KAMIL KARTAL'IN DIN VE DIL ILE
ILGILI SORULARINA YANITLAR
--- In
b_c_n@yahoogroups.com, "allingus" <allingus@...> wrote:
Polat Abi, bu
yazinizi keyifle okudum, ayirdiginiz degerli vakit icin
cok tesekkur ederim.
Kisa bir sure sonra
soru ve yorumlarimi sizinle paylasacagim. Bu
arada, b_c_n'ye
ileti gondermenizde yeniden sorunlar yasayacak
olursaniz, sizi
farkli bir e-posta hesabiyla topluluga yeniden uye
yapalim. Lutfen beni
haberdar edin.
Sevgiler,
Kamil
----- Özgün Ileti
-----
Kimden: "Polat
Kaya" <tntr@c...>
Kime:
<b_c_n@y...>
Gönderme tarihi: 02
Ekim 2002 Çarsamba 14:13
Konu: Re: [b_c_n]
TELL THEM THAT I AM HAS SENT ME TO YOU!
Merhaba Kamil ve
Sayin Arkadaslar,
Bu yazida Kamil
Beyin ekli iletisinde dile getirdigi sorularini konu
eden görüslerimi
sizinle paylasmak istiyorum. Onun sorularina bir
hayli ayrintilar
içeren bir yazi ile cevap vermenin uygun olacagini
düsünerek bu uzun
yaziyi hazirladim. Ümid ederim ki sabrinizi
zorlamam.
Iyi günler dilegi
ile hepinize selamlar.
Polat Kaya
KAMIL KARTAL'IN DIN
VE DIL ILE ILGILI SORULARINA YANITLAR
Yazan: POLAT KAYA
Degerli kardesim
Kamil çok ilginç bir konuyu dile getirdin. Burada
seninle karsilikli
konusup sorularini bildigim kadariyla
cevaplandirmaya
çalisacagim. Ümid ederim ki noksan ve yanlislarim için
kusura bakmazsin.
Eski Tur dünyasinin çok eski evrensel üçlü
Gök-Tanri dini,
bence, kasitli sekilde öldürüldügü için onun hakkinda
her hangi bir yerde
toplu bilgi bulmak zor. Fakat, onunla ilgili
bilgiler, bir resim
bilmecesinin parçalari karistirildiginda nasil ki
kolaylikla taninmaz
hale gelirse, onun hakkindaki bilgiler de, o eski
dinin adi
verilmeden, çok yaygin bir sekilde ansiklopedilerde,
sözlüklerde,
dinlerle ilgili yazilarda, eski Orta Dogu ile ilgili
yazilarda ve bunlar
gibi pek çok yer de daginik sekilde vardir.
Yanliz onlari görüp
tanimak ise bir ugrasi isi olup çok okumanin,
arstirmanin ve
bulunanlarin birbirine baglanmasiyla, yani parçalari
bulup
"bilmeceyi" yeniden sekillendirmekle mümkündür. Bu yazida size,
bu çok eski resmin
dagink parçalarindan bazilarini birlestirerek bir
resim göstermege
çalisacagim.
Ilkin burada
sizinle Uygur Türklerinin bir duasini paylasacagim:
(Kaynak: Resid
Rahmeti Arat, "Eski Türk Siiri", Atatürk Kültür, Dil,
ve Tarih Yüksek
Kurumu, Türk Tarih Kurumu Yayinlari VII, Dizi Sa. 45b,
Ankara, 1991, s.
8-17 arasinda verilen üç siiri ilgi ile izlemeni
öneririm Kamil.
Onlardan birincisi asagidadir):
Tang tengri kelti
Tan tanri geldi,
Tang tengri özi
kelti Tan tanri kendisi geldi;
Tang tengri kelti
Tan tanri geldi,
Tang tengri özi
kelti Tan tanri kendisi
geldi;
Turunglar kamag
begler kadaslar KalkInIz, bütün beyler, kardesler,
Tang tengrig ögelim
Tan tanriyi övelim
Körügme kün tengri
Gören Günes Tanri,
Siz bizni küzeding
Siz bizi koruyun!
Körünügme ay tengri
Görünen Ay tanri,
siz bizni
kurtgaring Siz bizi kurtarin
Tang tengri Tan
tanri,
YIdlIg yIparlIg
Güzel kokulu, misk
kokulu,
Yaruglug yashuklug
Pariltili, Ishiltili
Tang tengri 5 Tan
tanri 5
Tang tengri 5 Tan
tanri 5
Tang tengri Tan
tanri,
YIdlIg yIparlIg
Güzel kokulu, misk
kokulu,
Yaruglug yashuklug
Pariltili, Ishiltili
Tang tengri Tan
tanri
Tang tengri Tan
tanri
Tang tengri Tan
tanri
***
1. Kamil Diyorsun
ki:
>
> Merhaba Polat
Abi,
>
>
> Uzun suredir
ilgimi ceken bir nokta var. Ben dinler tarihi uzerine
> kendi capimda
oldukca ciddi arastirmalar yapmis birisiyim.
> Turklerin dini
hakkinda, uclu Gok Tanri dininin yapisi hakkinda
> anlattiklariniza
dair kaynaklara nasil ulasabilirim? Ozellikle
> merak ettigim
konu su, bu verdiginiz bilgileri tarihlendirme > > >
> acisindan da
onaylayan baska bilimsel calismalar var mi?
PK. Kamil, bence,
Türklerin efsanelesmis eski Gök dini hakkinda en
önce Prof. Dr.
Bahaeddin Ögel'in "Türk Mitolojisi" adli eserini iyice
gözden geçiresin.
Bendeki, kopyasi en ilk yazilanidir saniyorum. Bu
kopyayi bana çok
degerli dostum Sayin CAN KOCAK hediye ettigi için
kendisine
minnettarim. Bu sayidan sonra yayimlanmis daha teferruatli
ve tam olan
baskisinin oldugunu saniyorum. Ayrica bu konuda yazilmis
ne bulabilirsen
okuman gerekir. Ayrica W. Bang ve Resit Rahmeti
Arat'in birlikte
analiz ettikleri "OGUZ-KAGAN" destanini okuman
yararli olur
(Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili
Seminery
Nesriyatindan, Istanbul, 1936, Burhaneddin Basimevi). Ama
yüzeysel degil. Bu
eseri Sayin Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya
tarafindan
hazirlanan ve Türk Kültürününü Arastirma Enstitüsünün
yayinladigi Resit
Rahmeti Arat "MAKALELER CILT I", Ankara, 1987, s.
605-671 da
bulabilirsin).
Yabanci kaynak
olarak benim bildigim Encyclopaedia Britannica (EB)
(bendeki kopyasi
1963 baskisi) olup çok çesitli bilgiyi çok daginik
halde ve
baskalarina mal ederek vermektedir. Aradiginizi oradan bulup
çikarmak bir
bilmece çözmek gibidir. Fakat özel sözcükler ve adlar
degistirilmis
Türkçe degimler oldugundan kendilerini açiklamakta
yardimci oluyorlar.
Bu verdigim
bilgiler benim arastirmalarimdan edindigim bilgilerin
toplanip
birlestirilmis hali oldugundan ("sentezi olup") onlari bu
sekilde baska bir
yerde bulamazsiniz kanisindayim. Her konunun bir
ilk söyleyeni
oldugu gibi bunda da izninizle konuyu ilk olarak dile
getiren ben olayim.
Konunun tarihlendirilmesi çok eskilere dayanir ki
bu hem Sümerlere ve
hem de eski MASAR (MISIR) lara ve çok olasilikla
daha da gerilere
kadar gider. Çatalhöyük kazilarinda ortaya çikan
"boga"
resimleri bence, OGUZ (Tanri) adinin simgeleridir. Çünkü Oguz
adinin simgesi
Türkçe yabani "okus/okuz" adidir. Bu konuda daha önceki
yazilarimda da
açiklamalar yapmistim. Konu ilk defa benim tanittigim
sekilde gün isigina
çiktigina göre baska birisinin bu sekilde bilimsel
bir çalismada
bulundugunu bilmiyorum. Yalniz Prof. Bahaeddin Ögel,
eserinin bir
yerinde Oguz Kagan hakkinda efsanevi bilgiler verirken
"sanki Oguz
Kagan Tanrinin kendisi imis gibi bir görüntü veriyor"
diyerek süpheli
ifade kullanmisti. Simdi o ifadeyi bulup sana
kaynagini tam
veremedigim için üzgünüm. Sayet bu çok degerli bilim
adaminin eserini
dikkatli incelersen bu dedigim ifadesini
bulabilecegini
saniyorum. Bununla demek istedigim Bahaeddin Ögel OGUZ
KAGAN'i Tanri gibi
gören belki de ilk arastiricidir.
2. Yoksa bunlar
kisisel
> bulgulariniz
mi ve Turk din tarihini Sumer donemine baglarken
> Sumerce -
Turkce sozcuk alis-verisini mi baz aliyorsunuz, bu yeterli
> mi? Yeterli mi
cunku, Sumerlerin bir Turk dili konustugunu dilbilim
> dunyasinin
kabul etmedigini (hatta olse de etmeyecegini) biliyoruz.
PK. Yukarida
dedigim gibi bunlar kendi analiz ve sentezlerimin bir
araya getirilip tam
bir "resim" olarak tanitilmasi. Bu resim daha
önce görülmedigine
ve/veya gösterilmedigine göre, ilk konusulan
konular saskinlik
yaratir ve kabul edilmesine direnc gösterilir. Bunu
anliyorum ve o
sebeple sabirli olmanin gerektigine inaniyorum.
Bu arada bir hususu
dikkatinize getirmek istiyorum. Son zamanlarda
gerek eski
Misirlilarla ve gerekse Fenikelilerle, ki onlarda Semitik
halk olmayip TUR
insaniydilar, ilgili "belgesel" TV programlarinda
yari mitoloji ve
yari bilimsel bilgiler verilirken, konu ile hiç
ilgisi yokken
aniden piril piril parlayan bir "günes" sahnesi
gösterilir ve
takdim edenlerce sahnenin neden gösterildigi hakkinda
hiç bir bilgi
verilmeden tekrar baska bir konuya geçilir. Bu dile
getirilmeyen verilerin
altinda, bence, söylenmek istenen sudur ki bu
eski insanlar
"Günese" taparlardi.
Sümerce ve Türkçe
sözcükler pek çok seyi söylerler de çogumuz onlari
yüzeysel okuyup
geçeriz. Sümerlerde ki Tanri kavrami ile Türklerdeki
"tanri"
kavrami birbirinin ayni olup ayni sözlerle tanimlanmaktadir.
Bunlari birbirine
baglamaktan daha dogal ne olabilir. Bati ve Semitik
dünyanin
dilbilimcileri ya gerçegi bilmiyorlardir ve dolayisiyle
söyleyecekleri bir
sey yok, yahut bazilarinin bildikleri var amma onu
açikca söyleyemezler.
Çünkü konu çok boyutlu bir konu. Sizi yere
batirmis birisi
yeniden elinden tutup gün isigina çikarip size essiz
bir paye verecegini
saniyorsaniz, derim ki yaniliyorsunuz. Simdilik
ölmüs bilinen bir
grubun (Sümerler) dünyaya medeniyet verdigi hakkinda
konusabilirsiniz.
Fakat durup dururken o ölünün yasayan bir akrabasi
oldugunu ve onun da
Tur/Türk insani oldugunu bilen varsa bile
söyleyecegini
sanmiyorum. Üstelik Türklerin kendilerinin bile bu
iddiayi
yapamadiklari göz önüne alininca niye rahatsiz olsunlar ki.
Fakat benim
yönümden Sümerce ölmüs bir dil olmayip Dogu Anadolunun ve
Azerbajcan
Türkcesinde günümüzde dahi yasamasina devam etmektedir.
Tevekkelli, Dogu
Anadolu hep Türklerin elinden alinmaya ve ora
halkindan Türk
soylu olduklari halde soyundan uzaklastirilmis bir
yapma
"millet" ve "devlet" kurmaya çalisilir. Daha önce de
belirttigim gibi,
eski Mesopoatamia Dogu Anadolunun bir uzantisi olup
her zaman için
Türkçe konusan halklarla yasanmistir.
Bu dediklerim
dilbilimciler için "yeterli mi yahut degil mi" sorusu
benim için önemli
degil. Benim için asil önemli olan arastirmalarimin
neticesinde
edindigim bilgileri paylasmak. Buna hem inananlarin ve hem
inanmayanlarin
olacagi kesindir. Buna ragmen eminim ki dilbilimciler
arasinda, gerçek
"gerçegi" gördüklerinde onu kabul edecek sayisiz
bilimciler de
vardir. "Sumerlerin bir Turk dili konustugunu dilbilim
dunyasinin kabul
etmedigini (hatta olse de etmeyecegini) biliyoruz"
seklindeki
ifadenizin gerçek anlami bu dilbilimcilerin bir saplanti
içinde olduklarini,
ön yargilarina siddetle sarildiklarini
isaretliyor. Yani
"dilbilimci" olmaktan çok yüzeye çikarilmayan bir
"politik"
güdüm hüküm sürmektedir. Üstelik Avrupa dilleri "öldü" diye
bilinen Sümer
dilinden fazlasiyla yaranmislardir. Örnegin Ingilizce
"one"
(bir) sözü ile Sümerce "anu" (yaratici gök tanri) sözünün
birbirine bu kadar
yakin olmasi pek tesadüfün isi degildir. Her ikisi
de Türkçede de
oldugu gibi "bir" dir.
3. Diyorsun ki:
>
> Bu soruyu
sormamin nedeni ise su: Bence dillerin ve dogal surecte
> de kulturlerin
birbirini etkilemeleri icin onerdiginiz "din" boyutu
> hem mantikli
hem de dogru; bunu belki de en iyi bilen, besmele ile
> yemege oturan,
arapca namaz kilan, birbirimizi gordugumuzde selam(u
> aleykum) diyen
ve Tmur beyin de bir ara dikkat cektikleri gibi coluk
> cocugumuza
arap isimleri koyan biz musluman Turklerizdir herhalde.
> Arap
kulturunun en buyuk temsilcisi olan Islamiyet, sadece biz
> Turklerin
degil, tum inanirlarinin iliklerine kadar islemistir.
PK. Elbetteki bir
"inanca" inanan insanin günlük davranislari hep o
inancin çercevesi
içinde olur. Böylece "din" bir anlaminda insanlari
manen ve madden
"sekillendiren" bir güctür ve dolayisiyle inananin
düsündükleri,
konusmalari ve davranislari hep o dinin kurallari içinde
çereyan eder.
Etrüskler hakkinda yazilanlar hep bunu söyler. Bir seye
inanir ve onun
dediklerinin aksini yaparsak, inancimizi inkar etmis
oldugumuz gibi
gerçek bir inanici degil de yüzeysel birisi oldugumuzu,
ve bunun da
ötesinde sahte oldugumuzu göstermis oluruz. Bu da, bence,
genellikle insan
ruhuna ters düser.
Din insanlari
birbirine yakinlastirip toplum içinde bir birlik ve
ahenk sagladigi
gibi, çogu kere ayri dinler de olan insanlari da
birbirine düsürür.
Bu durum ise ancak çok mahdut sayida insanlarin
çikarina olup
genellikle insanlar arasinda olmasi gereken sulhcu
geçimi bozucudur ve
insanligin zararinadir.
Dinlerin
yöneticileri bilirler ki bir dine girmis olanlarin o dine
özel adlarla
çagirilmasi, hem kisilerin eski inançlarini ve
kimliklerini degistirdigi
gibi, yeniden sekillenen bu insanlar hem
yeni dinin
üyelerinin sayisini ve gücünü artirirlar ve hem de onun
koruyucusu olurlar.
Ayni zamanda inançlari dogrultusunda bir dine
girenler
"çoklukta güven vardir" bilinci ile kendilerine de bir
güvence saglamis
olurlar. Bu da bireyin ve onun ailesinin lehine olan
bir durumdur. Bu
iste, bir ari kovaninin islemesi gibi, toplum
birbirine yardim
eder.
Elbette ki Türkler
Müslümanligi kabul ettiklerinde bazilari ister
istemez yeni dinin
adlarini ve törelerini de yüklendiler. Bununla
beraber, Türklerin
"Islami" kabul edisi ise, bence tesadüfi olmayip,
Islamin eski
Tur/Türk dünyasinin dinine ve törelerine fazlasiyla
benzedigidi
sebebiyledir. Bir baska deyimle "Arap kültürü" diye
tanimladiginiz
kültürün kaynaginda eski Türk dünyasinin kültürü
oldugudur. Örnegin,
eski Misir kültürü bir eski Tur/Türk kültürü
olduguna göre, ve
onlar gibi Fenikelilerin eski Tur insani olduklarina
göre, tüm Semitik
kültürün onlarin kültüründen etkilenmis olmamasi
imkansizdir. Eski
Anadolu kültürü "Turan" kültürü olduguna göre eski
Greek lerin ondan
etkilenmemis olmamalari imkansizdir. Üstelik,
Anadoluya
"Küçük Asya" denmesi bosuna degildir. "Küçük Asya" gerçekte
"Büyük
Asya"nin bir töresel devami ve benzeri oldugu için, yani
insanlari
Turanlilar oldugu için ona bu ad verilmistir. Büyük Asyada
gelistirilmis Turan
dini Anadoluda da devam ettirildigi için bu deyim
ona ad olarak
verilmistir. Bunun gerçekligi ise çogu kirilarak
degistirilmis olan
eski adlari gözden geçirmekle hemen belirmektedir.
Örnegin, günümüzde
"Konya" diye bilinen sehrin eski adi "Iconium"
seklinde
verildigine göre onun adinin "AY-KON/KUN-Öyüm" (Ay-Tanri ve
Gün-Tanri Türkçe
adlarindan ilham alinarak, "Ay-Gün Evim" anlaminda
verilmis oldugu
asikardir. Bunun gibi "ICON" Türkçe "Ay-Gün" ve
"ICONIC"
Türkçe "Ay-Güncü" Türkçe deyimlerinden yapildiginin
isaretleridir.
Anadolu
Selçuklularinin Konya'yi bas sehir olarak seçmeleri ve yine
Mevlana Celaleddin
Rumi'nin göksel bir dini inancin önçülugünü bu eski
Tur kentinde
yapmasi olasilikla tesadufi degildir. Dikkat edilmelidir
ki Celaleddin Rumi
"SEMSI TEBRIZ-I" (Tebrizli Sems (Gün)) denen
birisini
siirlerinde aniyorsa, bu onun eski Türk dünyasinin
"Gün-Tanri ve
Gök-ATA-Tanrisinina halen taptiginin ifadesidir.
Islamin baskisi
altinda bunu açikca söyleyememis olan Rumi, "GÜN ve
aTA-BiR-AZ'I"
(Gün ve Essiz-Bir-Ata) yi "Semsi Tebrizi" seklinde
göstererek onlari
kisisellestirmis ve üstü kapali bir sekilde yine bu
eski Tur/Türk
Tanrilarina tapmasini devam ettirmistir. Onun bu
Gök-Tanri
sevgisini, bence, çogu arastiricilar anlayamamislardir.
Fakat onun
insanliga sevgisi ve hos görüsü essizdir.
Eski Turlar her
yapitlarina ve bu arada sehirlerine Gök-Tanri ile
ilgili adlari her
yerde vermislerdir. Bu onlarin sihirli
damgalaridir.
Örnegin Eskilerde ERCIYES dagininin adinin ARGAEUS,
Türkçe
"ER-AGA-EUS/OUS" ("ER AGA OGUZ") seklinde olusu çok ilginç
olup
adin Gök-Tanri
OGUS/OGUZ adindan geldigi ve Türkçe oldugu asikardir.
Günümüzde Türk
milliyetcilerinin Erciyas daginin TEKIR yaylasinda
toplanislari eski
Oguz Türklerinin dag baslarinda senede iki veya üç
defa yaptiklari
sölen yapma törelerinin günümüzdeki bir devamidir
görüsündeyim.
Fenikeliler de ayni sekilde daglarin tepelerinde
sölenler
yaparlarmis. Ayni sekilde Güney Amerikada INKAlar da
senenin belirli
zamanlarinda daglarin basinda sölenlerini yaparlar.
Bu eski Tur
dünyasinin töresi çok yaygin bir sekilde izlenirmis ve
halen de
izlenmektedir.
