Fahri Yurtsever Bey ve Degerli Arkadaşlar,
Merhaba.
Neden çok şaşirmiş oldugunuzu pek anlayamadim.
Söylediklerim gayet açik ifadeler ve de dolambacli olmayan sözler. Hele sizi
"hayal kirikligina" ugratacak bir halleri de yok. Olasilikla sizin ön
yargilariniza ters düşen taraflari var. Dediklerimi ön yargisiz
okuyup düşündügünüzde göreceksiniz ki söylediklerimde hiç te yanliş
degilim. Ayrica ne sizi ve ne de başkalarini yaniltmaya yahut
şaşirtmaya da niyetim yok.
Dediniz ki:
"Dilin yaşamadığı, insanların
yaşadığı savınız, bende hayal
kırıklığı yarattı..! "
Polat Kaya:
Bu hayal kirikliginiz olasilikla ya dediklerim sizin bildiklerinize ters
düştügü içindir, yahut asil demek istediginiz Polat Kaya "dilin
yaşayan ve degişen bir varlik oldugunu nasil bilmez" diye
düşünerek üstü kapali bir taşlamadir. Her ne hal ise, hayal kirikligi
duymaniz için sebep yoktur.
Evet Fahri Bey,
dil konuşulursa yaşar konuşulmazsa yaşamaz.
Osmanlica Türkçesinin yaşamamasi onu konuşanlarin
olmamasindandir. Yeni nesil Türkler Anadolunun yerli halkinin oldum olasi
yaşayan Türkçesine dönmüştür ve onu yaşatmaktadir. Hele dil
kendiliginden hiç degişmez yeter ki birileri onu degiştirmesin. Dili
yapanlar insanlardir ve onun degişimini yapanlar da yine insanlardir.
Türkçe dilin "AĞUZLARI" (AĞIZLARI, LEHÇELERI) vardir.
Fakat onlar ayri dil degildir, zira, adi üstünde, onlar Türkçenin agizlaridir
ve Türkçedir.
Dili
degiştirmek için çok çeşitli sebeplerin olmasi gerektir. Çogunlukla
politik sebepler. Bence bir toplumun dilini degiştirme olayi ile
dinini degiştirme olayi etkenlik bakimindan birbirine benzer olaylardir.
Her ikisi de insanlarin ve toplumlarin kimligini degiştirmeyi hedefler.
Dil ve din degişimini körüklemek "böl ve yönet" sisteminin temel
taşlaridir. Kendi kökünden koparilip başkalaştirilanlar kendi
köklerine karşi kullanilma durumuna düşerler. Geçmişte
geliştirilmiş çeşitli "dinlerin" yayicilari Gök Tanri,
Gün Tanri ve Ay Tanri üçlüsüne inanan Türk dünyasini ve medeniyetini bölüp yok
etmek için bu gibi hileli oyunlari tertip ve tatbik etmişlerdir.
Bize "dil
yaşayan ve degişen bir nesnedir" diye ögretenler, olasilikla
kendilerine daima açik kalmasini istedikleri bir kapiyi açik tutmak için bunu
uydurmuşlar ve "bilimsel bir doga kanunu imiş gibi" herkese
aşilamişlardir. Böyle bir sözde "dil kanunu" gizli
işleyen ellerin başkalarinin iç işlerine karişma ve
kariştirma imkanlarini saglar. Böylece, kendi maksatlari için istedikleri
toplumun dilini ve kimligini degiştirme kapisi açik tutulur. Örnegin
hatirlanmalidir ki Amerika kitalarinin yerli insanlarinin kendilerine ait özel
dilleri varken ve bu diller binlerce sene degişmezken, aniden oraya gizli
emelli Avrupali dinci ve politikaci misyonerlerin doluşmasiyla, bir kaç
yüz sene gibi kisa bir zamanda, yerlilerin hayati alt üst oldu, dilleri
degiştirildi ve öldü, kültürleri kayboldu ve pek çoklari kökü kurumuş
ota döndüler. Işte bu degişimi yapanlar dünyayi avucunun içine almayi
önceden planliyan gizli gruplardir ki bu gizli emellerinde pek te başarili
olmuşlardir.
Buna benzer bir
durum Dogu Anadoluda da yaşanmaktadir. Çogunlukla KIPÇAK Türkleri olan
Dogu Anadolunun bir kisim Türkleri "KÜRT" kimligine büründürülerek
TÜRKLÜKTEN uzaklaştirilmaya çalişilmaktadir. Bunda çeşitli
ülkelerin siyasetcilerinin ve din misyonerlerinin inkar edilemez katkilari
olmuştur. Maddi ve manevi destek, teşvik ve tahrik günümüze kadar
devam edegelmiş ve bu günkü çapraşik hale dönüşmüştür.
Bazi iç siyasetciler de bu degişimin bayraktarligini yapmişlar
ve de yapmaktadirlar. KÜRTÇE diye adlandirilan sözcüklerin pek çoklarinin,
Avrupa dillerinde oldugu gibi, "kirip yeniden düzme" (yani
"anagram" yapma) yollu Türkçe sözlerden ve degimlerden yapilmiş
oldugunu bir bildirimde baldakituzum okuyuculariyla paylaştim. Fakat
kimseden pek ses gelmedi.
Her hangi bir dili
hiç yoktan yaratmak çok zor bir iştir ve bu olasilikla binlerce sene zaman
isteyen bir iştir. Halbu ki var olan bir dilden yeni diller yapmak
(türetmek) hiç te zor bir iş degildir. Hele Türkçe gibi matematiksel
yapili bir temel dil elinizin altinda oldukca, onu çok iyi konuşan bir kaç
insan, kapali kapilar arkasinda, ondan diledigi şekilde çeşit
çeşit dil üretebilir. Bunu Avrupa dillerinde görüyoruz. Adamlar çiltler
dolusu sözcükler üretmişler. Bu üretimlerin kaynagi Avrupa dillerinin
kendisi olmayip Türkçe sözcükler ve kavramlari tanimlayan sözlerdir. Hele
günümüzde bir bilgisayar programina bir taraftan Türkçe tanimlamalar verip o
bir taraftan Avrupa dilleri kilikli sözcüklerin çikarilmasi zor bir iş
olmasa gerek. Bu işlem olasilikla yapilmaktadir bile.
