TÜRKçE Hint-Avrupa ve Sami dillerin ve olasilikla diger dillerin de kaynagi olan "BIR-ATA" (proto) dildir
Fahri Yurtsever Bey ve Degerli Arkadaşlar,
Merhaba. Araya başka işlerim girdi ve yanitiniza ancak şimdi
cevap verme firsati buldum. Yaziniza, diğer yazilarimda olduğu gibi,
yine satirlar arasinda ikili konuşma şeklinde yanit
vereceğim. Bu arada peşinen belirtmek isterim ki yazilarim,
vasiflandirdiğiniz gibi "Kuran mucidliği" değil,
bilakis her biri çok ayrintili yazilmiş, delilleri ile verilmiş
bilimsel yazilardir. Bu benzetmenizle yanliş dali sallamişsiniz. Bu
yazim da delillerle dolu bir yanittir. Umid ederim sonuna kadar okursunuz ve
gerekirse tekrar tekrar okumaniz faydali olur. Ben bana düşeni yaptim, siz
de size düşeni mantikli bir şekilde, karalama oyunlarina sapmadan,
yapmalisiniz.
Dediniz ki:
Polat bey, itirazımın gösterdiğiniz çabaya
olmadığını söylemiştim, sunuş biçiminiz ve
yaklaşımınıza. Yaklaşımınız ne
metedoloji, ne tarihsel gelişim içermiyor. Hırsızlık
üzerine bina ediyor ve "Kuran mucidlerini"
çağrıştırıyorsunuz.
Polat Kaya: Sunuş biçimim de hiç bir sorun yok. Size yer çekimi
kanununu anlatmiyorum. Dillere ait bazi sözcüklerin tanitimini yapiyor ve
onlardan neticeler çikariyorum. Gayet açik ve ayrintilari ile yapilan bir
tanitim. Ne metodoloji si bekliyorsunuz? Siz, yanliş ve ön yargili
görüşlerinize göre, bazi beklentilerinizi bulamayinca, yine kendi
görüş ve anlayişiniza göre genelleme yorumlari yaparak konuyu
yanliş yöne çekiyorsunuz.Yeni buluşlar yeni sunuşlar içinde
tanitilir. Buluşumu ben kendi görüşüm içinde yaparim. Siz okuyucu
olarak ona uymak zorundasiniz. Üstelik konuyu kavrayamadiğiniz için ortaya
yeni bir konu atip başka tarafa yönlendirmeğe çalişiyorsunuz.
Örneğin, "Kuran mucidlerini"
çağrıştırıyorsunuz" demeniz
yakişiksiz bir benzetme. Ayip etmişsiniz. Böyle sinsice yaptiğiniz
bu benzetmenin sebebi tanittiğim konuda çok yüzeysel oluşunuzdan,
daha derin konulari kavrayamadiğinizdan ve düşünemediğinizden
olsa gerek. Buna rağmen belli ki karalamayi pek mahirane beceriyorsunuz.
Bu da bana bu tartişmada samimiyetsizliğinizi
çağriştiriyor. Elbetteki düşünmek ve tanitilan yeni bir konuyu
kavramak çok zor bir iştir, fakat kurnaz bir eda ile karalama ve küçültücü
ifadeler kullanma çok daha kolaydir. Sizde, konu hakkinda izah edici ve
aydinlatici bir katkiniz olmadiğindan kolay yolu seçmişsiniz.
Bununla beraber, tanittiğim konunun önemli oluşu nedeniyle, diller
konusundaki bu buluşumla ilgili bazi şüphe ve sorularinizi
aşağida yanitlayacağim.
"Yaklaşımınız ne metedoloji, ne
tarihsel gelişim içermiyor" dediniz. Sözcüklerin yapilişi
hakkinda bir matemetiksel formül beklemeniz yanliş ve yersiz. Sözcükler
insanlar tarafindan yapilmiş olgulardir. Doğa kanunlarini izlemezler.
Bati dillerine ait her sözcüğü kendi yapisinda ve kendisine atfedilen
anlam içinde incelemek gerekir. Verilen ad olgulari (etimolojik) bilgiler ise
yanliş ve hem de yanilticidir. Çünkü sözcüklerin yapilişina
kaynak olan metinlerin gizlenmesi istenmişdir. Yalniz, sözcüklerin Türkçe
metinlerden yapilişinda ne gibi hilelerin kullanildiği hakkinda
bilgiler verilebilir ki bunlari çeşitli yazilarimda zaten
vermişimdir. Polat Kaya Arşivindeki pek çok yazilarimda bunlari
bulabilirsiniz.
Günümüzde konuşulan Bati dillerinin yapimsal dil olduklari bilinen
gerçektir. Onlara kaynak olarak Latince ve Grekçe diller gösterilir ki bu yari
gerçek yari yalan olan bir tanimlamadir. Evet görüntü bakimindan, bu
ifade gerçek olarak alinabilir. Zira Bati dillerindeki pek çok sözcükler
Grek ve Latin dillerindeki sözcüklere benzerler veya aynidirlar. Fakat asil
gerçek "temel" addedilen bu dillerin bile Türkçeden yapilmiş
olduklaridir. Bunu kimse bilmez, bilenler de bu gerçeği dile getirmezler
ve de geçmişte açiklamamişlardir.
Latince ve Grekceye ait sözcüklerin çoğu Türkçe sözlerin Türkçeye aykiri
kaliplar içinde şekillendirilmiş halleri olup Türkçe aslindan
bilincli olarak uzaklaştirilmişlardir. Sözcüğe kaynak olan
Türkçe metinin anlami da kariştirilarak yapilan sözcüğe anlam olarak
verilmiştir. Böylece ortaya çikan yeni yapilanmiş sözcük bir
bilmece gibi işlenmiştir. O sebeple, sozün yeni görüntüsü ile
sözcüğün temelini oluşturan Türkçe metin farklidir. Ancak kaynak
metini bulup çikardiğimizda işin bir "dil hirsizliği"
olduğunu görüyoruz. Bir şey hirsizlanmişsa ona da "hirsizlanmiş"
denir. Böylece bu şekilde tanitimimda bir yanlişlik yok. Mevcut
sistemin eğitimi öyle kesif bir şartlandirma yaratmiştir ki
gerçeği görmek zorlaşmiştir. Dolayisyle sorun benim olmaktan çok
konuyu bilmeyen sizlerindir.
Size tanitmaya çaliştiğim kavram, sizin dediğiniz gibi,
"hirsizlik üzerine bina edilmiyor", bilakis, sözcüklerin
hirsizlanmiş Türkçe metinlerden yapilmiş olduğu
keşfedildikten sonra "hirsizlanmiştir" deniyor. Böylece
sizin dediğinizle benim dediğim arasinda çok fark vardir. Siz
kaybolmuş arabanizi başkalarinin mali olarak bulup gün
işiğina çikarirsaniz, elbette ki "arabam hirsizlanmistir"
diyeceksiniz. Başka ne diyebilirsiniz ki? Sünu da hatirlatmak
gerekir ki "hirsizlanmiş" malin size ait olduğunu ispatlama
işi de mal sahibi olan size düşen bir iştir. Hirsiz o işi
sizin için yapmaz! O sebepledir ki ben size pek çok bati dillerine
ait sözcüklerin açiklamsini veriyorum ve Turkçeden çalinmiş
olduğunu söylüyorum.
Tarihesellik konusuna gelince Greklerin şimdiki "Yunanistana"
gelişleri M. Ö. ikinci bin yilin başlarina raslar diye tanimlanir.
Onlardan önce bölgede çok gelişmiş, dağ tepelerinde uzun ömürlu
kaleler yapabilen, ekin ekip üretimlerde bulunan, balikcilik yapan ve açik
denizlere açilabilen çok gelişmiş medeniyet sahipleri vardi ki onlar
"Pelasgian" diye bilinen yerleşik toplumlardi. Pelasgianlar SAKA
Türkleri idi ki bunlarin en başta gelen uğraşilari aricilik (bal
üretme), balikçilik, denizcilik, hayvancilik, ekincilik ve eğitim idi.
Bunlarin arasinda "ION" diye tanimlanan gruplar vardi. ION adi ise
Türkçe "AYHAN" adindan değiştirilmiş bir addir. ION
lar her nekadar Grek olarak tanimlanirlarsa da bu bir yalandir ve IONlar Grek
soylu kimseler değildiler. Onlar sonradan
"Helenleştirilmiş" (YEL TANRIya ve de KARA AY TANRIya
inandirilmiş) Tur/Türk/Oğuz insanlaridir. Bu sebepledir ki bu
bölgeye halen Türkçede "YUNANISTAN" denir.
Hatta ATINA şehri bile AYHANLAR (Saka Türkleri) tarafindan "AY
TANRI" adina yapilmiş bir şehirdir. "AY HAN" adi ise
kökü çok eskilere giden, "OGUZ KAGAN" destaninda da belirtildiği
gibi, Oğuz Kağanin alti oğlundan "AY HAN" a ait bir ad
olup "AY TANRI" nin adidir. Eski "ISTANBUL" ve eski
"ROMA" Tur/Türk/Oğuz dünyasindan hirsizlanmiş kentler
olduğu gibi, eski "ATINA" kenti de Türk dünyasindan
hirsizlanmiştir. Yani ATINA kenti aslen "Greklere" (Rumlara) ait
değildir. Eski çağlara ait ATINA adli şehir Türkçe dilli Turanli
"AY HAN" lara ait bir kentdi. ATINA şehrinin Grekce yaziliş
iki şekli "ATHINAI" ve "AI" şeklinde verilir.
[Divry's, 1988, p. 31, 399] ki bu adlar Türkçe "ADIN AY" ve
"AY" sözleridir. Görüldüğü gibi bu adlar Türkçeden
uzaklaştirilmişlardir ve Ay Tanri (Ay Han) adina dikilmiş bu
eski şehir de ayni şekilde Türk dünyasindan aşirilmiştir ve
sizler bunun bilincinde bile değilsiniz.
Yine ayni ad ile ilgili olarak eski Grekçede "ATHINETHEN"
sözcüğünün var olduğu ve Türkçe "ATINADAN" anlamli bir
sözcük olup belirtilmektedir. [http://tech.groups.yahoo.com/group/Polat_Kaya/message/11].
Görüldügü üzere bu sözcük Türkçenin AD, ADIN, AY sözcüklerini ve hem de Türkçe
-DEN/-DAN ekini içeriyor.
Eski Grekler, Babilon gezgincileri gibi, hem "KARA AY" a ve hem de
"YEL HAN" a "Tanri" olarak inanirlardi. Bu sebeple bu
gezginci gruplarin din adamlari halen "KARA" giyerler. Bu inaniş
günümüzde de devam eder; fakat, bu gerçek din kurullarinca taninmayacak
şekilde gizlenmiştir. "AY HAN" adi, Musevi ve Isevi
dinlerinin kurucularinca Türk dünyasinin medeniyetinden aşirilmiş bir
addir. Fakat her defasinda taninmamasi için gizlenmiştir.
Sözde "Greek" mitolojisinde "IO" diye tanimlanan karakter
Türkce "AY O" sözünden başka bir sey değildir.
Bilindiği üzere Ingilizce "I" harfi Türkçe "AY"
diye seslendirilir ki bu da Türkçe AY HAN'in adidir. "IO" eski
MISIR dilinde ve mitolojisinde "ISIS" (AYSIS) ile
eşdeyiştir ki onda da yine "AY" adini buluyoruz. Hem
Grek "IO" ve hem de Eski MISIR "ISIS" kadin karakterlerine
verilen addir. Günümüzde dahi "ISIS" karşiliği Türkçe
"AYIŞI" ve "AYŞE adidir ve söylenenlerin tersine
"Arapca" değil Türkçedir.
Yine bilindiği üzere, Ingilizcede "I" harfi "AY" diye
seslendirilir ve birinci şahis tek kişi şahis zamiridir.
Ingilizce "benim" anlamli "I AM" denildiğinde
çok gizli olarak Türkçe "AY'AM' (Ben AYim, Ben Ay'a tapanim) anlamli
Türkçe söz çok gizli bir şekilde söylenmektedir. Böylece Ingilizce dilinde
de Türkçenin "AY HAN" tanrisi "I am" şeklinde devam
ettirilmekte ve yaşatilmaktadir. Bu da Türkçe AY adinin nasil Türkçeden
kaçirilip, şekil değiştirilerek başka bir dile mal
edildiğinin canli bir örneğidir. Görülüyor ki Türkçe AYHAN adi ve
onun tanimladigi dini kavram Türk medeniyetinden hirsizlanmiştir. Bu
gibi bilgileri siz bilmiyordunuz. Buna rağmen bilmediğiniz bir
konuda ortaya çikip "Kuran mucidlerini" çağriştiriyor
demekte pek acelecisiniz.
Bunun bir başka gizlenmiş fakat yaşayan şeklini kendilerini
"ERMENI" diye tanitan fakat aslinda kendilerine "HAY"
diyenlerin soyadlarinda bol miktarda görmekteyiz. "HAY"
sözcüğü Türkçe "AY" adinin gizlenmiş halidir ki bu da
Ermenilerin dahi eski Türk dünyasina ait olan bir ad ile kendilerini halen
tanimladiklarinin kanitidir. Ayrica, Türkçe AYHAN (AY AN, AY HAN) sözü
"IAN" şeklinde degiştirilmiş ve gizlenmiş olarak
sözde "Ermenilerin" soy adlarinin son eki olarak kullanilmaktadir.
Güvence ile denebilir ki Ermenilerin soyadlarinin en az yüzde doksani Türkçe
adlardan ve IAN (AYHAN) ekini alarak yapilmiş adlardir. Ermeniler
yaşadiklari yerlere da "HAYASTAN" derler ki bu da Türkçe
"AYISTAN" sözünden başka bir şey değildir.
Bütün bunlarin anlami günümüzden en az 4000 sene evvelinde bu Türkçe sözlerin
hepsi Orta Asya coğrafyasinda olduğu gibi, Avrupada her yerde,
Balkanlarda, Anadoluda, Akdeniz ve orta Doğu bölgelerinde, Kuzey Afrikada,
Hindistanda ve Doğu Asyada konuşulan tek dilin içinde var
olduğunun kesin belgeleridir. Bu da tesadüflerin neticesi
değil, bilakis bilinenlerin tersine, muhteşem eski bir Türk dünyasi
medeniyetinin varliğinin neticesidir.
