Gilgamesh, Sabiler, Mandalar,
Sabalar hakkinda: Bildiri-3 866
--- In b_c_n@y...,
Polat Kaya <tntr@...> wrote:
Aziz Kardesim Kamil
Bey ve Sayin Grup Üyeleri,
Hepinize selam ve
saygilar.
Kamil Bey "
ilgili bölümünde
grubunuza sundugum yazilarimi okudugunu ve ayni
zamanda hislerini
de dile getirerek takdirkar bir dil ile begendigini
söyledi. Kendisine
tesekkür ederim. Bu arada Kamil Bey çok duygulu
bir sekilde ve bir
efendi inceligi ile söyle bir ifadeyi de yazmayi
unutmamis. Diyorlar
ki:
>
> "Kucuk
bir elestiri olarak
> cok dogrudan
bir bicem tasidigi icin pek cogumuz "kokten
>
milliyetcilik" gibi yanlis bir unsuru on plana cikaran bir yaklasim
> icinde
oldugunuz izlenimine kapilmis olabiliriz. Belki de, ilk
> iletinizle
yuzmeyi bilmeyen birini dogrudan havuza atmak gibi bir
> yontem
uygulamis oldunuz. Ancak eminkim ki ikincisi, suda
> debelenmekte
olanlara can simidi gibi gelmistir :)
>
Degerli Arkadaslar,
Kamil Beyin dedigi
gibi, benim yazilarim biraz dogrudan dogruyadir. Ne
var ki bu hem benim
yazis tarzim ve hem de söylemek istediklerimin çok
büyük öneme haiz
olduklari içindir. Iletilerimde daha belirsiz bir
yazi biçimi
izlemeyi üzerinde çalistigim konunun önemine uygun
görmedim.
Gönül isterdi ki
Kamil Bey "kökten milliyetcilik" deyimini tanimlamis
olsun ve ben de o
açiklamanin isiginda "yanlis" veya "dogru" izlenim
içinde oldugumu
bilmis olayim. Bu tanimlamayi yapmadigina göre,
"niçin böyle
bir yakistirma yapti?" diye düsünüp kendimi bu konuda
karanlikta
hissediyorum. Yazilarimda ne dedim ki böyle bir görüntü
verdim?
"Milliyetcilik" yahut "kokten milliyetcilik" ne zamandan
beri
yanlis bir unsur
oldu? Kimin kurallarina göre "milliyetcilik sekil
degistirdi? Ümid
ediyorum ki Kamil Bey kardesimiz beni aydinlatir.
Ancak bu
aydinlatmayi yaptiktan sonra konu üzerinde daha derinlemesine
konusabilirim.
Üstelik ben burada ki ortamda Türk dilinin geçmisi ile
ilgili bulduklarimi
anlatmaya çalisiyorum. Asil üzerinde durulmasi
gereken Türkçenin
baskalari tarafindan nasil kullanilmis oldugu ve bu
arada, tabir
caizse, Türk dünyasinin nasil kandirilmis oldugu
konusudur;
"kökten milliyetcilik", vs. degildir.
Bununla beraber
sunu da belirtmek isterim ki yazdiklarimla kimseye
"politik"
bir ileti yapmiyorum ve böyle bir sey yapmaya da niyetim
yok. Politika ile
ugrasan birisi degilim. Eminim ki bütün arkadaslar
kendi politik
seçeneklerini kendileri verecek yetenektedirler. Umit
ederim ki yanlis
bir anlasmaya sebep olmam.
Ayrica, eminim ki
yazdiklarimdan arastirmalarimin ve çalismalarimin
Türk dünyasinin
geçmisi ile ilgili oldugunu her haliyle sizlere açik
bir sekilde
belirtmis durumdayim. Ben Türk dilinin ve Türk dünyasinin
geçmisini bilmeye
çalisan bir arastiriciyim. Politik "kökten" yahut
"yüzeysel"
yahut ikisinin arasi bir "milliyetcilik" diye tanimlanan
bir kavramla da
ilgim yok. Fakat bu arada bir millet için, ve hele
Türk milleti için,
geçmisini bilmesinin kendisinin gelecegi için ne
kadar önemli bir
konu olduguna da eminim. Bu sebepledir ki
söylediklerimi
biraz üstüne basarak söylüyor isem bu konunun öneminden
dolayidir.
Tur/Türk dünyasinin
uzak geçmisi ile ilgili bulduklarimi diger
Türklerle paylasmak
ve bunu yaparken de sözlerimi açik ve dogrudan
dogruya söylemem,
ümid ederim ki siz dostlar nezdinde "yanlis bir
unsuru on plana
cikaran bir yaklasim icinde oldugum görüntüsünü"
vermez. Bence
bilinmeyen konular açik ve direk olarak tanimlandigi
zaman açiklik kazanirlar
ve de daha iyi anlasilirlar. Dolambaçli
konusup yorumu
okuyucuya birakmakla hem okuyucuyu zahmet altina sokmus
olurum ve hem de
iletmek istedigim ayrintinin saglikli anlasilmamasina
katkida bulunmus
olurum. Elbetteki iletilerimdeki maksadim bu degil.
Ayrica ortaya
çikardigim gerçegi Türk dünyasinin bilmesine büyük bir
ivedilik gerekiyor.
Yarin çok geç olabilir.
Daha önce de
isaretledigim gibi söylediklerim alisilmamis iddialardir.
Bu yüzden de genel
alisilmis akintinin tersine gittigimin farkindayim.
Akintiya karsi
yüzmenin de ne kadar zor oldugu bilinir bir gerçektir.
Çagdas ve/veya daha
öncesinden Tur/Türk dünyasi için yazilanlarin ne
kadar yetersiz,
yanlis ve tek tarafli oldugu gözümüzden kaçmiyor. Bu
ortam içinde
yaptigim açiklamalarimda inandirici olabilmem için
elbette ki
delillerle ve güclü bir sekilde konusmam gerekir.
Yaptigim bundan
ibaret.
Bu konuyu simdilik
burada keserek Kamil beyin dile getirdigi bazi
konulara da
dokunmak istiyorum.
Kamil Bey diyor ki:
>
> Bununla
birlikte, Gilgamesh Destani veya Misir'in Oluler Kitabi gibi
> ulasilabilen
cok eski kutsal metinlerde, cagdas diller ve
edebiyatlar
> ile
kiyaslandiginda, son derece gelismis ve guclu bir yapi
> goruluyor.
Oyle ki, aradan gecen binyillara karsin, dilin
> kullanildigi
her alanda sanki bu kayip uygarliklarin kotu birer
> taklitcisi
olmaktan oteye gecememis dunyamiz.
Iste benim söylemek
istedigim de bu gibi hususlardir. Bu gözleminizle
dediklerimi siz de
desteklemis oluyorsunuz. Evet, belki de en azindan
onbin sene
evvelinden, eski Türk dünyasi her konuda çok görkemli bir
medeniyete sahipti.
Fakat, günümüzde bu medeniyet kaybolmus ve/veya
belirsiz ve
taninmaz hale gelmistir. Her türlü kültürlerini bu çok
eski Tur/Türk
dünyasindan alanlar simdilerde onu hatirlamazlar bile.
Tur/Türk dünyasi
nedense bu çok eski ve görkemli geçmislerini
unutmuslar veya
onlara bu görkemli geçmis çesitli araçlarla
unutturulmak
istenmistir. Bunlarin basinda da eski Türk dünyasinin
Gök-Tanri (Günes)
dinini unutturup onun yerine geçen yeni dinlerin
yikici karalamalari
olmustur.
Türk dili bizlere
tanitildigi gibi yakin zamanin dili degildir.
Bilakis, benim
görüsümde dünyanin en önce gelismis dilidir. Ve yalniz
Orta Asyada
gelismis bir dil olmayip, Anadoluda, Orta Doguda, Iranda,
Hindustanda,
Misirda, Kuzey Afrikada, Avrupa da , Pasifik ve Atlantik
Okyanuslari
kiyilarinda da gelismis bir dildir. Elbetteki böyle büyük
bir cografyaya
yaygin bu dilin birbirinden uzak bölgelerde çesitli
agizlarda
konusulmasi da dogaldi. Bu sebeple yalniz Orta Asya
Türkçesini örnek ve
kaynak olarak almak hem yanlis ve hem de noksan
olur. Örnek olarak:
DRAVIDIAN diye tanitilan ad aslinda Türkçe
"DR-AVI-DI-AN"
< "DUR/TUR-EVIDI-LER", yani "TUR INSANLARI IDILER"
anlaminda bir
Türkçe sözden baska bir sey olmayip bu adi tasiyan
insanlarin Türkçe
konusan Tur/Türk insani olduklarinin kesin
ifadesidir.
Dravidian denen Tur insani eski Hindistanda pek etken
olmus bir gruptur.
incelendiginde
Türkçeden yapilmis olduklari görülüyor. Bu da o
bölgede eski
çaglarda Türkçenin çok yaygin konusulan bir dil oldugunun
isaretidir. Fakat
ne var ki DRAVIDIAN sözcügü bir Türkçe deyim
olmaktan çikmis
veya çikarilmis, onun yerine taninmasi zor bir ad
gelmistir. Bu adin
sonundaki AN eki, Türkçenin en eski çogul eki olup
Türkçenin
"ON-LAR/AN-LAR " çogul sözünde de vardir. Bu ANLAR
sözündeki LER/LAR
eki gereksiz yere ikinci defa bu eski eke
eklenmislerdir.