Dolayisiyle
denebilir ki "DIN" ve DIL" el ele gelisir, beraberce büyür
veya geriler fakat
ölmez. Hele Asya kitasi gibi çok nufuslu ve aktiv
bir dünyada
birilerinin geride biraktiklarini baskalari hemen kapip
kendilerine mal
edebiliyorlar ve baska ad altinda bile olsa kültür
devam ediyor.
4. Kamil bana atfen
yaziyorsun ki:
>
> Siz diyorsunuz
ki (benim anladigim kadariyla),
>
> "-ilk
gelismis din Turk uclu Gok Tanri diniydi ve bu, Sumer'de
> (gunes tanri
uclemesi), Misirda [Osiris-Isis-Horus = Ra (gunes > >
> tanri)
uclemesi], Latin Amerika uygarliklarinda (gunes tanri ve > >
> benzer
uclemeler), Hindistan'da (brahma-visnu-siva uclemesi),
> hristiyanlikta
(baba-ogul-kutsal ruh uclemesi),... gibi degisik > >
> bicimlerde
kolaylikla gorulebilir. Bu din, gecen zamanla ve diger
> etkenlerle
degisime ugradi, diNde baslayan ayrilik ve bilincli / >
> kasitli
degisimi ise diLdeki baskalasim ve bolunmeler izledi ve > >
> bunlarin tumu
belirli bir elit kitle tarafindan baslatildi..."
PK. Dedigin gibi,
eski dinlerde hep üçlü bir sistem buluyoruz ve
bunlar da hep
"Bir Ata Tanri", "Günes" ve "Ay" ile ilgili. Ne
var ki
bu adlarla çesitli
sekillerde karsilasiyoruz. Bu üçlemelerde verdigin
bazi isimler
üzerinde biraz durmak konuyu anlama bakimindan yararli
olur.
OGUZ adini daha
önçe bir hayli defa açiklamistim.
Eski
"Hinduism" dinine baktiginizda "BRAHMA (BRAHMAPUTRA), VISHNU ve
SIVA üçlüsünün
adlariyla karsilasiyoruz. Ayrica RAMA ve KRISHNA
adlari Tanri
VISHNU'nun degisik halleridir. Simdi bu adlar üzerinde
biraz duralim:
4.1 HINDUISM: adi
"HIN-DU-ISM" seklinde ayirip baktigimizda Türkçe
deyimden yapilmis
oldugu belli oluyor: Söyleki: a) "HANDU ISMI"
("ismi HAN
idi") ki bu deyim ile bu kavramin adinin "Gök-Aga" oldugu
Türkçe olarak
söyleniyor; b) K/H degisimi ile Türkçe "KIN'DU ISMI"
(Ismi Gündü",
"adi gündür") deyimi ile adinin Gün oldugunu yine Türkçe
olarak söylüyor; c)
Türkçe "HUN'DU ISMI" ("HUN idi ismi, "adi HUN
idi") deyimi
ile Hindistan halkinin bu ülkeye bu adi verenleri "HUN"
adi ile bagliyor ki
Türkçe HUN Imparatorlugunun HUN adi da yine Türkçe
KÜN (günes) adindan
gelir. Hindustan adinda, diger Tur/Türk
ülkelerinin adinda
oldugu gibi, ISTAN ekinin olusu tesadufi degildir.
Denebilir ki
Hindustan adi INDUS nehri yöresinde gelismeis eski Indus
medeniyeti ile
ilgilidir. Orta Asyalilar Indus medeniyetinin kendi
atalari tarafindan
gelistirilmis oldugunu bilirler. Yani Hindustan'a
ad verenler Indus
medeniyetine ve Indus nehrine de kendi inançlarinda
ad veren eski
Turlardir.
4.2 Türkçe
"BIR AHA MA" deyimi "BIR Muhtesem AGA" seklinde eski
Tur/Türk dünyasinin
evreni yaratan Gök-ATA-Tanri'sini tanimlar. Bu
adlari birbirine
yapistirirsaniz "BIRAHAMA" seklini alir ki biraz
ayarlama ile ad
BRAHMA olur. Görüldügü gibi, eski Hint dininde BRAHMA
adli Tanri da
evreni yaratan Tanri olup adinin Türkçe bir deyimden
almistir. Adin
BRAHMAPUTRA sekline bakarsak "BRAHMA PUTRA" seklinde
iki sözcükten
ibaret oluyor.
4.3 PUTRA sözü
"P-UTR-A" seklinde ayrilip yeniden düzenlendiginde
Türkçenin APA
TUR" deyimi oluyor ki bu ad hem TUR insanini tanimliyor
ve hem de Gök Tanri
TUR-APA/ATAnin adidir; b) ikinci anlaminda
"APAtur"
Türkçe deyimi olup "ATA'tur, "ATA'dur" seklinde hem Gök
Tanriyi ve hem de
insanin Atasini (babasini) Türkçe olarak tanimliyor
ve addaki
"-tur" eki Türkçenin -Tur" ekidir. Dikkat edilmelidir ki
"baba" yi
tanimlayan bu "APA'tur" ("baba'tur", "baba'dur"
"ata'tur")
Türkçe deyimi,
Hint-Avrupa" dillerinde degisime ugratilarak, "padre",
"father",
"Vater", "peder", "pere" (Türkçe
"APA-ER"), vs. sekillerini
alarak
"baba" anlaminda sözcük olmustur. Ve Batili dilbilimciler her
firsatta bu adlari
örnek vererek kendi dillerinin Türkçeden farkli
diller oldugunu
dünyaya yaymaktan geri kalmazlar. Bu arada bu
sözcüklerin
Türkçeden "kirilma yollu" yapilmis oldugunu kimse ne
söyler ve ne itiraf
eder. Ya bilmediginden yahut ta bilip söylemek
istemediginden olsa
gerek.
4.4 Bu açiklamanin
isiginda, simdi BRAHMAPUTRA deyiminin gerçek
kimligini Türkçe
olarak "BIR AHA MA APA TUR" ("Bir Aga Ma Apa Tur")
["One
Magnificen Lord Father TUR"] seklinde görebiliriz.
4.5 Üçlü dinin
ikincisi VISHNU ("devam ettirici" (preserver)) olarak
bildiriliyor. Bir
önceki yazimizda V harfinin hem U ve hem de Y
oldugunu
vurgulamistik. Burada da V=U koydugumuz da, VISHNU adi
"UISHNU"
seklini alarak Türkçenin "ISU-HAN-U" seklinde dünyaya devamli
sekilde IshIk veren
Tanriyi, yani GÜN-TANRI'yi (günesi) Türkçe olarak
tanimliyor. Bu
görüsümüzün dogru oldugunu gerek RAMA ve gerekse
KRISHNA adlari da
destekliyor. Söyle ki RAMA Türkçe "RA (AR/ER)-MA"
seklinde Muhtesem
Günes tanrisini tanimliyor. Diger taraftan KRISHNA
adi da Türkçe
"KOR-ISHI-HAN" deyiminden kirilarak yapilmis oldugunu ve
yine
"günesi" Türkçe olarak tanimliyor. Günes dünyaya "Can"
veren,
"cani"
(hayati) "devam ettiren" bir essiz güc olduguna göre "Vishnu"
ya atfedilen
"koruyucu" ("preserver") tanimlamsi çok yerinde bir
tanimlama olsa
gerek.
4.6 RAMA nin baska
bir adi da RAMACHANDRA seklindedir. Gök-Tanri ile
ilgili Türkçe
kavramlari içeren bu adi söyle görmek mümükundür:
a) "RA MA
CHANDRA" < Türkçe "ER-MA CiHANDUR" ("Essiz ER
Cihandur",
Essiz ER
Evrendir") ki Gök Tanriyi Türkçe olarak tanimlayan bir deyim;
b) "RA MA
CHANDRA" < Türkçe "ER (RA) MA EÇE-HANDUR" ("Muhtesem
Gün-Tanri (RA)
Büyük EÇE Handur") ki bu haliyle Günesi ve onun
azametini Türkçe
olarak tanimliyor.
c) "RA MA
CHANDRA" < Türkçe "ER (RA) MA KUN'DUR" ("Gün-Tanri MA
Kündür") ki bu
anlaminda Gün-Tanri RA'nin "KUN/KÜN/GÜN" oldugu Türkçe
olarak söyleniyor.
d) "RA MA
CHANDRA" < Türkçe "ER (RA) MA CAN'DUR" ("Gün-Tanri Ma
Candur") ki bu
anlaminda "Gök-Tanri'nin can (hayat) verici oldugu
Türkçe olarak
belirtiliyor.
e) "RA MA
CHANDRA" < Türkçe "ER (RA) MA KAN'DUR" ("Gün-Tanri Ma
kandur") ki bu
anlaminda "Gün-Tanri'nin damarlarda dolasan kan
(al-kan) oldugu ima
ediliyor.
Günessiz bunlarin
hiç birisinin olamiyacagi herkese asikardir.
Olasilikla adin
diger anlamlari da bu Sanskritce bilinen Tanri adina
atfedilebilir. Bu
deyimde geçen yukarida isaretledigim heceler
Türkçenin temel kök
sözcükleri olup hepsi de günümüz Türkçesinde
kullanilmaktadir.
Son ek "DRA" ise Türkçenin "-dur/-tur" ekidir.
Böylece, VISHNU (
"IShU-HAN-U"), RAMA ("ER-MA"), KRISHNA
("KoR-IshU-HAN")
ve RAMACHANDRA adlari hep Türkçe deyimlerden
kirilarak yapilmis
adlar olup Türkçe dilinde "günesi" tanimliyorlar.
4.7 SIVA (yahut
SHIVA) eski Hint üçlü Gök-Tanri sisteminin üçüncüsünü
teskil etmektedir.
Ad "Sanskritce" oldugu ve "dost, dostca"
("friendly")
ve "hayirli, ugurlu" anlaminda ("auspicious") seklinde
tanimlamakla
beraber kendisi için "yikma" kavramini temsil eden bir
Tanri olarak
tanimlaniyor. Bu verilerin isiginda SIVA yahut SHIVA, ve
benim görüsümde,
AY-Tanridan baskasi degildir. Türk kültüründe "yeni
"hilal
ay" ilk göründügünde hemen "hayirli ve ugurlu" olsun diyerek
dilekler edilir.
Böylece AY dan "hayir ve ugur" dilenir. Günese
bakamazsiniz çünkü
isigin siddetinden az bir zaman sonra gözleri
kaybetme durumu
vardir. Diger taraftan "dolun" aya saatlerce baksaniz
bir sey olmaz ve
hatta ay isiginda pek çok "dostca" eglenceler de
yapilir. Ayin
yikiciligi onun ilk verdigi görüntüyü devamli
bozmasindan
kaynaklansa gerek. Zira Ayin görüntüsü devamli sekilde
degisir. Bu anlayis
içinde, SIVA AY-Tanridir derim.
Ayrica
"SIVA" adi "S-IVA" seklinde "aS'in AVI"
("BIR'in EVI", Tanri
"TUR'un
EVI/ÖYÜ") anlamli bir Türkçe ifade oluyor. Bu çok ilginç zira
Türkçe
"TUR-IA" denildiginde TUR'un evi/öyü oluyor; fakat, bununla
beraber cinas yollu
"TUR-AYI" anlaminda da oluyor ki bu da gök yüzünde
Tanri TUR'un AY'ini
isaretliyor. Yanlislikla "Truva" yahut "Troy"
diye bize
tanitilmis olan adlar aslinda "TUR-EVI" ve "TUR-ÖY" Türkçe
deyimlerinden baska
bir sey olmayip TUR-Öylülerin kentinin adidir.
Böylece bu ad
"Küçük Asya" denilen Anadoluda eski bir TUR sehrinin de
adi oluyor. Bu ad
bu kentin Turlarin evi oldugunu bildirdigi gibi ayni
zamanda adin asil
kaynaginin üçlü Gök-Tanrinin adina izafeten verilmis
bir ad oldugu
anlasiliyor. Böylece bütün bu uzak veya yakin çesitli
tanimlamalar
arasindaki baglantilari kurdugumuz da SIVA adinin
"AY-Tanriyi
temsil ettigi neticesine variyoruz.
Izninizle burada
biraz daha açilacagim. Latince de TUR-OY'lar (Troy)
için su kayitlar
var:
4,8 TRÖIUGENA:
(born in Troy, Troyan). Kelime "TR-ÖI-U-GENA" seklinde
ayrilip
"TUR-ÖI-GANE" seklindende yeniden düzenlendigindeve C/G
degisimi ile,
Türkçenin "TUR ÖYü-CANI" ("Tur öyünden bir can", "Tur
evinden bir
kimse", "Tur öylü") anlamlarinda deyimden kirilip yeniden
düzenlenmis oldugu
gün gibi açiktir. Böylece Latince TRÖIUGENA
Türkçenin "TUR
ÖYü CANI" deyiminden kirilarak yapilmistir.
Ayni sekilde
Ingilizce "TROJAN" ki genellikle "Troyan" seklinde
okumamiz telkin
ediliyor, gerçekte J=Y ve J=C ses deyisimi ile, "TUR
OY-CAN"
("Tur öy cani") anlaminda bir "Trovaliyi" tanitan Türkçe
deyiminden yapilmis
oldugu görülüyor.
4.9 TROIS (A king
of PHRYGIA after whom Troy was named). Bir de
PHRYGIA adina
bakalim. PHRYGIA adi "PR-H-GY-IA" seklinde yeniden
düzenlendikte
Türkçe "PiR-aHa-GöY-ÖYÜ" ("Bir Göy/Gök AGA öyü", "BIR
Tanri öyü")
anlaminda eski Anadoluda hem bir TUR ülkesinin adi oluyor
ve hem de Gök
Aga'nin evi olan "Gök/evren" ima ediliyor. Böylece bu
ülkenin kirali
kendisine TRÖIS demis. Görüldügü üzere TRÖIS adi da
"TUR
ÖYÜZ" seklinde bakildiginda eski Tur/Türk dünyasinin "TUR OGUZ"
adli Gök Tanrisi
oldugu görülüyor. Tur Oguz ise Gök yüzünün kirali
oldugu asikardir.
Diger taraftan Frigyanin ilk krali bu adi kendisine
ad olarak ta almis
olabilir ki bu eski Tur töresinde dogal olan bir
ünvan seklidir.
Görüldügü üzere, bu
adlarin hepsi Türkçeden kirilma yollu yapilmis
olduguna göre,
kavramin asli da Türkçe olmalidir. Zaten devamli
sekilde TUR adini
da bu deyimler içinde görmekteyiz.
4.10 Simdi bir de
Semitik dinlere ait oldugu söylenen IBRAHIM ve
ABRAHAM adlarina
bakalim. Bence, gerek IBRAHIM ve gerekse ABRAHAM
adlari da yine
Gök-Tanriyi tanimlayan "BIR-AHA-MA" Türkçe deyiminden
yapilmislardir.
Söyleki:
a) IBRAHIM adi
"IBR-AHIM" seklinde ayrilip incelendiginde Türkçenin
hem "BIR"
ve hem de "AHAM" ("Agam") sözlerini buluyoruz ki
"BIR-AHAM"
tanimlamasi eski
Türk dünyasinin Gün-Tanri ve Gök-Ata-Tanriyi
tanimladigi
asikardir. Diger taraftan, "BIR-AHAM" yahut "BIR-AHA-MA"
BRAHMA adinin da
tanimlamasi idi. Böylece Türkçe "BIR-AHAM" /
"BIR-AHA-MA"
deyimi ile hem BRAHMA ve hem de IBRAHIM ve ayni zamanda
ABRAHAM adi da
tanimlanmaktadir. Bu adlar birbirinden biraz farkli
olsalar bile Gök-Tanriyi
tanitan adlar oldugu bellidir. Gök-Tanrinin
bu adlari efsanevi
bir sekilde kisisellestirilmis ve insanlara da ad
olarak
kullanilmistir. Yer yüzünde bu adlari tasiyan yüzbinlerce
insan olmasina
ragmen onlardan herhangi birinin bir Tanri kisiliginde
oldugu iddiasi pek
inandirici olamaz. Ayni sekilde geçmiste yer
yüzünde bu adlarla
bilinen bazi kisiler yasamis olsa bile onlarin
efsaneslestirildigi
sekilde bir kavime önderlik yaptigi iddiasi da
inandirici
degildir. Belli ki söylenenler eski Türk dünyasinin
bilinen ve yasanan
dinine ait Gök-Ata-Tanri, Gün-Tanri ve Ay-Tanri
kavramlarinin insan
seklinde kisisellestirilmis ve esfanelestirilmis
halleridir.
b)
"BIR-AHA-MA" adi ayni zamanda , Ma = AY, seklinde aldigimizda
"BIR
AGA-AY"
seklinde AY-Tanrinin da adi oldugunu görüyoruz.
c) ABRAHAM adini
"AB-RA-HAM" seklinde ayirip baktigimizda onda
Türkçenin
"APA-RA-AHAM" deyimi ile Gün-Tanriyi da buluyoruz.
Böylece, Türkçenin
özelliginden yararlanarak, üçlü Gök-Tanri adi tek
kelime içine
saklanabilmektedir. Bu göksel ilahlar gök yüzündeki
hareketleri ile yer
yüzünde her hangi bir cografya üzerinde çok
rahatlikla
görülebilmektedirler.
***
4.11 Bir önemli ad
da NOAH adidir ki NOAH adi "HAN-O" seklinde
düzenlendiginde
Türkçe "Gök-ATA-Tanri" yi tanimlayan "HAN O" deyimi
oluyor. "ANO-H
seklinde düzenlendiginde Sümerlerin evreni yaratici ANU
AHA oluyor her iki
halinde de NOAH onlarin degistirilmis seklidir.
4.12 Örnek olarak,
GENESIS 9 ve 10 da verilen bazi adlar, NOAH in
ogullari ve
yakinlari olarak bize çok ilginç geliyor. Örnegin:
CANAAN adi Türkçe
"KÜN-HAN" adinda;
JA-PHETH adi Türkçe
"AY-EFEDI", olasilikla AY-HAN" adindan;
MA-GOG adi Türkçe
"GÖG-HAN" (muhtesem Gök, GÖK-HAN) adinda;
MA-DAI adi Türkçe
"MA-TAU/DAU" (DAG-HAN) adindan
GO-MER adi
olasilikla Türkçe "AGA-MER" ("DENIZ-HAN) adindan
kaynaklandiklari
görüntüsünü vermektedirler. Görülüyor ki bu adlarin
çogu Oguz-Kaganin
alti ogullarinin adlarinin degistirilmis
sekilleridir.
Bunlar pek tesadüf eseri olmasa gerek.
4.13 GENESIS
9:24-25 te NOAH (HAN O) oglu Canaan (KUN-HAN) i çok
çirkin bir sekilde
suçlayarak onu lanetliyor. Bu lanetleme, yikilmak
istenilen
Gün-Han'in hedef gösterilmesinden baska bir sey degildir.
Çünkü Gün-Han
(Günes) o zamanda yürürlükte olan eski Tur/Türk
dünyasinin evrensel
dinin üçlü Gök-Tanri dininin hükümran Tanrisi idi
ve onun yikilmasi
hedef ediliyordu. Canaan "Kun-Han") adi ise
bölgedeki Turlarin
adi olup (Fenikeliler ve digerleri) Hebrew'lerce
hiç sevilmeyen gruplardi
ki onlar da tarihe karismis haldedirler.
Hatta, Genesis 9:26
da "Lord God of SHEM" (Türkçe "AGA IshIm-Tanri)
övülürken
Gün-Han'in ona hizmetci olacagi önerilir. Tabii bütün bu
deyimlerde yari
dogru ve yari ak-yalan ifadeler vardir. Bir taraftan
Gün-Han IshI-Han'a
kaynak oldugu (Gün isigin kaynagidir) için ona
hizmet ediyorsa da
Gün-Han'in adini kendine ad alan TUR Canaanlar
(Kun-Hanlar) ise
dolayli sekilde SHEM in ogullarina hizmetci olarak
yasayacaklarini bir
kadermis gibi öneriyor.
***
4.14 CATHOLIC:
"From Greek "Katholikos" meaning "universal".
(Universal or
general ; affecting mankind as a whole or affecting what
is universal in
human interest."
KATHOLIKOS. Bu adi
inceledigimizce su neticeye variyoruz: KATHOLIKOS
<
KA-TH-OLI-KOS" < Türkçe "aKA-aTa-OLI-oKOS" ("AKA ATA
Oglu OGUS",
"Gök-AGA-ATA-Tanri
Oglu Oguz", Ingilizce "OKUS the SON of LORD
FATHER") ki bu
Türkçe tanimlama ile eski Tur/Türk dünyasinin Gün-Tanri
OGUZ'un evrensel
oldugu KATHOLOKOS adinda itiraf edilmis oluyor.