Eskiden, büyük
olasilikla bu işi kilisenin öncülügünde ve himayesinde din adamlari
yapmişlardir. Zira, eskiden beri okumayi ve ögrenmeyi temin eden, kontrol
eden, ve yönlendiren hep kilise idi. Belli ki bu işi çok ustalikla
yapmişlar ve kimsenin de bu dil mühendisliginden ne haberi ve ne de
bilgisi olmuştur. Bu hiç te şaşirtici degildir. Kelimeleri
kirip yeniden dizdikten sonra okunmalari ve söylenmeleri, biraz denemeden
sonra, yapilabilmektedir. Ilk okula yeni başlamiş çocuklara
isterseniz Türkçeyi tersinden bile okumasini ögretebilirsiniz. Çünkü o
yaşta çocuk kendisine ögretilen her yeniligi ögrenebilir yetenektedir.
Diyorsunuz ki:
Sözcükler, sözlük şeklinde ardarda dizilipte, hiç
bir dili olmayan bir topluluğun önüne konulup, bu sizin diliniz
oldu, hadi öğrenin denmez. Yada, yeni bir sözcük keşfettim,
getirdim, hadi onuda dilimize katalım tarzında
olmaz. Yeni bir "şeyle" beraber doğar. Yeni
karşılaşılan, o şey ne ise, isimlendirilmiş
ve isimlendirilirken tanımlanmış -tanım
içermiş- olur. Türkçe'miz bunun için güzel bir dildir. Herhangi bir
kelime, az-çok kendini anlatır.
Polat Kaya:
Tasvir ettiginiz bu sistem benim dediklerimden çok farkli ve ayni zamanda
yanliş bir sistem. Ne dedigime dikkat etmelisiniz. Elbetteki dil bu
dediginiz şekilde yapilmaz. Her şeyden önce toplumlar asla
"LAL" (dili olmayan) degildirler. Yani kendi aralarinda iyi
kötü konuştuklari bir dil vardir. Sözlüklerde ardarda dizilmiş
sözcükler topluma yavaş yavaş tanitilir ve bu da okullarda çocuk
yaşta yeni nesillerle başlar. Bir kaç sene sonra yeni nesil yeni
sözcüklerin kullanilmasini çok iyi ögrenmiş olur. Ondan sönrasi
kendiliginden gelir.
Sözcükler
keşfedilmez ve de yeni bir "şeyle" beraber dogmaz, fakat
var olan dil malzemesinden dile uygun olarak yeni kavram için üretilir. Son
dedikleriniz Türkçe için önemli olan hususlar. Çünkü Türkçe çok ustaca
yapilmiş kurallara sahip bir dildir. Örnegin, sözcüklerin yapisini
dilin ünlüler kurali ve sözcükleri oluşturan eklerin kelimenin yapisinda
nereye eklenecegini de Türkçenin çekim kurallari kontrol eder. Hafif bir
uyumsuzluk yahut yersizlik hemen kulagi tirmalar. Bu durum Avrupa dilleri
için geçerli degildir. Çünkü onlarda sözcükler kirilma yollu başka bir
dilden yapilmişlardir. Benim analizini yaptigim pek çok sözcüklerde
gördügüm durum şudur ki kavramlara ad olarak verilen "sözcükler"
önce Türkçe bir tanimlama ifadesi şeklinde yapilmiş ve ondan
sonra Türkçe tanimlama kirilip yeniden dizilmiştir. Bunun yaninda, Türkçe
tanimlamanin anlamini yari açik ve yari kapali şekilde, türetilen sözcügün
anlami olarak saklanmiştir. Bu sebeple Avrupa dillerine ait sözcükler
Türkçe sözcüklere nazaran tamamen kirik-döküktür.
Diyorsunuz ki:
"Sözcüklerin -dilin- başka topluluklara,
göçler-savaşlar-fetihler-ticaret kervanları sebebiyle, kendi
ağızlarıyla geçmesi ve geçerken bu topluluğun
ağızı dolayısıyla değişmesi, hele
yazıya aktarırken alfabe dolayısıyla tümüyle
farklılaşması, zamanla başka formlar alması, pektabii bir
süreçtir. "
Polat Kaya:
Bu varsayimla göç eden sözcükler elbetteki olabilir. Verilen görüntü
böyle bir inanişa yol açabiliyor. Fakat Avrupa dillerinin
temelindeki gerçek, Türkçe sözlerin planli degiştirilmesidir. Misal
olarak, şayet göc veya ithal yoluyla Türkçe "YOGURT" sözcügü bir
yerden digerine taşinmişsa ve o sözcük halen YOGURT, YUGURT, YUGORT,
YEGERT ve hatta YGRT şeklinde dilde söyleniyorsa, bu bir ithal ve
agiz degişimi konusudur. Fakat, "yogurt", yine misal
olarak, "TURGOY" şeklinde degistirilmiş ise, o zaman bu
bilinçli bir dil degiştirme ve gizlemedir. Aradaki fark çok büyüktür. Bazi
diller sözcükleri yalniz ünsüzlerle gösterirler. Ünsüzler sözcüklerin
iskeletidir. O ünsüzleri ünlülerle birleştirdiginiz zaman belirli
sözcükler kendini gösterir. Kelimeleri yalniz ünsüzlerle göstermek bile
bir gizlemedir.
Diyorsunuz ki:
"Dolayısıyla, planlı
hırsızlık olarak nitelenemez. Çok öncesinde göçler,
sonrasında ticaret yolları, İpek Yolu, gezginler
vb. dolayısıyla pek çok sözcüğün doğudan batıya
geçmiş olması (doğu medeniyetlerinin batıdan ilerde
oluşu, akışın yönünü tayin eder) rahatlıkla
çıkarsanabilir."