Görülüyor ki
dilciler "DRAVIDIAN" dilinin Türkçeye benzedigini ima
ederler, fakat bu
benzerligin Hindistan'da (
insaninin ve
dilinin varliginin isareti oldugunu söylemezler. Nedense
"gerçegi"
bulmaya çalisan dilciler ya bu gerçegi görmezler yahut ta
görseler bile dile
getirmek istemezler. Islem gerçek yüzünü "ilim"
yapma kisvesi
altinda gizlemise benziyor.
Denebilir ki en geç
M. Ö. birinci bin yilda, Türkçe bu günkü kadar
gelismis ve eski
dünyanin pek çok yerinde konusulan ve en önde gelen
bir dildi. Yalniz
yazilirken, ünlüler daha az kullaniliyor bilhassa
ünsüzler
belirtiliyordu. Arastirmalarimizdan anliyoruz ki eski
çaglarin Tur/Türk
insani destan, masal, bilmece yaratma ve yazma
konularinda çok
ileri varmislardi. Dünyaya "GILGAMESH" adi altinda
tanitilmis olan
örnegi olup
kaybolmus Tur/Türk dünyasinin medeniyetinin ne kadar
ileride oldugunu
kesinlikle belirtir. Bu arada bu görkemli medeniyeti
ve dili çekemiyen
gruplar bu kadar gelismis Türkçeden onun sözcük ve
deyimlerini kirarak
kendilerine yeni diller yaratmakta ustalasmislar
ve birbirleriyle
san ki yaris eder olmuslardi.
GILGAMISH
"GILGAMISH"
adi aslinda Sumerler tarafindan "GILGAMESH" seklinde degil
"BILGAMESH"
seklinde yazilmis bir addir. Fakat ne var ki birileri bu
adi degistirerek
"GILGAMESH" sekline sokmus, böylece Türk'ün ayaginin
altindan haliyi
çekip almis ve onu Türk dünyasindan uzaklastirarak
Türklerle olan
bagini koparmistir. Türk dünyasi bu konuyu, kendi
dilinin ve
tarihinin geregi, kendisi sorusturmadikca, baskalari "bu
destan aslinda sizin
geçmisinizle ilgilidir" demez. Nedense baskalari
ne demisse bizler
de "dogru diyorsun" deyip her kesin dedigini dogru
gibi
Tur/Türk dünyasinin
bilinen en eski destanidir.
aslinda Sümer çivi
yazisinda yazilis seklinin "BILGAMESH" seklinde
oldugunu
açiklamislardir. Daha baska da bir sey söylememislerdir.
BILGAMESH deyiminin
Türkçeye ait oldugu kendiliginden belli. Türklerin
BILGE-KAGAN'i da
ayni Türkçe deyimi kendine ad almis. Böylece gerek
BILGE-KAGAN ve
gerekse BILGAMES adlarinin ikisi de Türkçe olup ve
ikisi de
Türk-hakanlarinin ünvanlarinda yer alan tanimlama
deyimleridir.
Türkçede BILGE kisi "akilli, uslu, bilgili, ermis" bir
kimsedir. (HERMES
adi da Türkçenin ERMIS sözünden gelir). Gilgamis
destaninda da
GILGAMISH bu nitelikte bir karakterdir. Ilave olarak
GILGAMESH Türkce
gramer kurallarinda olan bir deyimdir. Ve adin önüne
"A"
ünlüsünü koydugumuz zaman "AGIL-GA-MESH" (AKIL-GA-MISH) Türkçe
deyimi ile
karsilasiyoruz ki bu dahi Türkcenin bir sözü olup o da
"BIL-GA-MESH"
deyimi ile ayni anlamda olan baska bir Türkçe deyimdir.
Görülüyor ki sözde
"GILGAMES" fakat gerçekte "BILGAMESH" ve/veya
"AGILGAMISH/AKILGAMESH"
olan bu destan Sümer Türklerinin en erken
devirlerinde
yazilmis veya daha öncesinden bilinen bir destan olarak
yaziya
geçirilmistir. Gerek "AGILGAMISH/AKILGAMESH" ve gerekse
"BILGAMESH"
adlari dil yapisi ve kök sözcükleri bakimindan tümüyle
Türkçe olan
adlardir.
Bu bulus ve/veya
görüs Türk dilini Sümer dilinin en erken çaglarina
(belkide en azindan
M. Ö. 5000 yillarina) götürür. Dilciler bilirler
ki bu ad içinde ki
ekler de Türkçenin ekleridir. Bu demek oluyor ki
çok olasilikla
bütün bu Türkçe sözcükler, ekler, gramer kurallari ve
daha ötesi destan
yazma teknigi Türk dilinde belki de onbin sene
evvelinden
gelistirilmis bir sanat bicimi idi. Bu edebiyat bicimi
günümüze dek
gelmistir. Bunu bilmek günümüz Tur/Türk insanina düsen
bir görevdir. Bunu
bilince, insanin hem atalarindan ve hem de
günümüzde ki Türk
dünyasini birlestirebilecek bir dil olarak,
Türkçeden gurur
duymamasi imkansizdir. Bu kadar muhtesem bir dünya
dili yaratmis olan
eski çaglarin Tur/Türk insani gururla anilmalidir.
Böyle bir dili
yaratmis olmak kolay bir is olmayip ancak us (akil),
mantik ister.
Üstelik bütün bunlar Tur/Türk insaninin, Herodut'un
dedigi ve ona
inananlarin da tekrar ettikleri gibi, Sibiryada
"kush-burnu
(berry) toplamakla geçinen insanlar" olmadigini
gösteriyor. Ümid
ederim ki bunlari söylerken "kökten milliyetcilik"
yapmiyorum. Dilerim
ki Türkcenin geçmisi ile ugrasan dilciler bu
konunun üstüne
varirlar ve gerçegi gün isigina gerektigi sekilde
cesaretle
çikarirlar. Sumerlerle ilgili olarak web sayfamda "ANCIENT
TURANIANS PART-1:
SUMERIANS" baslikli yazimda pek çok bilinmeyeni
açiklamis
bulunuyorum. Su web adresime lütfen bakmanizi öneririm:
http://www.compmore.net/~tntr/orta_asya.html
Sunu da bilhassa
belirtmek isterim ki eski Tur/Türk dünyasinda ki
yazarlar
destanlarinda ve konusmalarinda bol miktarda cinas ve mecaz
kullanmislar.
Böylece, bir Türkce deyim içinde birden fazla anlami
ifade
edebilmislerdir ki bu Türkçenin en önemli özelliklerinden
biridir. Bu
GILGAMIS (BILGAMIS) Destaninda böyle oldugu gibi MANAS
destaninda da
böyledir ve Ogus-Kagan destaninda da böyledir. Homerin
ILIAD ve ODYSSEUS
destanlarinda da böyledir. Çünkü bunlarin hepsinin
asli Türk
dünyasinin törelerinden kaynaklanmaktadir.
***
MISIR'IN OLULER
KITABI:
Misir'in Oluler
Kitabi hakkinda bir sey diyemem, çünkü bununla ilgili
hiç çalismam
olmadi. Yalniz eski Masar/Misir Tur/Türk devletinin
hakanlari ile
ilgili bir çalismami yakinda web sayfama koymayi ümid
ediyorum.
***
Kamil Bey diyor ki:
> Bu en eski
dillerin dinlerin de otesindeki kok dil'in, inanc yapisi
hakkinda
> biraz daha
ayrintili bilgiler verebilir misiniz?
Ilk bildirimde
gerek eski Türk dünyasinin dini ve dili hakkinda genis
yer tutan
görüslerimi bildirmistim. Onlari tekrar gözden geçirmekte
yarar vardir.
Bununla beraber "ANCIENT TURANIANS PART-2: RELIGION"
baslikli yazimi
internet sayfamda görmenizi öneririm. Burada özetle
sunlari tekrar
edebiliriz:
ESKI TÜRK DINI VE
DILI
Denebilir ki eski
Tur/Türk dünyasinin dili ve dini beraber
gelismistir. Türkçe
denen dil bu eski Tur/Türk dininin bir
ifadesidir. Eski
Turan dünyasinin gelistirdigi bir üçlü Gök-Tanri
dini vardi. Bu gök
dininin temelinde evrende her seyi yaratan
BIR-GÖK-ATA-TANRI
ile onun yaninda yer yüzüne hayat veren bir
GÜN-TANRI
(GÜN/GÜNES) ve geçe gökünü süsleyen AY-TANRI (AY) ile
tanimlanan üçlü bir
"GÖK-TANRI" sistemi vardi. Bu tanimlamada
Gök-Tanri BIR'di ve
evreni yaratandi. Onun yarattigi Gün ve Ay,
benzetmeli olarak,
Gök-Tanrinin gözleri idi. Bu tanimlamada
Gök-Tanri hem bir
"KOR-Tanri" ve hem de cinas yollu "KÖR-TANRI" idi.
Çünkü Gök-Tanrinin
bir gözüne hiç bakilamazken digerine istenildigi
kadar bakmak
mümkündü. Gök-Tanrinin bakilamayan gözü yani çalisan
gözü bir
"OT/OD/UT" yani "KOR" (atesh) olan Gün/Kün/Günesh idi.