Ayrica bütün bunlar Türk insaninin ne kadar saf ve kolaylikla
kandirilabildiğinin ve de kandirilmiş olduklarinin yaşayan
delilleridir. Gerçekte ne gariptir ki onlarin Türkçeden kaçirilmiş
dillerinde adlarin ve sözcüklerin nasil yapilmiş olduğunu kimse
düşünmemiştir. Olasilikla düşünenin de önüne hemen dikilir
ve onlarin avukatliğini hemen yapar oluruz.
Yine bütün bunlar Türkçenin en eski ve diğer dillere model
("proto") bir dil olduğunun isbatlaridir.
Dillerini "LATIN" adi ile tanitan Romanlar ise, eski Italyada M. Ö.
birinci bin yilda ortaya çikarlar ki onlar da Grekler gibi "gezginci"
bir grup idi. Dikkat edilirse ROMAN ve RUM adlari birbirine benzer.
Aslinda ROMAN adi "ROM+AN" şeklinde Türkçe "RUM +
AN" sözünden yapilmiştir ki AN eki buradaki anlaminda eski Türkçenin
"çoğul ekidir" ve şimdiki "LER, LAR" eklerinin
yerine kullanilirdi. Bu Türkçe ek halen Bati dillerinde kullanilir.
Türkçede "TÜRKAN" sözccüğü "Türkler" demektir. Böylece
ROMAN adi Türkçe RUMLAR sözüdür. Gerek Bizans ve gerekse Roman
Imparatorluğu birer "gezginci" (Garaci, Çingene) imparatorluklari
idi. Bu sebeple tarihte birbirlerine çok yakin kuruluşlar
olmuşlardir. Denebilir ki dilleri de bu gruplarin Türk dünyasi ile
karşilaştiklari zamandan itibaren oluşmaya
başlamişdir. Eski dünyanin konuştuğu "BIR TEK
DIL" vardi. O dil değiştirilerek kariştirilmiş
ve o dili konuşanlar bir daha birbirlerini anlamaz olmuşlardir.
[GENESIS 11].
Üstelik kendilerine Türkçeden dil yapanlar neyi ne zaman yaptiklarini da
kaydetme dürüstlüğünü göstermemişlerdir ki biz de neyin ne zaman
olduğunu bilelim ve size de bildirelim.
Dediniz ki:
İddialı olabilmeniz için,
hırsızlığın bilinçli planlı ve binlerce yıla
yayılan serüvenini ve formülünü ortaya koyabilmeniz gerekir.
Formül; a yerine e koy, ilk heceyi al, sona geçir, mek'i kem
oku vb. şeklinde olmalıdır.
Böyle olmadığı için, "mantıklı bulmuyorum."
Zamanla oturur mu, bilemem.! Neden olmasın.?
Polat Kaya: Evet hirsizlik bilincli ve planli yapilmiş.
Hirsizliğin delilleri de sözcüklerin kendilerinin yapisidir. Bundan hiç
süphem yok. Elbette ki hirsizlik yapan kişi hirsizliğinin
tarihçesini ve serüvenini yazmaz. Her şeyin gizli kalmasini ister.
Nitekim de her hallerini gizli tutmuşlardir. Dolayisiyle kimse de
olup bitenden haberi olmamiştir. Böylece bir "tarihce ve
serüven" yazmam ne benim tezim için gereklidir ve ne de sizin
dediklerime inanmaniz veya inanmamaniz için gerekli bilgidir. Bu sebeple
benden böyle bir istekte bulunmaniz konuyu bulandirma amacli olsa gerek.
"Formül" konusuna gelince, Türkçeden alinan her sözcüğün ve/veya
kavram tanimlama sözünün kirilip yeniden düzenlenmesi diğerinden farklidir.
Dolayisiyle, anagramla ilgili her hangi bir formül vermek imkansizdir. Yalniz
diyebilirim ki "oyunun kurali kuralsizliktir". Türkçe
kelimenin veya tanimlama ifadesinin başini sona ve sonunu başa
değiştirirseniz ve yalniz bununla yetinirseniz oyun kisa zamanda
taninir ve foya çikar ortaya. Değiştirme kuralsiz yapildiği
içindir ki şimdiye kadar bu değiştirme olayi ve bilgi
hirsizliği taninamamiştir. Greek ve Latin dilleri baştan
başa Türkçeden çalinmiş ve kirilip yeniden dizilmesinden
yapilmiş Türkçe sözcük ve kavram tanimlayan ifadelerle doludur.
Binlercesini çözmüs durumdayim. Avrupa dilleri kendilerinin Latinceden ve
Grekçeden yapildiklarini iddia ederler. Bu iddia bir nevi hedef saptirmasi
olayindan başka bir şey değildir. Bütün Avrupa dilleri ki buna
Farsça ve Sanskritçe de dahildir, Türkçe sözcük ve sözlerin kirilip yeniden
dizilmesinden yapilmişlardir.
Bununla beraber, örnek olarak, size bazi ip uclari verebilirim. Onlari (*) ile
belirledim ve kirmizi ile yazdim. Şöyle ki:
* ad verilmek istenen kavram önce Türkçe bir
tanimlama ile belirlenir. Bunda en çok kullanilan Türkçe deyimler yerine
daha az kullanilan Türkçe ifadeler kullanilir ve böylece üretilen sözcüğün
taninmasi çok zorlaşir.
Örnek-1: Ingilzce "LINGUISTIC" (dilciliğe ait,
dilcilik):
a) "LINGUISTIC" =>
"TILSINIC-U-G" , S/C, C/K ve L/N kaydirmasi ile, <= Tr.
DILCILIK O".
b) "LINGUISTIC" => "TIL-GUNISIC", C=K,
<= Tr. "DIL GONIŞAK" (DIL KONUŞAK, dilcilik
konuşalim).
b) "LINGUISTIC" => "GUNIS-TILCI"
<= Tr. "GÜNEŞ DILCI" ki bu da Türkçenin
"Güneş" dili olduğu gerçeğini isbat eder.
Onbinlerce sene Güneşe tapmiş bir ulusun dilinin de Güneş
Dili olmasi pek doğaldir.
Örnek-2: Ingilizce HISTORICAL (tarihe ait,
tarihcilik):
a) HISTORICAL => "TARIHSILC-O", S/C,
C/K, <= Tr. "TARIHCILIK O". Yahut:
b) HISTORICAL => "TARIHCI-OLS",
S=Ş, <= Tr. "TARIHCI OLuŞ".
Örnek-3: Ingilizce CONSTITUTION (anayasa, kanun, tüzük,
nizamname):
CONSTITUTION => "IST-T-CONUNTI-O" <=
Tr. "ÜST aTa KANUNTI O" (ÜST aTa GANUNDU O).
Anayasanin (constitution) diğer bütün kanunlarin üstünde olduğu
bilinen bir gerçektir. Bu Türkçe kaynak metin hem Ingilizce ve hem de
Latince CONSTITUTION (L. CONSTITUTIONIS) sözcüklerine kaynak olarak
kullanilmiş olduğu inkar edilemez bir gerçektir.
Örnek-4: Ingilizce IMPERIALISM (imparatorluk sistemi,
sömürgecilik sistemi):
IMPERIALISM => "PR-EMISI-IAL-M" , I/Y, <=
Tr. "BIR EMICI YELEM" (BIR HORTUM YELEM).
YEL, (karayel, akyel, firtina, bora, tayfun, hortum, vs. şekillerinde),
bir gezginci doğa gücüdür, hava esmesidir. O göze görünmez fakat esmesiyle
kendini hissettirir. Faydali olduğu kadar zararlidir da. Yel gezgincidir
ve dolayisiyle her yere gider ve her yeri kariştirir, tahrip eder ve eski
halinde birakmaz. Ortaya çikan manzaraya da "yel yapti", "yel
vurdu" denir. Yani hirsiz bir doğa gücüdür. Yelin "HORTUM"
şekli emici bir doğa olayidir ki önüne gelen her şeyi silip süpürür,
emer, yutar, yikar ve kariştirir. Yikimini yaptiktan sonra da cadi gibi
hemen gözden kaybolur. Karayi, Kara Ay'i da içine alan Musevi ve Isevi
dinlerin ana inançlarinin başinda "KARA YEL HAN" gelir ki bu
Babilonun gezgincileri tarafindan Sümerlerin Yel Tanrisi olan "ENLIL"
(HAN YEL) kavramindan alinmiştir. Işte bu dini, kara bir perde
arkasinda, gizli gizli izleyen din sistemi aynen yelin ve yel hortumunun
yaptiğini kendi kültürlerinde yapmişlardir ve yaparlar da. Bu
sebepledir ki eski Tur/Türk/Oğuz dünyasi, ki tarih boyunca hep
Güneşe, aydinliğa ve doğruluğa tapmişlardir, bu
KARAYEL dininin gücleri tarafindan tarihten silinir olmuştur. Bununla
beraber GÜNES gücü her seyin üstündedir ve hiç bir güc onu söndüremez.
Örnek-5: Ingilizce IMPERIALISTICAL (imparatorluğa ait,
sömürgecilige ait):
a) IMPERIALISTICAL =>
"PR-ALA-EMISILICTI" <= Tr.
"BIR ALA EMICILIKTI" (BIR ALA SÖMÜRÜCÜLÜKTÜ). Yahut,
b) IMPERIALISTICAL =>
"ALIP-EMISILICTAR" <= Tr.
"ALIP EMICILIKTIR" (ALIP SÖMÜRÜCÜLÜKTÜR). Türkçe
"emme" = "sömürme". Bu çakişmayi da inkâr
edemezsiniz.
IMPERIALISTICAL => "IALA-TP-EMIRSILIC" <
= Tr. "YELE-TaP EMIRCILIKi" (Yele Tap
emirciliği, Yel dinini yayma emirciliği). Imparatorluk denilen de bu
kavramin insan toplumlarina tatbik ediliş şeklidir.
* Çoğu kere Türkçe "O" sözü kaynak
metine eklenir. Bu üretilen sözcüğün tanimlamasi için olup ayni
zamanda metini uzatir ve gizlenmesi kolaylaşir. Yukaridaki
örneklerde olduğu gibi.
* Sözcükler Türkçe sözcüklerin kökünden değil
çekimlerinden yapilmişlar. Bunun için de Türkçe eklerden
yararlanilir ve kaynak metin uzatilarak kökten uzaklaştirilir. Yukaridaki
örneklerde olduğu gibi. En çok kullanilanlar, Türkçe -di/ti, -tu/du,
-tur/dur, -ci/-si gibi.
Örnek: Latince NOBILITAS (celebrity, nobility) =>
"BON-ASILTI" <= Tr. "BEN ASILDI" (ben
asilim).
Örnek: Ingilizce CELEBRITY (selebiriti) =>
"ECIL-BRETY, C=S, <= Tr. "ESIL BIRIDI" (ASIL BIRIDI, asil bir
kimsedi) Türkçenin Azerbaycan ağizindan yapilmiş.
* kaynak Türkçe metin içindeki ünsüzlerden biri ünsüzün
alfabe içindeki sirasina göre bir öndeki veya sonraki ünsüze kaydirilabilir.
Buna "Caesar" şifrelemesi deniyor. Bu kaynak metini
kariştirmaya ve yozlaştirmaya yarar. Metinin taninmamasini
sağlar. Örneğin, "M" harfi, "L" yahut
"N" harfine değiştirilebilir, yahut "S" harfi,
"R" veya "T" harfine değistirilebilir. Kaydirma birden
fazla harf bile olabilir (yani N harfi L harfine değistirilebilir yahutta
P harfine değistirilebilir). [ http://en.wikipedia.org/wiki/Caesar_cipher ]
Örnek: Ingilizce "ASSERTION" ( insistence on recognition of one's
claims); => "ISRAS-ETON", "R" harfinin
"S" harfine kaydirilmasi neticesi, < Tr. "ISRAR EDÜN"
(ISRAR EDIN) yahut "ISRAR EDEN" deyimlerinden yapilmiş.
* Ünlüler rahatlikla birbirinin yerine
kullanilabilir.
Örnek-1: Italyan BASTARDO (illegitimate) =>
"BATSDAR-O", TS=Ç, <= Tr. "PIÇTIR O"
(PIÇDIR O).
Örnek-2: Greek TSAGGARADIKO (shoemaker's shop), TS=Ç, G/C, =>
TSARIKGADA-O-G" <= Tr. "ÇARIKCIDI O"
("ÇARIGCIDI O", çarik diker o, ayakkabicidi o). Görüldüğü
üzere "ÇARIK" sözcüğümüz de çalinmiş.
Örnek-3: Greek TSAKMAKI (steel for striking against flint to produce
sparks), TS=Ç, => "TSAKMAK-I"
<= Tr. "ÇAKMAK"(kivilcim çikarmak için çakmak taşina
vurulan çelik. Eskiden sigara ve ateş yakmak için çakmak
kullanilirdi. Görüldüğü üzere Türkçe "ÇAKMAK" sözü de taninmaz
hale getirilmiş.
* b, f, m, p, v harfleri biri diğerinin yerine
kullanilabilir.
Örnek-1: Latince PROBABILIS (probable) =>
"PR-OLABIBIS", (L once M'eye kaydiriliyor ondan sonra da M
harfi B harfine dönüştürülüyor; Ş harfi S harfine
dönüştürülüyor), <= Tr. "BIR OLABILIŞ"
Örnek-2: Latince PROBABILITAS (probability) =>
"PR-OLABIBISTA", (L once M'eye kaydiriliyor ondan sonra da M
harfi B harfine dönüştürülüyor; Ş harfi S harfine
dönüştürülüyor), <= Tr. "BIR OLABILIŞTI".
Türkçe "Bir olabiliş" tanimlamasi ise "olasiliği,
ihtimali" tanimliyor.
* b, d, p, q bazan dikine ve bazan da yatay olarak 180
derece dönüştürülerek biri diğerinin yerine kullanilabilir.
