeri ise Arzin etrafini saran ve Türkçede "HAVA" adi ile bilinen
HAVA olmalidir. HAVA'siz canlilarin olamayacagi için HAVA da Tanri
gibi can veren olup kendine göre bir Gök-Tanridir. Böylece "HAVA"
tanri olunca Semitik gruplarin Sumerlerden aldiklari "ENLIL" ("YEL
TANRISI") kavrami da yeniden gündeme geliyor. Hebrew adi olarak geçen
EL, ELI, SAMUEL ve ELIJAH gibi peygamber ve/veya ilah adlari Türkçe
"EL/YEL" sözünden kaynaklanir.

ELI : (A high priest of Israel, in whose care SAMUEL was trained.)
Halbuki SAMUEL adi ise Türkçe "SAM-YELI", ki "güneyden sicak ve zorlu
esen bir yel olup" Hebrew mitolojisinde kisisellestirilmis ve
ilahlastirilmistir. ELI sözüde zaten Türkçe "EL/YEL" sözüyle aynidir.
Samuel adinin asagida verdigim tanimlamasi da bunu isbat ediyor.

SAMUEL [Hebrew Shemuel, literally, "his name is EL (GOD)]. A famous
Hebrew judge and prophet." (WCD, 1947, p. 879).

Bu tanimlamadan da görülüyor ki Samuel gerçekte Türkçe "EL/YEL" olup
"Hebrew'lerin "YEL" tanrisidir. Zaten AZRAIL adli "can alici" melek
te Türkçe "AZ-RA-IL" seklinde "Essiz Günesli (sicak) Yel" anlaminda
öldürücü bir YEL olsa gerek.

Ikinci ad ise ELIJAH, Türkçenin "YELCI-AHA" deyiminden kirilarak
yapilmis bir ad olup, Ingilizce olarak söyle tanimlaniyor: "A great
Hebrew prophet of the 9th century B.C. " (WCD, 1947, p. 323).

ELISHA, a Hebrew prophet , disciple and successor of ELIJAH;

Jehovah = "ADONAI" Türkçe "ADUN- AY" ("senin adin AY") (Holy
Scriptures, Appendix, p. 1640).

***

21. Görülüyor ki "anagram" teknigi bütün bu adlarda da enine boyuna
kullanilmistir. Onun basit olmakla beraber ne güclü bir teknik
oldugu, Türkçeyi ve Türkçenin deyimlerini ne kadar kolaylikla
degistirdigi gerçegi bir daha ortaya çikiyor.


22. Bu konusmada verdigim açiklamalardan görülüyor ki eski Türk
dünyasinda eski üçlü Gök-Tanri DINi ve onun DILi olan Türkçe
birbiriyle sarmas dolastir. Nereye dönsen Tanriyi ve onun yaninda da
Türkçeyi buluyorsun. Günesin adi hemen hemen her seye ad olarak
verilmis. Hatta "alfabenin harflerinin adlari" dahi eski Tur/Türk
dünyasinin üçlü Gök-Tanrisini tanimlayan Türkçe deyimlerden
verilmistir. Böylece Gök-Tanrinin adi her sözcügün içinde geçer.
Onun içindir ki Türkçe TUR dili, OGUZ dili ve GÜNES dili olduklari
gibi ondan kaynaklanarak gelistirilmis diller de bir Günes dilidir.
Çünkü Gök-Tanri adi olan TUR, OUS, EUS, OGUS, OKUS, BIR, PIR, PIR-O,
BIR-O, GUN, KUN, CON, GIN, KIN ve onlarin çesitleri olan kök sözcükler
her dillerde vardir.

23. Bence, eski Tur/Türk dünyasinin Gök-Tanri dini uzun vadeli
karalama ve zor kullanma yöntemiyle, bir yikma ve yok etme girisimine
hedef edilip yikildiktan sonra Tükçe de gerilemeye baslamistir.
Bununla beraber yine de eski muhtesem varligini devam ettirmektedir.
Bundan sonra daha da gelisip zenginlesecegine inaniyorum. Elbette ki
Türkçe kendisinden türetilen yeni dillerden gerisin geriye bazi
sözcükler de almistir. Bu da dogaldir. Türklerin Islamiyeti kabulunden
sonra da Islamiyetin etkisinde hem Arapcadan ve hem Farscadan
sözcükler almistir. Hele son zamanlarin politik baskilari altinda
Türk dünyasinin büyük bir bölümü neredeyse ata yadigari Türkçesini
bile kaybetme yoluna itilmisti.