Böylece
Gök-Tanrinin bu gözü. Türkçe "KOR-GOZ/GÖZ idi. Gök-Tanrinin
iyi çalismayan
ikinci gözü AY (AY-TANRI) olup bu gözün kendi isigi
yoktu ve bu sebeple
o bir "KÖR-GÖZ" idi. Diger bir degimle, AY da
Gök-Tanrinin
KÖR-GÖZÜ idi. Bu anlayis içinde olmalidir ki eski Turan
dünyasinin üçlü
Gök-Tanrisi hem KOR-GÖZ ve hem de KÖR-GÖZ olarak
bilinirdi. Ayrica
Gök-Tanriyi temsil
adlarindan ötürü
üçlü Gök-Tanrinin adi O-GOZ ve ondan dolayi da OGOZ
/ OGUZ / OGUS adi
ile bilinirdi. Böylece, OGUZ adi eski Türk
dünyasinin hem
GÖK-ATA-TANRI'sinin, hem GÜN-TANRI'sinin ve hem de
AY-TANRI'sinin ayri
ayri adi idi. Eski dünyada, OGUS / OGUZ adi
olasilikla evrensel
bir ad idi. ZEUZ ve MUSA adlari Oguz'un adlari
olan AZ-US
(essiz-us (akil)) ve MA-
Türkçe
deyimlerinden yapilmistir. Sonradan karalama anlamlari ile
yüklenen
"PAGAN" ve diger olumsuz yakistirmalar yardimi ile dünyanin
bu en eski dini
bilinçli olarak karalanarak gözden düsürülmüs ve
sonradan da yeni
dinler getirilerek bu eski evrensel dinin unutulmasi
saglanmistir. Oguz
adi ile beraber "Günese" tapma kavrami da yeni din
yayicilari
tarafindan unutturulmus, onun yerine AY-Tanri öne
çikarilmistir.
Ay-Tanri da hem AK-AY ve hem Kara-Ay seklinde
yorumlanarak iki
ayri sistem olusturulmustur.
Oguz'un en önde
gelen hayvan simgesi ise OGOZ / OKOZ / ÖKÜZ, diger bir
adi ile
"yabani BOA/BOGA idi. Çatalhöyük'te bulunan "BOGA"
resimlerinin
OGUZ-ATA nin temsili resimleri oldugundan süphe
edilmemelidir. O
resimler ki M. Ö. 7,000-8,000 senelerine varir. Bu
da eski Türk
dininin ne kadar gerilere gittiginin isaretidir. Bunun
yaninda Oguz'un
binlerce adlari vardi ki onlar Gök-Tanrinin çok
çesitli yönlerini
ifade
yahut ALLAH'in
binlerce adi vardir denir. Bu deyis Islam kültüründen
degil ondan çok
daha eski olan eski Türk dünyasinin törelerinden
kaynaklansa gerek.
Bütün bu adlar
günümüze kadar gelen essiz bir dil olan OGUZ-KAGAN
dilini yani
Türkçeyi, baska bir degimle "GÜN-TANRI" (GÜNESH-dilini)
yahut
"TUR-DILINI" olusturmustur. Tur/Türk dünyasinin inancinda
degismeyen, oldugu
gibi kimligini ezeli ve ebedi koruyan yalniz
Gök-Tanridir ve
onun simgesi (çalisan gözü olan) günestir. Onun için
dilimizde derler ki
"DÜSMEYEN KALKMAYAN YALNIZ TANRIDIR". Bu sebeple
dilinde de her
kavrama ad verirken Türk insani Gök-Tanriyi kaynak
olarak almis ve
alpfabesinin harflerine de Tanrinin özelliklerini
tanimlayan çesitli
adlar vererek her sözcük içinde onun varligini
saglamistir. Bu
seref te tarihte TUR/TÜRK insani olan KÜN-HAN'lara /
KAN-HAN'lara
(Kanan, Kenan,
nasip olmustur.
Elbetteki bunu
bilenler bu Tur/Türk insaninin kimligini degistirerek
kendilerine seref
payi almaya çalismislardir. Bu inanç Türk insaninin
çok eskiden beri
olan inancidir. Tur/Türk dünyasinin insani
Gök-Tanriyi
"BIR-TANRI", "BIR-ATA" adiyla bilir. Gök-ATA-Tanrinin
simgesi T harfidir.
Bu harfin ilk sekilleri + (artI) isareti
seklindedir. Türkçe
ATA sözü dahi bir adalet terazisinin isaretidir.
ATA yazisi bir
teraziye benzer. T harfi bu adalet terazisinin
ortasindadir.
Çünkü, Tur/Türk dünyasinin Gök-Tanrisi "HAK VE ADALETI"
temsil eder. O
AK-HAN dir. KARA-HAN onun tersini temsil eder. Onun
içindir ki Türkçe
bir sayisinin adi da BIR dir ve Tanrinin adidir.
Türkçe birinci
tek-kisi kisisel zamiri Tanrinin baska bir adi olan MAN
adidir.
Misirlilarin AMAN/AMUN/AMEN/AMIN Tanri adi bu Türkçe sözdür.
Bir duadan sonra
"amen" yahut "amin" dedigimiz de Gök-Tanrinin adini
aniyoruz.
Arapça diye bilinen
ADALET sözcügü Türkçe "ATA-ELiDi" (Tanri Elidi)
anlaminda bir
Türkçe deyimden yapilmis olup yalniz Tanrinin elinin
"adil"
oldugunu isaret eder. Diger bir yorumunda : ADALET < TR.
"ATA-AL'DE"
(ATA-AL'DI" yani "Gün-ATA-dir") anlaminda eski Türk
dünyasinin
Gün-Tanrisini tanimliyor. Günes hiç bir ayrilik ve
gayrilik gözetmeden
her yana ayni sekilde IShININI ve ISISINI
yayinlar. O
"kösesi" olmayan "yuvarlak" bir varlik olup her yaniyla
ayni görüntüyü
verir. Böylece O adaletin timsalidir. ADALET
deyiminin bunlardan
baska yine Tanriyi tanimlayan Türkçe baska
sekilleri de vardir.
TERAZI burcunun adi
olan "LIBRA" adi Türkçe "BIR-AL" ("BIR" ve
"AL")
seklinde "Gök-Ata-Tanriyi
ve Gün-Tanriyi tanimlar ve "BIR-EL" seklinde
bakildiginda
Tanrinin adil elini isaretler. TERAZI adi ise
"T-ER-AZ-I"
seklinde bakildiginda Türkçenin "aTa-ER-AZ-I (Bir)" deyimi
ile Tanrinin
"ESSIZ BIR ATA-ER" oldugunu tanimlanir. Diger taraftan
"TE-RAZI"
Türkçenin "aTI-RAZI" ("adi "terazi" ile verilene razi
olma")
anlaminda bir deyim
olup yine "adaleti" tanimliyor. RAZI sözü ise
"RA-aZ-I"
seklinde eski TUR Masar/Misir dünyasinin Gök-Tanrisi
(Bir-Az-Er) ve
Gün-Tanrisini (RA) tanimlar.
***
Kamil Bey yazdi ki:
> Sabiilik dini
acaba bu kok dilin urunu olan ekinden mi
kaynaklanmistir?
Bu konuda pek
arastirma yapma niyetinde olmamama ragmen Kamil Beyin bu
sorusu asagidaki
yaziya bir nevi ilham kaynagi olmustur. SABILIK ve
SABAlar hakkinda ki
bu arastirmayi burada memnuniyetle sunuyorum.
SABILER (SABIANS
yahut SHABIAN)
Asagida
"dipnot" olarak çesitli kaynaklardan alinti yoluyla verdigim
bilgilerde
belirtilen adlar üzerinde durmak istiyorum. Zira bu adlar
bu gruplar hakkinda
bir hayli bilgi aktarmaktadir:
Türkçe - Ingilizce
Redhouse Sözlük SABI adini Ingilizce olarak
"SABEAN, pagan
(dinsiz), idolator (puta tapan)" seklinde tanimliyor.
Bu tanimlamadan
SABI lerin Bati kaynaklarinda SABEAN [1] adi ile
anildigini
görüyoruz. "Pagan" diye tanimlandiklarina göre, SABIlerin
(SABIAN) eski Türk
dünyasinin "Gök-Tanri" dini inancinda olduklari
dolayli sekilde
anlatiliyor. sabian adi bir kaç anlam içermektedir:
1) SABI-an Türkçe
Sabi-ler anlaminda olup, an eki eski Türkcenin
çogul ekidir.
2) SABI-AN seklinde
Türkçe "Gök-SABI-ler" anlaminda olup Gök-
Tanriya
taptiklarini
isaretler. Bilindigi gibi böyle bir deyimi Gök-Türk
adinda da görüyoruz.
3) SABI-hAN
seklinde alindiginda, ad kendilerinin bir Türk grubu
oldukalarini
isaretliyor.
4) SABIAN adi da
"SA-BI-AN" seklinde alindiginda Türkçenin
"AS-BEy-AN"
("Bir/Essiz-Gök-Beyi") anlamiyla deyimi oldugu ve eski
Türk dünyasinin
Gök-Tanrisini tanimladigi görülüyor.
5) SABIAN adi da
"S-AB-I-AN" seklinde alindiginda Türkçenin
"aS-ABa-I-AN"
(Essiz Bir Gök APA/ABA/ATA) anlaminda yine eski Türk
dünyasinin
Gök-Tanrisini tanimliyor.
6) Bazi yazarlar bu
adi "iSA-BEy-AN" ("Gök-Beyi-ISA") seklinde
almis
olmali ki onlara
"yari-Hiristiyan" (yari-Hiristiyanlik nasil
olunuyorsa)
tanimini vermis.
Fakat bütün bu
deyimlerden anlasilan önemli husus SABIlerin olasilikla
Türk olduklari ve
Türklerin üçlü Gök-Tanrisina taptiklari hususudur.