Örnek-1: Greek PENTAPLOUS (five fold), Türkçe
"beşin kati":
PENTAPLOUS => "PESTAN-OLUP", p/b, S/Ş, <=
Tr. "BEŞTEN OLUP". Bu yüzde yüz doğru bir
Türkçe ifadedir ve de tanimlamadir. Zira beşin katlari olan sayilar
hep beşten olmuşlardir.
Şimdi bu Grekçe kelimeyi bu şekilde deşifre ettiğimizde ,
Grekçe "beş" anlamli olan "PENTA" sözcüğünün
Türkçe bir sözden yapilmiş uyduruk bir sözcük olduğunu okuyucularin
gözünün önüne seriyorum. Böylece kimin doğru ve kimin de eğri
söylediğini sizin bilimselliğinize, mantiğiniza, bilginize
birakiyorum.
* Grek alfabesinin bütün kaypakliklari kaynak
metinin değiştirilmesinde kullanilir. Greek alfabesinin
söylenilmemiş yönlerini iyi öğrenin.
* "C" harfi Türkçe C, Ç, G, K, Q, S gibi harflerin
yerine kullanilabilir ve böylece Türkçe metin gizlenmiş olur. Yukarida
verdiğim örneklerin bazilarinda olduğu gibi.
Örnek-1: Latince ACCESSIO (access, going in or coming out), =>
"CECISS-O-A", C=K/G, C=Ç, SS= Ş, <= Tr.
"KEÇIŞ O" (GEÇIŞ O", GIRIŞ O, ÇIKIŞ O).
Bu üç Türkçe sözün bir bileşik sozcük halinde yeniden düzenlenmesi
hali. Bu sözcük AKSES şeklinde okunuyor, yani C harfinin biri K olarak diğeri
ise S olarak seslendiriliyor ki hiç bir kurala siğmayan bir durum. Halbuki
ikinci C Türkçe "Ç' sesini temsil ediyor.
Örnek-2: Latince ACCESSUS (access, admittance; going in or coming out),
=> "CECUSS-AS", C=K/G, C=Ç, SS= Ş, <= Tr.
"KEÇIŞ O" yahut Türkçe "ÇIKIŞ O" (GEÇIŞ O,
GIRIŞ O, ÇIKIŞ O) anlamli deyimlerden yapilmiş bileşik bir
kelime. Halbuki sözcük "AKSESSUS" şeklinde seslendiriliyor
ki o da Türkçeye benzemiyor.
Örnek-3: Latince ACCUSATOR (an accuser, an informer), =>
"SUC-ATOCA-R" <= Tr. "SUÇ ATUCU eR" (SUÇ ATICI ER,
suç atan kimse, suçlayan kimse). Sözcük "AKKUSATOR" şeklinde
seslendiriliyor. Buna rağmen gerçekte C' ler K değil Türkçe metindeki
C harfidirler. Yani C harfleri gerçek haliyle kullaniliyor amma seslendirilmesi
değiştirilmiş.
Örnek-4: Latince ACCUSATIONIS (an accusation) => "SUC-ATANCISI-O"
<= Tr. "SUÇ ATANCISI O".
* G (g) ve Y (y) harfi birbirinn yerini alabilir.
Örnek: Ingilizce "ALLEGATION"
(isbatlanmamiş suç iddiasi):
ALLEGATION => "EL-GALANITO", g/y
ile, <= Tr. "EL YALANIDU" (başkalarinin
yalanidi, başkalarinin uydurmasidi).
* Bazi hallerde kaynaktaki bir ünsüz harf
düşürülebilir.
Örnek1: Latin: "VALEDICO" / VALEO (goodbye):
a) =>
"ELVIDA-O-C" <= Tr. "ELVEDA O".
b) "VALEDICO" =>
"VOLA-CEDI", V=Y, <= Tr. "YOLA GIDI" (yola gidiyor,
yolculuğa gidiyor, elveda). Bir daha görüşmiyeçek gibi ayrilanlara,
yola gidenlere "elveda", "yolun açik olsun", "güle
güle" denir ve arkasindan bir tas su serpilir Türk kültüründe. Bunu
da böyle bilesiniz!
Latin: "VALEO" (goodbye) sözcüğü ki Türkçe "ELVEDA
O" sözünün kisaltilmiş ve değiştirilmiş halidir.
* W harfi Türkçe kaynaktaki U+U, V+V, Y+Y, U+Y, U+V, V+Y, U,
V, Y yerine kullanabilir. W ve M bazan dikine 180 derece
dönüştürülerek biri diğerinin yerine kullanilabilir.
Örnek: Ingilizce WINDMILL (yel
değirmeni) sözcüğü: W=YU, => "YUINDMILL"
=> "YIL-D-IL-M-NU" <= Tr. "YEL DeIRMeNÜ" (YEL
DEGIRMENI). Türkce "R" harfi "L" harfine
değiştirilerek Türkçe "YEL DEGIRMENI" adinin
hirsizliği da tamamlanmiş ve gizlenmiştir.
Örnek: Latince MOLA VENTI (yel değirmeni) bileşik
sözcüğü: MOLA VENTI => "VEL TONMA-tI ",
V=Y, <= Tr. "YEL DÖNMEDI" (yel döndürmesidir, yel
değirmenidir). Kaynak metindeki D harfi T harfine
dönüştürülmüştür ve D harflerinden biri düşürülmüştür.
Böylece, Türkçeden yeni bir terim düzenlenmiş ve gizleme
tamamlanmiştir.
* En son olarak, sözcüklerin deşifre edilmesi
sözcüğe atfedilen anlam içinde yapilmalidir. Sözcüğün yapisi
içinde, verilen anlamla ilgisi olmayan Türkçe sözlerin bulunuşu geçerli
değildir. Bulunan Türkçe temel söz tanitilan kavrami Türkçe olarak
tanimlamalidir.
Fahri Bey bunlar size söyleyebileceklerimin bir kismi ve çok kullanilan ve
Türkçenin başina oynanmiş şaşirtici ve gizleyici
sahtekârliklardir. Kullanilan değişimleri pek çok yazilarimda enine
boyuna açiklamiş durumdayim. Onlarin hepsini burada tekrar edemem.
Arzu ediyorsaniz "Polat Kaya Library" adli arşivdeki yazilarimi
okuyabilirsiniz. Gördüğünüz gibi bu dediklerim "Kuran mucidleri"
benzetmeleri değildir.
***
Zaman bakimindan önemli olduğu için eski çağlarin Grekçesine
ait "ARISTEAUS" adini da bir örnek olarak vereyim. Bu ad bir
kişi adi olarak belirleniyor. ARISTEAUS sözde Grek kültüründe
"BAŞ ARICI" yahut "ARI IIahi" imiş. Bu
sözcüğün efsanevi geçmişi olasilikla M. Ö. 2000 yillarini aşar
yani en az 4000 yil evvelinden. "BAL" (BALKAN) adi ile ilgilidir ve
en az onun kadar eski olmalidir. [Aristeaus - Virgil's character in Georgics,
was the Greek patron of beekeeping; ].
"ARISTAEUS (Aristaios), an ancient divinity worshipped in various parts of
Greece, as in Thessaly, Ceos, and Boeotia, but especially in the islands of the
Aegean, Ionian, and Adriatic seas, which had once been inhabited by Pelasgians."
[Devami için bak: http://www.theoi.com/Georgikos/Aristaios.html ]
Şimdi bu sözcüğü şu şekilde deşifre edip okuyalim:
ARISTEAUS harf be harf "ARI + USTASE" şeklinde
baktiğimizda Türkçe "ARI USTASI" tanimlamasi olduğunu
görüyoruz. Adin tanimlamasina göre bu adi taşiyan kişi ARI
işleriyle uğraşan bir arici başi idi. Şimdi ARISTEAUS
ile Türkçe "ARI USTASI" sözünü karşilaştirin.
Değiştirilmelerin nasil olduğunu kendiniz görün ve kiyaslayin.
Görüldüğü üzere bu düzenleme de Türkçe ARI sözü olduğu gibi
saklanmiş. Türkçe US hecesi kelimenin sonuna aktarilmiş.
TA hecesi bölünmüş ve birbirinden uzaklaştirilmis. Türkçe
"I" sesi "E" harfi ile gösterilmiş. Ayrica
Türkçe metindeki "U, A, I" ünlüleru "EAU" şeklinde bir
araya toplanmiş. Bu da gösteriyor ki bu "Greek' kelimesi
uyduruktur. Kelimenin anlaminin Türkçe olarak tanimlandiği da açik bir
şekilde ortadadir. Bu kelimenin yapilişindaki
değişimler başka kelimelerde daha başkadir. Yani bir
kural (formül) vermek imkansiz gibidir. Eski Greek diline ait adlarin
çoğu hep Türkçe tanimlamalarin kariştirilmiş
şekilleridirler. Bu sebple olsa gerek ki adlara çoğu zaman anlam
vermekten kaçinirlar.
Siz şimdi bu çakişmayi nasil izah edersiniz? Lütfen bu dil
çakişmasini, bana yanitlarinizda verdiğiniz bilgilerin
işiğinda açiklayiniz. Nasil oluyor da bu Türkçe sözü 4000 sene evvel
Balkanlarda, sözde "Grek" dünyasinda buluyoruz da buna rağmen
Türkün o zamanlardaki varliğindan kimse bahsetmez oluyor. Diller hep
lallaşiyor konuşamaz oluyor? Halbu ki Avrupali hep Türklerin M.
S. 1071 yillarinda Anadoluya geldikleri safsatasini satar bizlere. Ve bu
safsataya pek çok Türk bilge kişiler ve tarihci olanlar da dahil,
inanmişlardir.
Bütün bunlardan sonra şimdi sorarim size:
Bu çakişmalari nasil izah ediyorsunuz?
Biz ve her kes bazi gruplar tarafindan kandirilmiş miyiz dersiniz?
Şimdi bütün bu sözler Türkçeden hirsizlanmiştir demeye hazir misiniz?
Sayet bunlar hirsizlanmişsa, ki öyledir, sonu gelmeyen diğerlerinin
de hirsizlanmadiğini nasil söyleyebilirsiniz?
Sizce bu anlam ve harf çakişmalarinin matematiksel olasiliği nedir?
Bu dil çakişmalarinin izahini benim açiklamalarimin dişinda pek
yapabileceğinizi sanmiyorum!
Diyorsunuz ki:
Dil, insanın toplum-sal gelişimiyle, yaşamın-faaliyetlerin
çeşitlenmesi, kültürlerin karışma ve
karmaşıklaşmasıyla paralel gelişmiştir, mutlaka.
Sesi gösteren resim-yazıdan, simge-yazıya, simgenin
basitleştirilmesiyle harf, harflerin dizilişi sonucu
alfabe oluşmuştur herhalde.
Polat Kaya: Bu dediğiniz bambaşka bir konu. Elma ile armudu
birbirine kariştiriyorsunuz. Evet dilin gelişmesinde bu
dediklerinizin payi olmakla beraber, bunlar dilin sözcüklerinin nasil
yapilmiş olduklarinin izahi değil. Bu dediklerinizle siz bir
"genelleme" yapip asil söylediğim konuyu göz ardi ediyorsunuz.
Pek iyi bilirsiniz ki dili yapan sözcüklerdir. Yani sözcükler dilin temel
taşlaridir. O sebeple önce "sözcüklerin nasil yapildiğini
bilmeniz gerekir. Siz Bati ve Sami dillerin sözcüklerinin yapilişi
hakkinda bilgi edinmeden hemen en üst seviyeye çikip, "genelleme"
sözlerle, dil hakkinda fikir beyan ediyorsunuz ki bu yaklaşiminiz
doğru olmadiğindan elbetteki kabul edilemez. Temelin nasil
yapildiğini bilmeden bitmiş bina hakkinda fikir beyan etmek gibi bir
yaklaşim. Bu tarziniz konuyu araştirma tarzi olmaktan çok dediklerimi
boğma (susturma) gayretidir. Bilmeniz gerekir ki "herhalde" sifati
ile belirttiğiniz ifadelerinizle bir yerlere varilmaz.
Dil ile kendimizi ifade ederken o temel taşlari dil kurallarina göre bir
araya getirerek cümleler yapiyoruz ve ayni dili konuşanlarla iletişim
kurmaya çalişiyoruz. Türkçe bu konuda eşi olmayan bir matematiksel
yapiya sahiptir. Türkçe tek heceli ve hecelerin birbirine eklenmesiyle
sözcükler üreten, ve üretilen sözcüklerin yine bazi kurallar içinde birbirine
eklenmesiyle kavramlari tanimlayabilen bir dildir. Tek heceli bir dil
olmasi dolayisiyle Türkçe bir ana dildir ve model dildir. Bu dilin sayesinde
Tur/Türk/Oğuz dünyasi yaziyi ve alfabeyi icad etmişlerdir.
Sunu da belirtmek gerekir ki DIL yazi, damga, resim, harf, vs. olmadan da
vardi. Bu dedikleriniz, dilin günümüze kadar geçirmiş olduğu değişimlerdir.
Dil oldum olasi seslendirilerek konuşulmuştur. Bunu yapan insanin
"ağizi ve dilidir" o sebeple ona "AGIZ" (AGUZ) ve DIL
denilmiştir. Türkçe tek heceli bir dil olduğu için onu damgalarla (resimlerle)
ifade etmek ve sonradan harflere geçirmek kolay olmuştur. Eski
MISIRIN resimli yazilari bunun en güzel örnekleridir. Bilinenlerin tersine ve
benim araştirmalarima dayanarak diyebilirim ki eski MISIRIN dili de Türkçe
bir dil idi.
Dikkat etmelisiniz ki kültürlerin karişmasi "dillerin
karişmasi" demek değildir. Evet kültür karişmasiyla bazi
sözcükleri bir kültürden alip başka bir kültürde kullanabilirsiniz. Sayet
alinan sözcükler değiştirilmemişse onlar "ithal"
sözcükleri olarak dilde kalir ve kökünün ne olduğunu tesbit etmek
kolaydir. Meselâ, Türkçede kullanilan "radyo", "televizyon"
sözcükleri gibi, ve diğer dillere alinmiş Türkçe
"yoğurt" sözcüğü gibi.