Bilindigi üzere, Gün-Tanri
Oguz'un (Günes) Gök-Ata-Tanri OGUZ'un bir
yaratigi, yani bir
"oglu" oldugu asikardir. Diger bir degimle
OGUZ-KAGANin oglu
GÜN-HAN OGUZ adindan bahis ediliyor. Bu durum bizim
eski Tur/Türk
dünyasi için iddia ettigimiz üçlü Gök-Tanri kavraminin
da dogrulugunu
gösteriyor. Ayni zaman da Türkçe adlarin nasil Grekler,
Ibraniler ve
Latinler tarafindan degistirilip ("anagram") bambaska
sekillere
sokuldugunu da bir kere daha isbat ediyor.
4.15 Bu adi
ORTHODOX adinda da buluyoruz. Ad "ORT-H-OD-OX" seklinde
ayrilip
incelendiginde Türkçe "TOR-aHa-OD-OKOS" ("Tur Aga OD Oguz")
degiminden yapilmis
oldugu ve Gök-Tanri TUR ve Oguz adlari oldugu gün
gibi ortaya
çikiyor. Burada da Türkçe adlarin kirilmis oldugundan
süphe edilemez.
Bütün bu dil ve din akrabaliklari hiç te
tesadüflerin
neticesi olamaz.
4.16 Peki ne oldu
Gün-Tanri OGUZ-HAN'a? Daha önceden de
isaretledigimis
gibi Gün-Tanri OGUZ (Günes) halen Gökte hükümranligini
sürüyor. Bunu
kimsenin degistirmesine imkan yok. Fakat ne varki OGUZ
dininin ikinci Bas
Tanrisi olan Gün-Han artik dünyada bir dinin basi
olarak bilinmiyor.
Gün-Tanri OGUZ çok çetrefilli düsünebilen insan
oglu tarafindan
Tanrilik tahtindan indirilmis olup onun yerine AY-HAN
(AY-HAN)
getirilmis. Kimsenin yeniden bir sey icad ettigi yok. Ne var
ki binlerce sene
evvelinden Tur/Türk dünyasinin gelistirmis oldugu
binlerce senelik
üçlü Gök-Tanri dini yikilmis ve onun yerine ondan
kopya edilerek
ve/veya alinarak yeni adlar altinda tanitilan yeni
dinler yaratilip
halka tanitilmistir. Elbetteki bu degisikligin
yapilmasinin
altinda politik ve ekonomik çikarlar yatmakta idi. Yoksa
insanlarin yeni bir
dine ihtiyaçlarinin oldugundan degil.
4.17 TRINITY :
"The union of three persons or hypostases (the Father,
the Son, and the
Holy Ghost) in one God-head, so that all theree are
one God as to
substance, but three persons or hyostases as to
individuality"
(from Webester's Collegiate Dictionary (WCD), 1947).
4.18 HYPOSTASIS:
"a) In the original NICENE [PK. (günümüz Türkçesinde
Iznik ) <
"Kin-hene" < "Gün-hane" < "Gün-öyü")
deyiminden] use,
equivalent to
OUSIA; specifically, the unique essence of the Trinity,
Father, SON, and
Holy Spirit". b) In later use, one of the persons of
Godhead. Also, the
whole personality of Christ as distinguished from
his two natures,
human and divine."
Simdi de günümüzde
bilinen bu üçlü Gök-Tanri kavramina bir bakalim.
Bu tanimlamada
"Father" diye tanitilan Türkçenin Gök-Ata-Tanri için
kullandigi
"ATA" sözünden gelmektedir. "SON" diye kullanilan terim
ise OGUZ-KAGAnin
ikinci oglu AY-HAN, yani "AY-Tanridir". Fakat bu bu
kadarcikla kalmayip
onun baska özellikleri de bu degistirme isinde rol
almislardir.
"Holy Ghost" deyimi ile Türkçe iki ifade (deyim)
kastedilse gerek.
Birisinde, "ULÜ aHa oGOS aTa" ("Ulu Aga Oguz Ata")
deyimi olup halen
yasayan Günesin tanimlamasi yapilmaktadir;
ikincisinde ise
"Tanrilik" tahtindan indirilip öldürülen "ÖLÜ aHa
oGOS aTa"
("Ölü Aga Ogus Ata") yi tanimlayan Türkçe deyim olsa gerek.
O tahtindan
indirilip halkin gözünde sevgiden ve saygidan düsürüldügü
için artik o bir
hayalettir, bir ölüdür. Yeni dinlerde ona "seytan"
("satan")
gözüyle bakilmaktadir. Buna ragmen üçlü Gök-Tanri sisteminde
o bir hayal gibi
yerini korumaktadir. Iste günümüzdeki "Trinity"
dedikleri fakat
gerçek kimligi izah edilmemis çok gizli kavramin
gerçek yüzü budur.
Çogu insan kendilerine söylenenlerle yetinirler ve
ibadetlerini
yaparlar. Çok az bir grup bunu bilmis olsaydi bile
kendileri dünyadan
göçtükten sonra bu bilgiyi de kimseye söylemeden
götürmüslerdir.
Bilen çok az sayida olanlar ise bildiklerini
açiklamazlar.
Yukarida Ingilizce
olarak verdigim HYPOSTASIS sözcügünün
tanimlamasinda bu
sözün "OUSIA" deyimine denk oldugu açiklaniyor ki
bu deyim Türkçe
("OGUZ ÖYÜ") deyiminden baska bir sey olmasa gerek.
TANRI KAVRAMINDA
"OGUZ ÖYÜ" DEYIMI ISE TANRI OGUZUN AILESI DEMEK
OLUYOR KI O ÖYDE
GÖK-ATA-TANRI OGUZ, GÜN-TANRI KOR-OGUZ VE AY-TANRI
KÖR-OGUZ ÜÇLÜSÜ
VARDIR. Bu ÜÇLÜ TANRI KAVRAMININ ÖYÜ DE DOGAL OLARAK
GÖK'TUR.
4.19 EB (1963, Vol.
22, p. 480) "trinity" konusunda konusurken söyle
bir ifade kullanmis,
Ingilizce olarak:
". . . This
context may be summed up in a sentence. Christians, who
were willing to die
for Monotheism deliberately held Jesus to be
worthy of full
Divine worship; and offered the phrase
"consubstantialem
patry" as the intellectual justification of this
attitude."
Görünürde bu
kisilerin ne dahi kimseler oldugunu düsünmemek elde
degil. Zira bukadar
uzun ve karisik bir kelimeyi nasil buldular da onu
da Jesus'un
Tanriligi ile denklestirdiler? Bu kadar zor isi nasil
basardilar? Gerçekte
olay göründügü kadar zor olmasa gerek, çünkü
deyimin asli
Türkçe. Söyle ki:
"CONSUBSTANTIALEM
PATRY" sözü "CONS-UB-STANTI-ALEM PA-TRY" seklinde
ayrilip
incelendiginde bu deyimin aslinda Türkçenin "KUNES-ISTANDI BU
ALEM APA TUR" deyimi
oldugu görülüyor. Yani alti sözcükten ibaret bir
Türkçe deyimin
bütün kelimeleri birbirine yapistirilarak ve biraz da
degistirilerek bu
zor ve karisik görüntülü sözcük elde edilmistir.
"Anagram"
denen sihirli degnek burada da kendini göstermis ve sihirli
isleri basarmistir.
Yoksa kimse, her hangi bir kaynak olmadan böyle
karisik bir sözü
icad edip ona herhangi bir anlami gelisi güzel
veremez.
Simdi bilmecenin
resmini tamamlamak için bir kaç kelimeyi daha gözden
geçirmeliyiz.
Bunlarin tanimlamalarini çesitli kaynaklarda
bulabilirsiniz. Ben
sadece yeni bir görüsü size göstermek istiyorum.
4.20 Monotheism
sözcügünun analizinde sunlari görüyoruz:
a) Monotheism adi
"Mon-o-the-ism" seklinde ayrilip incelendiginde
Türkçe:
"MEN-O-ATA-ISMi" ("Ismi: "Men O ATA" ") seklinde
Türkçe
olarak Gök-Tanriyi
tanimlayan bir ifadedir. Bu tanimlamanin
Ingilizcesi:
"Its name is 'I am That Father'" seklinde olup eski
Tur/Türk dünyasinin
Gök-Tanrisini tanimlar.
b) Ikinci bir
seklinde, ad "M-on-ot-he-ism" seklinde ayrilip
incelendiginde,
Türkçe: "Ma-AN-OT-aHA-ISMi" ("Muhtesem Gök-AGA-OD"
ismi")
seklinde Gün-Tanri Günesi bütün azametiyle Türkçe olarak
tanimlayan bir
deyimden oldugu görülüyor.
Bu ifadelerin gün
isigina çikardigi anlam sudur ki Monotheism kavrami
ne Semitiklere ve
ne de Batililara ait bir kavram degildir. Bu kavram
eski Tur/Türk
dünyasinda binlerce sene evvelinden gelistirilmis olan
bir göksel dinin
tanimlamasidir. Kavrami tanimlayan Türkçe deyimler
"kirilma"
yoluyla Türkçeden yapilmis yeni adlarla tanitilarak Tur/Türk
dünyasindan
uzaklastirilmistir.
Bunun gibi bir
kelime de MONOTONOUS olup "M-ON-OT-ON-OUS" seklinde
ayrilip
incelendiginde, Türkçe olarak "Ma-AN-OT-HAN-OUS" ("Muhtesem
Gök OD'u Han
Oguz") seklinde Gün-Tanri Günesin tanimlamasidir.
Bilinir ki Günes te
bu kelimenin tanimladigi gibi devamli sekilde
gökte hiç bir
degisiklik göstermeden varligini evrene gösterir ve
dolayisiyle
"monotonous" dir. Dikkat edilirse Arapca diye bilinen
"MUHTESHEM"
sözü de yine Türkçe "MA-AHA-ATESHEM" deyiminin
yapistirilmis hali
olup yine Gün-Tanri Günesin "muhtesem bir atesh"
oldugunu söylüyor.
***
4.21 CHRIST:
Christian dünyasinda ISA'ya verilen bu ad incelendiginde
Türkçe hem
"KARA ISA'TI" ve hem de "KÖR ISA'TI" deyiminden kirma
yoluyla yapilmis
bir addir. "KARA ISA" ve "KÖR ISA" Türkçe deyimleri
eski Tur/Türk
dünyasinin üçlü Gök-Tanri kavraminda Ay-Tanrinin, yani
KÖR-GÖZ Ay'in
"kara" hali ve baska bir deyimle "görünmez ve görmez"
halidir. Bdiger bir
deyimle, birbirini izleyen iki AY-ayinin,
birisinin sonu ile
ikincisinin basina tesadüf eden zamanda AY'in
geçirdigi gölgeli
safhadir. Ay bu zamanda Günes ile Arz arasinda
oldugundan ve arza
gögeli tarafini gösterdiginden Arzdan bakildiginda
görünmez. Fakat o
"görünmez" haliyle de, kendini belli etmeden yahut
ettirmeden dünyayi
tepeden izler.
Diger taraftan
babasi Tanri olana Türkçede ISA ("AS-I", "Bir Essiz"
anlaminda)
tanimlamasi yapilir. O sebepledir ki Hiristiyan dünyasinda
"ISA Tanrinin
ogludur" deyimi vardir. Yer yüzünde gelmis geçmis her
insanin bir
"insan" babasi oldugundan hiç kimse bu tanimlamayi
dolduramaz. Böylece
yer yüzünde böyle birisi olmamistir ve olmasa da
gerek. Halbuki
Günes sistemimizde dünya ile ve dolayisiyle insanlarla
çok yakindan
ilgili, hem gerçek anlaminda essiz olan, yani bir benzeri
daha bulunmayan ve
hem de babasi Tanri olan yalniz Günes ve Ay vardir
ki bunlar da zaten
Eski Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanri kavraminda
Gün-Tanri ve
Ay-Tanri adlariyla yer almislardir. Bu sekilde hem Günes
bir ISA'dir ve hem
AY bir ISA'dir.
4.22 CHRISTEN:
(Hiristiyan yapma, Hiristiyan, Hiristiayan dininden
olan kimse)
anlamlarinda bir söz. Latincesi "Christianus" sözü ile,
(ki Türkçe
"Hiristiyanuz" ("Biz Hiristiyaniz") deyimi ile aynidir),
bilinen bu sözcük
CHRISTEN, Türkçenin "KARA ISTAN" ve/veya "KÖR ISTAN"
deyiminden kirma
yolu ile yapilmis bir ad olmalidir. Turça/Türkçe ile
akraba bilinen
dillerinde ISTAN Tanri demek olup ülke adlarinin sonuna
gelen bir ektir.
Turkistan, Macaristan ve pek çok diger Türk
ülkelerinin
adlarinin sonunda gelen ISTAN ekinde oldugu gibi. ISTAN
sözü Türkçe bir
kisaltma olup "I-S-T-AN" seklinde "I (BIR) aS aTa AN"
("Bir Essiz
Gök ATA") anlami ile eski Türk dininin tanrisi
Gök-ATA-Tanriyi
tanimlar ki Macar dilinde de ISTAN Tanri anlamindadir.
Ayrica, "I
(BIR) aS aTa hAN" ("Bir essiz Ata hani/sarayi/evi")
anlamiyla tine ülke
adlarinin sonuna gelmektedir. Bu sözcük muhakkak
ki eski Irandaki
Turanlilar tarafindan da kullanildigi gibi orada
Tur/Türk dünyasinin
bu eski Göksel dinini izleyen Hint-Avrupalilarca
da kullanilmistir,
fakat iddia edildigi gibi yalniz PERS adiyla
tanitilan Iranli
Hint-Avrupalilara ait oldugu yersizdir.
Karaistan deyimi
ise "KARA AY'i" Hiristiyanlar ve Museviler için Tanri
diye tanimlayan
Türkçe bir deyim oluyor. Eski Türk dininde AY Ay-Tanri
olarak
tanimlandigina göre "Kara AY" in da AY-Tanri olmasi dogaldir.
Üstü kapali dahi
olsa bilgili Hiristiyanlar bilirler ki ISA-EVI
(ISEVI) ve MUSA-EVI
(Musevi) dünyasinda "KARA" (Türkçe KARA-HAN,
Grekçe KRONUS)
Tanri diye bilinir ve din adamlarinin "kara" giysileri
de bunun
isaretidir. Halbuki Tur/Türk dünyasinda ve Islam dünyasinda
AKHAN (GÜNES ve
AK-AY, HILAL-AY) Tanri olarak taninir.
Dikkat edilirse
Türk Hazar Imparatorlugundan arta kalan Türk soylu
KARAIMlerin adi da
yine "KARA-AY'IM ("Kara Ay'i izliyorum anlaminda)
Türkçe deyiminden
gelir. Böylece, görülüyor ki CHRISTEN (KIRISTEN)
deyimi Türkçe
"KARA-AI-ISTAN" deyiminin degistirilmis ("anagram"
edilmis) hali olup
Türkçelikten uzaklastirilmistir.
Yine dikkat
edilmelidir ki adin "CH" ile yazilip "K" ile okunusu hiç
bir kurala sigan
bir durum degildir. Bilindigi üzere Ingilizcede "CH"
harfi Türkçe
"Ç" sesini verirken burada "K" diye okunmasi olsa olsa
bilinçli olarak
sasirtmacadir.
CHRISTEN sözünün
Türkçe "KÖR ISTAN' deyiminden de kaynaklanmis
olabilecegi
gerçegine gelince, Ay-Tanrinin "KÖR OGUZ", yani
Gök-Tanrinin
görmeyen gözü oldugu göz önüne alininca, onun "kör istan"
Türkçe deyimi ile
ifade edilmesi de dogaldir. Zira hem "Kör Oguz" ve
hem de "Kör
Istan" "Kör Tanri" anlamindadirlar. Ayrica "Kara AY"
ayin gözükmeyen ve
görmeyen Ay hali olduguna göre ona "kör" denilmesi
de beklenir.
Bu konuyla ilgili
bir diger sözcükte CHRISTENDOM sözcügüdür. Bu ad
için Ingilizce
olarak su tanimlama veriliyor: "The whole body of
Christians, All
Christian countries, that portion of the world in
which Christianity
prevails, in distinction from heathen or Mohammedan
lands".
Bu kelimeyi
"CHR-ISTEN-DOM" seklinde ayirip Türkçe olarak baktigimizda
onda
"KARA-ISTAN-DAMI" ("Karaistan evi") anlamli Türkçe deyimi
görüyoruz.
Ingilizce "DOM" sözü belli ki Türkçe "DAM" (ev, kubbe, evin
çatisi) anlamli
sözünden alinmistir. Böylece "Karaistan Dami"
("Karaistan
Evi") deyimi ile "Kara ISA" ya tapan Hiristiyan ülkesi
yahut ülkeleri
kastedilmis olunuyor.
4.23 SYNCRETISM (WCD,
1947, p. 1012). [Greek "synkretismos", Fr.
"syncretisme"
"to combine"] sözcügünün Ingilizce tanimlamasi söyledir
(WCD, 1947):
"1. Reconciliation or union of conflicting beliefs,
especially,
religious beliefs, or a movement or effort intending such.
2. In the
development of a religion, the process of growth through
coalescence of
different forms of faith and worship or though
accretions of
tenets, rites, etc., from those religions which are
being superseded."
Bu yikanmis
sözlerle temizlenmis tanimlamanin açik bir dille özeti su
oluyor: "yeni
dinler aslinda baskalari tarafindan çok öncelerde
gelistirilmis eski
dinlerin prensip ve törelerinin alinip
birlestirildikten
ve karistirildiktan sonra, kendilerine ait bir
esermis gibi
yeniden tanitilmasidir. Diger bir degimle dinlerde
kullanilan
prensipler yeni icatlar olmayip çok eskilerden beri var
olan, bir veya
birkaç evrensel dinin, bu arada bilhassa "paganism"
ve/veya
"heathenism" adlariyla bilinen fakat öldürülmüs eski Tur/Türk
dünyasinin üçlü
Gök-Tanri dinine ait törelerin yeni bir paket içinde
pazarlanmasi oluyor.
Simdi bu çok muglak
görünen eski Grekce "synkretismos" sözcügünün
yapisina bakalim.
Sözcük "SYN-KR-ET-IS-MOS" seklinde ayrilip
"KR-IS-[r]ET-MUS-SYN"
seklinde yeniden düzenlendiginde Türkçenin
"KaR-IS-TER-MUS-SUN"
("karistirmissin") deyiminden kirilma yollu
yapilmis oldugu
görülüyor. Kaynak Türkce deyimde ki "R" harflerinden
biri düsürülmüs. Bu
Türkçe deyimin anlami ile "synkretismos"
sözcügüne atfedilen
anlam aynidir. Görüldügü üzere, kaynak degimin dil
yapisi yeni
seklinde karistirilmis olmasina ragmen, anlami aynen
saklanilmis ve yeni
Grekçe kelimeye anlam olarak kullanilmistir.
Iste görülüyor ki
bu kadar zor bir sözcügü çok dahiyane gelistirmisler
gibi bir görüntü
veren kimseler gerçekte Türkçenin
"Ka-RIS-TEr-MUS-SYN",
günümüz Türkçesi ile "karistirmissin" deyimini
alip iyice
karistirdiktan sonra onu SYN-KR-ET-IS-MOS haline getirip
dünyaya aslinda
kendi dili imis gibi satmasini basarmis.
Buna benzer önemli
bir sözcük te ECCLECTICISM [Grekçe "eklektikos"
seçmek deyiminden]
olup o da Ingilizce olarak söyle tanimlaniyor:
"Method or
practice of selecting what seems best from various systems,
especially, in
forming religious or phlisophical doctrine." (WCD,
1947, p. 316).
Bu sözcükte
gösteriyor ki yeni dinlerin yapimi ve gelistirilmesi eski
dinlerden seçilip
alinmis pek çok prensiplerin yeniden baska kalip
içinde
tanitilmasidir. Dikkat edilirse ECCLECTICISM sözcügünün
kirilmaya
("anagram") tabi tutlan kaynagi da Türkçe "SEÇICILIKTI ISMI"
deyimidir.