Nitekim adlari
Koran'da "ash-Sabi'un" seklinde geçtigi belirtilen [1,
2] Sabilerin,
Yahudiler ve Hiristiyanlar gibi "tek-ilahli" bir dine
sahip olduklari
belirtiliyor. Zaten adlari da Gök-Tanriya
inandiklarini
anlatiyor.
Ilginçtir ki dipnot
olarak EB'dan verdigim alintida [1] Peygamber
Muhammed'in de
bunlardan oldugu ima ediliyor: [bak: "Curiously enough,
the name "Shabian"
was used by the Meccan idolaters to denote Mohammed
himself and his
Muslim converts"]. Ayrica yine ilginçtir ki Peygamber
Muhammed'in
yakinlarina da "Sahabe" denilmektedir. "Sahabe" ile
"Shabian"
adlari arasinda büyük benzerlik görülüyor. Üstelik bu
inancin sahipleri
daha önceden de "yikanma, aptes alma, gusül etme"
(ablution)
törelerine sahiplermis ki bu adet müslümanliga da geçmis.
SABILER için
"Babilonyada "ELKESAITES" adli bir mezhep denmesi de
ayrica bilgi
veriyor: Söyleki: bu ad "ELKES-AI-TE-S" seklinde
incelendiginde
Türkçe "ILKESi-AY'DI-aS" deyimi, yani "INANCI ESSIZ
AY'DI" (Ay'a
tapanlardi") anlaminda Türkçe bir deyim oldugu görülüyor
ki bu tanimlama
SABI'lerin AY'a taptiklarini ayrica açikliyor. Bu ad
Koran'da geçtigine
göre o zamanlarda eski Türk dünyasinin "Günesi"
"Aydan"
önde gören Gök-Tanri dini zaten yikilmis ve onun yerine
"AY-Tanri"
öne çikmisti. Böylece onlarin AY'a tapar görünmeleri de
dogaldir.
Ayrica,
"ELKESAITES" adi "ELKES-AI-TE-S" seklinde bakildiginda
Türkçenin
"ÜLKESI-AY'DI" anlaminda ki deyimi çikiyor ki bu deyimle
"AY'in adini
ülke adi olarak kullanan bir yerden olduklari ima
ediliyor. Bu
¨lkenin "Yemen" ülkesi olmasi olasiligi çik büyüktür.
Zira, asagida
isaretleyecegim gibi baska bir SABA adlilar da Yemen ile
ilgilidiler.
"Yemen" adi ise Türkçe "Ey-Men" / "AY-Men"
(Men-AY)
anlaminda olup eski
çaglarin Arabistaninda olasilikla AY'a inananlarin
ülkesini
isaretliyor. Böylece, "ÜLKESI-AY'DI" Türkçe deyimi ile
"ülkesi
Yemendi" deyimleri ayni olsa gerek.
Bütün bunlara
dayanarak denebilir ki adlari eski Türk törelerine göre
Gök-Tanriyi ve
Gök-Tanri inançini tanimlayan ve yine adlari Türkçe bir
deyimden yapilmis
olan bir grubun kendilerinin de Türk olduklar ve
Türkçeyi bildikleri
beklenir.
MANDAEAN
EB kaynakli
bilgiden verildigine göre SABI'LERE benzeyen baska bir
grubun da MANDAEAN
oldugu isaretleniyor [1]. Simdi bu grupla
ilgili adlara
bakalim [3]:
MANDAEAN adi
"MAND-AEAN" seklinde incelendiginde Türkçenin
"MANDa-AY-AN"
("Manda Aylar" ve/veya "Manda-AY-Han'lar") anlaminda
deyimlerle
karsilasiyoruz ki bunlardan da bu adla bilinen insanlarin
"AY-Han'a
inandiklari ortaya çikiyor. MANDA sözü ise Türkçede
"Mandayi"
diger bir Dogu Anadolu ve Azerbaycan Türkçesi ile kara
renkli olan
"camish" i tanimlamaktadir.
Daha önce tanimlamistik
ki Ogus Kaganin yahut Gök-Tanri Oguz'un hayvan
simgesi
"ÖKÖZ" idi. Bu Oküzün çesitli renkte olanlari olabilecegi
gibi en makbulu
AK-Boga, AL-Boga ve Kara-Boga olanlari idi. Buna
sebep te Gök-Tanri
hem AK-Han idi ve Hem Kara-Han idi. Bilhassa
AY-Tanri bunu en
kesin bir sekilde sergiliyordu. Zira AY hem Ak ve
hem Kara idi.
Böylece, "Kara-Boga" yahut "Manda" AY'in, bilhassa
Kara-Ay'in baska
bir simgesi idi. Bu adi "MANDA D'HAYYE" [3] < Türkçe
"MANDA'DI-aGa-AY'YE"
("MANDA'DI-aGa-AY") anlaminda ki deyimde de
görüyoruz. Ay ayni
zamanda eski Türk dünyasinin kültüründe Ma-Ata
(Ay-Ata, MATA /
METE / MEDE/ MADA) adlari ile de biliniyordu. Türk
Hun
Imparatorlugunun kurucusu METE-HAN'in adi Gök-Tanrinin bu adindan
gelir. Çince
"MAU-TUN" (Kalkan ve Mizrak) anlaminda diye bilinen
METEnin adi
AY-Tanri ile ilgilidir. Bunun gibi eski Iran
cografyasinda
gelismis Tur/Türk MEDE devletinin adi da yine AY-Tanri
Oguz dan
kaynaklanir. Grekce PROMETHEUS adi Türkçe "PIR-O-METE-EUS"
("Bir O",
"Mete" ve "Oguz") deyimi olup eski Türk dünyasinin üçlü
Gök-Tanrisini
tanimlar. Bu ad içinde geçen " BIR-O" Gök-Ata-Tanriyi,
"METE"
Ay-Tanriyi ve "OGUZ" Gün-Tanriyi tanimlar.
Bunu,
Mandaean'larin Grekce adi olan GUWSTEKOI adinda da buluyoruz.
Söyle ki: GUWSTEKOI
< "GUWS-TEK-OI" < Türkçe "OGUS-ÖY-TEK"
("Oguz-öydük)
anlaminda Türkçe deyimden anliyoruz ki bu insanlar
Gök-Tanri Oguz
inancinda Oguz halklari idiler. Oguz halklari
olduklarini
"Oguz-öytek" (öytük / öytik / öydük / öy-idik) Türkçe
deyiminden
görüyoruz. Ayrica isaretlemeliyiz ki bati dillerinde W
harfi bazan U,
bazen Ü ve bazan da O harflerini temsil ediyordu.
Böylece, Grekçe
"GUWS-TEK-OI" adi Türkçenin "OGUS-ÖY-TEK" deyiminden
saptirilmis
MANDA-AY-öylülere yahut MANDA-AY-HAN'lara verilen bir ad
oluyor.
Encyclopaedia Britannica'dan alinti olarak verdigim kaynak
yazida, bunlara
Süryaniçe dilinde MAD'A denildigini de ayrica
bildiriyor [3] ki
MADA adi yine Türkçenin MADA, MATA, METE, MEDE
sözleridir. Ilave
olarak bu MANDAEANLAR kendilerini AEON'nin (AY-HAN)
temsilcisi olarak
bildiklerini de yine ayni kaynaktan öyreniyoruz.
Böylece, bunlar
AY-HANci idiler. Bilinir ki Oguz-Kagan destaninda
AY-HAN OGUZ-KAGANin
alti oglundan birinin adi idi. Yine bu bilgilerin
isigi altinda bu
MANDAEAN adli gruba MADA-HAN (METE-HAN) lilar da
denebilir.
MANDAEAN'lara SUBBA
adi da verilirmis. SUBBA < "SU-BBA" < Türkce
"SU-BABA"
anlaminda olan bu deyim "Manda'yi" tanimlar. Zira, kara
renkli olan Manda
(Camish) serinlemek için çogu zaman suyun içine
girer ve
gerektiginde su dibi otlardan da nasibi alir.
Ayrica SUBBA adi
"S-U-BBA" seklinde bakildiginda Türkce "aS-U-BABA"
("AS/Essiz O
Baba") anlaminda Türkçe deyiminden kisaltilmis bir ad
oldugu ve ayni
zamanda bu deyimle yine Türkün Gök-Tanrisinin adi
tanimlandigi
görülüyor. En önemlisi bütün bu adlarin hep Türkçe
oldugudur.
Üstelik bunlarin
kutsal kitaplarinin adi da GINZA imis ki bu da
Türkçenin
"GIN-AZ" ("Gün-Az", "Gün-As" ve
"Günes") anlaminda Gün'ü ve
Gün-isisini
tanimlayan deyiminden geldigi görülüyor. Bütün bunlardan
anlasiliyor ki
SABILER ve SABIILIK denen inanç aslinda eski Tur/Türk
dünyasinin
Gök-Tanri dininden baska bir sey olmayip bu din "paganlik"
gibi adlarla
tanimlanmistir ve karalanmistir. Söylendigine göre GINZA
"Treasure"
(hazine) anlaminda imis. Elbetteki Günes dünyaya hayat
veren bir hazinedir.
Bu kitabin baska
bir adi da "SIDRA RABBA" ("THE GREAT BOOK") diye
biliniyormus.
Türkçe bakimindan bu ad da çok ilginç bir ad oluyor.