Evet bazi yapay dil karişimlari görebiliyoruz. Örneğin, Türkiyede
günümüz Türkçesine ithal edilmis pek çok yabanci sözcükler vardir ki bu Türkçeyi
bozan, yozlaştiran bir olaydir. Bu da ne yaptiklarini bilmeyen özentili
kişilerin Türkçeden hirsizlanarak yapilmiş bir başka dilin
sözcüklerini Türkçenin içine serpiştirmekle Türkçenin bozulmasini ve
neticede ölmesini sağlayacak yolu kendi elleriyle yaptiklari bir
iştir.
Diyorsunuz ki:
Yazı ve alfabenin-lerin bulunuşuna kadar
dil-ler vardı kuşkusuz, sizinde teyit ettiğiniz gibi lal
olamazlar? Bu saptama, bir aşırma veya alma varsa, alfabeye
geçişte aranmasını gerektirir. Çözüm noktası
burasıdır. Ancak, alfabe çalmakla dil çalmış
olmazsınız. Biz latin alfabesini aldık ama hala kendi dilimizi
konuşuyoruz. Kendi üretmediğimiz, ama
karşılaştığımız her yeni şey
karşısında da, yeni bir sözcük
"aşırmış" (radyo, televizyon gibi) veya
uydurmuş, türetmiş.. oluyoruz.
Polat Kaya: Hayir. Hiçte değil. Yanliş
düşünüyorsunuz. Bu iş alfabe olmadan da yapilabilir. Alfabenin
oluşu işi biraz daha kolaylaştirir. Ben lisede iken bazi
arkadaşlarimiz Türkçe sözcüklerin baş hecesini sona kaydirmakla, oyun
olsun diye, kolaylikla anlaşilmayan uyduruk bir dil ile
konuşuyorlardi. Bunun için alfabeye gerek yoktu.
Kendiniz de diyorsunuz ki: Biz latin alfabesini aldık
ama hala kendi dilimizi konuşuyoruz. Elbetteki, hangi alfabeyi
kullanirsak kullanalim dil aynidir, yalniz dilin yaziliş şekli
değişir. Alfabe bir takim sembollerden ibarettir ve dile
uydurulur. Dil alfabeye uydurulmaz. Dolayisiyle verdiğiniz misal
yanliş bir benzetme ve yanliş bir yorumdur.
Evet "alfabe çalmakla dil çalmiş olmazsiniz". Ben zaten
böyle bir ifade de bulunmadim. Söylemediğimi bana aitmiş gibi
bir yorumlama yapmayalim lütfen.
Ayrica sözde "Latin" alfabesi de aslinda Etrüsk ve Pelasgian (SAKA)
Türklerine ait bir alfabenin "ROMANLAŞTIRILMIŞ" halidir.
Yani "Latin" alfabesi diye bilinen alfabe aslinda Tur/Türk/Oğuz
dünyasina aittir. Nasil ki Türkçe bu gezginci gruplar tarafindan
hirsizlanmiş ise, Türk dünyasinin alfabesi de hirsizlanmiştir ve
aslinda Avrupalilara da ait değildir. Sözde "Latin" alfabesi
Etrüsk harflerine "YÖN DEGIŞTIRILEREK" yapilmiş ve
hirsizlanmiştir. Bir başka değişle, bu alfabe yine Türk
dünyasinin dünya medeniyetine katkisidir.
Diyorsunuz ki:
"Kendi üretmediğimiz, ama
karşılaştığımız her yeni şey
karşısında da, yeni bir sözcük
"aşırmış" (radyo, televizyon gibi) veya
uydurmuş, türetmiş.. oluyoruz. "
Polat Kaya: Burada da yaniliyorsunuz çünkü "aşirma" ile
"ithal" kavramini ayird edemiyorsunuz. "Radyo" ve
"tevizyon" terimleri Türkçeye aşirilmamiştir fakat ithal
edilmişlerdir. Sayet aşirilmiş olsalardi, onlari Avrupa dillerine
ait sözcük olarak göremezdiniz. Halbuki onlar ilk hallerinde olduklari gibidir.
Bakin ben size aşirmanin ne olduğunu göstereyim. Örnek olarak
"televizyon" sözcüğünün nasil yapilmiş olduğunu
inceleyelim.
TELEVISION sözcüğünü harf-be-harf "IVS-ILETEN-O" şeklinde
yeniden deşifre ettiğimizde, ortaya çok ilginç bir Türkçe tanimlama
çikiyor. Söyleki, "I" harfi, bir başka haliyle "Y"
harfi olarak, "V" harfi de "U" ve "Ü" harfi
olarak bilinir. Böylece, TELEVISION sözcüğünden deşifre
ettiğimiz "IVS-ILETEN-O" tanimlamasi "YÜS-ILETEN-O"
oluyor ki bu da Türkçe "YÜZ ILETEN O" (şekil ileten, surat
ileten, resim ileten) anlamli bir Türkçe ifadeden başka bir şey
değil. "Televizyon" kavrami da zaten yüz, surat, şekil,
manzara, görüntü, vs. yi bir yerden diğerine ileten bir sistemdir.
Dolayisiyle ben diyorum ki Ingilizce "TELEVISION" sözcüğü bu
kavrami tanimlayan "YÜZ ILETEN O" Türkçe sözünden yapilmiştir.
Bu tanimlamada, Türkçe dilin bir ifadesi kirilip yeniden "TELEVISION"
şeklinde dizilerek sözde "Avrupa" dillerine uygun bir sözcük
türetilmiştir. Bu düzenleme ise, adini ne koyarsaniz koyun, bir
"aşirmadir", "çalmadir" yahut
"hirsizlamadir". YÜZ, ILETEN (iletmek fiilinden) ve O sözleri
Türkçeye ait sözlerdir.
TELEVISION sözcüğünü yapan hirsiz dilcinin yönünden bakildiğinda bu
türetim gayet mantikli, açik ve ayni zamanda da çok kolay ve fazla emek
istemeyen bir dil düzenlemesidir. O bu işi kimseye çaktirmadan
Türkçeden aşirabilmiş ve Türkler de dahil olmak üzere dünyaya satabilmiştir.
Işin garip tarafi da şudur ki sözcüğün nasil yapildiğini
bilmeyen milyonlarca insan bu olayda hirsizin tarafinda olup onun
avukatliğini yapmaktadir. Işte bu hirsizlik sanatinin tepe
noktasidir.
Ilginçtir ki TEPE noktasina Bati dillerinde "ZENITH" derler.
Analizini yaparsak o da Türkçe "EN ÜST" sözünden yapilmiş
ve hirsizlanmiştir. Türkçe "EN ÜST" sözü önce "SENÜT"
şekline ve daha sonra da "ZENITH" haline değiştirilimiştir.
Diyorsunuz ki:
"Bunda mutabık isek, birkaç alfabe dünyaya "yayılmıştır"
demek olası olabilir. Dolayısıyla, belki çalma
değil, Ön-Türk alfabesinin alındığını ve kendi
ses yapılarına uydurulduğunu-dönüştüğünü söylemek daha
makul bir iddia olur. Öyle midir bilmiyorum."
Polat Kaya: Hayir, yanliş düşünüyorsunuz ve dedikleriniz hiç
bir şekilde yeterli izah şekli değildir. Bu şekilde
bir yaklaşimla inandirici bir neticeye varamazsiniz ve herhangi bir dili
de yapamazsiniz. Yukarida da izah ettiğim gibi sizinle ayni fikirde
değilim ve ortak bir görüşe sahip değiliz. Söz değiştirmenin
alfabe ile ilgisi yoktur. Alfabe ancak sözün yazilişini
değiştirir ve hirsizlamayi daha da kolaylaştirir.Verdiğim
örneklere tekrar bakiniz.
Ayrica, doğa insanlarin ses üretme yapisini hep ayni yapmiştir.
Türklerin ağiz yapisi ile Greklerin (Rumlarin) ağiz yapisi
birbirinden farkli değildir. Doğa her ikisini de ayni
yaratmiştir. Buna rağmen bu gruplar bir birinden farkli
konuşuyorlarsa, ki öyledir, bu farklilik onlarin ağiz yapisindan
değil kültür yapisindandir. Rum Türkçeden kaçirdiğini
değiştirip diline bir "kiriklik" getirmiştir ki bu
kiriklik "GREEK" adinin içinde de aynen saklanmiştir. Zira
denebilirki "GREEK" sözcüğü de Türkçe "GIRIK" (KIRIK)
sözcüğünden yapilmişdir.
Greek alfabesi gibi bir alfabe ile dil hirsizliğina son olmaz. Kim yapti
bunlari diye sorduğumuzda, karşimiza ilk çikan din kuruluşlari
oluyor. Onlar ezelden beri DIN kilifina girmiş asker, politikaci,
toplumlara ait kültür birikimlerini binlerce misyonerle kariştiran ve çok
gizli çalişan kuruluşlardir.
Yukaridaki ifadenizde "kabul" ve "anlaşma",
"karşilikli fikir birliğine varma" anlamlarinda olan
"MUTABIK" sözünü kullandiniz. MUTABIK sözü "KABUMTI"
şeklinde deşifre edildiğinde, ve L/M kaydirmasini da göz
önünde tuttuğunuzda, bu sözcüğün aslinin "KABULTI"
yani "KABULDU" (anlaştik, dediğini kabul ediyorum,
kabülümdü) anlamli Türkçe sözün Arapçalaştirilmiş şekli
olduğunu görüyoruz. Bu da gösteriyor ki sözcük "anagram"
yollu bir Türkçe sözden yapilmiştir. Bu da sizin ne kadar yanilti
içinde olduğunuza başka bir delildir.
En son olarak dediniz ki:
"Siz yayılma-alma yı geçerli görmüyor, mekanik bir
yaklaşımla, çalındığını ve hatta belli
olmasın diye anagrama başvurulduğunu ısrarla iddia ederek,
inandırıcılığınızı yitiriyorsunuz
kanaatindeyim.
Selamlar.
Fahri
Polat Kaya: "Yayilma - alma" hiç geçerli bir izah tarzi
değildir. Belli ki dil konusunda büyük yanilgi ve şartlanma
içindesiniz. "Kanaatiniz" yanliş yorumlamalarinizin
neticesi olan yanliş ve yaniltici görüntülerdir. Kanaatlerle sözcükler
yapilmaz. Ayrica yazi yazma işi oldum olasi bir "mekanik"
olaydir. Beyin emreder, el ve kalem işler, ak üstünde kara yazi
kendini gösterir. DIL de bir mekanik işidir. Ağiz, dil, dudak
ve nefes sistemi çok muhteşem Tanri yapisi bir "mekanik"
sistemdir. Böylece siz mekanik yaklaşimi küçümsemeye
kalkişmayin. Diğer taraftan, benim "mekanik"
yaklaşimimin bir noksan veya olumsuz tarafi yoktur. "Mekanik"
yaklaşimim sizlere gerçeği görüntülerle anlatmak içindir. Buna
rağmen yine konuyu kavramakta zorluk çekiyorsunuz. Genellemelerle aldatici
bir yolu seçiyorsunuz.
Bakin evvelki yazilarimda da olduğu gibi, bu yazimda size bunca
çeşitli bilgi verdim ki siz büyük olasilikla bunlarin hiç birisini
bilmiyordunuz. Bu gibi bilgileri bilmedikce de yorumlarinizin ne kadar
yanliş ve yaniltici olacağini kendiniz takdir edin. Yine
kendinizin de gözü önünde çeşitli dillere ait sözcüklerin Türkçeyi
"anagram" yapma yollu değiştirmiş olduklarini
gösterdim. Ayni nitelikteki yazilarimi sizlerle bu grupta önceden de
paylaştim. Siz onlari incelemeden neden bu kadar ilgisiz
kalabiliyorsunuz ve gözardi edebiliyorsunuz? Bu yaklaşiminiz
karşisinda denebilir ki size ters gelen bu yeni kavrama açik fikirli
olarak bakmiyorsunuz ve şartlandirildiğiniz yolda kalmada israr
ediyorsunuz. Elbette ki bu sizin bileceğiniz bir iş.
Bununla beraber, aydinlatici bilginin önünü kapattiğiniz da belli. O
zaman, bence "yolunuz açik olsun" demekten başka yapilacak bir
şey kalmaz.
***
Size son iletimde verdiğim "URWETEROS" şeklindeki sözcüğü
tekrar dikkatinize getireceğim. Verdiğim bütün ip uclariyla onu
çözebileceğinizi umud etmiştim. Buna rağmen
uğraşmamişsiniz ve göz ardi etmişsiniz.
Uğraşmayincada bir yerlere varilamiyor ve yanit iletinizde verdiğiniz
"genelleme yorumlari" ile konunun üzerine varmak yerine onu kapatmaya,
üstünü yanliş ifadelerle örtmeğe çalişiyorsunuz ki bu bir
kandirmacadir. Beni kandirmasaniz bile en azindan kendinizi
kandiririyorsunuz.
"URWETEROS" sözcüğünün Ingilizce tanimlamasini
"he who loves his home town" yani Türkçe olarak "kendi köyünü,
yahut şehirini veya hatta ülkesini seven birisi" diye
tanimlaniyor" demiştim. Konumuza daha da açiklik
getireceğinden onun yapilişini sizinle paylaşacağim.
Pek çok Grek sözcüğünü andiran "URWETEROS" sözcüğünü
Türkçe çok güzel bir söz olan soyadiniz YURTSEVER sözünden yapmiştim.
Onu yapmak için beş dakikadan az bir zaman sarfetdim. Izah
edeyim:
"YURTSEVER" sözüne Türkçe "O" sözcüğünü ekleyerek bir
tanimlama ifadesi haline getirdim böylece ad "YURTSEVER O" yahut
"O YURTSEVER" şeklini aldi. Sonra onu
"YURVETEROS" şekline getirdim, yani taninmayaçak şekilde
kariştirdim. Sonra "Y + V" harflerini "W" ile
değiştirdim ve yeni sözcüğün 3 üncü harfi olarak
yerleştirdim. Neticede, bizim "YURTSEVER O"
tanimlamasi "URWETEROS" şeklinde yeni bir
"Grekçe" kelime şeklinde karşimiza çikti. Dikkat edin
onu keşfetmedim, bilakis bilinen bir Türkçe sözü değiştirmekle
yaptim. Ayrica ona yine Türkçe "YURTSEVER O" sözünün anlamini biraz
da çarpitilmiş olarak verdim, yani "kendi köyünü, yahut şehirini
veya hatta ülkesini seven birisi" diye tanimladim ki bu kavrami
dağitti. Böylece, tam bir Grek ve/veya "Latin" dillerine
aitmiş gibi bir sözcük çikti ortaya.