Dinlerin eski Türk
kültüründen ne kadar yararlandigini göstermek için
ECCLESIA adli
kelimeye de dikkatinizi çekmek isterim. Bu kelime
Ingilizce olarak su
sekilde tanimlaniyor: [Latin, French and Greek
"ekklesia".]
1. In ancient Greek states, a political assembly of
citizens. 2. A
church, either the body of members or building."
Bu kelimede mevcut
yan yana iki "c" harfi bilinçli sekilde sasirtici
degisime
ugratilmistir. Söyleki, birinci de c/k degisimi ve ikincide
k/c degisimleri
yapilmis. "ECCLESIA" sözcügü "ec-cle-si-ia" seklinde
ayrilip
bakildiginda Türkçe "KILI-SE-CI ÖYÜ" ("kiliseci öyü")
deyimini
içermekte oldugu
görülüyor. Böylece sözcük Türkçe olarak bir
"kiliseyi"
ve "kilise adamlarini" tanimlamaktadir. Bilindigi gibi
Ingilizce
"church" sözünün Türkçe karsiligi "kilise" sözüdür ve Türkçe
"kiliseci
öyü" deyimi de yine "kilise" anlaminda bir deyimdir. Bu da
gösteriyor ki Orta
Dogunun eski Türkçesinde olasilikla çok eskilerden
beri var olan
"kiliseci öyü" tanimlamasi kirilarak "kilise" anlaminda
"ecclesia"
haline dönüstürülmüstür.
Bütün bunlardan
anlasilan sudur ki "Judeo-Christianity" diye bilinen
dinler pek te kendi
baslarina gelistirilmis dinler olmayip bilinçli
sekilde yikilan
eski Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanri diniden
fazlasiyla
yararlanmislardir.
***
4.24 Bir hususa
daha dikkatinizi çekmek isterim. Eski Türk dünyasinin
dini inancinda üçlü
Gök-Tanri (Ata, Günes ve Ay) daima yerindedir,
yani O DEVAMLIDIR.
Gök-Tanrinin "ikililik" yönü vardir. Tanri yalniz
"erkek"
veya yalniz "disi" olmaktan çok O hem ANA ve hem de ATA dir.
O yarattigini
kendinden yaratir. O OLMAZ (dogmaz) ve O ÖLMEZ inanci
vardir. Dikkat
edilmelidir ki yalniz Türkçede bu iki ifade ayni
sekilde yazilir.
Yine yalniz Türkçe de "müsbet" ve "menfi" "MA/ME"
eki ile tanimlanir:
"olma" ve "olma"; "yapma" ve "yapma";
"okuma" ve
"okuma"
örneklerinde oldugu gibi. MA (Muhtesem, Magnificent) sifati
tanriyi tanimlayan
bir sifattir. Ma ayni zaman da Ay-Tanrinin adidir.
Yalniz Türkçede
Tanrinin adi olan TUR-AÇA => (TURÇA) ve onun dili
olan TURÇA (Türkçe)
ayni yazilir. Bu da Türk dilinin TANRI kavrami
ile nekadar içli
disli bir sekilde ve birlikte gelistiginin
simgesidir.
Türkçede EÇE sözü de iki yönlü bir sözcük olup hem erkek
ve hem kadin için
kullanilir. Hele bir ünvan olarak evin hem en
hükümran erkegine
ve kadinina denir. ATA "EçE" oldugu gibi NENE
(Babaanne) yahut
ANA da "EÇE" dir. Kraliçe (Kral + Eçe) süzünün son
eki olan
"-çe" eki Türkçenin "EÇE" sözünden gelir. Tanriça (Tanri +
Eçe) sözünde de
öyledir.
4.25 Türkçe
TUR-Tanriya tapanlarin TUR dilidir, OGUZ-Tanriya
tapanlarin
AGUZ'udur (dilidir) ve GÜN-Tanriya tapanlarin GÜNES
dilidir, "aga
ünüdür ve aga sesidir".
4.26 Tanrinin
"ikililik" yönü onun MATA/METE/MEDE ("MA-ATA" (AMA-ATA)
veya
"AN-ATA" (ANA-ATA) yahut HAN-ATA adindan da bellidir. AY Tanri
ayni zamanda hem AK
ve hem KARA dir. Yalniz GÜNES kendinde hep Aktir.
Fakat onun
isinlarinin düstügü yerde onun da Ak ve Kara (gölge)
özellikleri hemen
kendini gösterir. Böylece AK ve KARA birleserek
"BIR TAM"
(BIR BÜTÜN) yapar. Gündüz ve Gece, iyi ve kötü dünyada
vardir, var
olmustur ve var olmasina da devam edecektir. "YIN-YANG"
isareti (damgasi)
Tanrinin ikililiginin bir simgesidir. Bu damgadaki
ak ve kara
"VIRGÜL" damgasi eski Türk dünyasinin sanat eserlerinde,
bilhassa
"sifenks", "grifon" ve hayvan resmi çizimlerinde
"virgül
seklinde bir kanat
olarak omuza takilir." Bu eski Tür/Türk dünyasinin
essiz bir
simgesidir.
4.27 Öyle görünüyor
ki sanki dünyada dini inançlari dolayisiyle ikiye
bölünmüs insanlar
vardir. Bunlarin bir kismi AK-HAN dini kavramini
izlerken, diger
gruop ise KARA-HAN dini kavramini izlemektedir. Bu
yüzden de dünyada
daima çatismalar çikmakta ve gruplar birbirlerini
yoketme yanilgisina
düsmektedirler. Belki de insanlarin "sulh" içinde
yasamalari için eski
Tur/Türk dünyasinin evrensel "GÜNES" dinine
tekrar dönmeleri
gerekir. Böylece herkes ayni kutsal kavrama
inaninca birbirine
karsi "yapmaca" üstünlük veya alçaklik taraflari da
kalmaz ve herkes
daha esit olur.
***
4.28 Bu konuyu
bitirirken burada SEYTAN (SATAN, DEVIL) adi ve kavrami
üzerinde bilhassa
durmak gerekir. Bu ad hiç te tanitildigi gibi
degildir.
EB, (1963, Vol. 20,
s. 5) su bilgileri Ingilizce olarak verir:
A. "SATAN is
the English translation of a Hebrew word for "adversary"
in the Old
Testament With the definite article the Hebrew word
denotes "the
adversary" par excellence, mainly in the book of JOB
where the adversary
comes to the heavenly court with the "sons of God"
(Job i, 6). His
task is to roam (the Hebrew word here has a play on
sounds with the
word "satan") through the earth (like a
contemporaneous
Persian official) seeking out acts or persons to be
reported adversely
(to the king); his function thus is the opposite
of that of the
"eyes of the Lord," which roam through the earth
strengthening all
that is good (II Chron.xvi.9)."
B. "God and
Satan are far closer than is usually imagined; Satan,
too, belongs to the
spiritual and supernatural world".
C. "Satan is
spoken of as the prince of evil spirites, the inveterate
enemy of of God and
of Christ, with his throne among men (Rev. ii, 13)
and takes the guise
of an ANGEL OF LIGHT ( II Cor.xi, 14).
D. "Jesus saw
SATAN FALL LIKE A LIGHTNING FROM HEAVEN (Like x,18)".
E. "He is also
identified with the devil (DIABOLOS), and this term
occurs more
frequently in the New Testament than "SATAN".
F. "Hostile
HEATHEN powers could be spoken of as fighting against God
and his people
Israel, but they were the "rod of his anger" (ISA. X,
5)"
G. "Liberal
Christian theology tends to treat the biblical language
about Satan as
"picture thinking" not to be taken literally - as a
mythological
attempt to express the reality and extent of evil in the
universe, existing
outside and apart from man but profoundly
influencing the
human sphere, See also DEVIL".
H. "In Jewish
and Christian theology, the personal supreme spirite of
evil and
unrightcousness" (WCD, 1947, p. 276).
I. In Hebrew
thought in Old Testament there is no suggestion of any
dualism, whether
temporal, spacial or ethical. God himself forms
light and creates
darkness, makes weal and creates woe (ISA. Xlv, 7).
J. Revelation 12:7
"And war broke out in heaven: Michael and his
angels battled with
the dragon, and the dragon and his angels battled.
8 but it did not
prevail, neither was a place found for them any
longer in heaven. 9
So down the great dragon was hurled, the
original serpent,
the one called DEVIL and SATAN, who is misleading
the entire
inhabited earth, he was hurled down to the earth, and his
angels were hurled
down with him."
Simdi bu
verilenlerden "SATAN" denilenin kimligini görelim:
(A) metninden
anlasilan sudur ki Tevrat'i (Old Testament) yazanlarca
"SATAN"
dislanmasi istenilen "göksel" bir varliktir. O sebepledir ki
kendisine
"menfi" bir anlam tanimlanmistir. Metinde de isaret
edildigi üzere,
Ibranice bir deyim üzerine kelime oyunlari oynanmakta
ve bu yöntemin
hedefi okuyanlari sasirtmak ve/veya kandirmaktir. Gökte
Tanrinin ogullari
huzuruna gelen SATAN arama yapiyormus. Her hangi
bir arama isinde
daima "isiga" ihtiyaç vardir. Karanlikta bir sey
aranip bulunamaz.
Dünyanin içinde bulundugu uzay bölgesine isik veren,
her seyi aydinlatan
ise yalniz ve yalniz Günestir. Böylece "SATAN"
diye adlandirilan,
Tanri ogullarinin efsanevi toplantisina arastirici
olarak gelen ve
"en mükemmel karsi olan" ("The adversary" par
excellence)
tanimlamasi ile bildirilen Gök-Tanrisi Günesin kendisidir.
Günes en görkemli
haliyle, arz ve ay gibi etrafinda dünenlerin daima
karsisindadir.
Görülüyor ki Tevrattaki tanimlamalarda bol miktarda
karisik kelime
oyunlari yapilmaktadir.
(B) ifadesi Tanri
ile SATAN'in bir birine bilindiginden çok daha yakin
oldugu ifade
edilmektedir. Gök-Tanri ("AS-ATA-AN" <=> "ISTAN"
<=>
"SATAN")
ve GÜNES bir birine çok yakindir. En azindan eski Tur/Türk
inancinda Günes
Tanrinin "gören nurlu" gözüdür.
(C) ifadesi ile
"SATAN" (SEYTAN) Tanrinin "ISIK MELEGIDIR" ki bu
tanimlama ile o
"günestir".
(D) ifadesi ile ISA
(AY) SEYTAN'i (SATAN) gökten düsen bir YILDIRIM
ISIGI gibi
görmüstür ki bu onu yine "isik" ve "günes" yapmaktadir.
(E) ifadesi ile
Seytan "DEVIL" adi ile de taninmaktadir ki bu ad
"anagram"
edilmis bir Türkçe deyim olup "DEV-AL" (essiz büyük bir AL,
Alev) seklinde yine
Günesin atesini tanimlamaktadir. Zaten "EVIL"
sözünde de Türkçe
"elev/alev" sözünü buluyoruz ki o yakici oldugu gibi
"ISITICIDIR"
ve "ISHITICIDIR". Hatirlanmalidir ki DAVUD adinda da
DEV-OD (Dev-Ates)
Türkçe deyimi ile Günesin adini ve tanimlanmasini
bulmustuk.
(F) ifadesiyle
SEYTAN (SATAN) Israil ogullarinin dinine inanmayan
Paganlarin
(Heathenler, TURlar)" inandiklari bir güc olup Israil
ogullarina ve
onlarin Tanrisina karsi imis. Bunun anlami Israil
ogullarinin
inançlari ile sözde "paganlarin" yani Tur insaninin
inançlari
birbiriyle çatismaktadir. Onun için de sözde "paganlarin"
inandigi
"Gün-Tanri" (günes) Kara-Aya tapanlarca kötülenip tanriliktan
düsürülmelidir.
(G) ifadesi ile,
çagdas Hiristiyan din anlayisinda, Tevratta "Seytan"
(Satan) ile ilgili
söylenenlerin birer uyduruk, masal, gerçekle ilgisi
olmayan "resimli
düsünüsler' oldugu ifade edilmektedir ki bu dogruyu
söyleyen bir
ifadedir.
(H) ifadesi ile
Yahudi ve Hiristiyan dininde SATAN için o kötülügün,
serrin,
seytaniligin, fenaligin, vs. temsili olan en büyük "ruhtur"
deniyor. Elbette ki
insanlar arasinda bu gibi kötü ve kara inançlarla
donanmis insanlar
pek çoktur. Fakat ne var ki burada konusu edilen
"SATAN"
(SEYTAN) insanlarin "kara ruhu", olup "isik, aydinlik,
dogruluk ve
adaletin simgesi olan günes ile ilgisi olamaz. Görülüyor
ki AK-HAN ile
KARA-HAN'a dil oyunlari ile yer degistirilmis.
(I) ifadesi ile
Tanrinin" ikililik" (AK ve KARA) yönlü olusu bir nevi
kelime oyunu ile
inkar ediliyor. Kara Isa'ya inanildigina göre
"AK-ISA"
("AK-HAN") yok sayiliyor. O halde "AK-Han'i" temsil eden
eski Tur dünyasinin
Günes dini yok edilmelidir, unutturulmalidir ve
yalniz
"Kara-HAN" a yer verilmelidir. Bunu yaparken de en kolay yol
AK-Han'i (Gün-HAN,
Günes) "Seytan" (Satan) diye ilan edip bütün
kötülükleri ona
yüklemek. Yani AK-HAN ile KARA-HAN'a yer degistirip
"AK"
olani "KARA" ve "KARA" olani da "AK" diye
göstererek inananlarin
aklini çalmak. Bu
iste de en etken araç ta "DIL" dir.
(J) ifadesi
"SATAN ve DEVIL" 'in ayri karakterler oldugunu fakat
birbiriyle beraber
olduklarin ikisine birden "DRAGON" deildigini
isaretliyor.
Michael adi bu çarpisanin bir "YEL" oldugunu
isaretliyor. Diger
taraftan DRAGON is e "TUR + GÜN" yani
Gök-Ata-Tanri
"TUR ve GÜN-TANRI "Gün/Günes" oldugunu açikliyor.
Böylece gökte vuku
bulan kavga eski TUR dünyasinin Gök-Ata-Tanrisi TUR
ve onunla birlikte
Gün-Tanri "GÜN-OGUZ" ile "YEL-Tanri arasinda
olmaktadir. Bu
efsanevi kavgada yenilip "gökten" yere atilan DRAGON
(TUR-GUN)
Gök-Ata-Tanri (AS-ATA-AN" => "SATAN") ile Gün-Tanri ("DEV
AL" =>
"DEVIL") dir. Ikisi birden "DRAGON", "SATAN"
yahut "DEVIL"
diye anilmaktadir.
Dikkat dilmelidir ki Kirgiz Türklerinin essiz
"MANAS"
destaninda da yine efsanevi bir sekilde Gök ilahlari arasinda
sonu gelmez
kavgalar olur.
Iste bütun bu
verilerden anlasilan sudur ki halk arasinda "SEYTAN"
diye bilinen kavram
ile "SEYTAN"in gerçek kimligi kavrami birbirine
uymamaktadir.
Elbetteki insanlarda her türlü seytanilik vardir.
Fakat Gök-Tanri
AK-HAN'in "KARA-HAN olarak tanitilmasi inanilmaz bir
hilenin ve
fitnefesatin neticesi olmalidir. Bir sürü dolambaçli
sözlerle eski
Tur/Türk dünyasinin Gök-Tanrisi OGUZ'un (Gök-Ata-Tanri
ve Gün-TanrI)
SEYTAN (SATAN/DEVIL) seklinde tanitilmasi onlarin
Gök-Tanrilik
tahtindan düsürülmesine sebep olunmustur. Bunu yapmak
için de zamanin
Tur/Türk dili olan Türkçenin deyimleri çarpitilarak
gerçek
anlamlarindan uzak yeni tanimlamalar yapilmistir. SEYTAN da bu
çarpitmalardan
biridir.
Batinin sanat
temsillerini izleyenler bilirler ki: SEYTAN ("Devil",
"Dev-AL")
tepeden tirnaga kirmizilar (AL) giyinmis yahut boyanmis
olarak gösterilir.
Bu Gün-Tanri OGUZ'un, yani AL Günesin temsilidir.
SEYTAN
"boynuzlari" ve "kuyrugu, olan ve ayaklari boga ayagina benzer
sekilde tanitilir.
Çünkü, Gök-Tanri OGUZ'un hayvanlar arasinda en
basta gelen simgesi
yabani "OKUZ" (Boga) dur. Böylece,
Seytanlastirilmis
OGUZ'un hem boynuzlari ve hem de kuyrugu vardir.
Oguz'un simgesi
"Okus" oldugu için ayaklari da "boga" ayaklarina
benzetilir.
SEYTAN elinde üç
parmakli bir 'dirgen' (trident) tasir ki bu OGUZ'un
üçlü Gök-Tanri din
kavramini temsil ettiginin simgesidir. SEYTAN
atesten korkmayan,
hatta atesin kendisi olan (inferno, hell) birisi
olarak tanimlanir
ki kendisi muhtesem bir ates olan Günesin atesten
korkmasi
imkansizdir. Kendisine Türkçe "DEV-AL" denerken bu ad
degistirilerek
"DEVIL" olmustur ki olasilikla bu ad Türkçe
"DEV-EL/YEL"
anlamindadir. Çünkü "DEV-YEL" (bora, firtina, hortum,
vs.) geldiginde
sinsice yaklasip ortaligi birbirine katan bir doga
gücüdür. DEV-EL'in
bu gücüne ve karakterine inananlarin da gerçek
hayatta aynen onun
gibi davranmalari beklenir.
Yukarida
isaretledigimiz gibi OGUZ Atanin hayvan simgesi yabani "OKUZ"
yani "Boga,
TUR, TOR, TORA, TAURUS" idi. Eski Tur/Türk dünyasinin
inancinda ve
sanatsal tanitimlarinda, üçlü Gök-Tanri temsilinde bir
gövde üzerinde iki
boynuz (ki Hilal AY'i temsil eder) tasiyan bir
basta, boynuzlarin
arasinda "günesin (Oguz'un) dairevi yuvarlakligi
gösterilir, (bak:
Tanriça ISIS'in temsili resimleri). Eski Tur
dünyasinin
Gök-Tanrisi OGUZ, OKUZ simgesi ile tanimlandigindan, ona
karsi olanlar, onu
"boynuzu" ve "kuyrugu" olan ve elinde "üç parmakli
bir
"dirgen" (üçlü Gök-Tanri kavrami) tasiyan bir "AL" seytan
olarak
gösterirler.
Orta Asyalilara
ait, eski Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanrisin bir
simgesi olan üç
parmakli DIRGEN (<= "Tur-Gün"?) sembolünden eski Çin
de yapilan
kazilarda, en az alti adet bulundugu belirtilmektedir
(Metropolitan
Museum of Art exibition, Treasures From the Bronze Age
of China, 1980,
p.151, Plate No. 92, and p. 189). Kitabin yazari
Ingilizce olarak
sunlari söylemektedir:
"The immense
size, bold for, and burial context of these sets suggest
that they were
standard tops, set high on wooden posts outside the
chieftain's tent.
Visible from long distances and awesome at close
range, they are
effective emblems of power and reflect dramatically
the nomadic, tent
dwelling origins of the DI nomads who became rulers
of Zhongshan in the
Warring States period. There is no adequate
Chinese parallel
for these magnificent objects, but they and their
original may be
found somewhere in the west Central Asian steppes).
Ayrica, Cengiz
Hanin "büyük anit kabir" yerinde, yani
"Ma-Oguz-Ölü-Öyünde"
(=> "mausoleum") büyük bir üç parmakli DIRGEN
büyük bir direk
basinda halen dikili durmaktadir. Tanri Poseidon yine
böyle üç parmakli
bir "dirgen" ile bilinir. Bütün bunlar eski
Tur/Türk dünyasinin
üçlü Gök-Tanri kavraminin yasayan isaretleridir.
Iste bütün
bunlardan görülüyor ki eski Tür/Türk dünyasinin üçlü
Gök-Tanri dini
kavramindaki Gök-Ata-Tanri ve Gün-Tanri OGUZ
karalanarak
"seytan" haline getirilmis ve aslinda kötülükleri temsil
eden KARA-HAN'a ve
onu izleyenlere de, iyiliklerin temsilcileriymis
gibi, yer
degistirilmistir. Bütün bunlar eski çaglarin evrensel
dininin dili olan
Türkçenin deyimlerinin ve adlarinin kirilmasi
(anagram) yolu ile
yapilabilmistir.