Zira, bu ad
Türkçenin "SIRDA RA-BABA" ("Sirdi RA-Baba") anlamindaki
deyiminden baska
bir sey olmayip Gök-ATA-Tanri ("BABA") ile Gün-Tanri
"RA" nin
bir "SIR" (bilinemez bir gizlilik) olduklarini en açik bir
sekilde Türkçe
olarak söylüyor. Eski Tur/Türk dünyasinin Gök-Tanri
dinini anlatmaya
çalisan kitaplarin çogu "SIRli" yani "gizlilik"
içinde
yazilmislardir.
Bu kitabin sonraki
toplanmis seklinin adina da THE JOHN-BOOK
(CAN-Kitabi)
deniyormus. Burada dikkat edilmelidir ki sözde "JOHN"
adi Türkçenin
"CAN" sözcügünün saptirilmis halidir ve o kisisel bir ad
haline kaydirilarak
Türkçe kimligi gizlenmistir. Türkçe "can"
sözcügünün
anlamlari insanin canini tanimladigi gibi bir anlami da
insana can veren
Gök-Tanrinin ve Günesin de adidir. Insana "can"
verdigi için SU ve
HAVA da bir Tanri gibidir. Zira 'su" ve "havasiz"
can olmaz. Yani CAN
Tanridir ve Türkçenin bu sözünü baskalari alip
kendi kaliplarina
sokmuslar ve onun Türklük kimligini silmislerdir.
MANDA-AY-Hanlarin
(Mandaean) baska bir ilâhi kitabinin adina QOLASTA
deniyormus. Adin
Süryanice sekli KULLASA ("praise) (övme/övüs) imis.
Bu ad da Türkçe
deyimden yapilmis ve kisaltilmis bir ad oldugu
görüntüsünü
vermektedir ki birden fazla Türkce anlami olmalidir.
Söyle ki:
1) QOLASTA <
"Q-OL-AS-TA" < Türkçe "aKa-OLu-AS-aTA" ("AGA Ulu-
Essiz
Ata", yahut
"ATA Essiz-Ulu-Aga") ki bu haliyle Gök-Ata-Tanriyi
tanimlar.
2) QOLASTA <
"Q-O-L-AS-TA" < Türkçe "aKa-O-aL-AS-aTA" ki bu
haliyle
Gün-Tanriyi
(Günesi) tanimlar.
3) QOLASTA <
"Q-O-LA-S-TA" < Türkçe "aKa-O-aLA-aS-aTA" ki bu
haliyle
Ay-Tanriyi (AY'i)
tanimlar. AY kendisine yerden bakilinca yüzündeki
gök-tasi (meteor)
yaralarindan dolayi "ala" (çilli) görünür. Onun
için ona
"ALA" denmis olsa gerek.
4) QOLASTA <
"QOL-AS-TA" < Türkçe "KÜL-AS-aTA" (Kül (=sanli,
söhretli,
görkemli)
Essiz-Ata) anlaminda yine Gök-Tanriyi tanimlamakta ve onu
övmektedir.
"KÜL" Türkçe sözü en az iki anlami olan bir sözdür.
Birincisinde
KÜL-TEKIN adinda oldugu gibi "sanli, söhretli, görkemli"
anlamlarini tasiyor
ki bu bu tanitim ünlü insanlara verildigi gibi
ayni zaman da
Gök-Tanriyi da tanimlayan bir sifattir. Zaten,
KÜL-TEKIN'in bir
anlami da "KÜL-eTE-KIN" ("Görkemli Ata-Kün")
anlaminda
Gün-Tanrinin adi oluyor. Kül sözuunuun ikinci anlami yine
Türkçenin
"Gül" sözuuduur ki güzel seyler gül'e benzetilir, Türkçe
"gül
gibi" deyiminde oldugu gibi. .
5) QOLASTA <
"QOL-AS-TA" < Türkçe "KUL-AS-aTA" ki bu haliyle
Gök-Tanriya
inananlarin onun "kulu" olduklari ima ediliyor.
Böylece, kitabin
adinin bu cesitli Türkçe anlamlarindan da
anlasilacagi üzere,
bu kitap Gök-Tanriyi bir "övme" kitabi oluyor.
Bunun gibi, kitabin
Süryanice ad olan KULLASA da olasilikla ISA'yi
övmektedir. Söyle
ki:
6) KULLASA <
"KÜL-LA-SA" < Türkçe "KÜL-aLA-iSA" ki bu haliyle
Süryanilerce
görkemli ISA olan AY'i tanimliyor olsa gerek.
Iste çok daginik ve
belirsiz bir sekilde çesitli kaynaklar içine
serpilmis bütün bu
bilgilerin isiginda, tarihte SABILER ve MANDAEAN
adlari ile bilinen
gruplarin eski Türk dünyasinin dinini ve kültürünü
günümüze kadar
tasiyan gruplardan ancak bazilari oldugu ortaya
çikiyor.
***
SABALAR
SABIAN ve MANDAEAN
adli gruplarla ilgili olabilecek baska bir ad da
SABA diye
bilinenler olup SABA / SEBA / ShEBA ülkesinden olanlar,
onlarin dili,
töreleri ve ülkelerini isaretleyen bir addir. Onlara da
kaynaklarda [4-6]
SABAEAN deniyor. SABA eski çaglarin güney
Arabistaninda
simdiki "Yemen" olarak bilinen yerin adi olarak bilinir.
Saba Kiraliçesi
(Queen of Sheba) adi da bunlardan gelir. SABA
Kiraliçesinin
Koran'daki adi BALKIZ oluyor.
SABALAR hakkinda EB
nin yazdiklarindan küçcuk bir bölümünü Ingilizce
metni ile asagida
dipnot olarak veriyorum [4]. Yazi bu konuda her
okuyucunun gözünü
açmasi gereken bir metin. O bakimdan okuyucu hem
asagida verdigim
kismini ve mümkünse tüm metini ya bu kaynaktan, yahut
ta baska
kaynaklardan okuyup ince gözlü bir süzgeçten geçirmesi
yararli olur. Zira,
yazida çeliskiler oldugu gibi, SABAlarla ilgili
geçmisi
açiklandirma yerine sislendirme ifadeleri de bir hayli dolu.
Bununla beraber,
biz bu bulandirilmis su içinde bulduklarimizi gün
isigina çikarmaya
çalisacagiz.
Yazar, SABAlarin
tarihi "yazilamaz" diyor fakat neden "yazilamaz"
oldugunu
açiklamiyor. Halbu ki bunu dedikten sonra Sabalarla ilgili
bir sürü, çok
ayrintili tarihsel bilgiler veriyor ve onlari "nomad"
diye tanimladiktan
sonra tarihlerini M.Ö.1500 yillarina kadar
götürüyor. Sabalar
hakkindaki bilgilerin hem kendi dillerindeki kendi
yazitlarindan ve
hem de Grek cografyacilari (günümüzün misyonerleri
dese daha gerçekci
olurdu) yazdiklarindan, hem de Babilonya ve
Habesistan
yazitlarindan alindigi bildiriliyor.
SABAlarin oturduklari
yerlerin simdilerde YEMEN, HADRAMAUT ve ASIR
seklinde
bilindikleri bildiriliyor. Bu adlar konuya açiklik
getirmeleri
bakimindan fazlasiyla önemlidir. Söyleki:
1) YEMEN adi
"YE-MEN" seklinde bakildiginda Türkcenin "EY-MEN"
("AY-MEN",
"MEN-AY") anlaminda deyimi ile eski Türk dünyasinin
AY-Tanrisina atfen
verilmis bir Türkçe ad oldugu görülüyor.
2) HADRAMAUT adi
"HADRA-MA-UT" seklinde bakildiginda Türkcenin
"aHADAR-MA-UT"
("Agadir-Ma-Ot/Od", "Muhtesem OD Agadir") anlaminda
olan bu deyim eski
Türk dünyasinin Gün-Tanrisini yani KOR halinde olan
günesi tanimliyor.
3) ASIR adi
"AS-IR" seklinde incelendiginde Türkcenin "AS-ER"
("Bir/Essiz-Er")
anlaminda eski Türk dünyasinin Gök-Ata-Tanrisini
tanimliyor. ASIR,
ASER Türkce adlari eski Masar/Misir Türk devletinde
de OSIR (Grekçe
OSIRUS) diye Gök-Tanrinin adi olarak bilinir.
Böylece görüyoruz
ki eski SABA diyarinin yanyana üç ilinin adi olan bu
adlar eski Tur/Türk
dünyasinin üçlü Gök-Tanri kavramini ülke adi
olarak tanimlayan
Türkçe adlardir. Ne var ki bu adlarin Türkce
olduklari bilinçli
sekilde taninmaz hale getirilmislerdir. Ülkesinin
ve cografyasinin
belirli yerlerinin adini Tanri adi ile süsleyen
millet tarihte
Tur/Türk milleti olmustur. Bu kavrami baskalari
Türklerden
almislardir. SABAlarin da Tur/Türk ulusundan olduklari bu
Türkçe ülke
adlarindan belli oluyor.
Yemen de en eski
devletin adinin MA'IN veya MA'AN (Türkçe okunusu ile
MAYAN) oldugu ve bu
adin Grekçe de MINAEANS seklinde oldugu
bildiriliyor. Bu
çok ilginç adlara bakalim.
4) MAYAN adi
"MA-Y-AN" seklinde incelendiginde Türkçenin "MA-AY-
AN"
("Görkemli-Gök-AY'i",
"Muhtesem-Gök-Ay'i") anlaminda yine eski
Tur/Türk dünyasinin
Ay-Tanrisini tanimliyor. Dikkat edilirse, MAYAN
sözünün harflerini
yeniden düzenledigimiz de ortaya çikan ad YAMAN /
YEMEN oluyor. Bunun
anlami birileri bu adi da degistirmekten ve
tarihi carpitmaktan
geri kalmamis. Ayrica MINAEANS adina bakalim.