Gördüğünüz gibi bu işi gayet keyfi bir seçiş olarak yaptim ve
hiç bir belirli "formül" de kullanmadim. Temel "YURTSEVER
O" sözünü "URWETEROS" den daha farkli, örneğin,
"USTOREWER", "SOURWETER", "TERUWEROS", vs.
gibi kaliplara da koyabilirdim ki siz bunlarin hiç birinin sahte olduğunun
ve sizin kendi adinizdan yapilmiş olduğunu ömrünüz boyunca farkinda
bile olamazdiniz.
Siimdi size bir dil bilimci kişi olarak sorarim:
"URWETEROS" sözcüğünün "Grekçe" veya
"Latince" olabileceğini inkâr edebilirmisiniz? Ben
yaptiklarimi size açik açik söylemeseydim, bir Grek-Ingilizce veya
Lantice-Ingilizce sözlüğe konulmuş bu sözcüğün Türkçe
"YURTSEVER O" tanimlamasindan yapilmiş olduğunu bilir
miydiniz? Ve bu sözcüğü bir Grek (Rum) veya Roman benim dilimin
sözcüğüdür diye size satsaydi, siz "hayir değildir"
diyebilecek miydiniz? Hiç sanmiyorum.
Bir Rum yahut Roman dilci bu sözcük benim dilime aittir deseydi "hayir
değildir" diyemiyecektiniz. Sartlandirilmiş olduğunuzdan,
olasilikla kendi adinizdan yapilmiş ve Türkçeden kaçirilmiş bu
sözcüğün Greklere ait olduğunu belki de Grekten daha çok ve
şiddetle avukatliğini yapmiş olacaktiniz. Sîmdilerde
milyonlarca yerli ve yabanci insanlarin yaptiği gibi!
***
Tekrar belirteyim ki tanittiğim konu çok ciddi bir konu olup
hem Tur/Türk/Oğuz dünyasi dilinin ve medeniyetinin ne kadar gerilere
gittiği ile ilgilidir ve hem de bize dünya medeniyetinin öncüleri diye
tanitilanlarin pek te tanitildiği gibi gerçek olmadiğini ortaya koyan
bir konudur. Bu da böyle biline.
Kendilerine "Aryan" diyenler, Türklerden pek çok bin yil sonra
Avrupaya gelip yerleşen ve Avrupanin yerli halki olan Tur/Türk/Oğuz
insanini her türlü hile ve desise ile yok eden gezgincilerdi. Kendilerine her
firsat çiktiğinda Tur/Türk/Oğuz insanini, yaşadiklari her yerde
ad, dil ve din değiştirme yoluyla, eritmiş ve tarihten silmişlerdir.
Ayni toplumlar şimdilerde de, demokrasi perdesi altinda, yine ayni
oyunlari oynayarak Türkleri bir kere daha bölmeye, eritmeğe ve tarihten
silmeğe çalişiyorlar. Bu konuda müthiş elbirliği ve dil
birliği içindeler. Buna rağmen,Türkler, olasilikla bilinçsiz olarak,
daha çok onlari korur ve onlarin dilciliğini yapar olmuştur.
Bu ortamda her biri bir bilimsel bildiri olan, dil ile ilgili çeşitli
konularda ayrintili bunca yazi yazdim. Onlarin bir kismi doğrudan
doğruya sizin yanitlariniza hitap eden yazilardi. Siz onlara yanit
verirken genellemelerle yetindiniz ve dediklerime sessiz kaldiniz. Ayrica, yeni
bir tanitimi öğrenmeden ve onun inceliklerini bilemeden, onun yanliş
olduğuna karar vererek, şartlandirilarak öğretildiğiniz bir
"yanlişin" dilciliğini yapiyorsunuz. Belli ki, kendinizin
de dedigi gibi, dediklerim sizi çok şaşirtti. Karanliğa
alişmiş gözlere parlak bir işiği aniden tutunca, gözler
kamaşir. Bazilari gelen işiği önlemek için ya kapi ve
pencereleri kaparlar yahut ta kara gözlük takmaya devam ederler - yahut ta
bazilari "kapat şu işiği" diye seslenirler.
En son olarak tekrar söylüyeyim ki Türkçe bir ana/ata dildir. Grek, Latin ve
bütün diğer sözde Hint-Avrupa ve Sami dilleri ve olasilikla diğer
diller de bu ata/ana dilden yapilmişlardir. Türkçenin sözcük ve kavram
tanimlama sözleri değiştirilip bu yapay dillerin sözcüklerinde
gizlenmiştir. Türkçe dil kaçirilmiş olduğundan
Tur/Türk/Oğuz dünyasinin olasilikla onbinlerce senelik medeniyeti de bir
çirpida Türklerden aşirilmiştir. Tarihte eşi görulmemiş bir
medeniyet talani olmuştur ve bu bilinçli şekilde
geliştirilmiştir. Bu bir gerçektir ve er veya geç gerçegi arayan
dürüst dilciler ve ilim adamlari bu gerçeği görmek ve kabullenmek zorunda
kalacaklardir.
Selam ve sevgi ile,
Polat Kaya
05/02/2008
Fahri Yurtsever wrote:
Polat bey,
itirazımın gösterdiğiniz çabaya olmadığını
söylemiştim, sunuş biçiminiz ve yaklaşımınıza.
Yaklaşımınız ne metedoloji, ne tarihsel gelişim
içermiyor. Hırsızlık üzerine bina ediyor ve "Kuran
mucidlerini" çağrıştırıyorsunuz.
İddialı olabilmeniz için, hırsızlığın
bilinçli planlı ve binlerce yıla yayılan serüvenini ve
formülünü ortaya koyabilmeniz gerekir. Formül; a yerine e koy, ilk
heceyi al, sona geçir, mek'i kem oku vb. şeklinde olmalıdır.
Böyle olmadığı için, "mantıklı bulmuyorum."
Zamanla oturur mu, bilemem.! Neden olmasın.?
Dil, insanın toplum-sal gelişimiyle, yaşamın-faaliyetlerin
çeşitlenmesi, kültürlerin karışma ve
karmaşıklaşmasıyla paralel gelişmiştir, mutlaka.
Sesi gösteren resim-yazıdan, simge-yazıya, simgenin
basitleştirilmesiyle harf, harflerin dizilişi sonucu
alfabe oluşmuştur herhalde.
Yazı ve alfabenin-lerin bulunuşuna kadar
dil-ler vardı kuşkusuz, sizinde teyit ettiğiniz gibi lal
olamazlar? Bu saptama, bir aşırma veya alma varsa, alfabeye
geçişte aranmasını gerektirir. Çözüm noktası
burasıdır. Ancak, alfabe çalmakla dil çalmış
olmazsınız. Biz latin alfabesini aldık ama hala kendi dilimizi
konuşuyoruz. Kendi üretmediğimiz, ama
karşılaştığımız her yeni şey
karşısında da, yeni bir sözcük
"aşırmış" (radyo, televizyon gibi) veya
uydurmuş, türetmiş.. oluyoruz.
Bunda mutabık isek, birkaç alfabe dünyaya
"yayılmıştır" demek olası
olabilir. Dolayısıyla, belki çalma değil, Ön-Türk
alfabesinin alındığını ve kendi ses yapılarına
uydurulduğunu-dönüştüğünü söylemek daha makul bir iddia olur.
Öyle midir bilmiyorum.
Siz yayılma-alma yı geçerli görmüyor, mekanik bir
yaklaşımla, çalındığını ve hatta belli
olmasın diye anagrama başvurulduğunu ısrarla iddia ederek,
inandırıcılığınızı yitiriyorsunuz
kanaatindeyim.
Selamlar.
Fahri
Date: Wed, 23 Jan 2008 17:44:35 -0400
From: tntr@compmore.net
To: fyurtsever.tr@hotmail.com; Polat_Kaya@yahoogroups.com
Subject: Re: Polat Bey, beni çok şaşırttınız..
Fahri Yurtsever Bey ve Degerli Arkadaşlar,
Merhaba. Neden çok şaşirmiş oldugunuzu pek anlayamadim.
Söylediklerim gayet açik ifadeler ve de dolambacli olmayan sözler. Hele sizi
"hayal kirikligina" ugratacak bir halleri de yok. Olasilikla sizin ön
yargilariniza ters düşen taraflari var. Dediklerimi ön yargisiz
okuyup düşündügünüzde göreceksiniz ki söylediklerimde hiç te yanliş
degilim. Ayrica ne sizi ve ne de başkalarini yaniltmaya yahut
şaşirtmaya da niyetim yok.
Dediniz ki:
"Dilin yaşamadığı, insanların
yaşadığı savınız, bende hayal
kırıklığı yarattı..! "
Polat Kaya: Bu hayal kirikliginiz olasilikla ya dediklerim sizin
bildiklerinize ters düştügü içindir, yahut asil demek istediginiz Polat
Kaya "dilin yaşayan ve degişen bir varlik oldugunu nasil
bilmez" diye düşünerek üstü kapali bir taşlamadir. Her ne hal
ise, hayal kirikligi duymaniz için sebep yoktur.
Evet Fahri Bey, dil konuşulursa yaşar konuşulmazsa
yaşamaz. Osmanlica Türkçesinin yaşamamasi onu konuşanlarin
olmamasindandir. Yeni nesil Türkler Anadolunun yerli halkinin oldum olasi
yaşayan Türkçesine dönmüştür ve onu yaşatmaktadir. Hele dil
kendiliginden hiç degişmez yeter ki birileri onu degiştirmesin. Dili
yapanlar insanlardir ve onun degişimini yapanlar da yine insanlardir.
Türkçe dilin "AĞUZLARI" (AĞIZLARI, LEHÇELERI) vardir.
Fakat onlar ayri dil degildir, zira, adi üstünde, onlar Türkçenin agizlaridir ve
Türkçedir.
Dili degiştirmek için çok çeşitli sebeplerin olmasi gerektir.
Çogunlukla politik sebepler. Bence bir toplumun dilini degiştirme
olayi ile dinini degiştirme olayi etkenlik bakimindan birbirine benzer
olaylardir. Her ikisi de insanlarin ve toplumlarin kimligini degiştirmeyi
hedefler. Dil ve din degişimini körüklemek "böl ve yönet"
sisteminin temel taşlaridir. Kendi kökünden koparilip
başkalaştirilanlar kendi köklerine karşi kullanilma durumuna düşerler.
Geçmişte geliştirilmiş çeşitli "dinlerin"
yayicilari Gök Tanri, Gün Tanri ve Ay Tanri üçlüsüne inanan Türk dünyasini ve
medeniyetini bölüp yok etmek için bu gibi hileli oyunlari tertip ve tatbik
etmişlerdir.
Bize "dil yaşayan ve degişen bir nesnedir" diye ögretenler,
olasilikla kendilerine daima açik kalmasini istedikleri bir kapiyi açik tutmak
için bunu uydurmuşlar ve "bilimsel bir doga kanunu imiş
gibi" herkese aşilamişlardir. Böyle bir sözde "dil
kanunu" gizli işleyen ellerin başkalarinin iç işlerine
karişma ve kariştirma imkanlarini saglar. Böylece, kendi maksatlari
için istedikleri toplumun dilini ve kimligini degiştirme kapisi açik
tutulur. Örnegin hatirlanmalidir ki Amerika kitalarinin yerli insanlarinin
kendilerine ait özel dilleri varken ve bu diller binlerce sene degişmezken,
aniden oraya gizli emelli Avrupali dinci ve politikaci misyonerlerin
doluşmasiyla, bir kaç yüz sene gibi kisa bir zamanda, yerlilerin hayati
alt üst oldu, dilleri degißtirildi ve öldü, kültürleri kayboldu ve pek çoklari
kökü kurumuş ota döndüler. Işte bu degişimi yapanlar dünyayi
avucunun içine almayi önceden planliyan gizli gruplardir ki bu gizli
emellerinde pek te başarili olmuşlardir.
Buna benzer bir durum Dogu Anadoluda da yaşanmaktadir. Çogunlukla KIPÇAK
Türkleri olan Dogu Anadolunun bir kisim Türkleri "KÜRT" kimligine
büründürülerek TÜRKLÜKTEN uzaklaştirilmaya çalişilmaktadir.
Bunda çeşitli ülkelerin siyasetcilerinin ve din misyonerlerinin
inkar edilemez katkilari olmuştur. Maddi ve manevi destek, teşvik ve
tahrik günümüze kadar devam edegelmiş ve bu günkü çapraşik hale
dönüşmüştür. Bazi iç siyasetciler de bu degişimin
bayraktarligini yapmişlar ve de yapmaktadirlar. KÜRTÇE diye adlandirilan
sözcüklerin pek çoklarinin, Avrupa dillerinde oldugu gibi, "kirip yeniden
düzme" (yani "anagram" yapma) yollu Türkçe sözlerden ve
degimlerden yapilmiş oldugunu bir bildirimde baldakituzum okuyuculariyla
paylaştim. Fakat kimseden pek ses gelmedi.
Her hangi bir dili hiç yoktan yaratmak çok zor bir iştir ve bu olasilikla
binlerce sene zaman isteyen bir iştir. Halbu ki var olan bir dilden
yeni diller yapmak (türetmek) hiç te zor bir iş degildir. Hele Türkçe gibi
matematiksel yapili bir temel dil elinizin altinda oldukca, onu çok iyi
konuşan bir kaç insan, kapali kapilar arkasinda, ondan diledigi
şekilde çeşit çeşit dil üretebilir. Bunu Avrupa dillerinde
görüyoruz. Adamlar çiltler dolusu sözcükler üretmişler. Bu
üretimlerin kaynagi Avrupa dillerinin kendisi olmayip Türkçe sözcükler ve
kavramlari tanimlayan sözlerdir. Hele günümüzde bir bilgisayar programina
bir taraftan Türkçe tanimlamalar verip o bir taraftan Avrupa dilleri kilikli
sözcüklerin çikarilmasi zor bir iş olmasa gerek. Bu işlem
olasilikla yapilmaktadir bile.