Polat Kaya:
Birisi sizin arabanizi çalip rengini degiştirir ve bu benimdir
diyerek size tanitirsa, hatta size gerisin geri satmaya kalkisirsa bu eşi
az görünen bir hirsizlik olur. Böyle bir olayi şüphesiz ki hirsizlik
diye nitelemek gerekir. Çalinan araba da olsa dilin sözleri de olsa
hirsizlik hirsizliktir. Birisi sizin yazdiginiz bir makaleden bazi bölümlerini
alip bazi yerlerini degiştirerek kendi eseri gibi tanitirsa ona
"bilgi hirsizligi" dendigine göre, sözcüklerin degistirilmesi neden
hirsizlik olmazmiş? Görüldügü gibi burada birisi somut bir degerin
hirsizligi ve digeri soyut bir degerin hirsizligidir. Kavram aynidir.
Elbette ki
kervanlar, göcler, ticaret vs. gibi dalgalanmalar bazi sözleri de kendisi ile
götürür ve getirir. Fakat bu sözlerin bazilarina bazi yerlerde şekil
degiştirilirse, sözler asil sahibini ve kimligini kaybeder taninmaz
olurlar. Degiştirilmeyenler ise ithal edilmiş sözcükler olarak
yeni geldikleri yerde kalir.
Bir evvelki yazimda
size bir örnek kelime verdim ve dedim ki:
"Bakin size, sirasi gelmişken, bir örnek vereyim.
Ingilizcede "INDEPENDENT" şeklinde bir sözcük vardir ki
Türkçe "BAGIMSIZ" anlamindadir. Şimdi ben derim ki
herkesce Ingilizce olarak bilinen bu kelime Türkçe bir deyimden
yapilmiştir. Bu Türkçe deyim "INDI-TEPENDEN" sözüdür ve
"INDEPENDENT" sözcügünün kaynagidir. Insan tepesinde devamli şekilde
taşidigi bir kimseyi yahut agir bir yükü tepesinden indirdiginde bagimsiz
olur. Lütfen, bu dedigimi, acele etmeden, enine boyuna iyice düşünün ve
yanitinizi ondan sonra verin."
Siz bu konuyu
yanitlamadiniz. Neden? Bu dedigimi kavram olarak tekrar düşünün.
"INDEPENDENT" sözcügünün yapisi yukarida anlattiklarima güzel bir
örnektir. Dikkat ederseniz Ingilizce "INDEPENDENT" sözcügü bir
"yenilige" ad vermek için "keşfedilmemistir" fakat
olasilikla var olan bir kavrama yine var olan bir dilin sözlerinden
yapilmiş bir addir. Işte o kaynak metin Türkçe "INDI
TEPENDEN" tanimlamasidr ki "HÜR" yahut "BAGIMSIZ"
olmanin bir Türkçe tanimlamasidir. Bu Türkçe tanimlama ister göçler yoluyla,
ister Ipek yoluyla isterse eski Avrupanin yerli insaninin Tur/Türk/Oguz insani
oluşu sebebiyle olsun, onun sözde "Avrupa" dillerine
"INDEPENDENT" şeklinde geçişi ancak "dil
hirsizligi" tanimlamasiyla açiklanabilir.
Diyorsunuz ki:
"Ayrıca, batı dillerinin bu günkü
haliyle, kök-lerden nispeten mahrum oluşu,
çağrışımdan uzak ekletik yapısı, hiçbir imge
uyandırmayan kelime türetmelere varması, ciddi şüphe sebebi
olmalıdır kanımca. Haklı olabilirsiniz.!"
Polat Kaya:
Bati dilleri köklerden "nibeten" degil tamamen yoksundur.
Çünkü onlar Türkçe sözlerden kirilarak yapilmişlardir. Kirilan bir
tanimlama sözü yahut sözcügü yeniden birbirine ekleninçe, tabir caizse,
"parçali börek" olur. Bati dillerinin sözcükleri bu yapidadir.
"Kök" gibi göruunen sözcuukler ise "sun'idir".
Meselâ, "CON" olarak kelime başina gelen sözcük, her
kelimede ayni anlami taşimiyor. Ayriça sizin şüphelerinizin,
merakli birisi olarak, bende de olmasi çok dogaldir. Yaptigim
araştirmalarimin verdigi güvence ile, sizin "hakli
olabilirsiniz" degiminizi çok yumşak bir ifade olarak buluyorum ve
ben onu "tümüyle hakliyim" şekline çeviriyorum. Çözümünü
yaptigim binlerce sözcügün verdigi güvence ile bunu söyleyebilirim.
Dediniz ki:
"Yaptığınızın
çalışmayı "mantıklı" (illa bilimsel
olması gerekmiyor) bulmasamda, aynen sizin gibi, pek çok sözcüğün
"aşırılmış-geçmiş" olabileceğine
ihtimal veriyorum elbet ve gösterdiğiniz
şaşırtıcı-ilginç çabayı takdir ediyorum,
izliyorum.
Hatta, kafalarımızdaki
şartlandırılmışlığı yıkmak
babında da faydalı buluyorum. Bu yöntem ve
çalışmalarınızla, tesadüfen, bir takım gerçeklere
ulaşmış olmanız bile mümkündür.
Bütün icadlar, ya imkansızların denenmesiyle, ya
tesadüfen keşfedilmiştir.
Lütfen, devam edin. Sadece, iddianızda
aşırı ısrarcı olmayın."
Polat Kaya:
Fahri Bey yazdiklarim hem mantikli ve hem de bilimseldir. Bundan
hiç süpheniz olmasin. Unutmayin ki konumuz insanlar tarafindan
yapilmiş sözcüklerin yapisinin araştirmasidir. Arzin çekimi gibi bir
doga olayini incelemiyoruz. Iddiam ilk hamlede size "mantikli"
ve/veya "bilimsel" görünmüyorsa bunun sebebi benim yaptigim
çalişmalarla sizin henüz karşilaşmiş olmanizdir.