5) MINAEANS adi
"MIN-AE-AN-S" seklinde incelendiginde Türkçenin
'MEN-AY-HAN-AS"
("Men Essiz AY-Han") anlaminda Oguz-Kaganin AY-HAN
adli (AY-Tanriyi)
oglunun adini tanimlayan Türkçe bir ad oldugunu
görüyoruz.
Burada da görülüyor
ki gerek MAYAN, YEMEN ve MINAEANS adlari bir
birine es anlamli
Türkçe deyimlerden yapilmis ve eski Türk dünyasinin
üçlü Gök-Tanri
dininde Ay-Tanriyi tanimlamaktadirlar. Görülüyor ki
gerek Grekler ve
gerekse Semitikler eski Türk dünyasinin adlarini
degistirp taninmaz
hale getirmekte pek yetenekli olmuslardir.
Sabalarin bas
sehirlerinin adlari KARNAWU, KAMINAHU ve YATHIL (simdiki
BARAKISH), seklinde
belirtilmis. Bu adlarin ad-olgusu analizi de göz
açici neticeler
veriyor. Söyle ki:
6) KARNAWU adi
"KAR-N-AWU" seklinde incelendiginde Türkçenin
"KOR-HAN-EVU"
("Kor-Han-Evi", "Gün-Han-Evi") anlaminda eski Türk
dünyasinin
Gün-Tanrisina atfen bu kent'e verilen ad oluyor. Dikkat
edilmelidir ki
bütün kentler (sehirler) çogul halinde olan birer "ev",
"öv" ,
"öy" dürler. Tur/Türk insani çok gerçekci ve ussal (mantiksal)
olarak bu ayriligi
gözetmis ve bu sehirine Gün-Han-Evi" anlaminda
"KOR-haN-EVI"
adini vermis. Bu ad zamanla KARNAWU sekline dönüserek
Türklük kimligini
kaybetmistir.
7) KAMINAHU adi
biraz daha karisik bir hal arz ediyor. "KAMI-N-
AHU"
seklinde
incelendiginde ve "N" harfini iki kere kullandigimizda,
Türkçenin
"KAM'IN -HANU" ("Kam'in Sarayi") anlaminda bu sehrin adinin
da yine AY-Tanriya
atfen bir saray olarak verildigi görülüyor. "HAN"
sözü Türkçe bir ad
olup görkemli bir eve yahut saraya verilen bir
addir ve içinde
yasanilan yerin ifadesidir. Türklerin ezeldenberi
bilinen
"Kervansaray" "HANLARINDA " oldugu gibi.
Bilindigi üzere KAM
sözü de Türkçe olup günümüzde "shaman" (sihirbaz)
sözü anlamindadir.
Fakat en önemlisi o eski Türk dininde ve dilinde
"AY" in
adidir. Zira AY bir sihirbaz gibi durmadan seklini ve rengini
degistirir. Bu onun
en görkemli özelligidir. Bu sebepledir ki
Tur/Türk dünyasinin
kamliginda (shamanliginda) AK-KAM ve KARA-KAM adli
kamlarimiz vardir.
Eski Tur/Türk dünyasinin bu adlari elbetteki AY
ile ilgilidir ve
onun daima degisen renginden adini alir.
8) Üçüncü sehir adi
olarak tanitilan YATHIL ve simdiki adi
BARAKISH
olan adlar da
söyledir: YATHIL adi "YA-TH-IL" seklinde incelendiginde
Türkçenin
"AY-aTa-IL" yahut "AY-aTa-aHa-IL" anlamlarinda yine
Ay-Tanrinin adina
atfen verilmis Türkce bir sehir adi oluyor.
Bilindigi üzere AY,
ATA, AHA ve IL sözcüklerinin hepsi Türkçenin kök
sözcükleridir. IL
elbetteki bir yeri isaretleyen öz Türkce bir
sözcüktür. Bu sehir
adinin simdiki haline baktigimiz da eski adini
dolayli sekilde
destekledigini görüyoruz. Söyle ki:
9) BARAKISH adi
"BAR-AK-ISH" seklinde incelendiginde
Türkçenin"BIR-AK-iSHI"
("Bir-Ak-Ishi") anlaminda yine AY için
kullanilabilecek
Türkçe bir deyim oldugu görülüyor.
Verilen bilgilerde
yine Sabalara ait küçük bir sehirin adinin MA'IN
MUSRAN (Türkçe
"MAYAN Ma-US-eR-AN" deyiminden olsa gerek) oldugu ve bu
adin simdiler de
EL'OLA sekline dönüstürüldügü açiklaniyor. Bu ikinci
ad aslinda yine
Türkçe bir deyim olan "EL'OLA" / "YEL-OLA" sözleridir.
Adin neden bu sekle
degistirildigi ise söyle açiklanabilir: Zira
bunu degistirenler
aslinda doganin çok önenmli bir olayi ve gücü olan
"YEL/EL"
e inanmaktadirlar. Arabistan yarimadasinin geçmisini yazan
tarih kitaplarindan
bilinir ki Semitik halklarin çogunlugu eskiden
beri
"KARA-AY'a" ve "YEL'e" inanan gruplardi. Bu sebeple olsa
gerek
ki eski Yemen
Türklerinin MA'IN MUSRAN sehir adi "EL'OLA" sekline
degistirilmistir.
10) Eski MAYAN
(YAMAN / YEMEN) devletine saldiran KATABAN adli bir
devletin sonradan
SABAlar ile birleserek eski MAYAN devletine M.Ö. 700
yillarinda son
verdikleri yaziliyor. Türkçe yönünden KATABAN adi da
pek ilginç. Zira,
KATABAN adi "K-ATA-BAN" seklinde incelendiginde
Türkçenin
"aK-ATA-BAN" ("AK-ATA-Ben") deyimi ile eski Türk Dünyasinin
hem Gün-Tanri ve
hem AY-Tanrilarini tanimlayan bir deyim oldugu
anlasiliyor.
Görülüyor ki bu yeni gelen Tur/Türk grubu "AK-ATA-BAN"
lar ile eski MAYAN
grubu birleserek SABA adini almislar.
Simdi SABA, SABAEAN
ve SABEAN sekillerinde verilen bu adilari
tanimliyalim. Sunu
da belirtmeliyim ki verilen bilgilerde SABA
halkina Latinler
SABAEUS demisler [5].
11) SABA <
"S-ABA" < Türkçe "aS-ABA" ("AS-APA",
"AS-ATA", AS-
BABA")
anlamlarinda Türkce
bir deyim olup eski Tur/Türk dünyasinin
Gök-Tanrisini
tanimlar. Böylece, bu Tur Beyleri (ki Ingilizceye
"TRIBE"
seklinde Türkçe "TUR-BEYI" deyiminden aktarilmistir)
Gök-Tanriyi
tanimlayan bir Türkçe deyimi kendilerine ad almislardir.
12.a) SABAEAN adi
da Türkçe "AS-ABA-AY-HAN" deyiminden gelidigi
bellidir. Ayni
sekilde SABEAN adi da "AS-ABA-AY-haN" seklinde yine
ayni anlamdadir.
Fakat bunlarin yaninda daha baska anlamlari da
vardir.
12.b) SABAEAN <
"SA-BAE-AN" < Türkçe "AS-BEY-AN"
("Essiz-Gök-Beyleri")
anlaminda kendilerini Gök'e yükselten bir addir
ki bu deyimi
"Gök-Türkler" adinda da görüyoruz.
13) Bir de Latince
SABAlara verilen SABAEUS adina bakalim.
13.a) SABAEUS <
"S-ABA-EUS" < Türkçe "aS-ABA-EUS" ("Bir/Essiz-Apa-
OUS
(OGUZ)")
anlaminda kendilerinin OGUZ ulusundan olduklari isaret
ediliyor.
13.b) SABAEUS <
"S-AB-AEUS" < Türkçe "aS-ABA-AE'US"
("Bir/Essiz-Apa-AY'uz")
anlaminda kendilerinin AY'a inandiklarini da
açikliyorlar.
13.c) SABAEUS <
"SA-BAE-US" < Türkçe "AS-BAE'US" ("Bir/Essiz
Bay'uz",
"Bir/essiz
Bey'uz") seklinde kendilerinin Essiz Bey olduklarini kendi
dilleri olan Türkçe
ile ifade ediyorlar.
13.d) SABAEUS <
"SA-BA-EUS" < Türkçe "AS-oBA-EUS" ("Bir/Essiz
Oba'yuz")
anlamindaki Türkçe deyim ile kendilerinin essiz bir Tur/Türk
OBASI olduklarini
da ifade ediyorlar.
14) En son olarak
SABA Kiralicesinin adinin kutsal kitap Koran'da
"BALKIZ"
olarak geçtigini tekrar belirtmek isterim. "BALKIZ" adi bir
kadin adi olup yeni
dogan bir Türk kizina verilen bir Türk adidir. Ana
ve babanin yeni
dogan yavrunun hayatinda "bal gibi tatli olmasini,
istenilmesini ve
sevilmesini" isteyen bir dilegin ad olarak dile
getirilmis halidir.