Görülüyor ki SEYTAN
("SATAN") adi ile dünyaya tanitilmis "kötülükleri"
temsile eden
"kisisellestirilmis efsanevi karakter, gerçekte eski
Tur/Türk dünyasinin
üçlü Gök-Tanrisi olup Gök-Ata-Tanriyi, Gün-Tanriyi
ve Ay-Tanriyi ve
onlarla beraber günesi, isigi, sicakligi, aydinligi,
adaleti, dogrulugu,
iyiligi, ve insanlik için iyi olan bütün
iyilikleri temsil
eden OGUZ-Han'dan baskasi degildir. Onu Seytan diye
tanitmak,
insanlarin gözünde ve inancinda Tur/Türk dünyasinin
Gök-Tanrisi Oguz'un
ve onun temsil ettigi evrensel gök-dininin sonunu
getirmek demekti.
Nitekim de Tevrati (Old Testament) yazanlar
kendilerine bunu
hedef edinmisler ve onda da günümüze kadar basarili
olmuslardir.
***
5. Diyorsun ki:
>
>
"aqua" gibi bazı latince sözcüklerin anagram yoluyla incelenmesi
> etkileyici
geliyor. Hatta bu acidan "anagram" mantigi belki de
> gunumuz
dilbilimine yeni bir bakis kazandirabilir ama her bilim
> dalinin oldugu
gibi dilbilimin de kendi isleyis yasalari var ve bu
> yasalar
"anagram"i pek kabul edecege benzemiyor. Daha onceleri
> yuksek sesle
dusunurken onerdigim kuralsizlik kurali da pek akilci
> bir sey
degildi cunku ille de her zaman her yerde uygulanabilir bir
> kural araniyor.
5.1 PK Türkçe
"SU" karsiti olan Latince "AQUA" sözcügünün Türkçe
"AKUYO"
("akuyor") deyiminden yapildigindan hiç süphem yok.
Kelimelerin
kavramlari iyi anlasildiktan sonra, "aqua" sözcügünün
suyun
"akiciligi" niteliginden geldigini görmemek yahut kabulenmemek
dilbilimci için zor
olur.
5.2 Çok iyi
gözetledigin gibi "anagram" isinde her sözcügün islenmesi
kendi basina ayri
bir "emek" ("proje") olup digerlerinden bagimsiz
olarak
islenmektedir ve dolayisiyle "kuralsizlik kuraldir". Çünkü
maksat kaynak dil
malzemesini kirmak, bozmak, eski kimligini
kaybettirmek ve
yeniden parçalari birlestirip tek kelime haline
getirerek yeni
kelime türetmek. Yalniz bu isi yaparken kaynak dil
malzemesinin temsil
ettigi anlami saklamak sarttir ve hatta onun
anlamini dahi ayni
kavramla ilgili olarak dolayli sekilde tanimlamak
en iyisidir..
5.3 Örnegin Türkçe
"kulak" sözcügünü kiriyorsaniz ve ona yeni halinde,
söz gelisi,
"AKKUL" seklini veriyorsaniz, onun anlamini "kulak" (ear)
olarak degil de
mesela "isitir" (hearing or hears) seklinde
tanimlamalisiniz.
Yoksa neyin ne oldugu kisa zamanda anlasilir.
Unutmamali ki
GENESIS 11: 7 diyor ki: "COME NOW! LET US GO DOWN AND
THERE CONFUSE THEIR
LANGUAGE THAT THEY MAY NOT LISTEN TO ONE ANOTHER'S
LANGUAGE",
yani "git dünyanin konustugu o tek dili boz ki onu
konusanlar bir daha
birbirlerini anlamasinlar". Iste dinci dilciler
tarafindan yapilan
da bundan ibaret. Bozulmasi istenilen "tek dil"
Türkçe olup onun
bozulmasi isi, kendimizin de yardimi ile, 2500 sene
kadar çekmis ve bu
arada, bu basit teknigin yardimi ile, benim
görüsümde, pek çok
yeni diller de ondan türetilmistir. Bu süre içinde
biz ancak
simdilerde uyanmaya basladik. Bakin, tanidigim iki Latince
kelimeyi örnek
vereyim:
5.4 Latince
"conlüceo" için Ingilizce olarak "to shine on all sides,
completely
illuminated" tanimlamasini veriyor; yani Türkçe olarak bu
kelimenin anlami:
"her tarafa isik vermek, tamamen aydinlatmak" gibi
bir sey oluyor. Bu
bir nevi bilmece. Her yönünü aydinlatan yalniz bir
sey vardir ki oda
"günestir". Sayet bu kelimenin bu sekildeki
tanimlamasindan
onun ancak "günes" olabilecegini yakalarsaniz, Latince
"conlüceo",
k/c degisimi ile, Türkçe "KÜNLÜK O" ("günlük o", "o
günesli olus")
degimi oldugunu görebilirsiniz. Gece bitip te "gündüz"
olunca her taraf
günesin isinlari ile esit sekilde dolup aydinlaniyor.
Ve aydinlatma isi
dünyada her tarafta ayni oluyor.
5.5 Simdi, Türkçe
"künlük o" deyimi ile ayni olan bu Latince
"conlüceo"
sözcügün yapisina bakalim. Türkçedeki halinin "k" harfleri
"c"
harfine dönüstürülmüs olmasina ragmen harf yine de "k" sesiyle
okunuyor. Bu
birinci yaniltma. Kelimenin sonuna iki ünlü yan yana
gelmis, sanki bir
ünlü kafi degilmis gibi. Bu da ikinci bir yaniltma.
Türkçenin KUN/KÜN
sözü "CON" sekline getirilmis olmasina ragmen yine
KON seklinde
okunuyor. Bu da Türkçe "kün/gün" sözcügünün sapitilmis
hali. Türkçenîn
-lük.-lik eki aynen alinmis fakat -lüc sekline
dönüstürülerek
seklinde degisiklik yapilmis. Türkçe yönünden bu da
sasirtici.
Türkçenin "O" sözcügüne "e" katilarak baska bir sasirtmaca
yapilmis. Böylece
-, Türkçenin "künlük o" deyimi bir hayli degisime
ugramis. Bu
kelimedeki degisimler en basit türünden degistirmeler
olup çok daha
karisik degistirmeler pek çok kelimede kullanilmistir.
5.6 Yine bir baska
Latin sözcügü olan "conlustro" bir bilmece gibi
tanimlaniyor:
Ingilizce olarak:
a) to illuminate on
all sides (her tarafini aydinlatmak);
b) to survey
(bakmak, dikkatle her tarafi gözetlemek);
c) to look at on
all sides (her tarafa bakmak)" veriliyor.
Bu verilerin
isiginda, bu bilmecenin çözümünün yine "günes" oldugunu
anliyoruz. Zira her
tarafini ayni anda aydinlatan yalniz ve yalniz
günestir. Bu
bakimdan "gölgesi olmayan" bir sey varsa oda günes ve
onun gibi günes
olan diger yildizlardir. "Mum isik verir fakat kendi
dibini
aydinlatmaz" seklinde Türkçe deyim vardir. Her yönüne ayni
anda bakip
gözetleyen yine günestir ve onun yaraticisi olan "Gök
Tanridir".
Ayrica, bir yere bakip gözetleyebilmek için isiga ihtiyaç
vardir. Isiksiz ne
bakilir ve ne de herhangi bir sey gözetlenir. Bu
kavram içinde
Latince "conlustro" sözcügü Türkçe su deyimleri kendine
kaynak olarak almis
olsa gerek:
a)
"conlustro" Türkçe "aL KUNeSTUR-O" ("Al
Günestur") deyiminden;
b)
"conlustro" Türkçe "KUNeSLUTOR" ("Güneslidur")
deyiminden;
c)
"conlustro" Türkçe "CANLU-USTOR" ("Canli UStur",
"yasayan akildur",
"canlu
astur", "canlu biridur") anlamli deyiminden yapilmistir; Ancak
yasayan kimse ayni
anda her yana bakmasa bile, bir yone dogru adimini
atmadan kendi
selameti bakimindan yolunu ve etrafini gözetlemesi
gerekir. Elbetteki
ölü yahut uyuyan kimse bu gibi bir davranista
bulunmaz.
Bütün bunlardan
görülüyor ki eski Avrupanin dinci dilcileri
kendilerine dil
gelistirirken olayi "kavram" seviyesinde çok boyutlu
olarak görmüs ve
tanimlamalarini ona göre yapmislardir. Yani "kulak"
için
"kulak" demiyor onu dolambaçli bir yoldan tanimliyor ve onunla
bir gizlilik
sagliyor. Böylece "cryptic" bir dil ile konusuyor. Onun
için olsa gerek ki
bati dillerinde yazilan tanimlamalarda çogu zaman
bir esneklik
(ambiguity) vardir.
5.7 Elbetteki
"anagram" isinde de bazi gözetlenmesi gereken kurallar
vardir. Onlari
gödügüm kadariyla bundan sonraki yazimda vermege
çalisacagim.
Sayet dilbilimciler
ugrasilarinda gerçek "gerçegi" arayan kisiler ise
ki pek çogunun öyle
olduguna inaniyorum, o takdirde bu diller hakkinda
ileri sürdügüm bu
kurami göz ardi etmemeleri gerekir. Fakat,
"dilbilimcilik"
politikanin bir koluysa, o takdirde, senin de dedigin
gibi,
"anagram" kurami hemen benimsenmiyebilir. Fakat onun
dogrulugunu
isbatlayan o kadar sözcük var ki eninde sonunda kabul
edilip dillerin
nasil olustuguna yeni bir gözle bakilacagina kuvvetle
inaniyorum.
5.8 Burada bir
noktayi bilhassa dikkatine getirmek isterim. Bati
dillerinde kökleri
Türkçe deyimler olan sözcükleri tanidigimizda
günümüzde yabanci dile
ait olan bu sözcüklerin Türkçe kokenli oldugu
meydana çikiyor.
Fakat bu demek degildir ki bu yabancilasmis
sözcükleri oldugu
gibi Türkçeye alip sanki Türkçe bir sözcük imisler
gibi
kullanabiliriz. Böyle bir yorumlama tümüyle yanlis olur ve
Türkçe için kabul
edilemez olur. Türkçenin kendi yapisi ve onu
tanimlayan
kurallari vardir.Kökü Türkçe bile olsa Türkçeye
yabancilastirilmis
yabanci kelimeler Türkçenin içine ithal
edilmemelidir.
Türkçe bir ana/ata ilk dil olarak, Türkçenin kendi özel
yapisi ilelebet
devam ettirilmelidir.
5.9 Bu arada
yabanci sözcügün Türkçe kimligi ögrenildiginde ona
paralel olan ve
ayni anlamda olan Türkçe sözcük kolaylikla
yapilabilir.
Örnegin, Ingilizcede, "capacity" diye bir sözçcuk vardir
ki Türkçe
sözlüklerde "hacim, oylum; istiab haddi; yetenek, kabiliyet;
güç, iktidar,
mevki, sifat gibi terimlerle karsilanir. Halbuki bu
sözcügün kökeni
Türkçe "KAP-IÇITI" ("kap içidi", "kap içidir")
anlamindadir. Yani
herhangi bir kabin "içi", "hacmi" ne kadarsa içine
ancak o kadar su,
vs koyabilirsiniz.; onu asan bir miktar
doldurursaniz ya
doldurdugunuz nesne tasar veya kab alamaz çatlar,
patlar, vs. Türkçe
"kap-içiti" deyimi bir elektrik devresinde
kullanilan
"capacitor" (Türkçe "kap-içitur" deyiminden) sözünün temeli
oldugu gibi pek çok
diger anlamlarinda da yine ayni kavrami temel
olarak kullanan bir
sözçcüktur. Durum böyle olunca, belki bunun için
"kap-içi"
terimi kullanilabilir. Bundan sonrasi da artik dilcilerin
takdirine kalmis
bir is.
Isin ilginç yönü su
ki Arapca "hacim" sözcügü de Türkçenin "içim"
deyiminden yapilmis
olsa gerek. Yani bir kabin hacmi, onun içi ne
kadarsa odur. Içi
bir litrelik olan bir kabin hacmi de bir litredir.
Böylece, görülüyor
ki Arapca bilinen bu sözcükte yine Türkçe "içim"
deyimden kirma
yoluyla yapilmistir.
Bu durumu bu
sekilde isaretledikten sonra yine konumuza dönelim.
6. Diyorsun ki "
> Daha onceleri
yuksek sesle dusunurken onerdigim kuralsizlik kurali
> da pek akilci
bir sey degildi cunku ille de her zaman her yerde > >
> uygulanabilir
bir kural araniyor.
PK. Aksine, isterim
ki hemen yön degistirmeyesin, zira, bu konuda
senin
"kuralsizlik kuraldir" deyimin çok yerinde ve isabetli bir
görüstür.
Unutulmasin ki konumuz dildir ki o bir kültür isidir.
Burada, bir doga
gücü olan "yer çekiminin kurallarini" konusmuyoruz ki
her yaptigimiz
deneyde hep ayni neticeleri alalim. Unutulmasin ki,
bir dilden baska
bir dili kirma yoluyla yapmaya görevli kisinin elinde
bütün seçenekler
vardir, sözlüklerin ve gramer kitaplarinin
baslangicinda
verilen okunma kurallari dahil. Yani okuyucu daha
basinda iken hemen
sartlandiriliyor ve sözcükleri fonetik bir dille
degil de eyilip
bükülen bir eda ile okumasi öneriliyor. Bu ilk adim
dahi
"anagram" isinin bir parçasidir. Böylece Avrupa dillerinde
yazilmis metinleri Türkçe
metinleri okudugumuz gibi okumuyoruz. Sayet
Türkçede oldugu
gibi okursak durum daha da degisik olabilir. Su anda
Türkçe olarak
söyledigim "olabilir" sözcügünün içinde kullanilan
"bilir"
ekini "-bili, -bility, -bily" gibi sekillerinde gerek
Ingilizcede ve
gerekse diger dillerde bol miktarda bulabileceginizden
eminim.
***
7. Diyorsun ki:
>
> Bu acidan
sizin oneriniz, bir taraftan dilbilimin etkilesimini
> gerekli
kilarken, diger taraftan onunla sinirli kaymamayi ongoruyor,
> ki bu da bana
makul gelen bir sey. Siz, beni cevirmen olarak
> kullansaydiniz
derdim ki, siz kok-dile ulasmak icin bir coklu-ortami
> zorunlu
goruyorsunuz. Yalnizca alaninda uzman dilbilimcilerin
> degil, ayni
zamanda tarihci, turkolog, kazibilimci, fizikci, > > >
> yerbilimci,
mimar, vs. lerin de ortak incelemesi ile kok-dil ortaya
> cikarilabilir.
PK. Kendi sahasinda
yeni kavramlari her kes düsünebilir. Ancak o
kavramlara ad
verdiginiz zaman onlar canlanir ve kimlik kazanir.
Normal günlük
isiyle ugrasan kimse, isin dil tarafini düsünmez bile.
O ancak bildigi dil
ile sorunlarini ifade etmege çalisir. Fakat dilci
için öyle degildir.
Hele dilci yeni sözcükler türetmekle görevli ise
çesitli sahalarin
kavramlarina asina olmasi gerekir. Bunu da ya
kendisi yapar,
yahut ta çesitli konularda çalisanlarla isbirligi
yaparak saglar. Her
konuda yeni kavramin kimligi anlasildiktan sonra
sira onun
tanimlanmasina ve ona ad verilmesine gelir. Kavramin ne
oldugunu genel bir
dille tanimladiktan sonra ona ad verme isi, diger
bilinenlerin
isiginda, daha da kolaylasir.
Göründügü
kadariyla, dilbilimciler siimdiye kadar söylenilmisleri
toplayip onlarin
özelliklerini, cesitli yönden birbiriyle olan
ortaklilarini
yüzeye çikarip, onlari degerlendirip, neticelere varmaya
çaliyorlar. Buna
diyecek yok. Fakat çogu çalisma yüzeyseldir. Hele,
sayisiz
dilbilimcinin çalismasinda Türkçenin yeri bile yoktur. Bu
durumda, bence,
dilleri bu kadar etkilemis olan Türkçenin
hatirlanmamasi
büyük bir noksanliktir.
Dilbilimciler diger
dilleri incelerlerken Türkçeyi ve eski Türk
kültürünü de iyi
bilmesi gerekir. Sayet birisi eski Grek mitolojisini
ve onda kullanilan
dili inceliyorsa, Türklerin eski köy hayatinda
kullanilan
terimleri, deyimleri iyi bilmelidir, çünkü, eski Grek
efsanelerinde
anlatilan pek çok konulari hep Anadolunun kültürü gibi
geldi bana. Ben
size "tandur" ile ilgili bir efsaneden bahsediyorsam
ve siz
"tandur' un ne oldugunu, nasil kullanildigini dahi
bilmiyorsaniz,
konuyu anlamakta zorluk çekeceginiz asîkardir. Hele
ben
"tandur" ile ilgili konumu çok cinasli, mecazli, benzetmeli vs.
sekilde anlatmissam
sizin isiniz daha da zordur. Hele Türkçeyi
bilmeyen bir
yabanci iseniz isiniz iyice zordur.O takdirde, belki bir
arastirici olarak,
yapabileceginiz en tatmin edici is konu ile ilgili
baskalarinin
dediklerini tekrar edip onlari kaynak olarak göstermeniz.
Misal olarak,
sayet, fizikte kullanilmis olan "gravity" sözünü
inceliyorsaniz
Türkçede "gara-üitü" ("gara öytü," "gara yerti",
"kara-yer
çekimiti") ve "agur itu" ("agir idi") deyimlerinin
kavram
olarak ne oldugunu
da iyi bilmeniz gerekir. Zira bu dediklerimin
birbirleriyle çok
yakindan ilgileri vardir.
***
8. Diyorsun ki:
>
> Bu noktada,
kok-dilin Turkce oldugundan hareketle yola cikmak
> fikrine genis
bir bilimsel katilim gosterilebilecegini ve dolayisi
> ile bilim
dunyasinin guclu akintisina karsi kurek bile > > > > > >
>
cekilemeyecegini dusunuyorum. Ama "kok-dil" mantigini, Turkce > >
> dahil yasayan
veya olu tum dillerinden bagimsiz tutan boyle bir > >
> coklu katilimin
ise, belki de ister istemez Turkce ile > > > > > >
>
karsilasabilecegini olasiliklar arasinda
> guclu bir
yerde goruyorum.
>
PK. Sayet bilim
dünyasi dillerin yapilisi ve gelismesi hakkindaki
kurallarini yanlis
bilgiler üzerine kurmus ise, o takdirde
dilbilimciler de
yeni görüslerin isigi altinda kurallarini yeniden
düzenlemeleri
gerekir. Ilim dünyasinda her sey zamani ve sirasi
gelince yeniden
yeni bilginin isigi altinda düzenlenir taki yeni durum
da izah
edilebilsin. Yanlis prensipler üzerine kurulmus bilim, yeni
durumu
görmemezlikten gelerek yoluna devam ederse neticede
inandiriciligini da
kaybeder. Bilim dunyasinin güclü akintisina karsi
kurek çekmek zor
oldugu asikar ise de yeni görüsleri söylemekte de
yarar vardir. Ancak
o sekilde akintinin yönünü degistirme imkani
çikar.
Belli ki diller bir
ana/ata dilden fazlasiyla yararlanmislar. Türkçe
aslinda tek heceli
kök sözcüklerin birlestirilmesinden yapilmis bir
dildir. Yani, DNA
temel örgüsü gibi onda da Türkçenin temel
sözcükleri/heceleri
çesitli sekillerde ve kurallarina göre eklenerek
baska anlamlarda
sözcükler ve deyimler ve deyimlerin birbirlerine
eklenmesiyle de
cümleler yapilmaktadir. Bu teknik çok dogal ve ussal
bir tekniktir.
Türklerin atalari bunu binlerce sene evvelinden
gelistirmisler.
Simdi onun degistirilmesi için hiç bir gerek yoktur.
Çalisan bir sistemi
tamir etmek sorun yaratir. Ancak, varsa, onun
noksanlari
giderilmelidir.