24. Bence, eski Gök-Tanri dini yeni dinlerin gerisinde kalmis olmasina
ragmen onun tamamen kayibolduguna inanmiyorum. Türk kültüründe
olasilikla Mevlevilik, Bektasilik, Alevilik, Yesevilik, vs. gibi adlar
altinda yine de yasadigina inaniyorum. Olabilir ki eski Tur/Türk
dünyasinin Gök-Tanri dini gelecekte yine de insanlik kültürüne çok
büyük katkilarda bulunabilir bir gelisme gösterecektir. Gök-ATA
Tanri, Gün-Tanri (Günes) ve AY-Tanri (Ay ki insan oglunun onun üstüne
ayagini basmakla eski bakireligini kaybetmistir) ve onlarin geçmiste
ortak adi olan OGUZ ve TUR adlari insanligin dilindedir ve
kaderindedir.

Sayin arkadaslar ve Kamil yazimi bu kadar uzattigim için özür dilerim.
Fakat baska türlü konuya, kendi yönümden, biraz olsun açiklik
getirecegimi de sanmadim.

Selam ve sevgiler,

Polat Kaya

Ekim 02, 2002.


Kamil KARTAL wrote:
>
> Merhaba Polat Abi,
>
Uzun suredir ilgimi ceken bir nokta var. Ben dinler tarihi uzerine
kendi capimda oldukca ciddi arastirmalar yapmis birisiyim.
Turklerin dini hakkinda, uclu Gok Tanri dininin yapisi hakkinda
anlattiklariniza dair kaynaklara nasil ulasabilirim? Ozellikle
merak ettigim konu su, bu verdiginiz bilgileri tarihlendirme
acisindan da onaylayan baska bilimsel calismalar var mi? Yoksa
bunlar kisisel bulgulariniz mi ve Turk din tarihini Sumer donemine
baglarken Sumerce - Turkce sozcuk alis-verisini mi baz aliyorsunuz,
bu yeterli mi? Yeterli mi cunku, Sumerleri bir Turk dili konustugunu
dilbilim dunyasinin kabul etmedigini (hatta olse de etmeyecegini)
biliyoruz.
>
Bu soruyu sormamin nedeni ise su: Bence dillerin ve dogal surecte
de kulturlerin birbirini etkilemeleri icin onerdiginiz "din" boyutu
hem mantikli hem de dogru; bunu belki de en iyi bilen, besmele ile
yemege oturan, arapca namaz kilan, birbirimizi gordugumuzde selam(u
aleykum) diyen ve Tmur beyin de bir ara dikkat cektikleri gibi coluk
cocugumuza arap isimleri koyan biz musluman Turklerizdir herhalde.
Arap kulturunun en buyuk temsilcisi olan Islamiyet, sadece biz
Turklerin degil, tum inanirlarinin iliklerine kadar islemistir.
>
Siz diyorsunuz ki (benim anladigim kadariyla),
>
"-ilk gelismis din Turk uclu Gok Tanri diniydi ve bu, Sumer'de
(gunes tanri uclemesi), Misirda [Osiris-Isis-Horus = Ra (gunes tanri)
uclemesi], Latin Amerika uygarliklarinda (gunes tanri ve benzer
uclemeler), Hindistan'da (brahma-visnu-siva uclemesi), hristiyanlikta
(baba-ogul-kutsal ruh uclemesi),... gibi degisik bicimlerde
kolaylikla gorulebilir. Bu din, gecen zamanla ve diger etkenlerle
degisime ugradi, diNde baslayan ayrilik ve bilincli/kasitli degisimi
ise diLdeki baskalasim ve bolunmeler izledi ve bunlarin tumu belirli
bir elit kitle tarafindan baslatildi..."
>
"aqua" gibi bazı latince sözcüklerin anagram yoluyla incelenmesi
etkileyici geliyor. Hatta bu acidan "anagram" mantigi belki de
gunumuz dilbilimine yeni bir bakis kazandirabilir ama her bilim
dalinin oldugu gibi dilbilimin de kendi isleyis yasalari var ve bu
yasalar "anagram"i pek kabul edecege benzemiyor. Daha onceleri
yuksek sesle dusunurken onerdigim kuralsizlik kurali da pek akilci
bir sey degildi cunku ille de her zaman her yerde uygulanabilir bir
kural araniyor.
>
Bu acidan sizin oneriniz, bir taraftan dilbilimin etkilesimini
gerekli kilarken, diger taraftan onunla sinirli kaymamayi ongoruyor,
ki bu da bana makul gelen bir sey. Siz, beni cevirmen olarak
kullansaydiniz derdim ki, siz kok-dile ulasmak icin bir coklu-ortami
zorunlu goruyorsunuz. Yalnizca alaninda uzman dilbilimcilerin
degil, ayni zamanda tarihci, turkolog, kazibilimci, fizikci,
yerbilimci, mimar, vs. lerin de ortak incelemesi ile kok-dil ortaya
cikarilabilir.
>