Bütün yukarida verdigimiz açiklamalardan da
anlasilacagi üzere,
soyu sopu Tur/Türk olan SABA kiraliçesinin adinin
"BALKIZ"
olmasi da sasitici degil. QUEEN OF SHEBA" diye tanitilip Türk
kimligi
kaybettirilen bu ünlü tarihsel haniminin Türklügünü gizlemek
ilmin hangi dalinda
olursa olsun kimseye bir sey saglamaz. Ne
ilginçtir ki bunca
zamandan sonra Balkiz Hanimin gerçek kimligi gün
isigina çikiyor.
Dünya yazar çizerleri tarafindan pek çok kimsenin
etnik kimligi açik
bir sekilde belirlenirken, Tur/Türk soyuna ait
olanlarin da
Türklük kimliginin degistirilmeden belirtilmesi gerekir.
Insanliga karsi
uygulanmasi gereken adalet kavrami da onu ister.
Ne ilginçtir ki
Yemenin hemen yanindaki ara denizine Türkçe KIZIL
deniz denir. Bu
adin aski Tur/Türk Sabalar tarafindan verilmis olmasi
çok olasidir.
Bu açiklamalari
böylece yaptiktan sonra Türkçe ARABISTAN diye bilinen
adin olgusuna da
bakmanin yararli olacagina inaniyorum. ARAP adi
Türkçe
"ER-APA" yahut "RA-ABA" Yani "Gün-Ata" anlaminda
bir ad oluyor.
Bu ad da eski Tuurk
dünyasinin ülkeleri Gök-Tanrinin adinda tanimlama
töresine göre
yapilmis bir addir. ARABISTAN adi da "Er-APA'ya"
(Gök-Tanri) ve
"RA-APA'ya" (Gün-Tanri) tapanlarin ülkesi oluyor. Bu
adlar ise
Tuurkcedir.
ARABISTAN adindaki
"ISTAN" / "ASTAN" eki Türk dünyasina ait bir ek
olup çok eski
zamanlardan beri genellikle Tur/Türk insaninin
bulunduklari
yerlerin adina eklenen bir ekdir. Ek iddia edildigi gibi
"Farsça"
yani "Indo-Iranca" ile ilgisinden çok Iranda ki Tur/Türk
Medelerin Türkçesi
ile ilgilidir: Turkistan, Hindustan, Yunanistan,
vs. adlarinda
oldugu gibi, Arabistan adi da bir zamanlar bu bolgede
bol ve etkin
yasayan Tur/Türk soylularin oldugunun isaretidir. Bu ek
"S-T-AN"
seklinde bakildiginda Türkcenin "AS-aTa-AN" (Bir/Essiz
Gök-Ata",
"Essiz Gök-Tanri") anlaminda deyimi olup yine Gök-Tanrinin
adidir.
SONUÇ
1) Yukarida
verdigimiz bilgilerin isiginda Sabiler, Sabiilik,
Manda-Hanlar ve
Sabaean adlari ile bilinen gruplarin Tur/Türk soyundan
olduklari inkar
edilemeyecek kadar açiktir. Inançlari ise eski Türk
duunyasinin
Gök-Tanri dinidir. Bu din ki diger Tur/Tuurk boylari
gibi, söylendigine
göre, M.Ö.1500 yillarinda Yemen'de yerlesik hale
gelip adlarina
MAYAN diyen ve sonradan SABAEAN yahut SABAEUS adini
alan bir Türk boyu
olduklari anlasiliyor. Bu da gösteriyor ki eski
Misir oldugu gibi
Arabistan yarimadasi da pek çok T¨r/Türk soylu Tur
Beylikleriyle
doluydu. Zaten ARABISTAN adinin sonundaki -istan eki de
uzun bir süre önce
buranin da bir Tur/Türk yurdu oldugunu gösteriyor.
Bu adin Osmanlilarla
bir ilgisi olmasa gerek.
2) Sabilerin ve
Manda-hanlarin kendilerine ait kitaplari oldugu
belirtiliyor.
Türkologlar, Türk duunyasinin geçmis tarihi, dili ve
edebiyati yönünden,
bu kitaplari ince disli süzgeçten geçirircesine
incelemelidir.
3) Sabalar Türk
duunyasini M.Ö. 1500 ve belki de daha öncelerine
kadar
götürüyor. Sabalara
ait kendi yazilarinin ve yazitlarinin oldugu bu
kaynak yazida
belirtiliyor. Bu yazitlarin kopyalari bulunup Türk
dilcileri
tarafindan çok yakindan incelenmelidirler. Zira bu
yazitlarda Eski
Türk duunyasinin dili ve kültüruu sakli bulunsa gerek.
Yazarin
"Sabalarin tarihi yazilamaz" demesi hemen süpheyi üstüne
çekiyor. Bu sözuun
hemen arkasindan bir süruu bilgi veren yazar,
acaba Sabalarin
Türklügünün ortaya çikacagindan mi korkuyor ki onlarin
"tarihi
yazilamaz" diyor. Sabalarin 20 krallarinin adi bilindigine
göre yazar en
azindan o adlari vermis olsay di yine bu insanlarin
tarihinin açiklik
kazanmasina hizmet etmis olurdu. Fakat ne varki o
adlari vermekten
kaçinmistir. En azindan aklimiza gelen sudur ki
bazilari eski
çaglarda yasayip dünyanin medeniyetine essiz katkilarda
bulunmus olan
Tur/Türk soyundan olan insanlarin gün isigina çikmasini
istememektedirler.
4) Eski Masar/Misir
da en az 4,000 sene gibi uzun bir süre
kesintisiz
sekilde Tur/Türk
hakimiyeti sürdürmüs olan Türklerin atalarinin
Arabistanda da
bulunmadiklari düsünülemez. Fenikelilerin,
Filistinlilerin
Tur/Tuurk asilli olduklarini bosuna iddia etmiyoruz.
Iste SABIler,
Manda-Hanlar ve SABAlar da bu ad listesine katilmis
bulunuyorlar.
5) Eski Tur/Türk
duunyasinin adlarinin nasil çarpitilmis
olduklarini
bu yazida da tekrar
tekrar görmüs oluyoruz. Bu ad çarpitmalarinin
neticesidir ki
Tur/Tuurk insaninin adini ve dilini verilen bilgiler
içinde bulmamiz zor
oluyor. Çok olasilikla zamanimizin Misyonerleri
olarak bilinenler
gibi, eski caglarin da Greek ve Babilon gezginci
cografyacilari,
Türklükle ilgili pek çok seyi karistirmislar ve Türk
duunyasinin
geçmisinin taninmaz hale gelmesine sebep olmuslardir.
Günümüzde ki
çalismalarin çogu bu eski yazitlari kaynak olarak
vermekte ve o
yazitlardaki çarpitilmis adlari ön plana
çikarmaktadirlar.
6) Genesis adli
kitap kitap "dünya tek dille konusuyordu"
dedigine
göre, bütün bu
bulduklarimiz o dilin Tuurkçe oldugunu isaretliyor. Bu
kitabi Grekler ve
Yahudiler yazmis olduklarina göre, sayet "o tek
dünya dili"
Grekce (Helence) yahut Semitik bir dil olsaydi bu hemen
belirtilirdi.
Belirtmediklerine göre, bu tek dilin bilinmemesi ve
tarihten silinmesi
istenmektedir ki o çok önemli tek dünya dilinin adi
verilmemistir. Bu
nasil bir gerçekciliktir? Anlasilan sudur ki kendi
isini kendin
yapacaksin. Sayet senin isini bir baskasi yapar ise, o
da isi kendi
çikarlari çerçevesi içinde yapar.
***
7) Bu konu daha da genisletilerek
incelenmelidir.
Kamil Beyin son
sorusu su idi:
> Turklere Gore
Yaratilis ve Tureyis Destani hangi tarihlere kadar
inmektedir?
Bu konuda, benim
için, pek fazla bir sey söylemem zor. Bu konuda en
güvenilir kaynaklar
olasilikla Sümer ve Masar kaynaklari olsa gerek.
Ne yazik ki
Oguz-Kagan destaninin basinda ve sonunda noksanliklar
olmus. Bu Türk
destani bu konuda bazi acikliklar getirmis olabilirdi.
Bununla beraber
GILGAMESH (BILGAMESH) destani iyi bir kaynaktir Türk
destanlarini
Sümerlerin erken tarihlerine götürüyor. Bu arada , M.Ö.
800 yillarinda
yazilmis oldugu söylenen HESIOD'un THEOGONY adli
yaradilis
destanininda verilen ve eski Greklerin kültüründen
kaynaklanmis oldugu
seklinde tanitilan destanin eski Greklere ait
oldugunu
sanmiyorum. Zira o destanin içinde geçen pek çok adlarin
eski Türk dünyasina
ait oldugu kirilmis Türkce adlardan anlasiliyor.
Böylece bu destanin
da eski Tur/Türk dünyasinin inançlarindan
kaynaklandigini ve
tercüme oldugu görüsündeyim.
Kalin saglikla,
Polat Kaya
13 Mayis 2002
DIPNOTLAR:
1) Encyclopaedia
Britannica (EB) (1963, Vol. 19, p. 792) söyle
yaziyor:
"SABIANS.
[Shabian]. The Sabian (ash-Sabi'un) who are first mentioned
in the Koran (ii.
59, v. 73, xxii.17) were a semi-Christian sect of
Babylonia, the
ELKESAITES, closely resembling the Mandaeans or so
called
"Christians of St.John the Babtist," but not identical with
them. How Mohammed
understood the term "Shabians" is uncertain, but
he mentions them
together with the Jews and Christians. The older
Mohammedan
theologians were agreed that they possessed a written
revelation and were
entitled accordingly to enjoy a toleration not
granted to mere
heathen. Curiously enough, the name Shabian" was used
by the Meccan
idolaters to denote Mohammed himself and his Muslim
converts,
apparently on account of the frequent ceremonial ablutions
which formed a
striking feature of the new religion."