Eskiden, büyük olasilikla bu işi kilisenin öncülügünde ve himayesinde din
adamlari yapmişlardir. Zira, eskiden beri okumayi ve ögrenmeyi temin eden,
kontrol eden, ve yönlendiren hep kilise idi. Belli ki bu işi çok ustalikla
yapmişlar ve kimsenin de bu dil mühendisliginden ne haberi ve ne de
bilgisi olmuştur. Bu hiç te şaşirtici degildir. Kelimeleri
kirip yeniden dizdikten sonra okunmalari ve söylenmeleri, biraz denemeden
sonra, yapilabilmektedir. Ilk okula yeni başlamiş çocuklara
isterseniz Türkçeyi tersinden bile okumasini ögretebilirsiniz. Çünkü o
yaşta çocuk kendisine ögretilen her yeniligi ögrenebilir yetenektedir.
Diyorsunuz ki:
Sözcükler, sözlük şeklinde ardarda dizilipte, hiç bir
dili olmayan bir topluluğun önüne konulup, bu sizin diliniz
oldu, hadi öğrenin denmez. Yada, yeni bir sözcük keşfettim,
getirdim, hadi onuda dilimize katalım tarzında olmaz. Yeni bir
"şeyle" beraber doğar. Yeni
karşılaşılan, o şey ne ise, isimlendirilmiş
ve isimlendirilirken tanımlanmış -tanım
içermiş- olur. Türkçe'miz bunun için güzel bir dildir. Herhangi bir
kelime, az-çok kendini anlatır.
Polat Kaya: Tasvir ettiginiz bu sistem benim dediklerimden çok farkli ve
ayni zamanda yanliş bir sistem. Ne dedigime dikkat etmelisiniz. Elbetteki
dil bu dediginiz şekilde yapilmaz. Her şeyden önce toplumlar asla
"LAL" (dili olmayan) degildirler. Yani kendi aralarinda iyi
kötü konuştuklari bir dil vardir. Sözlüklerde ardarda dizilmiş
sözcükler topluma yavaş yavaş tanitilir ve bu da okullarda çocuk
yaşta yeni nesillerle başlar. Bir kaç sene sonra yeni nesil yeni
sözcüklerin kullanilmasini çok iyi ögrenmiş olur. Ondan sönrasi kendiliginden
gelir.
Sözcükler keşfedilmez ve de yeni bir "şeyle" beraber
dogmaz, fakat var olan dil malzemesinden dile uygun olarak yeni kavram için
üretilir. Son dedikleriniz Türkçe için önemli olan hususlar. Çünkü Türkçe
çok ustaca yapilmiş kurallara sahip bir dildir. Örnegin, sözcüklerin
yapisini dilin ünlüler kurali ve sözcükleri oluşturan eklerin kelimenin
yapisinda nereye eklenecegini de Türkçenin çekim kurallari kontrol eder.
Hafif bir uyumsuzluk yahut yersizlik hemen kulagi tirmalar. Bu
durum Avrupa dilleri için geçerli degildir. Çünkü onlarda sözcükler kirilma
yollu başka bir dilden yapilmişlardir. Benim analizini yaptigim
pek çok sözcüklerde gördügüm durum şudur ki kavramlara ad olarak verilen
"sözcükler" önce Türkçe bir tanimlama ifadesi şeklinde
yapilmiş ve ondan sonra Türkçe tanimlama kirilip yeniden dizilmiştir.
Bunun yaninda, Türkçe tanimlamanin anlamini yari açik ve yari kapali
şekilde, türetilen sözcügün anlami olarak saklanmiştir. Bu sebeple
Avrupa dillerine ait sözcükler Türkçe sözcüklere nazaran tamamen
kirik-döküktür.
Diyorsunuz ki:
"Sözcüklerin -dilin- başka topluluklara,
göçler-savaşlar-fetihler-ticaret kervanları sebebiyle, kendi
ağızlarıyla geçmesi ve geçerken bu topluluğun
ağızı dolayısıyla değişmesi, hele
yazıya aktarırken alfabe dolayısıyla tümüyle
farklılaşması, zamanla başka formlar alması, pektabii
bir süreçtir. "
Polat Kaya: Bu varsayimla göç eden sözcükler elbetteki olabilir. Verilen
görüntü böyle bir inanişa yol açabiliyor. Fakat Avrupa dillerinin
temelindeki gerçek, Türkçe sözlerin planli degiştirilmesidir. Misal
olarak, şayet göc veya ithal yoluyla Türkçe "YOGURT" sözcügü bir
yerden digerine taşinmişsa ve o sözcük halen YOGURT, YUGURT, YUGORT,
YEGERT ve hatta YGRT şeklinde dilde söyleniyorsa, bu bir ithal ve agiz
degişimi konusudur. Fakat, "yogurt", yine misal olarak,
"TURGOY" şeklinde degistirilmiş ise, o zaman bu bilinçli
bir dil degiştirme ve gizlemedir. Aradaki fark çok büyüktür. Bazi diller
sözcükleri yalniz ünsüzlerle gösterirler. Ünsüzler sözcüklerin iskeletidir.
O ünsüzleri ünlülerle birleştirdiginiz zaman belirli sözcükler
kendini gösterir. Kelimeleri yalniz ünsüzlerle göstermek bile bir
gizlemedir.
Diyorsunuz ki:
"Dolayısıyla, planlı hırsızlık
olarak nitelenemez. Çok öncesinde göçler, sonrasında ticaret yolları,
İpek Yolu, gezginler vb. dolayısıyla pek çok sözcüğün
doğudan batıya geçmiş olması (doğu medeniyetlerinin
batıdan ilerde oluşu, akışın yönünü tayin eder) rahatlıkla
çıkarsanabilir."
Polat Kaya: Birisi sizin arabanizi çalip rengini degiştirir ve bu
benimdir diyerek size tanitirsa, hatta size gerisin geri satmaya kalkisirsa bu
eşi az görünen bir hirsizlik olur. Böyle bir olayi şüphesiz ki
hirsizlik diye nitelemek gerekir. Çalinan araba da olsa dilin sözleri de
olsa hirsizlik hirsizliktir. Birisi sizin yazdiginiz bir makaleden bazi
bölümlerini alip bazi yerlerini degiştirerek kendi eseri gibi tanitirsa
ona "bilgi hirsizligi" dendigine göre, sözcüklerin degistirilmesi
neden hirsizlik olmazmiş? Görüldügü gibi burada birisi somut bir degerin hirsizligi
ve digeri soyut bir degerin hirsizligidir. Kavram aynidir.
Elbette ki kervanlar, göcler, ticaret vs. gibi dalgalanmalar bazi sözleri de
kendisi ile götürür ve getirir. Fakat bu sözlerin bazilarina bazi yerlerde
şekil degiştirilirse, sözler asil sahibini ve kimligini kaybeder
taninmaz olurlar. Degiştirilmeyenler ise ithal edilmiş
sözcükler olarak yeni geldikleri yerde kalir.
Bir evvelki yazimda size bir örnek kelime verdim ve dedim ki:
"Bakin size, sirasi gelmişken, bir örnek vereyim.
Ingilizcede "INDEPENDENT" şeklinde bir sözcük vardir ki
Türkçe "BAGIMSIZ" anlamindadir. Şimdi ben derim ki
herkesce Ingilizce olarak bilinen bu kelime Türkçe bir deyimden
yapilmiştir. Bu Türkçe deyim "INDI-TEPENDEN" sözüdür ve
"INDEPENDENT" sözcügünün kaynagidir. Insan tepesinde
devamli şekilde taşidigi bir kimseyi yahut agir bir yükü
tepesinden indirdiginde bagimsiz olur. Lütfen, bu dedigimi, acele etmeden,
enine boyuna iyice düşünün ve yanitinizi ondan sonra verin."
Siz bu konuyu yanitlamadiniz. Neden? Bu dedigimi kavram olarak tekrar
düşünün. "INDEPENDENT" sözcügünün yapisi yukarida anlattiklarima
güzel bir örnektir. Dikkat ederseniz Ingilizce "INDEPENDENT"
sözcügü bir "yenilige" ad vermek için "keşfedilmemistir"
fakat olasilikla var olan bir kavrama yine var olan bir dilin sözlerinden
yapilmiş bir addir. Işte o kaynak metin Türkçe "INDI
TEPENDEN" tanimlamasidr ki "HÜR" yahut "BAGIMSIZ"
olmanin bir Türkçe tanimlamasidir. Bu Türkçe tanimlama ister göçler yoluyla,
ister Ipek yoluyla isterse eski Avrupanin yerli insaninin Tur/Türk/Oguz insani
oluşu sebebiyle olsun, onun sözde "Avrupa" dillerine
"INDEPENDENT" şeklinde geçişi ancak "dil
hirsizligi" tanimlamasiyla açiklanabilir.
Diyorsunuz ki:
"Ayrıca, batı dillerinin bu günkü haliyle,
kök-lerden nispeten mahrum oluşu, çağrışımdan
uzak ekletik yapısı, hiçbir imge uyandırmayan kelime türetmelere
varması, ciddi şüphe sebebi olmalıdır kanımca.
Haklı olabilirsiniz.!"
Polat Kaya: Bati dilleri köklerden "nibeten" degil tamamen
yoksundur. Çünkü onlar Türkçe sözlerden kirilarak yapilmişlardir.
Kirilan bir tanimlama sözü yahut sözcügü yeniden birbirine ekleninçe, tabir
caizse, "parçali börek" olur. Bati dillerinin sözcükleri
bu yapidadir. "Kök" gibi göruunen sözcuukler ise "sun'idir".
Meselâ, "CON" olarak kelime başina gelen sözcük, her
kelimede ayni anlami taşimiyor. Ayriça sizin şüphelerinizin,
merakli birisi olarak, bende de olmasi çok dogaldir. Yaptigim
araştirmalarimin verdigi güvence ile, sizin "hakli
olabilirsiniz" degiminizi çok yumşak bir ifade olarak buluyorum ve
ben onu "tümüyle hakliyim" şekline çeviriyorum. Çözümünü
yaptigim binlerce sözcügün verdigi güvence ile bunu söyleyebilirim.
Dediniz ki:
"Yaptığınızın
çalışmayı "mantıklı" (illa bilimsel
olması gerekmiyor) bulmasamda, aynen sizin gibi, pek çok sözcüğün
"aşırılmış-geçmiş" olabileceğine
ihtimal veriyorum elbet ve gösterdiğiniz
şaşırtıcı-ilginç çabayı takdir ediyorum,
izliyorum.
Hatta, kafalarımızdaki
şartlandırılmışlığı yıkmak
babında da faydalı buluyorum. Bu yöntem ve
çalışmalarınızla, tesadüfen, bir takım gerçeklere
ulaşmış olmanız bile mümkündür.
Bütün icadlar, ya imkansızların denenmesiyle, ya
tesadüfen keşfedilmiştir.
Lütfen, devam edin. Sadece, iddianızda aşırı
ısrarcı olmayın."
Polat Kaya: Fahri Bey yazdiklarim hem mantikli ve hem de bilimseldir.
Bundan hiç süpheniz olmasin. Unutmayin ki konumuz insanlar
tarafindan yapilmiş sözcüklerin yapisinin araştirmasidir. Arzin
çekimi gibi bir doga olayini incelemiyoruz. Iddiam ilk hamlede size
"mantikli" ve/veya "bilimsel" görünmüyorsa bunun
sebebi benim yaptigim çalişmalarla sizin henüz karşilaşmiş
olmanizdir. Iddiam olan konu hakkinda bilginizin oldugunu sanmam.
Bu sebeple söylediklerim elbetteki sizin bildiklerinize ters geliyor ve
"olamaz" gibi bir görüntü veriyor. Bu durum karşisinda
şaşirmaniz dogaldir ve ben bunu anliyorum. Zor olan ve
alişilmamiş olan bir kavramin taninmasi ve anlaşilmasi elbette
ki hemen olmaz. Onu dogru bilmek muhakkak ki zaman alacaktir.
Bununla beraber gerek "Polat Kaya Library" adli arşivde ( http://groups.yahoo.com/group/Polat_Kaya/ )
ve gerekse diger iki sitemde (http://www.compmore.net/~tntr/ , http://www.polatkaya.net/ )
toplanmiş binlerce sayfalik yazilarimi lütfen okumaya çalişin.
En azindan yazilarimin başligini okuyun. O zaman nekadar
derinlere indigimi göreceksiniz. Sizlere aktardiklarim öyle bir iki tesadüfün
neticesi degildir. Evet denebilir ki ilk tanidigim bir kaç ad ve kelime
tesadüfen dikkatimi çekmiştir. Fakat gerisi bilinçli şekilde
araştirma, inceleme ve karşilaştirma gayretlerinden dogan
neticelerdir.
Sizlerle paylastigim tanimlamalar binlerce Greek, Latin, Ingilizce, Italyanca,
ve diger Avrupa dillerinden olan sözcüklerin tetkik ve deşifre
edilmelerinden aldigim neticelerdir. Pek çok sözcügü deşifre ettigim
zaman karşilastigim görüntü bende de hem memnunluk ve hem de bir
şaşkinlik yaratmiştir. Saşkinlik yaratmiştir
çünkü her defasinda bu işi yapanlarin ne ustalikla Türkçeyi
degiştirdiklerini görüyorum ve ne sinsi bir şekilde kandirilmiş
oldugumuzu ve tarihimizin silinmiş oldugunu hayretler içinde görüyorum.
Çok ilginçtir ki bütün bu olup bitenlerin arkasinda çogunlukla
"DINCILER", "DIN" kuruluşlari ve onlarin kontrolunde
siyasetciler olmuştur. Insanlarin dillerini, adlarini ve dinlerini
deiştirerek onlari kendi maksatlari için kullanan, sömüren ve birbirine
düşüren pek çok dini kuruluşlarin insanliga hizmet ettigi pek
söylenemez.