Çok eski bir dil
olan Türkçe eskilerde evrensel bir dildi. O dili
yalniz Asya degil,
Avrupanin yerli insanlari ve en azindan Kuzey
Afrikanin insanlari
dahi konusuyordu. Libya çollerindeki kaya üzerine
islenmis yazilar
[Wadi Djerat, Tassili, Joseph Campbell, "Historical
Atlas of World
Mythology, Vol. 1, 1988, p. 87] vardir ki onlar Etrusk
ve Pelasgian
yazilarinin aynidir. Onlarda kelimeler iki ve/veya üç
nokta üstüste
isaretleri ile birbirinden ayrilmis olarak yazilmistir
ki bu Türk
dünyasinin yazitlarinda en belirli isaretlerden birisidir.
Türkçenin diger
dillere bir "ATA" dil ("kök-dil") olarak ortaya
çikacagindan
eminim. Hele Hint-Avrupa ve Semitik dillerin kuskusuz
temelidir, çünkü bu
diller "anagram" youlyla sayisiz sözcügünü
Türkçeden
türetmistir. Düsünün ki muhtesem eski Misir medeniyetinin
dili Türkçe
oldugunda, ki öyle idi, onun Orta Doguda etkilemeyecegi
insan kütleleri pek
düsünülemez.
***
9. Diyorsun ki:
>
> Boyle bir
calismanin sonucunun Turkce'ye cikmasi on-zorunlulugu
> olmadan,
milletlerotesi, kulturlerotesi bir yaklasim sergilenebilir
> mi? Bilimsel
deger tasiyan ve insanlik tarihini ilgilendiren cok
> onemli
bulgular ile hayali varsayimlar, sozunu ettigim bu on-
> kosullarin
dogal urunu olarak birbirine karisiyorlar.
PK. Sayet
dilbilimci örnegin "Latincenin Türkçeden kirilip yapildigi"
tezi üzerine
dikkatini çevirir ve Latince sözcüklerle Türkçe deyimleri
(phrase)
karsilastirirsa, kaçinilmaz bir sekilde Türkçenin Latinceye
temel oldugunu
görebilir. Bunu derken Türkçeyi bir ön-kosul olarak
öne sürmüyoruz
fakat dilbilimcinin dikkatini çok önemli bir hususa
çekiyoruz.
Dilbilimci de kendine düseni yapmak zorunda olup dedigimiz
yolu araçlari
arasina almalidir. Simdilerde "dilbilim" diye
vasiflandirdiginiz
hususlar olasilikla bir zamanlar "hayali
varsayimlardi".
"Hayali" varsayimi da denemedikce onun "hayal" veya
"gerçek"
oldugunu bilemezsiniz. Çogu zaman "hayal" gibi gözüken
kavramlarin hayatta
pek çok olayin temelinde yattigi gerçegi defalarca
gösterilmistir.
Böylece, simdilik bazilarina "hayali varsayim" gibi
görünen
"Türkçenin "kök-dil" oldugu hakkindaki görüsümüze denenme
firsati dahi verilmeden,
o "hayaldir" diye kaldirip atilamaz. Sayet
onun
"kök-dil" oldugu gerçegini baskalarinin dilinden isitmegi
bekliyorsak, her
halde çok beklemek gerekecek.
Türkçenin
"kök-dil" rolünü dolduracagindan eminim ve Türkçe için bir
zorluk olacagini da
sanmiyorum. Bu çalismamizda ortaya attigimiz
kavram
arastirildiginda Türkçenin eskiden bir evrensel dil oldugu
gerçegi ortaya
çikar ki bu Türkçeyi bir ata yadigari olarak alanlara
bir gurur kaynagi
ve bir kendine güvenme kaynagi olur. Temelinde bu
kadar muhtesemlik
olan Türk milleti en azindan kendini unutup baska
kaliplara girme
ihtiyacini duymaz. O bakimdan yeni nesillere yalniz
geçmislerini tanima
ve koruma bakimindan, okuma, arastirma ve ögrenme
sorunlulugu çikar
ki onun geregini eminim ki her Türk genci seve seve
yapar. Etrafta vuku
bulan akintilar içinde insan en azindan bulundugu
yeri koruyabilmesi
için yine de büyük bir gayret sarfetmesi gerekir.
Hiç bir gayret
sarfetmeden, nasil olsa yerimde dururum düsüncesinde
olanlari akinti
alip istemedigi yerlere götürür.
Dillerin
gelismesinde "anagram" teknigini bir "ön kosul" olarak
görmüyorum. Belki
diller baska türlü de gelisebilirdi; fakat bence,
insanin dilin
gelismesine bilinçli olarak karismasi ve onu
karistirmasi olmasaydi,
olasilikla bu günkü haline nazaran daha çok
birbirine benzer
diller günümüzde olabilirlerdi. Fakat, ortada çalisan
bir dil varken, ve
herhangi bir sebeple yeniden bir dil yaratmak
istiyorsaniz, o
zaman var olan bir dili model almanin ve onun
üzerinde
degisiklikler yapmanin, kaynak tanimlamalarin anlamlarini
saklamanin en
mantikli ve kolay yol oldugu asikardir. Böylece
yaratilacak yeni
dillerin ana dille ortak yönlerinin olacagi da
muhakkakdir. Ben de
bunu söylüyorum. Unutulmamasi gerekir ki "anagram'
isiyle bunca
senedenberi ugrasanlar sokaktaki insanlar degildiler.
Belli ki çok iyi
yetistirilmis, dini ve Türkçeyi çok mükemmel bilen
insanlardi. Içinde
çalistiklari sistem çok konuda "gizliligi" temel
bir prensip olarak
izlediginden olsa gerek ki bu konuda da sessiz ve
gizli kalmayi
tercih etmisler. Bu bir "Millet" degilken "millet"
yaratma davasi.
Millet olabilmen için de 'kendine ait bir "dilin"
olmasi gerekir.
Böyle kolay bir yolu seçmis olan kisi dilini nasil
yaptigini size niye
söyler ki? Diger taraftan, siz oldum olasi 'kendi
dili olan bir
millet iseniz", dilinizi siz ve sizin gibi baskalari da
konusuyor ise, o
takdirde birilerinin sizin dilinizi kirip ondan
kendisine bambaska
yeni bir dil yapacagi aklinizin kösesinden dahi
geçmez. Herkesi
kendiniz gibi bilmekte devam edersiniz. Bu da dogal.
Sayet Türkçe
genisletilmek isteniyorsa, o takdirde kendi dilinizin
yeteneklerini
kullanarak, kendi dilinizin kurallarina uygun sekilde
yeni sözcük türetme
isine girmeniz gerekir. Aksi takdirde baska
dillerden aldiginiz
sözcükleri dilde oldugu gibi kullanirsaniz,
simdilerde
yapildigi gibi, o zaman ata yadigari olan essiz dilinizi
kaybetme durumunda
yine siz olursunuz. Eninde sonunda bu kayip çok
eski bir
"millet" oldugunuz bir tarafa, "millet" usunuzu dahi size
kaybettirir. Diger
taraftan "ati alan", geçmiste oldugu gibi, bir
yerleri çoktan
geçmis olur.
***
10. Diyorsunuz ki:
>
> Eger
"anagram" bir on-kosulsa, bunun su asamada biliadamlarinin
> ilgisini ceken
bir yonunu aramak lazim, ki o yon de dilbilimde
> degil,
toplumbilimde veya dinbilimde olabilir. Dilbilimci de > > >
> bundan bana
ne, ben namazişmi kiliyorum diyip yuz cevirebilir.
PK. "Yukarida
da isaretledigim gibi "anagram" (Türkçe "onu giram") bir
ön kosul degildir.
Fakat, günümüzde konusulan dillerin görüntüsünden
anladigim sudur ki
"anagram" onlarin gelismesinde büyük rol
oynamistir. Sayet
birisi kendisine yeni bir dil yaratmak istiyorsa,
bilinen model bir
dili kaynak alarak almasi, onun sözcük ve
deyimlerini
degistirmek suretiyle yeni bir dil veya diller yapmasi en
basit ve kolay
yoldur. Yoksa yokdan bir dil yaratmak "dünyayi yeniden
yaratmak"
kadar zor bir istir. Neye ne gibi bir ad vereceginize
karar vermek isi
çok zor bir karardir. Hele size yol gösterecek hiç
bir "ara
kaynak" (reference) yoksa, yapmak istediginiz is, karanlikta
dogru yöne giden
yolu bulmak için debelenmege benzer. Halbuki Türkçe
gibi bir dil
binlerce senenin içinde gelismis, deneyimlerden geçmis
bir dil olarak bir
nehir gibi akacagi yatagini bulmustur. En önemlisi
de bu dili
gelistiren TUR/Türk insaninin atalari, onlarin dini
inançlarinin
Gök-Tanrisini, kendilerine "yol gösterici" olarak
almislar ve onun
adini tanimlayan deimleri pek çok seye ad olarak
vererek Türkçeyi
gelistirmislerdir. Ondan yararlanmak isteyenler ondan
ayiracagi bir kolun
yönünü degistirmekle hedefine daha kolay varmis
olur.
Dilbilimcilerin
ilgisini çekmek için evvela "anagram" ("onugiram")
konusunu dile
getirmek ve böyle bir kavraminda var oldugunu ve
olabilecegini
dilbilimcilerin dikkatine aktarmak gerekir. Zaten, ben
de bu isi yapmaya
çalisiyorum. Fakat, "dilbilimcilerin kurmus
olduklari
sistemin" içinde olmadan, disardan sisteme sesimizi
duyurmamiz o kadar
kolay is degil. Bilinen bir yolda çalismasini
yapmaya alismis
olanlarin karsisina çikip benim de size diyeceklerim
var dediginizde,
olasilikla, sizi kimsenin dinlemiyecegi gibi hatta
ezilmek
durumundasiniz da. Eger ezilmemek istiyorsaniz bu isi
kenarda durup bazi
dilbilimcilerin dikkatini çekmeye çalismak
suretiyle
yapmalisiniz. Iste biz de bunu yapmaya çalisiyoruz. Bir
yerlere varmak bir
zaman alacak ve hatta olasilikla bu topu çok daha
gençler alip
hedefine götürecektir. Ondan eminim. Fakat bunun bir
zaman alacagi da
bir gercektir.
Düsünün ki
"anagramla" isleyen bir tas en az 2500 sene evvelinden
yuvarlanmaya
baslamis ve halende gidisine devam ediyorsa, onu kolay
kolay
durduramazsiniz. Ancak onun yönünü degistirebilirsiniz, nasil
ki birileri eski
Tur/Türk dünyasinin binlerce sene evvelinden
gelistirmis oldugu
üçlü Gök-Tanri Oguz dininin yolunu kesmis ve onunla
beraber gelismis
olan Türkçenin yönünü degistirmistir.
***
11. Diyorsun ki:
>
> Veyahut
"Kok-dil Turkcedir." bir on-kosulsa, vatan ve milletine
> duskun, hayran
birkac Turkten baska boyle bir arastirmaya
> katilabilecek
hicbir Ingiliz ya da Ibrani bulmak olasi degil. Kendi
> dillerini
kok-dil olarak ileri surdukleri calismalari okuyorum, her
> biri cok
zorlama tevillerle sonucu ocaya ya da bucaya bagliyorlar.
>
PK. Bir Ingiliz ya
da Ibrani arastiricinin "benim dilim senin
dilinden
yapilmistir" demesi pek kolay olmasa gerek. Sayet "kök-dilin
Türkçe"
oldugunu bilenler dahi olsa, bu gerçegi kolaylikla itiraf
edeceklerini
sanmiyorum. "Kök-dilin" degistirilmesi politik
sebeplerden ötürü
olmusken, onu yeniden gün isigina çikaracak
arastiricinin bütün
politik sorunlardan ari olmasi ve dilbilimciligi
ilim askina yapmasi
gerekir. Eminim ki bu maksatla, sirf gerçek
"gerçegi"
bilmek için çalisan pek çok arastirici vardir. Zamani ve
sirasi gelince ve
gerçegi gördüklerinde rahatlikla kabul edeceklerine
inaniyorum.
Diger taraftan,
bana ne Ingiliz veya Ibraniden. Onlar fikirlerini
yayarken sizlerden
onay istiyorlar mi? Sayet Ingiliz ve/veya Ibrani
arastiricilar sizin
dediginize inanmiyorsa, sizin dediginiz yanlistir
anlamina gelmez.
Yeter ki dediginizin gerçekligine en önce siz
kendiniz inanmis
olasiniz. Baskalari inanmiyor diye bütün
inançlarimizi atip
baskalarinin dediklerini kabullenirsek kendimize
ait hiç bir yolun
sahibi olamayiz ve yalniz baskalarinin dedigini
tekrar etmekle
geçiniriz. O da bizi yol gösterici deyil baskalarinin
arkasindan kosan
durumuna düsürür. Bunu da pek çok Türk insaninin
istemeyecegi
görüsündeyim. Ben kendi yönümden söylediklerimi
baskalarinin
onayini veya iznini almak için degil, onlari baskalariyla
paylasmak için
söylüyorum. Söylediklerime, yaptigim arastirmalarin
isiginda, inandigim
için söylüyorum. Elbetteki ona karsi çikanlar
olabilecegi gibi
ona inananlar da olacaktir. Ve olasilikla
dediklerim, gün
gelecek tartisilacak ve bilimsel buluntularin da
isiginda kabul
edilmek mutluluguna erisecektir. Sayet fikirlerinizde
ve buluslarinizda
kendi basiniza hür ve cesaretle karar
veremiyecekseniz, o
zaman kendi basiniza düsünmenin de pek degeri yok.
***
12. Diyorsun ki:
> Olay oyle bir
hal almis ki, dilbilimcilerin kendi baslarina bir "son
> soz"
soyleyebilmelerinin mumkun olmadigi bu olay artik bir "kok
> diller"
savasina donusmus. Boyle karisik bir ortamda da dilbilim
> kendi
kanunlarini koymus, su, su ve su olmadan bize gelmeyin diye.
PK. Kurallar her
zaman degisebilir. Sayet birileri senin dilinden
kendine dil
yapmissa, bunca emekten sonra ondan vaz geçecegini sanmam.
Onun için de kendi
dilinin geçmisin çok derinlerinden geldigini iddia
etmekte hiçte geçikmez
ve o sebeple de kendi kurallarini hep kendisi
koyar ve
baskalarinin da o kurallari izlemesini ister. Böylece, hep
onun istedigi
oluyor demektir. Dilciler bunca Ingilizce, Latince ve
Grekçe sözlerden
nasil oluyor da onlarin yeniden düzenlenmesiyle ayni
anlamli Türkçe
deyimler çikiyor gerçegini izah etmeleri gerekir. Hem
öyle bir durum var
ki Hint-Avrupa dillerinindeki bunca sözcüklerin hem
okunuslari ve hem
yazilislari bu kadar karisik, yamali ve kuralsiz
sekilde iken,
onlarin nasil yapilmis olduklarini dilciler izah
etmeleri gerekir.
Fakat, Türkçe gibi bir dilin deyimleri hem kaynak,
hem model olarak
alinip bilinçli sekilde kirilip yeniden
düzenlendikten
sonra kaynak dildeki deyimin manasinin yeni dildeki
sözcüge de verilmis
oldugu görüsü kabul edildiginde dillerin izahi çok
daha kolaylasir.
Biz, "anagram" yolu ile bu karisikliklari izah
edebildigimize
göre, gidilmesi gereken zor yolun büyük bir kismini
zaten gitmis
sayiliriz.
***
13. Diyorsun ki:
>
> Simdi, Turk
dilinin ozgun bir yapisi var ve bu essiz. Sozunu
> ettigim diger
kuramlarda da "cok eski donemlerde bir dil vardi ve >
> bu dil
mukemmek derecede mantik ve matematik diliydi..." diyen diger
> milletlerden
kuramcilar, bir tek o dilin adi Turkceydi demeyi
> nasilsa
unutmuslar, verdikleri tum tarifler birebir Turkceye > > >
> uyuyor! Boyle
kuramlari okuyan bir Turk de hemen > > > > > > > > >
>
iskilleniveriyor : "-Yahu, senin bu dedigin dil Turkceeee..."
>
PK. O dilin adinin
"TÜRKÇE" oldugu bilinmediginden veya unutuldugundan
degil de bilinçli
sekilde gözardi edildiginden onun adi hatirlanmaz.
Hatta bazi
karsilastirmalarda Kürtçenin dahi adi geçer de Türkçenin
adi geçmez. Bunun
sebebi çünkü en az 2500 yil evvelinden Tur/Türk
dilinin ve
kültürünün tarihe gömülmesi tasarlanmis ve beçerilmis te
ondan. Örnegin,
Türkçenin bir agzini konusan eski Masar/Misir
devletinin bir
TUR/TÜRK devleti oldugunu itiraf etmek dünya tarihinin
yeniden yazilmasini
ve taslarin yeniden yerli yerine oturtulmasi
anlamina gelir.
Bunca karistirilmis bir dünyada, unutulmuslarin
unutulmus olarak
kalmasi elbetteki bazilarinca en çok istenilen bir
durumdur. Ancak
Tur/Türk dünyasinin arastiricilari bir bayrak acip
kendi geçmisini ve
atalarinin kimliklerini arastirip yeni buluslarla
ortaya
çiktiklarinda durum degisebilir.
Bütün bunlarin
yaninda, senin de dedigin gibi, bazi Türkler
iskillenip,
"yahu senin bu dediklerin hep benim dilime benziyor ve
onun adi da
Türkçe" deyince ilk akillara gelen: "hadi ordan sende!
senin dedigin
milliyetcilik, hayalcilik, pan-Turancilik, vs." gibi
yol kesen, tedirgin
ettiren, korkutan, ürküten bilinçli yaratilmis
ifadeler oluyor.
Sanki "pan" ön-ekini dünyada tasiyan baska hiç bir
ad yokmus gibi. Bu
davranislar sizi ilerlemek istediginiz yolda
durdurmussa, size
bagiranlarin asil maksadi da böylece yerine yerine
gelmistir. Bir de
su hususu bilhassa vurgulamak isterim. Yanlis bir
kavrama,
milyonlarca insan, kavramin gerçek yüzünü bilmeden,
"dogrudur"
gözüyle bakiyorsa, o demek degildir ki bunca insan
tarafindan ayni
sekilde inanildigi için "yanlis" "dogrudur". Yanlisi
pek çok insan
"dogru" diye bilse dahi yanlis yine yanlistir.
***
14. Diyorsun ki:
> Sonuc ve ozet:
>
> 1 - Dilbilim
kendi basina bir kok dil bulmak icin tumuyle
> yetersizdir.
> 2 - Herhangi
bir dile bagli olmadan, once "kok-dil"in mantiksal
> cozumlemesi
yapilmalidir. Chomsky "evrensel gramer" kuramini ortaya
> attiginda
dogru mu demistir yoksa yansimali sozcukler mantigi daha
> mi dogrudur?
PK.
"Kök-dil'in" mantiksal çözümlenmesinin yapilmasi için evvela onun
ne oldugu bilmek
gerekir. Onu bulmak için de ancak bilinenlerden
geriye dogru gitmek
gerekir. Bunu yaparken de "model bir dili kirma
yolu ile yeni dil
yapildigi kavramini" da göz ardi etmemek gerekir.
Chomsky çok atak
konusan birisi. Bununla beraber onun dil konusundaki
görüsleri beni hiç
ilgilendirmemistir.
15.
> 3 -
On-kosullar olmadan "anagram" daha kolay anlasilabilir (ve
> gecenlerde
yazdigim "irmak-kirma hikayesini kisisel olarak gayet
> mantikli
buluyorum, Tevrat'i yutmus birisi olarak bu tur "ben-ben-
> ben"
merkezli yaklasimlarla nelerin nasil bolunmus olabilecegi
> konusunda cok
genis fikirlerim var).
PK. "ÖN
kosuldan" neyi kastettigini anlamadim. Fakat, model bir
dilden yeni dil
türetme konusunda, "anagram" tekniginin çok güclü bir
dil yapma yöntemi
oldugunu tekrar edebilirim. Tevrat efsanevi
(mitolojik) tarzda
yazilmis bir yapit. Bence, onun içinde geçen hemen
hemen her ad eski
Türkçe adlardan ve deyimlerden kirilarak yapilmisa
benziyor. Nitekim
bu konusmamizda sana pek çok örnegini verdim.
16.
> 4 - Genis bir
katilimla gerceklestirilebilecek bilimsel calismalarin
> sonucu
hepimizi sasirtan bir kok-dile cikabilir.
PK. Bu dediklerine
katiliyorum.
17.