Iddiam olan konu hakkinda bilginizin oldugunu sanmam. Bu sebeple
söylediklerim elbetteki sizin bildiklerinize ters geliyor ve "olamaz"
gibi bir görüntü veriyor. Bu durum karşisinda şaşirmaniz
dogaldir ve ben bunu anliyorum. Zor olan ve alişilmamiş olan bir
kavramin taninmasi ve anlaşilmasi elbette ki hemen olmaz. Onu dogru
bilmek muhakkak ki zaman alacaktir.
Bununla beraber
gerek "Polat Kaya Library" adli arşivde ( http://groups.yahoo.com/group/Polat_Kaya/ )
ve gerekse diger iki sitemde (http://www.compmore.net/~tntr/ , http://www.polatkaya.net/ )
toplanmiş binlerce sayfalik yazilarimi lütfen okumaya çalişin.
En azindan yazilarimin başligini okuyun. O zaman nekadar
derinlere indigimi göreceksiniz. Sizlere aktardiklarim öyle bir iki tesadüfün
neticesi degildir. Evet denebilir ki ilk tanidigim bir kaç ad ve kelime
tesadüfen dikkatimi çekmiştir. Fakat gerisi bilinçli şekilde
araştirma, inceleme ve karşilaştirma gayretlerinden dogan
neticelerdir.
Sizlerle
paylastigim tanimlamalar binlerce Greek, Latin, Ingilizce, Italyanca, ve diger
Avrupa dillerinden olan sözcüklerin tetkik ve deşifre edilmelerinden
aldigim neticelerdir. Pek çok sözcügü deşifre ettigim zaman
karşilastigim görüntü bende de hem memnunluk ve hem de bir
şaşkinlik yaratmiştir. Saşkinlik yaratmiştir
çünkü her defasinda bu işi yapanlarin ne ustalikla Türkçeyi
degiştirdiklerini görüyorum ve ne sinsi bir şekilde kandirilmiş
oldugumuzu ve tarihimizin silinmiş oldugunu hayretler içinde görüyorum.
Çok ilginçtir ki
bütün bu olup bitenlerin arkasinda çogunlukla "DINCILER",
"DIN" kuruluşlari ve onlarin kontrolunde siyasetciler
olmuştur. Insanlarin dillerini, adlarini ve dinlerini deiştirerek
onlari kendi maksatlari için kullanan, sömüren ve birbirine düşüren pek
çok dini kuruluşlarin insanliga hizmet ettigi pek söylenemez.
Bana diyorsunuz ki "Lütfen,
devam edin. Sadece, iddianızda aşırı ısrarcı
olmayın. "
Bu tavsiyeniz oldukca yumuşak ve hem de cesaretsiz olmami tavsiye eden bir
görüş. Temel egitimimin prensipleri geregince çalişmalarimi da
matematiksel bir görüş ve düşünce ile yapan birisiyim. Sözcüklerin
deşifre edilmesine de ayni görüşle yaklaşirim. Yani
denklemler çözüldügünde netice mantikli ve ikna edici olmalidir.
Çalişmalarim beni beni ikna etmedikce gün ißigina da çikmaz. ( Not:
Ben de bir mühendisim. Kimligimi bilmegi arzu ederseniz şu baglantiya
bakabilirsiniz: http://www.polatkaya.net/Polat_Kaya.htm ).
Çalişmalarim
tarihte eşi görülmemiş bir medeniyet hirsizliginin üstünü
açmiştir. Ve bize tarih ve dil diye ögretilenlerin ne kadar yalan dolanla
süslenmiş oldugu gerçegini ortaya çikarmiştir. Bu buluş öyle bir
buluştur ki Türk dünyasina ait medeniyetinin dünyanin en eski
medeniyeti oldugunu ve Türk dilinin olasilikla dünyanin en eski dili oldugunu
gün işigina çikarmiştir. Bu durum karşisinda benim ciliz
ve cesaretsiz bir sesle bu buluşu dünyaya duyuracagimi sanmayin.
Buluşlarimi hem Türkçe ve hem de Ingilizce olarak dünyaya
duyuruyorum. Bunu yaparken elbette ki maksadim kimseyi incitmek degil.
Bununla beraber, ev ödevini tam yapmiş bir detektif gibi, tarihte
eşsiz bir dil, din, medeniyet ve insan aşirilmasinin yapilmiş
oldugunu görüyor ve okuyucularla paylaşiyorum. Çok eski ve çok
gelişmiş bir Turan medeniyetinin nasil bilinçli şekilde
hirsizlandigini, talan ve tahrip edildigini gördükten sonra insanin ciliz bir
sesle konuşmasi mümkün degildir. Eşsiz bir insanlik suçu Türk
dünyasina uygulanmiştir. Işin içinde geçmişteki Tur/Türk/Oguz
dünyasina ait muhteşem bir medeniyetin bazi gruplarca hem planli bir
şekilde yikilip talan edilmesi ve hem de Tur/Türk/Oguz toplumlarinin
tarihteki eşsiz yerinin inkar edilmesi, silinmesi olayi vardir.
Böylece bu iş pek hafife alinaçak bir durum degildir.
Benim
görüşümde, "aşiri israr" etmezseniz hedef seçtiginiz dagin
tepesine çikamazsiniz. Hedefiniz tepeye çikmak olmadikca dagi hep
aşagidan seyretmek zorundasiniz. Dagin tepesine çikmak ve dünyaya
yukaridan bakmak duygusu ise bambaşka bir duygudur!
Bu yazimdan önce
Sayin Saim Efelerli'nin küçük bir merakina karşilik uzun bir bilimsel bir
makale yazdim.. Ümid ederim onu okuma firsati buldunuz. Lütfen onu
dosyanizdan atmadan önce defalarca okuyun. Görün neler diyorum. Ve
dediklerimin hiç birisi uyduruk yahut yapmaca degildir.