Bana diyorsunuz ki "Lütfen, devam edin. Sadece, iddianızda aşırı
ısrarcı olmayın. " Bu tavsiyeniz oldukca
yumuşak ve hem de cesaretsiz olmami tavsiye eden bir görüş. Temel
egitimimin prensipleri geregince çalişmalarimi da matematiksel bir
görüş ve düşünce ile yapan birisiyim. Sözcüklerin deşifre
edilmesine de ayni görüşle yaklaşirim. Yani denklemler
çözüldügünde netice mantikli ve ikna edici olmalidir. Çalişmalarim beni
beni ikna etmedikce gün ißigina da çikmaz. ( Not: Ben de bir mühendisim.
Kimligimi bilmegi arzu ederseniz şu baglantiya bakabilirsiniz:http://www.polatkaya.net/Polat_Kaya.htm ).
Çalişmalarim tarihte eşi görülmemiş bir medeniyet hirsizliginin
üstünü açmiştir. Ve bize tarih ve dil diye ögretilenlerin ne kadar yalan
dolanla süslenmiş oldugu gerçegini ortaya çikarmiştir. Bu buluş
öyle bir buluştur ki Türk dünyasina ait medeniyetinin dünyanin en
eski medeniyeti oldugunu ve Türk dilinin olasilikla dünyanin en eski dili
oldugunu gün işigina çikarmiştir. Bu durum karşisinda
benim ciliz ve cesaretsiz bir sesle bu buluşu dünyaya duyuracagimi
sanmayin. Buluşlarimi hem Türkçe ve hem de Ingilizce olarak dünyaya
duyuruyorum. Bunu yaparken elbette ki maksadim kimseyi incitmek degil.
Bununla beraber, ev ödevini tam yapmiş bir detektif gibi, tarihte
eşsiz bir dil, din, medeniyet ve insan aşirilmasinin yapilmiş
oldugunu görüyor ve okuyucularla paylaşiyorum. Çok eski ve çok
gelişmiş bir Turan medeniyetinin nasil bilinçli şekilde
hirsizlandigini, talan ve tahrip edildigini gördükten sonra insanin ciliz bir
sesle konuşmasi mümkün degildir. Eşsiz bir insanlik suçu Türk
dünyasina uygulanmiştir. Işin içinde geçmişteki Tur/Türk/Oguz
dünyasina ait muhteşem bir medeniyetin bazi gruplarca hem planli bir
şekilde yikilip talan edilmesi ve hem de Tur/Türk/Oguz toplumlarinin
tarihteki eşsiz yerinin inkar edilmesi, silinmesi olayi vardir. Böylece
bu iş pek hafife alinaçak bir durum degildir.
Benim görüşümde, "aşiri israr" etmezseniz hedef seçtiginiz
dagin tepesine çikamazsiniz. Hedefiniz tepeye çikmak olmadikca dagi hep
aşagidan seyretmek zorundasiniz. Dagin tepesine çikmak ve dünyaya
yukaridan bakmak duygusu ise bambaşka bir duygudur!
Bu yazimdan önce Sayin Saim Efelerli'nin küçük bir merakina karşilik uzun
bir bilimsel bir makale yazdim.. Ümid ederim onu okuma firsati buldunuz.
Lütfen onu dosyanizdan atmadan önce defalarca okuyun. Görün neler
diyorum. Ve dediklerimin hiç birisi uyduruk yahut yapmaca degildir.
Dil ve diller konusunda önceden edinilmiş fikirlerinizi biraz
yumuşatir umuduyla, bir deneme olarak, size çözmeniz için bir sözcük
verecegim. Bu sözcügün Grek diline ait olmasi olasigi çok büyükdür, zira, Grek
dili bunun gibi pek çok sözcüklerle doludur.. Bu sözcügün asli kesinlikle
Türkçedir. Bu sözcük "URWETEROS" şeklinde
veriliyor. Bu sözcügün Ingilizce tanimlamasi "he who loves his home
town" yani "kendi köyünü, yahut şehirini veya hatta ülkesini
seven birisi" diye tanimlaniyor.
Bir deneme yapan iki dost gibi, kusura bakmazsaniz, şimdi sizden bu
kelimeyi çözmenizi isteyecegim. Elbette ki biraz üstunde düsünmeniz gerekeçek.
Bununla beraber yapabileceginizi saniyorum ve umud ediyorum. Sadece bu
şifrelenmiş kelimenin deşifre edilmesini düşünün ve
buldugunuz sözü bildirin. Netice olarak, mesela, degin ki bu sözcügün
asli Türkçe "XXXXXXXXXXX" sözü olabilir.
Bu arada size bir ip ucu vermeliyim, zira bu denemede bunu da bilmeniz gerekir
ve de hakkinizdir. "W" diye bilinen ve bati dillerinde bol bol
kullanilan bu sembol birden fazla yüzü olan sahte bir harfdir.
"W" harfi, sözcük üretmek için kullanilan kaynak metinlerdeki
yanyana olan veya olmayan UU, VV, YY, YU, UV, ve VY gibi iki harfi
birleştirerek onlarin yerine kullanilabilen bir semboldür. Yani bir
kariştirma ve gizleme harfidir. Ayrica gerektiginde "W" U,
O, V ve Y harfleri yerine de kullanilabilr bir harftir. Hele Tuurkçeyi
kariştirmak ve yozlaştirmak için bilincli şekilde
işlenmiş korkunç bir araçtir. Bu durum okuyucular tarafindan
bilinmez, onun için sizi bilgilendirme geregini duydum. Bu konuda Grek alfabesi
ikiyüzlülük şöyle dursun pek çok yüzlü harflerle doludur. Sözcüklerin
yapilişinda onlarin kullaniş şekli ile, Grek metinlerinde bu
sembolün kullanildigi sözcüklerde onlarin okunuşu birbirinden farkli
uygulamalardir. Bu "URWETEROS" sözcügünün
Türkçe aslini buldugunuzda dediklerimin dogruluguna kesinlekle "evet"
diyeceginize inaniyorum. Hadi kolay gelsin!
Sizin yanitinizi aldiktan sonra sözcügün gerçek aslini size açiklayacagim.
Biliyorum sözü uzattim. Fakat ne varki karşilikli konuşmalar ancak
bu şekilde anlamli olabiliyor.
Selam ve sevgilerle,
Polat Kaya
23/01/2008
Fahri Yurtsever wrote:
Polat Bey, merhaba.
1-Osman bey, kendi görüşüne Atatürk'ü dayanak yapmıştır.
Bu, referans alma, referans göstermedir. Kitap-bilimsel
makale değilki, kaynakça isteyelim.
2-İşaretler-simgeler-figürler yazıdır, yazıda dilin
bir parçasıdır, söz gibi. "İşaretten"
kastınız, sanırım el kol yüz hareketleri -"işaret
dili"- olmalı.
3-Dilin yaşamadığı, insanların
yaşadığı savınız, bende hayal
kırıklığı yarattı..!
Sözcükler, sözlük şeklinde ardarda dizilipte, hiç bir
dili olmayan bir topluluğun önüne konulup, bu sizin diliniz
oldu, hadi öğrenin denmez. Yada, yeni bir sözcük keşfettim,
getirdim, hadi onuda dilimize katalım tarzında olmaz. Yeni bir
"şeyle" beraber doğar. Yeni
karşılaşılan, o şey ne ise, isimlendirilmiş
ve isimlendirilirken tanımlanmış -tanım
içermiş- olur. Türkçe'miz bunun için güzel bir dildir. Herhangi bir
kelime, az-çok kendini anlatır.
Sözcüklerin -dilin- başka topluluklara,
göçler-savaşlar-fetihler-ticaret kervanları sebebiyle, kendi
ağızlarıyla geçmesi ve geçerken bu topluluğun
ağızı dolayısıyla değişmesi, hele yazıya
aktarırken alfabe dolayısıyla tümüyle
farklılaşması, zamanla başka formlar alması, pektabii
bir süreçtir.
Dolayısıyla, planlı hırsızlık
olarak nitelenemez. Çok öncesinde göçler, sonrasında ticaret yolları,
İpek Yolu, gezginler vb. dolayısıyla pek çok sözcüğün
doğudan batıya geçmiş olması (doğu medeniyetlerinin
batıdan ilerde oluşu, akışın yönünü tayin eder) rahatlıkla
çıkarsanabilir.
Ayrıca, batı dillerinin bu günkü haliyle,
kök-lerden nispeten mahrum oluşu, çağrışımdan
uzak ekletik yapısı, hiçbir imge uyandırmayan kelime türetmelere
varması, ciddi şüphe sebebi olmalıdır kanımca.
Haklı olabilirsiniz.!
Yaptığınızın çalışmayı
"mantıklı" (illa bilimsel olması gerekmiyor)
bulmasamda, aynen sizin gibi, pek çok sözcüğün
"aşırılmış-geçmiş" olabileceğine
ihtimal veriyorum elbet ve gösterdiğiniz
şaşırtıcı-ilginç çabayı takdir ediyorum,
izliyorum.
Hatta, kafalarımızdaki
şartlandırılmışlığı yıkmak
babında da faydalı buluyorum. Bu yöntem ve
çalışmalarınızla, tesadüfen, bir takım gerçeklere
ulaşmış olmanız bile mümkündür.
Bütün icadlar, ya imkansızların denenmesiyle, ya
tesadüfen keşfedilmiştir.
Lütfen, devam edin. Sadece, iddianızda aşırı
ısrarcı olmayın.
*
Osmanlıca -ne demekse- özlemim yoktur. Zaten bu
kullanış yanlıştır sanıyorum. Saray ve
İstanbul "sanatçılarının" dilden öte, zira
Türkçe konuşurlarmış, daha çok Farsça katma, Arapça yazma
biçimiyle arabesk özellikli bir yapı gösterir.
Cumhuriyetimizle yapılan, alfabenin Arapçadan latin
alfabesine değiştirilmesi, Anadoluda konuşulan Türkçenin tercih
edilmesi, dolayısıyla dilimize giren arapça farsça
fransızca kelimelere karşılık öztürkçe
karşılıklar aranmasıdır.
Yanlışlık şurdadır, bu noktada
haklılar, "Osmanlıca" kaynakların hızla Türkçeye
çevrilmesi ve geçmişle bağın koparılmaması gerekirdi.
Bir "Osmanlıca Enstitüsü" kurulabilirdi. Zaman oldu mu
diyenlerin de haklı çıkışlarını duyar
gibiyim.
Son söz:
Anlaşabildiğimiz ve anlatabildiğimiz dil -söz güzeldir.
Türkçemiz en güzelidir. Çünkü, herşeyden önce bizim ana dilimizdir,
tarihimizden, kültürümüzden izler, sırlar verir.
İyileştirme olacaksa, tümüyle akademik bir kurulun kontrolü ve
öncülüğünde, uzun bir evrimsel sürece yayılmalıdır.
Buralarda, her kafadan olacak iş değil." lafım
size değildi.
Kolaylıklar diliyorum. Selamlar.
To: baldakituzum@yahoogroups.co.uk; Polat_Kaya@yahoogroups.com
From: tntr@COMPMORE.NET
Date: Wed, 16 Jan 2008 13:24:32 -0400
Subject: Re: [baldakituzum] Osman Cataloluk Beye yanit verene yanıttır!!!!: -
Tepkileri anlayamıyorum?
Sayin Fahri Yurtsever Bey ve Degerli arkadaşlar,
Merhaba. Aşagida görüşlerinizi bildiren iletinizi okudum. Konu
ile ilgilenip yazdiginiz için sagolun.
1. Diyorsunuz ki:
"dr. osmanın, "ucundan kıyısından
bulaşıp tornistan etme" sözlerini; ben m.kemal'e,
atatürk'e hakaret olarak algılamadım ve değerlendirmedim.
hatta bir eleştiri mahiyetinde bile değil, referans gibi görünüyor.
ayrıca, eleştirebilirde..
böylesine sert tepkileri anlamakta zorluk çekiyorum.?"
Polat Kaya: Osman beyin dedikleri bir "referans" olamaz. Zira
"referans" olarak verilen sözlerin kaynagi da ayrintilariyla,
örnegin, "kimin söyledigi, nerede ve ne zaman yazildigi" gibi
bilgilerle yazarin kendi yazisinda belirtilir. Böylece okuyucu da ona
göre kimin ne dedigini hem ögrenmiş olur ve hem de yazar hakkinda
yanilgaya düşmez. Halbu ki Osman bey öyle yapmadi ve yaptiklarinda
da israr etti. Bu yetmiyormuş gibi, sonradan gönderdigi iletilerinde
de gerek Inci Saruhan hanima ve gerekse Gülfidan hanima haksiz yere
yakişik almaz şekilde konuştu. Bütün bunlardan özür
dilemesi gerekirken onu yapmadi. Hatta siz dahi, kendisini bir nevi
destekleyen bu iletinizden sonra ve Meral TILSIM hanimin yazisina katilarak,
" sizinle yanyana düştüğüm için, şimdi
pişmanlık duyuyorum, dr.osman bey..!" diyerek durumunuza
açiklik getirdiniz.
Osman beyin Polat Kaya'ya ders verip susturayim diyerek bilmedigi bir konu
hakkinda konuşmaya yeltenmesi kendisi için iyi olmadi. Osman bey
olasilikla olup bitenleri bir "gurur" meselesi yaparak "dedigim
dedik" şeklinde israr etti. O durum içinde her debelenişinde
daha da fazla hata işleyerek kendini arkadaşlar arsinda zor duruma
düsürdü. Halbuki bunlarin hiç birine gerek yoktu. Insan gururlu
olmasini bildigi kadar hatasini gördügü zaman da "özür" dilemenin de
bir büyüklük oldugunu bilmeliydi.
2. Dediniz ki:
"dil konusunda cahil birisiyim. ama şu
kadarını söyleme cesaretini kendimde bulurum:
anlaşabildiğimiz ve anlatabildiğimiz dil -söz
güzeldir.
iyileştirme olacaksa, tümüyle akademik bir kurulun kontrolü ve
öncülüğünde, uzun bir evrimsel sürece yayılmalıdır.
buralarda, her kafadan olacak iş değil."