> 5 - Kim ne
derse desin ben, "batili dilbilim" isminde bir
> okul/ogreti
oldugunu dusunuyorum ve bu yuzden yalnizca bu okul > >
> tarafindan
onumuze konan ve bazi acilardan bilimselligi tereddutlu
> kurallara
bagli kalmamamiz gerektigini dusunuyorum.
PK. Bu görüsüne
kuskusuz katiliyorum. Zira, eski dinci dilcilerin
yapmis olduklari
olasilikla bu yolda idi. Dil türetme merkezleri
olarak çalisan
dinci okullarda Türkçeden sözcükler türetip, din
okullari yoluyla
yeni nesillere ve halka ulastirmak hiçte zor olmasa
gerek. Avrupanin
tarihinde VATIKAN'in emrinde adlari belli ünlü
okullar olmus ki
onlarin gizli isi, baska yazarlarin da belirttigi
gibi, çesitli
Avrupali gruplara birbirinden biraz farkli yeni
dillerin
yaratilmasi isi olmustur. Ayrica eski Avrupa tarihini
yazanlarin Vatikan
emrinde din adamlari olduguda arastiricilarca
bilinir bir
gerçektir. Onlarin neler yapmaya yetkili ve kudretli
oldugunu düsünmek
zor olmasa gerek. Hatta, denebilir ki bilgisayarin
bu kadar her ise
kullanildigi çagimizda, hiçte zor olmayan bilgisayar
programlari
sayesinde, bilgisayara bir taraftan Türkçe deyimleri
verebilirsiniz,
öteki taraftan da Avrupa dilleri için "anagram"
edilmis sözcükleri
dilediginiz sekilde alabilirsiniz. Çikistakileri
biraz da insan
eliyle cilaladiktan sonra, elinize milyonlarca
kullanilabilir
sözcük hazinesi çikar.
Ne ilginçtir ki,
VATICAN adinin Latincesi VATICANUS seklinde veriliyor
ki bu anagram
edilmis ad içinde Türkçe olarak su adlar islenmistir:
"O-ATa-I-KAN-US"
(Gök-ATA-Tanri HAN-OGUS'un adi), "O ATI KUN-US"
("Gün-Tanri
HAN-OGUS'un adi), ve "O ATI eÇE-HAN-US ("AY-Tanri
EÇE-HAN-OGUZ'un
adi) ve hepsi birden "O ATI CAN US" seklinde
Gök-Tanrinin
"CAN US" oldugunu tanimliyor.
18. Diyorsun ki:
> 6 - Sonucta
bir "kok-dil" bulunabilirse, bu hangi dil olursa olsun
> tum insanligi
ilgilendirmesi gerektigini dusunuyorum.
PK. Elbette ki
öyledir..
19.
> 7 - Eger Sumer
dilinde en az 1500 tane Turkce sozcuk varsa, GDK
> kuramlari hic
de hafife alinamaz, ancak yollar tartisilabilir.
>
PK. Ben Sümercenin
"ölü" bir dil olduguna inanmiyorum. Sümerce Dogu
Anadolunun en eski
bilinen diliydi ve o dil Türkçenin Anadolu
agizlarinda ve
Azerbaycan agizinda halen yasadigina kuvvetle
inaniyorum. Dogu
anadolu cografyasi insanlar tarafindan hiç bos
birakilmamis bir
cografya olduguna göre orada çok eskiden var olmus
bir dilin kolay
kolay ölmüs olacagini ben sanmiyorum. Günümüzde Dogu
Anadoluda,
Azerbaycanda, Iranda ve diger orta Dogu bölgelerinde
konusulan Türkçenin
Sümercenin günümüzdeki devami olmadigini bize
hangi dilci ispat
edebilir? Sümerceyi "ölü" saymak birilerinin isine
daha uygun
gelebilir.
20.
> Kapatmadan
evvel aklima dilin etkileyici gucu ile ilgili bir alinti
> geldi
Tevrat'tan...
>
> Musa Tur
daginda Rabbi ile ilk kez soylesiyor. Rabbi ona, Misir'a
> git ve
Israilogullarini oradan cikar diyor... Musa soruyor, peki
> onlara
gittigim zaman benim kimin gonderdigini soyliyim? Rab
> yanitliyor:
>
> TELL THEM THAT
I AM HAS SENT ME TO YOU!
> Turkcesi ile,
> BENI BEN OLAN
GONDERDİ!
>
> Sevgiler,
> Kamil
20. PK. Kamil bu
verdigin sözde bazi görüslerimi bildirmek isterim.
Evvela bu gibi
sözler asirlarin cilalanmis sözleridir. Neyin ne
oldugu Tevrat'ta
genellikle açik bir dille yapilmamistir. Tevrat'ta
bir sürü insanin
yaslari nerdeyse dogdugu saata kadar
tanimlanmaktadir.
Günümuz sartlarinda dahi bu kadar derinlere gidip,
pek çogumuz
atamizin ve anamizin yasini dahi hatirlayamazken, binlerce
sene evvelinde
dogmus sözde "Israil" ogullarinin adlarini bu kadar
hassasiyetle saymak
pek inandirici degil. Daha bunun gibi binlerce
misal verilebilir.
Zaten bütün bunlara inananlarin sayisi da günden
güne azalmaktadir.
Bu görüsümden sonra
su hususlara da dokunmak isterim.
20.1. PK "
Musa Tur daginda Rabii ile konustuguna" isaret ettin. TUR
adi Türkçe olarak
Gök-Tanrinin adidir ve ayni zamanda TUR/TÜRK
insaninin milli
adidir. "TUR dagi" deyimi bir anlaminda yine AY i
anlatir. Zira AY,
ayin ikinci yarisinda, gök yüzünde "basi karli bir
dag gibi"
gözükür ve basi gökte oldugu için o TUR'un dagidir. TUR
DAGI için
"Mount SINAI" denildigine göre, bu deyim "SIN-AI" seklinde
Türkçe
"SEN-AY" sözüdür. Böylece TUR Dagi ile "SIN-AI" (=>
SINAI)
ayni olup
"AY" i tanimliyor ve her haliyle Türkçedir.
MUSA adi Türkçe
"MA-US" ("Muhtesem Ous" ve "Muhtemesem Us")
anlaminda
sözünün degistirilmis
sekli olup bir anlaminda Gök-Tanri MA-OUS (Oguz)
adini temsil
ederken diger tarafta MA-O-US" ("muhtesem o US (akil)")
seklinde insan
US'unu (aklini) tanimlar. Tevrat'in efsanevi
tanitiminda MUSA da
zaten akilli ve kanunlar veren birisi olarak
tanitilir.
RAB sözü
"RA-aBa" seklinde "Gün-Tanri" nin baska bir adi olup Günes
Tanrisini ve ayni
zamanda "eR-ABa" ("Er APA") seklinde Gök-Tanriyi
tanimlar. Böylece
RAB adi dahi kirilmis bir kisaltmadir. Elbette ki
üçlü Gök-Tanri
OGUZlari gökte bulusup efsanevi sekilde konusurlar.
20.2. PK "TELL
THEM THAT I AM HAS SENT ME TO YOU!" ifadesini "BENI BEN
OLAN
GONDERDİ!" seklinde alman ilginç bir tefsir olmakla beraber, ben
derim ki sayet
ifade: "TELL THEM THAT "MAN" HAS SENT ME TO YOU!"
seklinde olsaydi o
takdirde senin "BENI BEN OLAN GONDERDİ!" tefsirin
dogru olacakti.
Izninle ben ifadeyi söyle görüyorum: MAN/MEN deyimi
Türkçe de birinci
sahis tek kisi zamiri olup insani tanimlar. Zaten
Türkçe "adam,
insan" sözlerinin Ingilizce karsiligi da "MAN/MEN"
seklindedir ve
Türkçeden alindigi bellidir. Ve ayni zamanda, "MAN/MEN"
Türkçe deyimi
"Ma-AN/hAN" seklinde Gök-Tanrinin adidir. Inanca göre,
Gök-Tanri insani
kendi seklinde yaratmistir. Böylece, eski Tur/Türk
dünyasinin
inancinda, MAN/MEN hem Tanrinin ve hem de insan oglunun
adidir.
Türkçe MEN/MAN
sözünün "birinci" kisi "TEK' sahis zamiri olmasi çok
manalidir.
Anlasilan sudur ki Tur/Türk dilinde kisisel zamirler
"Gök-Tanrinin
adi ile tanimlanmistir. Bu kavram diger dillerde de
böyledir. Hepsi de
Türkçe kök sözcüklerle yapilmistir. Nitekim,
Ingilizce
"I" Türkçe "AY" deyiminden AY-Tanrinin adina izafeten
verilmis bir
zamirdir. Dikkat edilmelidir ki "I" da birinci kisi
"tek"
sahis zamiridir. Arapca bilinen ZAMIR sözü Türkçe "AZ-Ma-I-R"
("Essiz Ma Bir
ER") deyiminden olmalidir ki yine Gök-Tanriyi tanimlar.
"I"
isareti ayni zamanda "BIR" sayisinin adidir.
20.3. PK Kamil bu
verdigin: "TELL THEM THAT I AM HAS SENT ME TO YOU!"
sözünde var olan
bir inceligi isaretlemek istiyorum. Bence, bu sözün
asli: "TELL
THEM THAT "MA AY" HAS SENT ME TO YOU!" seklindedir.
Türkçe "MA
AY" deyimi "AY-Tanrinin", diger bir ad ile "AY-HAN" in,
Oguz-Kaganin ikinci
oglu, adidir ki tersinden okundugunda ve
"anagrammatize"
yoluyla Ingilizcede oldugu gibi, "I AM" sekline
getirilmistir. Böylece
çok iyi bildigin Tevrati belki düzeltmek
gerekir. Bu arada,
Tevrat'in baska bir adinin "TORAH" Türkçe
"TORA/TÖRE"
olduguna dikkatini çekmek isterim. Ayrica TORAH Türkçe
"TUR-AHA"
("TUR AGA") adidir ki o da yine hem Türkçe Gök-Tanrinin
adidir ve hem de TUR/TÜRK
milletinin adidir.
20.4. PK Ayrica,
Oguz Kagan destaninda, Satir 245-246: Oguz Kagan der
ki:
"AY, sen munda
beglerge bolgil baslik"
"MA menglep
senge AD bolsun kagarlik,"
Benim serbest
tercümemle:
"AY sen burada
beylere bas ol"
"Bundan sonra MA
sana AD olsun".
Böylece, AY
(AY-HAN) Türkçe "MA AY", yani "Muhtesem AY" oluyor.
Bence, bu Türkçe
deyimin degistirilmis hali "MA I" ve ondan sonra da
"I AM"
seklini aliyor.
***
20.5. PK Ikinci
iletine de DEUTERONOMY adindan bahsettin. Bu ad
"DE-U-T-ER-O-NOMY"
seklinde ayrilip "NOMY-DE-OT-ERU" seklinde yeniden
düzenlendiginde
Türkçenin "NAMIDE OT-ERU" ("Nami idi OD-Eri", "Adi idi
'OD ERI' ",
günümüz Türkçesi ile "Adi Günesdi") anlamli Türkçe
Gün-Tanriyi
(Günesi) tanimlayan bir deyimden kirilmis oldugu
görülüyor.
Sözlüklerde bunun için verilen tanimlama ise Ingilizce
olarak söyledir
(WCD, 1947, p. 275):
"DEUTERONOMY:
The fifth book of the Pentateuch. It contains a
repetition of the
law of Moses."
EB, (1963, Vol. 17,
p. 493) su tanimlamayi buluyoruz:
"Pentateuch is
the name of he first five books of the Old Testament,
Genesis, Exodus,
Leviticus, Numbers and Deuteronomy which embody the
Law of Moses and
hence are called also TORAH."
Bilhassa dikkat
etmeliyiz ki bu kitaplarin bir baska adi olan "TORAH"
Türkçe
"Tora/Töre" ("adet, anane, kanun") anlamli deyimdendir.
Torah/Tora/Töre adi
eski Tur/Türk dünyasinda insanlarin dinsel ve
sosyal hayatini
düzenleyen ve kendilerini gerek birbirleriyle ve
gerekse devletle
olan iliskilerinde idare eden gelenek, kanun ve
kurallarinin toptan
adidir. Torah'nin "Moses'in Kanunlari" adi ile
anilmasi aslinda bu
kanunlarin Oguz Törelerinden alinmis oldugunun en
açik isaretidir.
Türkçede "törenin kestigi parmak incimez" degimi
vardir ki bu deyim
"töre" sözünün Türk kültüründe "kanun" oldugunu
gösterir. Üstelik
"kanun" sözü de Türkçe "kün-an" (gün-han) sözünden
gelir ki yine
Günesin adidir. Bu da Gün-Tanri OGUZ dini kavraminda,
insanlar için
"adalet vermenin" ne kadar önemli bir kavram oldugunu
isaretler. Tur
dünyasinin töresinde çok önemli kavramlara Gök-Tanrinin
adini vermek vardi
ki bu töreye göre insanlara adalet veren "kan-un"
adi da yine
"kun-an" ("Kün-Han") adindan oluyor. Yukarida verilen
DEUTERONOMY adi da
bunu kanitliyor.
Ayrica PENTATEUCH
adi, bence, kirma yoluyla Türkçeden yapilmis bir ad
olup, bir
anlaminda, Türkçe "PENTE-ATA-ÜÇ" ("Bendi ATA Üç",
"Üç-Ata
bendim")
anlami ile eski Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanri kavramini
isaretliyor. Adin
Grekçe "penta" (bes" sözünden geldigi etimolojisi
bence yaniltmacadan
baska bir sey degildir.
***
20.6. PK Degerli
Kardesim Kamil. Ayni konu ile ilgili ikinci iletinden
da bazi hususlari
buraya aktardim ve onlari da burada yanitlamak
istiyorum. Böylece
ikisi bir arada olsun. Ikinci iletinde Tevrat'tan
isaretledigin bazi
kisimlar üzerinde duracagim.
20.6.a PK GENESIS
11: 1-10 bölümünü ben de daha önceki iletilerimde
vermistim ve onun
içerigi hakkinda konusmustum. Simdi sen de tekrar
dile getirmissin.
Bendeki kopyalarinda Ingilizce olarak verilen
metindeki deyimler
senin verdiklerinden biraz daha farklidirlar.
> GENESIS 11:1 -
"And the whole earth was of one language, and of one
speach".
(Bütün dünya bir
dil konusuyordu).
20.6.b PK Bu
ifadeler Orta Doguda yazildigina göre, bilhassa Orta
Doguda konusulan
diller en basta kasdedilmektedir. O bölgenin eski
insanlari SUMER,
KANAN (KUN-HAN), Kaslar, Turukkular. Mitanniler,
Hurriler, Masarlar,
Medeler, Mitanniler, ve daha pek çok diger çok
ileri medeniyet
seviyesinde Tur insanlari olduklarina göre, dogal
olarak, dilleri de
TUR dili ve dolayisiyle Türkçe idi. Böylece
Tevrat'ta
bahsedilen ve dünyanin konustugu bu tek dil olasilikla
Türkçeden baskasi
degildi. Sümercenin Türkçeye benzemesi gerçegi ve
kazilarda bulunan
eski yazitlar ve eski Misir yazilari da bunu
gösteriyor.
GENESIS 11:6 - And
the LORD said, (baska bir kopyada "Jehovah said"
deniyor):
>
> "BEHOLD,
THEY ARE ONE PEOPLE, AND THEY HAVE ALL ONE LANGUAGE; AND
> THIS IS ONLY
THE BEGINNING OF WHAT THEY WILL DO; AND NOTHING THAT
> THEY PROPOSE
TO DO WILL NOW BE IMPOSSIBLE FOR THEM. 7 - COME, LET
> US GO DOWN,
AND THERE CONFUSE THEIR LANGUAGE, THAT THEY MAY NOT
> UNDERSTAND ONE
ANOTHER'S SPEECH."
20.6.c PK Bu
ifadede, "o tek dili konusanlarin" nasil kiskandirici
bir grup oldugu çok
açik bir dille yaziliyor. Onun içindir ki onlarin
dilini
karistirarark onlari birbiriyle anlasamaz hale getirip
birbirine düsman
yapma ve birbirinden uzaklastirma hedef edilmektedir.
Bu iste de basarili
olmuslardir. Türkçe kirma yollu
yabancilastirilmis
ve Türkçeyi konusanlarin dini, dili ve kimligi
degistirilerek
birbirlerine düsürülmüs ve dünyada büyük bir kargasa
yaratilmistir.
Elbetteki bu kargasa kisa bir zamanda olmamistir.
Fakat hedef
bellidir ve emel uzun vadelidir.
Karistirilan dil
kendilerine ait bir dil degildir. Sayet öyle
olsaydi, elbetteki
karistirilmasina gerek olmayacakti. Anlasilan
sudur ki,
karistirilmasi istenilen "dil" topluma önder olmus,
medeniyet vermis,
töreler ve kanunlar getirmis, hükümran bir millete
aittir. O da
TUR/TÜRK ulusudur. O takdirde dilin karistirilmasinda,
onu konusanlarin
birbirine düsürülmesinde, bölünüp parçalanmasinda hiç
bir sakinca yoktur.
Netice de onlar zayif düstükce onlarin kontrol
edilemeyen ruhlari
yavas yavas kontrol atina alinabilir.
***
>
> GENESIS 11:9 -
THEREFORE ITS NAME WAS CALLED BABEL, BECAUSE THERE
THE LORD
> CONFUSED THE
LANGUAGE OF ALL THE EARTH; AND FROM THERE THE LORD
> SCATTERED THEM
ABROAD OVER THE FACE OF ALL THE EARTH.....
20.6.d PK Tanri
(LORD) kendi yarattigi insanlara hizmet eden bir dilin
karistirilmasina nasil
önayak olabilir? Insanlarin dillerinin
karistirilip
birbirlerine düsürülmesinden Tanri nasil hoslanabilir?
Yoksa Tanri kendi
yarattiklarindan "öc alan" bir Tanrimidir? Üstelik
"Tanrinin"
kendi gücü yaninda bir hiç olan bu yarattiklarina karsi bu
kadar siddetli kin
gütmesi neden? Fakat, bu ifadenin içine islenmis
gizli
"emir" dünyada tek dil olarak konusulan dilin karistirilmasina
bir
"kanuniyet" saglamak emelini güdüyor olsa gerek. Tanri öyle dedi
ben de yaptim
kabilinden.
***
>
> God
Commissions Moses - EXODUS
>
> 3, 13 - Then
Moses said to God, "If I come to the people of Israel
> and say to
them, the God of your fathers has sent me to you", and
> they ask me,
"What is his name?" what shall I say to them? 14 - God
> said to Moses,
>
> "I AM WHO
I AM"
>
> And he said,
"Say this to the people of Israel,
>
> "I AM has
sent me to you."
>
> ... this is my
name for ever, and thus I am to be remembered
> throughout all
generations...
>
20.6.e PK Bu
metinin benzeri olani hakkinda yukarida görüsümü
bildirdim. Yalniz
dikkat edilmesi gereken sudur ki "I AM" deyimi
Türkce
"MA-AY" deyimi olup AY-Tanriyi tanimlar. O da diyor ki bundan
sonra
"MA-GÜN" degil "MA AY" (I AM) vardir. Böylece eski
"Gün-Tanriyi
unut" görüsünü
izleyiciye telkin ediyor. Unutulmasi istenilen ise
eski Tur dünyasinin
üçlü Gök-Tanri dini ve onun tanrisidir.
Burada yalniz
EXODUS sözüne dokunmak istiyorum. Söyle ki:
EXODUS sözü, X=KUS
ile, "EKUS-OD-US" seklinde "OGUZ-OD'UZ" Türkçe
deyimi olup
Gün-Tanri "OD (Atesh) OGUZ'u" yani "Günesi" tanimlar.
Böylece, efsanede
aslinda Misirdan "çikan" "günes" ve Gün-Tanri
OGUZdur. Günes yine
de her gün Misir üzerinde parlar. Fakat asil
oradan çikmis olan
eski TUR Masar'in ER-OGUZ / RA-OGUZ Gök-Tanrisidir.
EXODUS efsanesinde,
Kizil denizden geçis esnasinda korkunç bir
ruzgarin estigi
belirtilir. Böylece, o gecede denizin yarilmasi ile
oradan geçenler
aslinda insanlar olmayip bir insan kimliginde
efsanelestirilmis
doga gücü olan "YEL/EL" oldugunu bilmek durumu
açikliga
kavusturur. Eski Masar/Misir Fravunlarinin "yelli" bir
denizde kendilerini
sulara gömeçek kadar aptal olduklari her halde
sanilmamali.