Dil ve diller konusunda
önceden edinilmiş fikirlerinizi biraz yumuşatir umuduyla, bir deneme
olarak, size çözmeniz için bir sözcük verecegim. Bu sözcügün Grek diline
ait olmasi olasigi çok büyükdür, zira, Grek dili bunun gibi pek çok sözcüklerle
doludur.. Bu sözcügün asli kesinlikle Türkçedir. Bu sözcük "URWETEROS"şeklinde
veriliyor. Bu sözcügün Ingilizce tanimlamasi "he who loves his home
town" yani "kendi köyünü, yahut şehirini veya hatta ülkesini
seven birisi" diye tanimlaniyor.
Bir deneme yapan
iki dost gibi, kusura bakmazsaniz, şimdi sizden bu kelimeyi çözmenizi
isteyecegim. Elbette ki biraz üstunde düsünmeniz gerekeçek. Bununla beraber
yapabileceginizi saniyorum ve umud ediyorum. Sadece bu
şifrelenmiş kelimenin deşifre edilmesini düşünün ve
buldugunuz sözü bildirin. Netice olarak, mesela, degin ki bu sözcügün
asli Türkçe "XXXXXXXXXXX" sözü olabilir.
Bu arada size bir
ip ucu vermeliyim, zira bu denemede bunu da bilmeniz gerekir ve de
hakkinizdir. "W" diye bilinen ve bati dillerinde bol bol
kullanilan bu sembol birden fazla yüzü olan sahte bir harfdir.
"W" harfi, sözcük üretmek için kullanilan kaynak metinlerdeki
yanyana olan veya olmayan UU, VV, YY, YU, UV, ve VY gibi iki harfi
birleştirerek onlarin yerine kullanilabilen bir semboldür. Yani bir
kariştirma ve gizleme harfidir. Ayrica gerektiginde "W" U,
O, V ve Y harfleri yerine de kullanilabilr bir harftir. Hele Tuurkçeyi
kariştirmak ve yozlaştirmak için bilincli şekilde
işlenmiş korkunç bir araçtir. Bu durum okuyucular tarafindan
bilinmez, onun için sizi bilgilendirme geregini duydum. Bu konuda Grek alfabesi
ikiyüzlülük şöyle dursun pek çok yüzlü harflerle doludur. Sözcüklerin
yapilişinda onlarin kullaniş şekli ile, Grek metinlerinde bu
sembolün kullanildigi sözcüklerde onlarin okunuşu birbirinden farkli uygulamalardir.
Bu "URWETEROS" sözcügünün
Türkçe aslini buldugunuzda dediklerimin dogruluguna kesinlekle "evet"
diyeceginize inaniyorum. Hadi kolay gelsin!
Sizin yanitinizi
aldiktan sonra sözcügün gerçek aslini size açiklayacagim. Biliyorum sözü
uzattim. Fakat ne varki karşilikli konuşmalar ancak
bu şekilde anlamli olabiliyor.
Selam ve sevgilerle,
Polat Kaya
23/01/2008
Fahri Yurtsever
wrote:
Polat Bey, merhaba.
1-Osman bey, kendi görüşüne Atatürk'ü dayanak yapmıştır. Bu, referans alma, referans göstermedir. Kitap-bilimsel makale değilki, kaynakça isteyelim.
2-İşaretler-simgeler-figürler yazıdır, yazıda dilin bir parçasıdır, söz gibi. "İşaretten" kastınız, sanırım el kol yüz hareketleri -"işaret dili"- olmalı.
3-Dilin yaşamadığı, insanların yaşadığı savınız, bende hayal kırıklığı yarattı..!
Sözcükler, sözlük şeklinde ardarda dizilipte, hiç bir dili olmayan bir topluluğun önüne konulup, bu sizin diliniz oldu, hadi öğrenin denmez. Yada, yeni bir sözcük keşfettim, getirdim, hadi onuda dilimize katalım tarzında olmaz. Yeni bir "şeyle" beraber doğar. Yeni karşılaşılan, o şey ne ise, isimlendirilmiş ve isimlendirilirken tanımlanmış -tanım içermiş- olur. Türkçe'miz bunun için güzel bir dildir. Herhangi bir kelime, az-çok kendini anlatır.
Sözcüklerin -dilin- başka topluluklara, göçler-savaşlar-fetihler-ticaret kervanları sebebiyle, kendi ağızlarıyla geçmesi ve geçerken bu topluluğun ağızı dolayısıyla değişmesi, hele yazıya aktarırken alfabe dolayısıyla tümüyle farklılaşması, zamanla başka formlar alması, pektabii bir süreçtir.
Dolayısıyla, planlı hırsızlık olarak nitelenemez. Çok öncesinde göçler, sonrasında ticaret yolları, İpek Yolu, gezginler vb. dolayısıyla pek çok sözcüğün doğudan batıya geçmiş olması (doğu medeniyetlerinin batıdan ilerde oluşu, akışın yönünü tayin eder) rahatlıkla çıkarsanabilir.
Ayrıca, batı dillerinin bu günkü haliyle, kök-lerden nispeten mahrum oluşu, çağrışımdan uzak ekletik yapısı, hiçbir imge uyandırmayan kelime türetmelere varması, ciddi şüphe sebebi olmalıdır kanımca. Haklı olabilirsiniz.!
Yaptığınızın çalışmayı "mantıklı" (illa bilimsel olması gerekmiyor) bulmasamda, aynen sizin gibi, pek çok sözcüğün "aşırılmış-geçmiş" olabileceğine ihtimal veriyorum elbet ve gösterdiğiniz şaşırtıcı-ilginç çabayı takdir ediyorum, izliyorum.
Hatta, kafalarımızdaki şartlandırılmışlığı yıkmak babında da faydalı buluyorum. Bu yöntem ve çalışmalarınızla, tesadüfen, bir takım gerçeklere ulaşmış olmanız bile mümkündür.
Bütün icadlar, ya imkansızların denenmesiyle, ya tesadüfen keşfedilmiştir.
Lütfen, devam edin. Sadece, iddianızda aşırı ısrarcı olmayın.
*
Osmanlıca -ne demekse- özlemim yoktur. Zaten bu kullanış yanlıştır sanıyorum. Saray ve İstanbul "sanatçılarının" dilden öte, zira Türkçe konuşurlarmış, daha çok Farsça katma, Arapça yazma biçimiyle arabesk özellikli bir yapı gösterir.