Polat Kaya: Evet anlaşabildigimiz ve düşüncelerimizi anlatabildigimiz
söz güzeldir. Fakat konumuz dilin "güzel" oluşu veya
olmayişi degildir. Elbette ki herkesin dili kendinsine güzeldir.
Çünkü onunla konuşur, onunla dinler, onunla derdini duygularini
anlatir. Dil imkansizliklari içinde oldugumuz zamanlar
"işaretlerle" konuşmak bile bir dildir ve de güzel bir
araçtir. Fakat belirtigim gibi konumuz bu degildir. Ayrica, ben sizlere
Türkçeyi "degiştirelim" yahut "iyileştirelim"
gibi her hangi bir teklifte bulunmadim yahut ima dahi etmedim. Söylemediklerimi
söylemiş gibi addedip böyle bir tartişma sahasina taşimak
haksizlik olur. Üstelik konuyu bilmeyen kişilerden kurulan kurulun
öncülügünde verilecek kararlar da yanliş olma durumundadir. Denklemi
çözebilmeniz için soruyu dogru anlamaniz gerekir. Hattizatinda, kişisel
olarak Türkçeye her yönünden hayran olan birisiyim. Türkçe bu gün kü
haliyle denebilir ki dünyanin en güzel dillerinin olasilikla başinda
gelenidir.
Benim sizlere demek istedigim konu ise bambaşka bir konudur. En başta
"Hint-Avrupa" dillerinin nasil yapilmiş oldugunun izahidir ki bu
Türkçeyi "iyileştirmek konusundan çok ayri bir konudur. Eminim
ki çok aziniz bu konu üzerinde ugraşmak söyle dursun
düşünmemişsinizdir bile. Bu da çok normaldir. "Adam
sende başka işim mi yok ki kalkip da elin dilinin nasil yapilmiş
oldugunu inceleyeyim" deyip kesip atarsiniz ve olur biter. Çok
olasilikla her kesin yaptigi da budur. Fakat ne var ki bir gün
"Polat Kaya" gibi birisi çikar ve böyle bir merak göstererek Avrupa
dillerinin nasil yapilmiş oldugunu bilmek isterse, işte o zaman
işin rengi degişebilir ve her gün milyonlarca insan tarafindan
konuşulan bu dillerin pek te tanitildiklari gibi olmadigi gerçegi ortaya
çikar. Işte benim sizlerle paylaştigim bu çalişmalarimdan
edindigim buluşlardir.
3. Ayrica iletinizde yazdiniz ki:
"polat beyin, çal-değiştir-diline uydur,
kendi lügatine eklemle ve bütün bunları kaçar yüzyıl,
binyıl arayla olduğunu dikkate almadan bir plan dahilinde
gerçekleştir, bu yaklaşımı bana
DA pek mantıklı gelmiyor. "
Polat Kaya: Yazdiklarimin size "mantikli" gelmemesi beklenir zira
dediklerimi şimdiye kadar işitmiş degilsiniz ve üstelikte benim
sözcüklerin yapisini izah ediş tarzim okullarda ögretilenlerin ve
dolayisiyle "bilinenlerin" tersine olan bir izah tarzidir.
Ayrica bu konu ile de pek ugraşmiş birisi degilsiniz. Böylece
neyin ne oldugu hakkinda dogru görüş bildirmeniz pek beklenemez.
Konu ile ugraşmadan, tanitilan tezi bilmeden, konu hakkinda
söylediklerimin "mantikli" olup veya olmadigi hakkinda görüş
bildirmek en azindan "acelecilik" olur ki, bu takdirde
görüşünüzün yanliş olmasi olasiligi o nisbette büyür. Bununla
beraber görüşünüzü de hoş görü ve saygi ile karşilarim.
Evet ilk bakişta dedklerimin karşisinda insan irkiliyor ve DILIN
çalinmasini pek akla uygun görünmüyor. Bu sebeple Polat Kaya'nin dedikleri
"mantiksizdir" deyip hemen karşisina dikilebiliyorsunuz. Fakat
ne gariptir ki bu dedklerim OLMUŞ!!! Dediklerim ne mantiksizdir ve ne de
imkansizdir. Gerçekte dünyada bundan daha kolay ve hiç riski olmayan bir
hirsizlik olamaz. Bu teknikle adamlar başarilmazi
başarmişlar ve bunu çok ustaca yapmişlar. Bu bakimdan
hirsizin becerisini takdir etmemek elde degil. Fakat, bunula
beraber, yine de HIRSIZLIK HIRSIZLIKTIR ve HIRSIZ yakalandigi an
tahtindan iner başka bir dolaba girer.
Bu teknik bu işi yapanlari hirsizlik sanatinin zirvesine çikarmiş.
Düşünün bir kere, öyle bir mal çaliniyor ki onun çalinmasi sezilemiyor.
Yani bu sizin arabanizin çalinmasi gibi bir olay degildir. Arabaniz
çalinirsa hemen farkina varirsiniz ve gerekeni yaparsiniz. Halbuki
dilinizden sözler çalinirsa olay kimsenin dikkatini çekmez. Çünkü Türkçe dil
hazinesinden noksanlaşan bir şey yoktur. Fakat, DIL
hirsizligini yapanlarin yönünden sonsuz bir kazanç vardir. O kendine
çaldiklariyla bir veya birden fazla dil kazaniyor (Avrupa dillerinde oldugu
gibi) ve böylece kendini "ulus" olma seviyesine çikariyor.
Gezginci bir grup olmaktan bir "ULUS" olma seviyesine kendini
çikarabilmek çok büyük bir başaridir. Ayrica çalinti
farkedilmediginden, hirsizin eli devamli şekilde sizin dil hazinenizin
içindedir ve siz beyin gücünüz ile ne ürettirseniz, hirsiz onu hemen
çalabiliyor ve kendisine mal edebiliyor. Hatta onu biraz daha isleyerek
kendi ürettigi bir şey imiş gibi dünyaya satabiliyor ve sizin önünüze
geçebiliyor. Başka bir deyişle adam devamli şekilde sizin
tepenizdedir. Buna ragmen siz işin farkinda bile degilsiniz.
Bakin size, sirasi gelmişken, bir örnek vereyim. Ingilizcede
"INDEPENDENT" şeklinde bir sözcük vardir ki Türkçe
"BAGIMSIZ" anlamindadir. Şimdi ben derim ki herkesce
Ingilizce olarak bilinen bu kelime Türkçe bir deyimden yapilmiştir. Bu
Türkçe deyim "INDI-TEPENDEN" sözüdür ve "INDEPENDENT"
sözcügünün kaynagidir. Insan tepesinde devamli şekilde
taşidigi bir kimseyi yahut agir bir yükü tepesinden indirdiginde bagimsiz
olur. Lütfen, bu dedigimi, acele etmeden, enine boyuna iyice düşünün ve
yanitinizi ondan sonra verin.
Yukarida siraladigim yanitlarimi bu şekilde bildirirken şu tarihsel
olayi da hatirlamak ta yarar vardir : bilinir ki bir zamanlar Galileo
Galilei adli ünlü kişi, "Güneş dünyanin etrafinda
dönmüyor, asil güneşin etrafinda dönen dünyadir" diyerek yepyeni bir
görüş ortaya atmişti. Zamanin çok bilgin profösörleri bu teklifi
"saçma" yahut "zirva" gibi algilamişlardi ve
nerdeyse adamcagizi öldüreceklerdi.
Bu emsali de göz önünde tutarak, size şimdilik "pek mantikli"
gelmeyen Polat Kaya'nin dediklerini hemencecik yabana atmaniz hem keyfi
ve hem aceleci bir karar olur. Onun yazdiklarini dikkatle okumanizi ve
üzernde bol bol düşünmenizi öneririm. Ayrica şunu da unutmayin
ki "hiç bir HIRSIZ" gögsüne bir yafta yapiştirip "ben
hirsizim" diye kendini teşhir etmez ve kendinin imiş gibi elinde
gözükenleri ben bunlari "çaldim" demez. Ancak siz size ait olan
malin başkasinin elinde satilikta görüp tanirsaniz, o zaman işin
rengi degişir. Polat Kaya çeşitli dillere ait sözcüklerin yapilişini
inceleyerek sizlere Türkçeden kaçirilmiş olan sözcük ve sözleri bulup
delilleriyle tanitiyor. Bundan rahatsiz olunmamalidir.
4. En son olarak dediniz ki:
"elbette, nasıl dün osmanlıya geçen farsça ve arapça
kelimeler olmuşsa, bugün batıdan bize dönüşerek geçen pek çok
sözcük-kavram-terim vb. varsa, daha geçmişte de tam tersinin
olmuş olması mutemeldir. ama birebir her kelimede bunu aramak,
herşeyden önce dilin yaşayan, canlı bir oluşum
olduğunu gözardı etmektir, diye düşünmekteyim.
selamlar. "
Polat Kaya: Bu dediklerinizin hiç birisi Polat Kaya'nin dediklerinin
yanliş oldugunu isbat edecek deliller degildir ve tutarsiz sözlerdir.
Evet, Farsca ve Arapcadan Osmanlicaya bazi kelimeler geçmiş.
Bunu biliyoruz fakat bu Farça ve Arapça kelimelerin nasil yapildiklari
hakkinda kimsenin pek bilgisi yoktur. Fars ve Arap dünyasi oldum olasi
Türk toplumlari ile iç içe yasamiş toplumlardir. Bu durum ta Sümerlerden,
Hurrilerden, Medelerden, eski Masar (MISIR) devletinden ve eski Anadolu
Türk devletlerinden beri böyledir. Günümüzde sözde "FARS" dünyasinda
kirk milyon kadar Türkün oluşu bunun inkar edilemez isbatidir. Ayni
şekilde sözde ARAP dünyasi dünyanin en eski ve uzun ömürlü Tur/Türk/Oguz
insanlarina ait eski Masar (Misir) devletinin geliştirdigi muhteşem
medeniyetin üstüne oturmuştur ve dillerinin temelinde yine Türkçe vardir.
Eski MISIR imparatorlugunun hakan adlaribu çok eski medeniyetin kurucularinin
Türk dünyasi insanlari oldugunun inkar edilemez kanitlaridir.
"Yunanistan"da toplumun yüzde altmişinin soyunun Türk asilli
oldugunu "Yunanlilar" dahi söylerler. Durum böyle iken kim iddia
edebilir ki "FARS" ve "ARAB" dillerine ait sözcükler
Türkçeden "anagram" yollu yapilmamiştir? Yahut kim iddia
edebilir ki Grek ve Latin dilleri Türkçeden yapilmamiştir?
Yaşayan "dil" degildir. "Yaşayan" dili
konuşanlardir. Dil kendi kendine degişmez. Dili birileri
kendi keyfi davranişina veya maksadina göre degiştirirse dil de
degişir. Sayet dil kendiliginden degişen bir nesne olsaydi,
örnegin Türkçe "BILGI" sözü BILGAMESH destanindan beri günümüze kadar
gelmezdi. Bu gün Türkçede BILGI sözcügünün oldugunu kimse inkar edemez.
Fakat ne varki eski Babilonun gezginci falcilari BILGAMESH adini kendi
maksatlari için "GILGAMESH" haline çevirir ve kendilerine mal ederse,
o zaman elbette ki eski çaglarin dünyaca konuşulan dili olan Türkçe dil de
degişmiş ve de yok edilmiş olur. Bütün bunlarin tek tek
düşünülmesi gerekir.
Ben bir araştirmaci olarak elbetteki zamanimizdan bir kaç bin sene
öncesinde konuşulan sözcüklerin hepsini bilmem gerekmez. Fakat ne var ki
ben Türkçeden kaçirilmiş pek çok sözcügün degiştirilmiş oldugunu
da başkalarina nazaran daha kolaylikla görebiliyorum ki o yetenegi siz yok
sayamazsiniz. Onlari tek tek görüp gün işigina çikarmak ise çok dogal ve
mantikli bir çalişmadir. Bunun dogrulugunu siz
görmeyebilirsiniz amma emin olabilirsiniz ki bu yöntem çok iyi işleyen ve
de hedefini bulan bir yöntemdir.
Selam ve sevgi ile,
Polat Kaya
Fahri Yurtsever wrote:
dr.
osmanın, "ucundan kıyısından bulaşıp
tornistan etme" sözlerini; ben m.kemal'e, atatürk'e hakaret
olarak algılamadım ve değerlendirmedim. hatta bir eleştiri
mahiyetinde bile değil, referans gibi görünüyor.
ayrıca, eleştirebilirde..
böylesine sert tepkileri anlamakta zorluk çekiyorum.?
*
dil konusunda cahil birisiyim. ama şu kadarını söyleme
cesaretini kendimde bulurum:
anlaşabildiğimiz ve anlatabildiğimiz dil -söz
güzeldir.
iyileştirme olacaksa, tümüyle akademik bir kurulun kontrolü ve
öncülüğünde, uzun bir evrimsel sürece yayılmalıdır.
buralarda, her kafadan olacak iş değil.
polat beyin, çal-değiştir-diline uydur,
kendi lügatine eklemle ve bütün bunları kaçar yüzyıl,
binyıl arayla olduğunu dikkate almadan bir plan dahilinde
gerçekleştir, bu yaklaşımı bana DA pek mantıklı
gelmiyor.
elbette, nasıl dün osmanlıya geçen farsça ve arapça kelimeler
olmuşsa, bugün batıdan bize dönüşerek geçen pek çok
sözcük-kavram-terim vb. varsa, daha geçmişte de tam tersinin
olmuş olması mutemeldir. ama birebir her kelimede bunu aramak,
herşeyden önce dilin yaşayan, canlı bir oluşum
olduğunu gözardı etmektir, diye
düşünmekteyim.
selamlar.
Yeni nesil Windows Live Servisleri’ne şimdi ulaşın! Buraya tıkla!
Yeni nesil Windows Live Servisleri’ne şimdi ulaşın! Buraya tıkla!
Tamamıyla yeni Windows Live Messenger ailesine katıl Buraya tıkla!