Bu noktada, kok-dilin Turkce oldugundan hareketle yola cikmak
fikrine genis bir bilimsel katilim gosterilebilecegini ve dolayisi
ile bilim dunyasinin guclu akintisina karsi kurek bile
cekilemeyecegini dusunuyorum. Ama "kok-dil" mantigini, Turkce dahil
yasayan veya olu tum dillerinden bagimsiz tutan boyle bir coklu
katilimin ise, belki de ister istemez Turkce ile karsilasabilecegini
olasiliklar arasinda guclu bir yerde goruyorum.
>
Boyle bir calismanin sonucunun Turkce'ye cikmasi on-zorunlulugu
olmadan, milletlerotesi, kulturlerotesi bir yaklasim sergilenebilir
mi? Bilimsel deger tasiyan ve insanlik tarihini ilgilendiren cok
onemli bulgular ile hayali varsayimlar, sozunu ettigim bu on-
kosullarin dogal urunu olarak birbirine karisiyorlar.
>
Eger "anagram" bir on-kosulsa, bunun su asamada biliadamlarinin
ilgisini ceken bir yonunu aramak lazim, ki o yon de dilbilimde
degil, toplumbilimde veya dinbilimde olabilir. Dilbilimci de bundan
bana ne, ben namazişmi kiliyorum diyip yuz cevirebilir.
>
Veyahut "Kok-dil Turkcedir." bir on-kosulsa, vatan ve milletine
duskun, hayran birkac Turkten baska boyle bir arastirmaya
katilabilecek hicbir Ingiliz ya da Ibrani bulmak olasi degil. Kendi
dillerini kok-dil olarak ileri surdukleri calismalari okuyorum, her
biri cok zorlama tevillerle sonucu ocaya ya da bucaya bagliyorlar.
>
Olay oyle bir hal almis ki, dilbilimcilerin kendi baslarina bir "son
soz" soyleyebilmelerinin mumkun olmadigi bu olay artik bir "kok
diller" savasina donusmus. Boyle karisik bir ortamda da dilbilim
kendi kanunlarini koymus, su, su ve su olmadan bize gelmeyin diye.
>
Simdi, Turk dilinin ozgun bir yapisi var ve bu essiz. Sozunu
ettigim
diger kuramlarda da "cok eski donemlerde bir dil vardi ve bu dil
mukemmek derecede mantik ve matematik diliydi..." diyen diger
milletlerden kuramcilar, bir tek o dilin adi Turkceydi demeyi
nasilsa unutmuslar, verdikleri tum tarifler birebir Turkceye uyuyor!
Boyle kuramlari okuyan bir Turk de hemen iskilleniveriyor: "-Yahu,
senin bu dedigin dil Turkceeee..."
>
Cok acildim galiba ve toplarlayamayabilirim...
>
Sonuc ve ozet:
>
1 - Dilbilim kendi basina bir kok dil bulmak icin tumuyle
yetersizdir.
2 - Herhangi bir dile bagli olmadan, once "kok-dil"in mantiksal
cozumlemesi yapilmalidir. Chomsky "evrensel gramer" kuramini ortaya
attiginda dogru mu demistir yoksa yansimali sozcukler mantigi daha
mi dogrudur?
3 - On-kosullar olmadan "anagram" daha kolay anlasilabilir (ve
gecenlerde yazdigim "irmak-kirma hikayesini kisisel olarak gayet
mantikli buluyorum, Tevrat'i yutmus birisi olarak bu tur "ben-ben-
ben" merkezli yaklasimlarla nelerin nasil bolunmus olabilecegi
konusunda cok genis fikirlerim var).
4 - Genis bir katilimla gerceklestirilebilecek bilimsel calismalarin
sonucu hepimizi sasirtan bir kok-dile cikabilir.
5 - Kim ne derse desin ben, "batili dilbilim" isminde bir
okul/ogreti oldugunu dusunuyorum ve bu yuzden yalnizca bu okul
tarafindan onumuze konan ve bazi acilardan bilimselligi tereddutlu
kurallara bagli kalmamamiz gerektigini dusunuyorum.
6 - Sonucta bir "kok-dil" bulunabilirse, bu hangi dil olursa olsun
tum insanligi ilgilendirmesi gerektigini dusunuyorum.
7 - Eger Sumer dilinde en az 1500 tane Turkce sozcuk varsa, GDK
kuramlari hic de hafife alinamaz, ancak yollar tartisilabilir.
>
Kapatmadan evvel aklima dilin etkileyici gucu ile ilgili bir alinti
geldi Tevrat'tan...
>
Musa Tur daginda Rabii ile ilk kez soylesiyor. Rabii ona, Misir'a
git ve Israilogullarini oradan cikar diyor... Musa soruyor, peki
onlara gittigim zaman benim kimin gonderdigini soyliyim? Rab
yanitliyor:
>
TELL THEM THAT I AM HAS SENT ME TO YOU!
Turkcesi ile,
BENI BEN OLAN GONDERDİ!
>
Sevgiler,
Kamil