Cumhuriyetimizle yapılan, alfabenin Arapçadan latin alfabesine değiştirilmesi, Anadoluda konuşulan Türkçenin tercih edilmesi, dolayısıyla dilimize giren arapça farsça fransızca kelimelere karşılık öztürkçe karşılıklar aranmasıdır.
Yanlışlık şurdadır, bu noktada haklılar, "Osmanlıca" kaynakların hızla Türkçeye çevrilmesi ve geçmişle bağın koparılmaması gerekirdi. Bir "Osmanlıca Enstitüsü" kurulabilirdi. Zaman oldu mu diyenlerin de haklı çıkışlarını duyar gibiyim.
Son söz:
Anlaşabildiğimiz ve anlatabildiğimiz dil -söz güzeldir. Türkçemiz en güzelidir. Çünkü, herşeyden önce bizim ana dilimizdir, tarihimizden, kültürümüzden izler, sırlar verir.
İyileştirme olacaksa, tümüyle akademik bir kurulun kontrolü ve öncülüğünde, uzun bir evrimsel sürece yayılmalıdır.
Buralarda, her kafadan olacak iş değil." lafım size değildi.
Kolaylıklar diliyorum. Selamlar.
To: baldakituzum@...; Polat_Kaya@yahoogroups.com
From: tntr@...
Date: Wed, 16 Jan 2008 13:24:32 -0400
Subject: Re: [baldakituzum] Osman Cataloluk Beye yanit verene yanıttır!!!!: - Tepkileri anlayamıyorum?
Sayin Fahri Yurtsever Bey ve Degerli arkadaşlar,
Merhaba. Aşagida görüşlerinizi bildiren iletinizi okudum. Konu ile ilgilenip yazdiginiz için sagolun.
1. Diyorsunuz ki:
"dr. osmanın, "ucundan kıyısından bulaşıp tornistan etme" sözlerini; ben m.kemal'e, atatürk'e hakaret olarak algılamadım ve değerlendirmedim. hatta bir eleştiri mahiyetinde bile değil, referans gibi görünüyor.
ayrıca, eleştirebilirde..
böylesine sert tepkileri anlamakta zorluk çekiyorum.?"
Polat Kaya: Osman beyin dedikleri bir "referans" olamaz. Zira "referans" olarak verilen sözlerin kaynagi da ayrintilariyla, örnegin, "kimin söyledigi, nerede ve ne zaman yazildigi" gibi bilgilerle yazarin kendi yazisinda belirtilir. Böylece okuyucu da ona göre kimin ne dedigini hem ögrenmiş olur ve hem de yazar hakkinda yanilgaya düşmez. Halbu ki Osman bey öyle yapmadi ve yaptiklarinda da israr etti. Bu yetmiyormuş gibi, sonradan gönderdigi iletilerinde de gerek Inci Saruhan hanima ve gerekse Gülfidan hanima haksiz yere yakişik almaz şekilde konuştu. Bütün bunlardan özür dilemesi gerekirken onu yapmadi. Hatta siz dahi, kendisini bir nevi destekleyen bu iletinizden sonra ve Meral TILSIM hanimin yazisina katilarak, " sizinle yanyana düştüğüm için, şimdi pişmanlık duyuyorum, dr.osman bey..!" diyerek durumunuza açiklik getirdiniz.
Osman beyin Polat Kaya'ya ders verip susturayim diyerek bilmedigi bir konu hakkinda konuşmaya yeltenmesi kendisi için iyi olmadi. Osman bey olasilikla olup bitenleri bir "gurur" meselesi yaparak "dedigim dedik" şeklinde israr etti. O durum içinde her debelenişinde daha da fazla hata işleyerek kendini arkadaşlar arsinda zor duruma düsürdü. Halbuki bunlarin hiç birine gerek yoktu. Insan gururlu olmasini bildigi kadar hatasini gördügü zaman da "özür" dilemenin de bir büyüklük oldugunu bilmeliydi.
2. Dediniz ki:
"dil konusunda cahil birisiyim. ama şu kadarını söyleme cesaretini kendimde bulurum:
anlaşabildiğimiz ve anlatabildiğimiz dil -söz güzeldir.
iyileştirme olacaksa, tümüyle akademik bir kurulun kontrolü ve öncülüğünde, uzun bir evrimsel sürece yayılmalıdır.
buralarda, her kafadan olacak iş değil."
Polat Kaya: Evet anlaşabildigimiz ve düşüncelerimizi anlatabildigimiz söz güzeldir. Fakat konumuz dilin "güzel" oluşu veya olmayişi degildir. Elbette ki herkesin dili kendinsine güzeldir. Çünkü onunla konuşur, onunla dinler, onunla derdini duygularini anlatir. Dil imkansizliklari içinde oldugumuz zamanlar "işaretlerle" konuşmak bile bir dildir ve de güzel bir araçtir. Fakat belirtigim gibi konumuz bu degildir. Ayrica, ben sizlere Türkçeyi "degiştirelim" yahut "iyileştirelim" gibi her hangi bir teklifte bulunmadim yahut ima dahi etmedim. Söylemediklerimi söylemiş gibi addedip böyle bir tartişma sahasina taşimak haksizlik olur. Üstelik konuyu bilmeyen kişilerden kurulan kurulun öncülügünde verilecek kararlar da yanliş olma durumundadir. Denklemi çözebilmeniz için soruyu dogru anlamaniz gerekir. Hattizatinda, kişisel olarak Türkçeye her yönünden hayran olan birisiyim. Türkçe bu gün kü haliyle denebilir ki dünyanin en güzel dillerinin olasilikla başinda gelenidir.