2) EB World
Languages Dictionary (EBWLD), 1963, Vol. 2, p. 1105:
"SABIAN: One
of an ancient religious sect dwelling in Mesopotamia and
described in the
Koran as monotheistic: identified by some with the
MANDEANS. -adj.
Pertaining to the Sabians or to their religious
worship. [Arabic
SABI'AH < Aramaic TSEBHA' immerse, baptize] -
SABIANISM."
3) Encyclopaedia
Britannica (EB) (1963, Vol. 14, p. 787) MANDAEAN
hakkinda kisaca
söyle yaziyor:
"MANDAEANS,
also known as SUBBA (Shabians), Nashoraeans, or St.John's
Christians, are an
ancient sect akin to the GNOSTIC Christians of the
2nd and 3rd
centuries, which stil exists in lower Mesopoatamia, in
such places as
Basra and Kut and Sük-esh-Shuyükh. They number now not
more than about
2000, and are said to be diminition.
Mandaeans means in
Greek writing GUWSTEKOI, Syriac MAD'A: the GNOSIS
of which they
profess themselves adherents is a personification, the
AEON and MEDIATOR,
"knowledge of life" (MANDA D'HAYYE).
The sacred books of
the Mandaeans are: (1) the GINZA ("Treasure"),
known also SIDRA
RABBA ("the Great Book"); (2) the John-Book, a later
collection; (3)
QOLASTA, a sort of hymn-book, the Sryiac KULLASA
("praise")
and some minor books, partli astrological."
4) EB, 1963, Vol.
19, p. 786 under SABAEANs: "SABAEANs. This
name is
used loosely for
the ancient dwellers in southwest Arabia, in the
parts now called
YEMEN, HADHRAMAUT AND ASIR. Strictly it belongs to
one tribe and one
state only. The chief source of information about
these peoples is
their inscriptions, found in their own land and
elsewhere; other
sources are the Greek geographers, Babylonians and
Ethiopic isncriptions,
the Bible and the record of Aelius Gallus'
expedition."
"The oldest
state in Yemen of which anything is known was MA'IN or
MA'AN, the MINAEANS
of the Greek. Its chief towns, KARNAWU, KAMINAHU
and YATHIL (the
modern BARAKISH), lay in the southern JOF, about 120
km. N.N.E. of
Sanaa. Though the names of 20 kings are known, the
history of MA'in
cannot be written. Relations with Hadramaut were
friendly, indeed
they "almost suggest a personal union," and there was
a colony or outpost
at Ma'in Musran (now EL'Ola). This suggests to
guard the trade
road to Egypt and Palestine. Later the state of
KATABAN began to
encroach on the Minaean territory, and after fighting
with and becoming a
vassal or ally of SABA, it joined with that state
in destroying Ma'in
about 700 B.C. Taking all things into account,
the extent of the
state, the number of kings, the highly developed
script and
language, the beginning of the Minaean kingdom cannot be
put later than
about 1500 B.C. The SABAEANS are mentioned in a
Minaean inscription
as nomads who raided the caravan road to El'Ola.
This suggests that
they may have migrated south to Yemen and founded
the kingdom of SABA
which bears their name. Perhaps the queen of
Sheba lived in the
north of Arabia though she has been decorated with
the wealth of the
kingdom in Yemen".
5) Webster's
Collegiate Dictionary (fifth Edition, 1947), 873:
"SABAEAN
[Latin SABAEUS] . Of or pertaining to SABA (the Biblical
SHEBA), an ancient
kingdom of southwestern Arabia, at its prime abouth
the 5th century
B.C. - One of the people of SABA , noted for their
wealth. SABAISM
[Hebrew TSABHA host of heaven]"
6) The Random House
Dictionary of the English language", 1967,
p. 1257
gives the following
under SABA and SABEAN: "Biblical name of Sheba,
an ancient kingdom
in southwestern Arabia noted for its extensive
trade, especially,
in spices and gems."
***
===================
Subject:
[biz_cevirmenlere_nooluyor] Re: Birazcık da çeviri
kuramları:)
Date: Sun, 05 May
2002 14:40:48 -0000
From:
"allingus2001" <allingus@h...>
Reply-To:
biz_cevirmenlere_nooluyor@y...
To:
biz_cevirmenlere_nooluyor@y...
allingus2001 wrote:
>
> Merhaba Ahmet
Bey,
>
> Buradaki hakli
sorunuza ve serzenisinize yanit vermeye
calisacagim...
>
> Meslegimizin
*dogrudan* ilgi alanlari hakkinda sizin de zaten
> bilmekte
oldugunuz seylere uzun uzun deginmegi yersiz buluyorum.
>
> Ancak, daha
anlasilir kilmak gerekirse bilgi toplulugumuz ve
> meslegimiz,
kazibilimden gokbilime kadar evrenin icindeki akliniza
> gelebilecek
HICBIR SEY veya HERSEY ile ilgilenmektedir. Bu
> araligin /
esitligin icine dilediginiz herhangi bir alt-alt-alt veya
> ust-ust-ust
konu basligini ya da kirilmayi sigdirabilirsiniz.
>
> Ornegin;
>
> Israil -
Filistin catismalari ile ilgili gorusleriniz nelerdir?
>
> Yeni ithalat
yasalari ile ilgili gorusleriniz nelerdir?
>
> En cok
sevdiginiz siiri buradan bizimle paylasir misiniz?
>
> Ve atlantis'e,
gilgames'e, hermes'e ya da siz devam ediniz,
> paylasalim...
>
> Bunun
*gerekcesi* de gun gibi ortada. Meslegimizin *genel* uzmanlik
> alanlari 600
konuda toplaniyor! Bunlarin da her birinin kendi
> iclerinde en
az ikiser tane ozel egitim ve deneyim gerektiren
> acilimlari
var. Ben, bu ucsuz bucaksiz genislikteki konularin bilgi
> toplulugumuzda
paylasilmalarinda bir sakinca gormuyorum, dahi bunu
> destekliyorum;
elbette, kisisel ozgurluklere ve haklara saygi
duymayi
> unutmadan (!),
ahlaki degerlere ters dusmeden, kisilere ve
kulturlere
> hakarette
bulunmadan!
>
> Suphesiz ki,
bu sekilde her birimiz yeni bilgiler ve degerler
> kazanabiliriz.
>
> Sorunuzu hakli
buldugumu soylemistim! Evet, cunku genel yerlesmis
> olan uygulama,
meslegimizin her anlamda cok dar bir cerceve icine
> sokulmaya
calisilmasi seklindedir. Mesleki degerlerimizin bir turlu
> tam
olusamamasinin ve onemli yanlislarimizin da bu ucsuz
> bucaksizligin,
icine hapsedilmeye calisildigi hucreye olan
> direncinden
kaynaklandigini dusunuyorum, asli ve onemli konulara
>
yogunlasamiyoruz bir turlu. Ornegin, ceviri meslegi ile Anadil
> kavrami
arasindaki yakin ve guclu iliskinin ayirimina varmak gibi en
> temel bir
noktada bile henuz yeterli bir yol katedebilmis degiliz.
> Ilk bakista
cok ilgisiz gibi gorunse bile, yaygin carpik
>
ucretlendirmelerin veya ceviri burolari ile cevirmenler arasindaki
> adaletsiz
gelir dagilimlarinin "upanishadlar" ile bir ilgisi oldugu
> kanisindayim :)
>
> Sevgili Polat
Bey,
>
> Gondermis
oldugunuz iki iletiyi de buyuk bir keyifle okudum,
> ellerinize
saglik. "Din" unsurunun, dillerin degisiminde nasil ozel
> bir malzeme
olarak kullanildigi konusundaki fikirlerinize katilmamak
> mumkun degil.
Kucuk bir elestiri olarak kabul ederseniz,
anlatiminiz
> cok dogrudan
bir bicem tasidigi icin pek cogumuz "kokten
>
milliyetcilik" gibi yanlis bir unsuru on plana cikaran bir yaklasim
> icinde
oldugunuz izlenimine kapilmis olabiliriz. Belki de, ilk
> iletinizle
yuzmeyi bilmeyen birini dogrudan havuza atmak gibi bir
> yontem
uygulamis oldunuz. Ancak eminkim ki ikincisi, suda
> debelenmekte
olanlara can simidi gibi gelmistir :)
>
> Bununla
birlikte, Gilgamesh Destani veya Misir'in Oluler Kitabi gibi
> ulasilabilen
cok eski kutsal metinlerde, cagdas diller ve
edebiyatlar
> ile
kiyaslandiginda, son derece gelismis ve guclu bir yapi
> goruluyor.
Oyle ki, aradan gecen binyillara karsin, dilin
> kullanildigi
her alanda sanki bu kayip uygarliklarin kotu birer
> taklitcisi
olmaktan oteye gecememis dunyamiz. Bu en eski dillerin /
> dinlerin de
otesindeki kok dil'in, inanc yapisi hakkinda biraz daha
> ayrintili
bilgiler verebilir misiniz? Sabiilik dini acaba bu kok
> dilin urunu
olan ekinden mi kaynaklanmistir? Turklere Gore
Yaratilis
> ve Tureyis
Destani hangi tarihlere kadar inmektedir?
>
> Sevgiler,
> Kamil Kartal