***
>
> Future Glory
of Zion - ISAIAH
>
> 60 - Arise,
shine; for your light has come, and the glory of the
> LORD has risen
upon you...
>
> 61, 19 - The
sun shall be no more your light by day, nor for
> brightness
shall the moon give light to you by night; but the LORD
> will be your
everlasting light, and your God will be your glory,
> Your sun shall
no more go down, nor your moon withdraw itself; for
> the LORD will
be your everlasting light, and your days of mourning
> shall be ended.
20.6.f PK Burada
iki ad üzerinde durmak gerekir.
20.6.f.1) Birincisi
ZION adi olup aslinda Türkçe "aZ-I-hAN" (Essiz
AY-HAN")
adinin degistirilmis sekli olup Ay-Tanrinin adidir, yani
Oguz-Kagan'in oglu
AY-HAN'in adidir. Gök-ATA-Tanri ve Kün-Tanri
(günes) Tanrilik
tahtindan düsürülüp, yani üçlü Gök-Tanri dini yikilip
onun yerine yeni
dinler getirildiginde, eski Türk dünyasinin
AY-Tanrisi (AY-HAN)
Tanri olarak onun yerine getirilmis. Böylece adin
asli eski Türk
kültüründen gelmektedir. Bu yazida yukaridan ber
yaptigimiz pek çok
açiklamalar da zaten hep bunu kanitlamaktadir.
20.6.f.2) Ikinci ad
ise ISAIAH adi olup Türkçe "ISA-AI-AHa" ("Isa AY
Aga")
deyiminin degistirilmis halidir. Baska bir deyimle "ISA AY HAN"
tanimlamasi olup
ISA'nin "AY-HAN" oldugu gerçegi örtülü bir sekilde
onu anlayanlara
anlatilmaktadir.
20.6.g) Ayrica son
ifadelerin üzerinde durmak gerekir. Görüldügü
üzere, metin
günesten, gün isigindan, aydan ve ay isigindan bahsediyor
ve böylece hep eski
Türk dünyasinin Gün-Tanri ve Ay-Tanrilari ima
ediliyor.
"Gündüzleri Günes senin isigin olmayacak" (The sun shall be
no more your light
by day) demekle bundan sonra "günesin" yok olacagi
düsünülemez; fakat,
ne var ki bu ifade ile günes eski Tur/Türk
dünyasinin
dininden, yani "Gün-Tanri" tanriliktan çikariliyor ve
"Gök-Tanri
olarak reddediyor. Ayrica Ay-Tanrinin akligi da "gecede
Ayin parlakligi
sana isik vermeyecek" (nor for brightness shall the
moon give light to
you by night;) demekle yine eski Tur dininin "AK
AY-Tanri" si
da reddediliyor. Baska bir deyimle eski Tur/Türk
dünyasinin dini
AK-HAN dini taninmaz hale getiriliyor ve bundan sonra
onun ortadan
kaldirilmasi ugrasisi yeni tanimlamalarla baslatiliyor.
AK-HAN reddedilince
geride kalan KARA-HAN dinsel tanimlamasi oluyor ki
o da eski dinin
yerine getirilen yeni dinlerin yeni TANRI kavrami
oluyor.
Sizin verdiginiz
bundan sonraki metinde, Tanri adi "LORD" olarak
geçiyor ki bu ad
Türkçe AKA, AGA, AHA, EKE sözcüklerinin karsiligidir.
Dikkat edilmelidir
ki LARTH ve LAR deyimleri Etrüsklerin "Koruyucu
Tanrisi"
anlamindaydi. Böylece, "LORD deyimi de yine TUR asillidir.
Gerçekte, LORD sözü
üçlü Gök-Tanrinin kisaltilmis sekli olmalidir.
Söyle ki:
a) Türkçe: "uL-O-eR-aDA"
("ULU O ER ATA") ki Gök ATA-Tanrinin adi olup
"LORD"
seklini almistir;
b) Türkçe:
"aL-O-eR-aDA" ("AL O ER ATA") ki Gök Gün-Tanrinin adi olup
"LORD"
seklini almistir;
c) Türkçe:
"aLa-O-eR-aDA" ("ALA O ER ATA") ki Gök AY-Tanrinin adi
olup "LORD"
seklini almistir.
Tevratin bendeki
kopyasinda Lord yerine "Jehovah" adi geçiyor ve
metinler arasinda
da tam bir aynilik yok. Çesitli terimler
kullaniliyor.
Bendeki kopyasindan verdigim Ingilizce metinler
söyledir.
ISAIAH 60:1 Arise.
O woman, shed forth light, for your light has come
and upon you the
very glory of Jehovahhas shone forth. 2 For, look!
darkness itself
will cover the earth, and thick gloom the national
groups; but upon
you Jehovah will shine forth, and upon you his own
glory will be seen."
HoliScriptures 1984 issue.
ISAIAH 60:19
"For you the sun will no more prove to ve a light by day,
and for brightness
the moon itself will no more give you light. And
Jehovah must become
to you an indefinetely lasting light."
20.6.h Ifadenin
bundan sonrasi büyük bir gizlilik içine gömülüyor ki
bu ifadeler, senin
verdigin gibi Ingilizce olarak söyledir:
> but the LORD
> will be your
everlasting light, and your God will be your glory,
> Your sun shall
no more go down, nor your moon withdraw itself; for
> the LORD will
be your everlasting light, and your days of mourning
> shall be ended.
20.6.i Bu ifadede
sözü edilen LORD kelimesi JEHOVAH (YEHOVAH, YHWH ve
ADONAI), J=Y,
adlari ile ayrica tanimlanarak onunla ayni oldugu
belirtiliyor. Bu ad
için sunlari söyleyebiliriz:
Jehovah = YEHOVAH
yahut Hebrew name "YHWH" ki bu ad içinde Türkçe hem
"AY ve hem de
"HAVA" adlarini buluyoruz ki birisi AY-Tanrinin adidir
ve digeri ise Arzin
etrafini saran ve Türkçede "HAVA" adi ile bilinen
HAVA olmalidir.
HAVA'siz canlilarin olamayacagi için HAVA da Tanri
gibi can veren olup
kendine göre bir Gök-Tanridir. Böylece "HAVA"
tanri olunca
Semitik gruplarin Sumerlerden aldiklari "ENLIL" ("YEL
TANRISI")
kavrami da yeniden gündeme geliyor. Hebrew adi olarak geçen
EL, ELI, SAMUEL ve
ELIJAH gibi peygamber ve/veya ilah adlari Türkçe
"EL/YEL"
sözünden kaynaklanir.
ELI : (A high
priest of Israel, in whose care SAMUEL was trained.)
Halbuki SAMUEL adi
ise Türkçe "SAM-YELI", ki "güneyden sicak ve zorlu
esen bir yel
olup" Hebrew mitolojisinde kisisellestirilmis ve
ilahlastirilmistir.
ELI sözüde zaten Türkçe "EL/YEL" sözüyle aynidir.
Samuel adinin
asagida verdigim tanimlamasi da bunu isbat ediyor.
SAMUEL [Hebrew
Shemuel, literally, "his name is EL (GOD)]. A famous
Hebrew judge and
prophet." (WCD, 1947, p. 879).
Bu tanimlamadan da
görülüyor ki Samuel gerçekte Türkçe "EL/YEL" olup
"Hebrew'lerin
"YEL" tanrisidir. Zaten AZRAIL adli "can alici" melek
te Türkçe
"AZ-RA-IL" seklinde "Essiz Günesli (sicak) Yel" anlaminda
öldürücü bir YEL
olsa gerek.
Ikinci ad ise
ELIJAH, Türkçenin "YELCI-AHA" deyiminden kirilarak
yapilmis bir ad
olup, Ingilizce olarak söyle tanimlaniyor: "A great
Hebrew prophet of
the 9th century B.C. " (WCD, 1947, p. 323).
ELISHA, a Hebrew
prophet , disciple and successor of ELIJAH;
Jehovah =
"ADONAI" Türkçe "ADUN- AY" ("senin adin AY") (Holy
Scriptures,
Appendix, p. 1640).
***
21. Görülüyor ki
"anagram" teknigi bütün bu adlarda da enine boyuna
kullanilmistir.
Onun basit olmakla beraber ne güclü bir teknik
oldugu, Türkçeyi ve
Türkçenin deyimlerini ne kadar kolaylikla
degistirdigi
gerçegi bir daha ortaya çikiyor.
22. Bu konusmada
verdigim açiklamalardan görülüyor ki eski Türk
dünyasinda eski
üçlü Gök-Tanri DINi ve onun DILi olan Türkçe
birbiriyle sarmas
dolastir. Nereye dönsen Tanriyi ve onun yaninda da
Türkçeyi
buluyorsun. Günesin adi hemen hemen her seye ad olarak
verilmis. Hatta
"alfabenin harflerinin adlari" dahi eski Tur/Türk
dünyasinin üçlü
Gök-Tanrisini tanimlayan Türkçe deyimlerden
verilmistir.
Böylece Gök-Tanrinin adi her sözcügün içinde geçer.
Onun içindir ki
Türkçe TUR dili, OGUZ dili ve GÜNES dili olduklari
gibi ondan
kaynaklanarak gelistirilmis diller de bir Günes dilidir.
Çünkü Gök-Tanri adi
olan TUR, OUS, EUS, OGUS, OKUS, BIR, PIR, PIR-O,
BIR-O, GUN, KUN,
CON, GIN, KIN ve onlarin çesitleri olan kök sözcükler
her dillerde vardir.
23. Bence, eski
Tur/Türk dünyasinin Gök-Tanri dini uzun vadeli
karalama ve zor
kullanma yöntemiyle, bir yikma ve yok etme girisimine
hedef edilip
yikildiktan sonra Tükçe de gerilemeye baslamistir.
Bununla beraber
yine de eski muhtesem varligini devam ettirmektedir.
Bundan sonra daha
da gelisip zenginlesecegine inaniyorum. Elbette ki
Türkçe kendisinden
türetilen yeni dillerden gerisin geriye bazi
sözcükler de
almistir. Bu da dogaldir. Türklerin Islamiyeti kabulunden
sonra da
Islamiyetin etkisinde hem Arapcadan ve hem Farscadan
sözcükler almistir.
Hele son zamanlarin politik baskilari altinda
Türk dünyasinin
büyük bir bölümü neredeyse ata yadigari Türkçesini
bile kaybetme
yoluna itilmisti.
24. Bence, eski
Gök-Tanri dini yeni dinlerin gerisinde kalmis olmasina
ragmen onun tamamen
kayibolduguna inanmiyorum. Türk kültüründe
olasilikla
Mevlevilik, Bektasilik, Alevilik, Yesevilik, vs. gibi adlar
altinda yine de
yasadigina inaniyorum. Olabilir ki eski Tur/Türk
dünyasinin
Gök-Tanri dini gelecekte yine de insanlik kültürüne çok
büyük katkilarda
bulunabilir bir gelisme gösterecektir. Gök-ATA
Tanri, Gün-Tanri
(Günes) ve AY-Tanri (Ay ki insan oglunun onun üstüne
ayagini basmakla
eski bakireligini kaybetmistir) ve onlarin geçmiste
ortak adi olan OGUZ
ve TUR adlari insanligin dilindedir ve
kaderindedir.
Sayin arkadaslar ve
Kamil yazimi bu kadar uzattigim için özür dilerim.
Fakat baska türlü
konuya, kendi yönümden, biraz olsun açiklik
getirecegimi de
sanmadim.
Selam ve sevgiler,
Polat Kaya
Ekim 02, 2002.
Kamil KARTAL wrote:
>
> Merhaba Polat
Abi,
>
Uzun suredir ilgimi
ceken bir nokta var. Ben dinler tarihi uzerine
kendi capimda
oldukca ciddi arastirmalar yapmis birisiyim.
Turklerin dini
hakkinda, uclu Gok Tanri dininin yapisi hakkinda
anlattiklariniza
dair kaynaklara nasil ulasabilirim? Ozellikle
merak ettigim konu
su, bu verdiginiz bilgileri tarihlendirme
acisindan da
onaylayan baska bilimsel calismalar var mi? Yoksa
bunlar kisisel
bulgulariniz mi ve Turk din tarihini Sumer donemine
baglarken Sumerce -
Turkce sozcuk alis-verisini mi baz aliyorsunuz,
bu yeterli mi?
Yeterli mi cunku, Sumerleri bir Turk dili konustugunu
dilbilim dunyasinin
kabul etmedigini (hatta olse de etmeyecegini)
biliyoruz.
>
Bu soruyu sormamin
nedeni ise su: Bence dillerin ve dogal surecte
de kulturlerin
birbirini etkilemeleri icin onerdiginiz "din" boyutu
hem mantikli hem de
dogru; bunu belki de en iyi bilen, besmele ile
yemege oturan,
arapca namaz kilan, birbirimizi gordugumuzde selam(u
aleykum) diyen ve
Tmur beyin de bir ara dikkat cektikleri gibi coluk
cocugumuza arap
isimleri koyan biz musluman Turklerizdir herhalde.
Arap kulturunun en
buyuk temsilcisi olan Islamiyet, sadece biz
Turklerin degil,
tum inanirlarinin iliklerine kadar islemistir.
>
Siz diyorsunuz ki
(benim anladigim kadariyla),
>
"-ilk gelismis
din Turk uclu Gok Tanri diniydi ve bu, Sumer'de
(gunes tanri
uclemesi), Misirda [Osiris-Isis-Horus = Ra (gunes tanri)
uclemesi], Latin Amerika
uygarliklarinda (gunes tanri ve benzer
uclemeler),
Hindistan'da (brahma-visnu-siva uclemesi), hristiyanlikta
(baba-ogul-kutsal
ruh uclemesi),... gibi degisik bicimlerde
kolaylikla
gorulebilir. Bu din, gecen zamanla ve diger etkenlerle
degisime ugradi,
diNde baslayan ayrilik ve bilincli/kasitli degisimi
ise diLdeki
baskalasim ve bolunmeler izledi ve bunlarin tumu belirli
bir elit kitle
tarafindan baslatildi..."
>
"aqua"
gibi bazı latince sözcüklerin anagram yoluyla incelenmesi
etkileyici geliyor.
Hatta bu acidan "anagram" mantigi belki de
gunumuz dilbilimine
yeni bir bakis kazandirabilir ama her bilim
dalinin oldugu gibi
dilbilimin de kendi isleyis yasalari var ve bu
yasalar
"anagram"i pek kabul edecege benzemiyor. Daha onceleri
yuksek sesle
dusunurken onerdigim kuralsizlik kurali da pek akilci
bir sey degildi
cunku ille de her zaman her yerde uygulanabilir bir
kural araniyor.
>
Bu acidan sizin
oneriniz, bir taraftan dilbilimin etkilesimini
gerekli kilarken,
diger taraftan onunla sinirli kaymamayi ongoruyor,
ki bu da bana makul
gelen bir sey. Siz, beni cevirmen olarak
kullansaydiniz
derdim ki, siz kok-dile ulasmak icin bir coklu-ortami
zorunlu
goruyorsunuz. Yalnizca alaninda uzman dilbilimcilerin
degil, ayni zamanda
tarihci, turkolog, kazibilimci, fizikci,
yerbilimci, mimar,
vs. lerin de ortak incelemesi ile kok-dil ortaya
cikarilabilir.
>
Bu noktada,
kok-dilin Turkce oldugundan hareketle yola cikmak
fikrine genis bir
bilimsel katilim gosterilebilecegini ve dolayisi
ile bilim
dunyasinin guclu akintisina karsi kurek bile
cekilemeyecegini
dusunuyorum. Ama "kok-dil" mantigini, Turkce dahil
yasayan veya olu
tum dillerinden bagimsiz tutan boyle bir coklu
katilimin ise,
belki de ister istemez Turkce ile karsilasabilecegini
olasiliklar
arasinda guclu bir yerde goruyorum.
>
Boyle bir
calismanin sonucunun Turkce'ye cikmasi on-zorunlulugu
olmadan,
milletlerotesi, kulturlerotesi bir yaklasim sergilenebilir
mi? Bilimsel deger
tasiyan ve insanlik tarihini ilgilendiren cok
onemli bulgular ile
hayali varsayimlar, sozunu ettigim bu on-
kosullarin dogal
urunu olarak birbirine karisiyorlar.
>
Eger
"anagram" bir on-kosulsa, bunun su asamada biliadamlarinin
ilgisini ceken bir
yonunu aramak lazim, ki o yon de dilbilimde
degil,
toplumbilimde veya dinbilimde olabilir. Dilbilimci de bundan
bana ne, ben
namazişmi kiliyorum diyip yuz cevirebilir.
>
Veyahut
"Kok-dil Turkcedir." bir on-kosulsa, vatan ve milletine
duskun, hayran
birkac Turkten baska boyle bir arastirmaya
katilabilecek
hicbir Ingiliz ya da Ibrani bulmak olasi degil. Kendi
dillerini kok-dil
olarak ileri surdukleri calismalari okuyorum, her
biri cok zorlama
tevillerle sonucu ocaya ya da bucaya bagliyorlar.
>
Olay oyle bir hal
almis ki, dilbilimcilerin kendi baslarina bir "son
soz"
soyleyebilmelerinin mumkun olmadigi bu olay artik bir "kok
diller"
savasina donusmus. Boyle karisik bir ortamda da dilbilim
kendi kanunlarini
koymus, su, su ve su olmadan bize gelmeyin diye.
>
Simdi, Turk dilinin
ozgun bir yapisi var ve bu essiz. Sozunu
ettigim
diger kuramlarda da
"cok eski donemlerde bir dil vardi ve bu dil
mukemmek derecede
mantik ve matematik diliydi..." diyen diger
milletlerden
kuramcilar, bir tek o dilin adi Turkceydi demeyi
nasilsa unutmuslar,
verdikleri tum tarifler birebir Turkceye uyuyor!
Boyle kuramlari
okuyan bir Turk de hemen iskilleniveriyor: "-Yahu,
senin bu dedigin
dil Turkceeee..."
>
Cok acildim galiba
ve toplarlayamayabilirim...
>
Sonuc ve ozet:
>
1 - Dilbilim kendi
basina bir kok dil bulmak icin tumuyle
yetersizdir.
2 - Herhangi bir
dile bagli olmadan, once "kok-dil"in mantiksal
cozumlemesi
yapilmalidir. Chomsky "evrensel gramer" kuramini ortaya
attiginda dogru mu
demistir yoksa yansimali sozcukler mantigi daha
mi dogrudur?
3 - On-kosullar
olmadan "anagram" daha kolay anlasilabilir (ve
gecenlerde yazdigim
"irmak-kirma hikayesini kisisel olarak gayet
mantikli buluyorum,
Tevrat'i yutmus birisi olarak bu tur "ben-ben-
ben" merkezli
yaklasimlarla nelerin nasil bolunmus olabilecegi
konusunda cok genis
fikirlerim var).
4 - Genis bir
katilimla gerceklestirilebilecek bilimsel calismalarin
sonucu hepimizi
sasirtan bir kok-dile cikabilir.
5 - Kim ne derse
desin ben, "batili dilbilim" isminde bir
okul/ogreti
oldugunu dusunuyorum ve bu yuzden yalnizca bu okul
tarafindan onumuze
konan ve bazi acilardan bilimselligi tereddutlu
kurallara bagli
kalmamamiz gerektigini dusunuyorum.
6 - Sonucta bir
"kok-dil" bulunabilirse, bu hangi dil olursa olsun
tum insanligi
ilgilendirmesi gerektigini dusunuyorum.
7 - Eger Sumer
dilinde en az 1500 tane Turkce sozcuk varsa, GDK
kuramlari hic de
hafife alinamaz, ancak yollar tartisilabilir.
>
Kapatmadan evvel
aklima dilin etkileyici gucu ile ilgili bir alinti
geldi Tevrat'tan...
>
Musa Tur daginda
Rabii ile ilk kez soylesiyor. Rabii ona, Misir'a
git ve
Israilogullarini oradan cikar diyor... Musa soruyor, peki
onlara gittigim
zaman benim kimin gonderdigini soyliyim? Rab
yanitliyor:
>
TELL THEM THAT I AM
HAS SENT ME TO YOU!
Turkcesi ile,
BENI BEN OLAN
GONDERDİ!
>
Sevgiler,
Kamil