Benim sizlere demek istedigim konu ise bambaşka bir konudur. En başta "Hint-Avrupa" dillerinin nasil yapilmiş oldugunun izahidir ki bu Türkçeyi "iyileştirmek konusundan çok ayri bir konudur. Eminim ki çok aziniz bu konu üzerinde ugraşmak söyle dursun düşünmemişsinizdir bile. Bu da çok normaldir. "Adam sende başka işim mi yok ki kalkip da elin dilinin nasil yapilmiş oldugunu inceleyeyim" deyip kesip atarsiniz ve olur biter. Çok olasilikla her kesin yaptigi da budur. Fakat ne var ki bir gün "Polat Kaya" gibi birisi çikar ve böyle bir merak göstererek Avrupa dillerinin nasil yapilmiş oldugunu bilmek isterse, işte o zaman işin rengi degişebilir ve her gün milyonlarca insan tarafindan konuşulan bu dillerin pek te tanitildiklari gibi olmadigi gerçegi ortaya çikar. Işte benim sizlerle paylaştigim bu çalişmalarimdan edindigim buluşlardir.
3. Ayrica iletinizde yazdiniz ki:
"polat beyin, çal-değiştir-diline uydur, kendi lügatine eklemle ve bütün bunları kaçar yüzyıl, binyıl arayla olduğunu dikkate almadan bir plan dahilinde gerçekleştir, bu yaklaşımı bana DA pek mantıklı gelmiyor. "
Polat Kaya: Yazdiklarimin size "mantikli" gelmemesi beklenir zira dediklerimi şimdiye kadar işitmiş degilsiniz ve üstelikte benim sözcüklerin yapisini izah ediş tarzim okullarda ögretilenlerin ve dolayisiyle "bilinenlerin" tersine olan bir izah tarzidir. Ayrica bu konu ile de pek ugraşmiş birisi degilsiniz. Böylece neyin ne oldugu hakkinda dogru görüş bildirmeniz pek beklenemez. Konu ile ugraşmadan, tanitilan tezi bilmeden, konu hakkinda söylediklerimin "mantikli" olup veya olmadigi hakkinda görüş bildirmek en azindan "acelecilik" olur ki, bu takdirde görüşünüzün yanliş olmasi olasiligi o nisbette büyür. Bununla beraber görüşünüzü de hoş görü ve saygi ile karşilarim.
Evet ilk bakişta dedklerimin karşisinda insan irkiliyor ve DILIN çalinmasini pek akla uygun görünmüyor. Bu sebeple Polat Kaya'nin dedikleri "mantiksizdir" deyip hemen karşisina dikilebiliyorsunuz. Fakat ne gariptir ki bu dedklerim OLMUŞ!!! Dediklerim ne mantiksizdir ve ne de imkansizdir. Gerçekte dünyada bundan daha kolay ve hiç riski olmayan bir hirsizlik olamaz. Bu teknikle adamlar başarilmazi başarmişlar ve bunu çok ustaca yapmişlar. Bu bakimdan hirsizin becerisini takdir etmemek elde degil. Fakat, bunula beraber, yine de HIRSIZLIK HIRSIZLIKTIR ve HIRSIZ yakalandigi an tahtindan iner başka bir dolaba girer.
Bu teknik bu işi yapanlari hirsizlik sanatinin zirvesine çikarmiş. Düşünün bir kere, öyle bir mal çaliniyor ki onun çalinmasi sezilemiyor. Yani bu sizin arabanizin çalinmasi gibi bir olay degildir. Arabaniz çalinirsa hemen farkina varirsiniz ve gerekeni yaparsiniz. Halbuki dilinizden sözler çalinirsa olay kimsenin dikkatini çekmez. Çünkü Türkçe dil hazinesinden noksanlaşan bir şey yoktur. Fakat, DIL hirsizligini yapanlarin yönünden sonsuz bir kazanç vardir. O kendine çaldiklariyla bir veya birden fazla dil kazaniyor (Avrupa dillerinde oldugu gibi) ve böylece kendini "ulus" olma seviyesine çikariyor. Gezginci bir grup olmaktan bir "ULUS" olma seviyesine kendini çikarabilmek çok büyük bir başaridir. Ayrica çalinti farkedilmediginden, hirsizin eli devamli şekilde sizin dil hazinenizin içindedir ve siz beyin gücünüz ile ne ürettirseniz, hirsiz onu hemen çalabiliyor ve kendisine mal edebiliyor. Hatta onu biraz daha isleyerek kendi ürettigi bir şey imiş gibi dünyaya satabiliyor ve sizin önünüze geçebiliyor. Başka bir deyişle adam devamli şekilde sizin tepenizdedir. Buna ragmen siz işin farkinda bile degilsiniz.
Bakin size, sirasi gelmişken, bir örnek vereyim. Ingilizcede "INDEPENDENT" şeklinde bir sözcük vardir ki Türkçe "BAGIMSIZ" anlamindadir. Şimdi ben derim ki herkesce Ingilizce olarak bilinen bu kelime Türkçe bir deyimden yapilmiştir. Bu Türkçe deyim "INDI-TEPENDEN" sözüdür ve "INDEPENDENT" sözcügünün kaynagidir. Insan tepesinde devamli şekilde taşidigi bir kimseyi yahut agir bir yükü tepesinden indirdiginde bagimsiz olur. Lütfen, bu dedigimi, acele etmeden, enine boyuna iyice düşünün ve yanitinizi ondan sonra verin.
Yukarida siraladigim yanitlarimi bu şekilde bildirirken şu tarihsel olayi da hatirlamak ta yarar vardir : bilinir ki bir zamanlar Galileo Galilei adli ünlü kişi, "Güneş dünyanin etrafinda dönmüyor, asil güneşin etrafinda dönen dünyadir" diyerek yepyeni bir görüş ortaya atmişti. Zamanin çok bilgin profösörleri bu teklifi "saçma" yahut "zirva" gibi algilamişlardi ve nerdeyse adamcagizi öldüreceklerdi.
Bu emsali de göz önünde tutarak, size şimdilik "pek mantikli" gelmeyen Polat Kaya'nin dediklerini hemencecik yabana atmaniz hem keyfi ve hem aceleci bir karar olur. Onun yazdiklarini dikkatle okumanizi ve üzernde bol bol düşünmenizi öneririm. Ayrica şunu da unutmayin ki "hiç bir HIRSIZ" gögsüne bir yafta yapiştirip "ben hirsizim" diye kendini teşhir etmez ve kendinin imiş gibi elinde gözükenleri ben bunlari "çaldim" demez. Ancak siz size ait olan malin başkasinin elinde satilikta görüp tanirsaniz, o zaman işin rengi degişir. Polat Kaya çeşitli dillere ait sözcüklerin yapilişini inceleyerek sizlere Türkçeden kaçirilmiş olan sözcük ve sözleri bulup delilleriyle tanitiyor. Bundan rahatsiz olunmamalidir.
4. En son olarak dediniz ki:
"elbette, nasıl dün osmanlıya geçen farsça ve arapça kelimeler olmuşsa, bugün batıdan bize dönüşerek geçen pek çok sözcük-kavram-terim vb. varsa, daha geçmişte de tam tersinin olmuş olması mutemeldir. ama birebir her kelimede bunu aramak, herşeyden önce dilin yaşayan, canlı bir oluşum olduğunu gözardı etmektir, diye düşünmekteyim.
selamlar. "
Polat Kaya: Bu dediklerinizin hiç birisi Polat Kaya'nin dediklerinin yanliş oldugunu isbat edecek deliller degildir ve tutarsiz sözlerdir. Evet, Farsca ve Arapcadan Osmanlicaya bazi kelimeler geçmiş. Bunu biliyoruz fakat bu Farça ve Arapça kelimelerin nasil yapildiklari hakkinda kimsenin pek bilgisi yoktur. Fars ve Arap dünyasi oldum olasi Türk toplumlari ile iç içe yasamiş toplumlardir. Bu durum ta Sümerlerden, Hurrilerden, Medelerden, eski Masar (MISIR) devletinden ve eski Anadolu Türk devletlerinden beri böyledir. Günümüzde sözde "FARS" dünyasinda kirk milyon kadar Türkün oluşu bunun inkar edilemez isbatidir. Ayni şekilde sözde ARAP dünyasi dünyanin en eski ve uzun ömürlü Tur/Türk/Oguz insanlarina ait eski Masar (Misir) devletinin geliştirdigi muhteşem medeniyetin üstüne oturmuştur ve dillerinin temelinde yine Türkçe vardir. Eski MISIR imparatorlugunun hakan adlaribu çok eski medeniyetin kurucularinin Türk dünyasi insanlari oldugunun inkar edilemez kanitlaridir. "Yunanistan"da toplumun yüzde altmişinin soyunun Türk asilli oldugunu "Yunanlilar" dahi söylerler. Durum böyle iken kim iddia edebilir ki "FARS" ve "ARAB" dillerine ait sözcükler Türkçeden "anagram" yollu yapilmamiştir? Yahut kim iddia edebilir ki Grek ve Latin dilleri Türkçeden yapilmamiştir?
Yaşayan "dil" degildir. "Yaşayan" dili konuşanlardir. Dil kendi kendine degişmez. Dili birileri kendi keyfi davranişina veya maksadina göre degiştirirse dil de degişir. Sayet dil kendiliginden degişen bir nesne olsaydi, örnegin Türkçe "BILGI" sözü BILGAMESH destanindan beri günümüze kadar gelmezdi. Bu gün Türkçede BILGI sözcügünün oldugunu kimse inkar edemez. Fakat ne varki eski Babilonun gezginci falcilari BILGAMESH adini kendi maksatlari için "GILGAMESH" haline çevirir ve kendilerine mal ederse, o zaman elbette ki eski çaglarin dünyaca konuşulan dili olan Türkçe dil de degişmiş ve de yok edilmiş olur. Bütün bunlarin tek tek düşünülmesi gerekir.
Ben bir araştirmaci olarak elbetteki zamanimizdan bir kaç bin sene öncesinde konuşulan sözcüklerin hepsini bilmem gerekmez. Fakat ne var ki ben Türkçeden kaçirilmiş pek çok sözcügün degiştirilmiş oldugunu da başkalarina nazaran daha kolaylikla görebiliyorum ki o yetenegi siz yok sayamazsiniz. Onlari tek tek görüp gün işigina çikarmak ise çok dogal ve mantikli bir çalişmadir. Bunun dogrulugunu siz görmeyebilirsiniz amma emin olabilirsiniz ki bu yöntem çok iyi işleyen ve de hedefini bulan bir yöntemdir.
Selam ve sevgi ile,
Polat Kaya
Fahri Yurtsever wrote:
dr. osmanın, "ucundan kıyısından bulaşıp tornistan etme" sözlerini; ben m.kemal'e, atatürk'e hakaret olarak algılamadım ve değerlendirmedim. hatta bir eleştiri mahiyetinde bile değil, referans gibi görünüyor.
ayrıca, eleştirebilirde..
böylesine sert tepkileri anlamakta zorluk çekiyorum.?
*
dil konusunda cahil birisiyim. ama şu kadarını söyleme cesaretini kendimde bulurum:
anlaşabildiğimiz ve anlatabildiğimiz dil -söz güzeldir.
iyileştirme olacaksa, tümüyle akademik bir kurulun kontrolü ve öncülüğünde, uzun bir evrimsel sürece yayılmalıdır.
buralarda, her kafadan olacak iş değil.
polat beyin, çal-değiştir-diline uydur, kendi lügatine eklemle ve bütün bunları kaçar yüzyıl, binyıl arayla olduğunu dikkate almadan bir plan dahilinde gerçekleştir, bu yaklaşımı bana DA pek mantıklı gelmiyor.
elbette, nasıl dün osmanlıya geçen farsça ve arapça kelimeler olmuşsa, bugün batıdan bize dönüşerek geçen pek çok sözcük-kavram-terim vb. varsa, daha geçmişte de tam tersinin olmuş olması mutemeldir. ama birebir her kelimede bunu aramak, herşeyden önce dilin yaşayan, canlı bir oluşum olduğunu gözardı etmektir, diye düşünmekteyim.
selamlar.