Re: Sayin Semih Tezcana cevap
--- In b_c_n@yahoogroups.com, Polat Kaya
<tntr@C...> wrote:
Sayin Arkadaslar,
Merhaba. Degerli
arastirici arkadasimiz Haluk Berkmen Beyin iki
yanit yazisini
burada okudum ve bu arada Kamil Beyin asagidaki
yazisi geldi. Ilkin
Haluk Berkmen Beyin iki yazisindaki yanitlarina
katildigimi
söylemek isterim ve çok hakli görüslerini net bir
sekilde dile
getirdigi için kendisini kutlarim.
Görüyorum ki bazi
çevrelerde Türkçenin ve Türk milletinin geçmisi ile
kendi basina
ugrasanlara karsi bir takim "dilbilimciler" çok kirici
sözlerle karsi
çikiyorlar. Bana öyle geliyor ki bu gibi davranislar
kendilerine ait
oldugunu sandiklari "tarlalarina" baskalarini sokmama
gayreti olup, Türk
dünyasinin ve Türk dilinin geçmisini gün isigina
çikarma aski uguna
kendi basina gönüllü olarak çalisanlari tedirgin
etme teknigi olsa
gerek. Zira bu yol kendi ugrasi sahasini
istenilmeyen
merakli arastiricilardan korumak için çok
eskilerden beri
kullanila gelmis bir teknikd olsa gerek. Çogunlukla
egitim
teskilatlarinda çalisan bazilari, içinde bulunduklari sistemin
gölgesini
kendilerine kalkan yaparak, gölgenin disinda, açik havada
günes altinda
çalisanlari pek "düsünemez" kimseler sanarak,
onlara karsi
küçültücü sözler sarfetip kendilerini "koruyucu melek"
rolünde görmek
isterler.
Orta çaglarin,
"bildikleri" ile dünya halkini aydinlatip yönlendiren,
krallarinin ve
papalarinin etrafini sarmis, çok bilmis geçinen dinci
ve bilimci
professörleri de ayni seyi o günlerde ayi, günü, ve
gezegenleri bir
teleskopla seyreden ünlü kisi Galileo'ya
yapmislardi.
Sonradan 180 dereçe çark ederek adamcagizin dedigini
süklüm püklüm kabul
etmek zorunda kalmislardi. Onlarin da gayretleri
ilime hizmetten
daha çok kendi durumlarini korumak ve "tarlaya"
Galileo Galilei
gibilerini sokmamak gayretinden baska bir sey degildi.
Kimse kimseyi
kandirmaya çalismasin lütfen.
Suçluyorlar ki:
bizlerin "dilcilik konusunda" çalismak için
"diplomamiz"
yani "iznimiz" yokmus ve dil konusu ile ilgili bir seyler
olsun dahi
bilmezmisiz. Buna ragmen ne haddimize ki cesaret gösterip
"sahalarina"
girermisiz.
Bu dili uzun
tenkitcilere, en azindan kendi arastirmalarim yönünden
sunu hatirlatmak
isterim:
1. Hint-Avrupa ve
Semitik dillerin Türkçeden kirma yollu yapilmis
oldugu görüsünü ilk
defa ortaya atan ben olduguma göre ve bu
"dilbilimcilerin"
de bu konu hakkinda hiç bir bilgileri dahi
olmadigina göre, bu
kisilerin bu konuda hiç bir sey söyleyecek
tek yetenekleri
olmasa gerek. Dilcilik konusunda çesitli diplomaya
dahi sahip olsalar,
konu kendilerine yeni oldugundan hiç bir laf
edecek durumda
degildirler. Kendilerine düsen en azindan sessiz
kalmak fakat bir
"dil bilimci" olarak söylenenleri de ilgi ile
izlemek olur.
Gönüllü çalisanlara
dil uzatacaklarina, biraz açik fikirli olup
yazilarimi dikkatle
okumalari ve üzerinde kafa yorup düsünmeleri, ki
düsünmek çok zor
bir istir, "bilim adami" geçinenlere yakisir bir
davranis olurdu.
Elbetteki zamanin anlayislarina ters düsen iddialar
konu ile hiç
ugrasmayanlara "saçma" gelir.
2. Sümerler Orta
Asyali Tur/Türk halki idiler diyorsam en azindan
soylediklerimi çok
iyi degerlendirmeleri gerekir. Sayet Sümer dilinde
"Gilgamesh"
destaninin orijinal adinin "BILGAMES" oldugunu,
baskalarinin
çalismalarina dayanarak, isaretliyorsam bunu incelemeleri
gerekir. BILGAMESH
öz Türkçedir. Onun baska bir sekli olan
"AGILGAMESH"
ise ilk "a" ünlüsü düsürülerek "GILGAMESH" sekline
dönüsturülmüs ve
Türkçeden uzaklastirilmistir. Dikkat edilmelidir ki
adin son eki dahi
Türkçenin "-mish, -mesh, -müsh, -mush" ekidir.
Bunu görmek
"dilbilimcileri" için zor olmasa gerek. Yoksa disaridan
"Türk"
olmayan birinin "evet öyledir" demesi mi bekleniyor? Günümüzde
"Türk"
olanlarin dahi kolaylikla inkar edildigi bir anlayis ortami
içinde, böyle bir
bekleyisin sonu gelmez. Çok eski Tur/Türk dünyasinin
öz-be-öz kendi
destani olan BILGAMESH" destani ellerinden alinip
baskasina mal
edilmistir. Türk "dilbilimcileri" de baskalarinin
agzindan çikacak
tasvip sözleri bekliyorlar. Bu gidisle daha çok
beklerler yeterki
bagimsiz genç nesil arastiricilar konuyu dogrudan
dogruya, aracilarin
baski fikirlerine boyun egmeden, ele alsinlar,
incelesinler ve
fikirlerini çekinmeden söylesinler ve
söyleyebilsinler.
3. Eski Misir/Masar
Devletinin dünyada en uzun ömürlü Türk
devleti oldugunu
söyleyen de benim. Bu iddiayi destekleyen pek çok
husus vardir.
Onlari görmek bilgi ister. Keskin görücü bir gözle,
baskalarinin etkisi
altinda kalmadan, yazilmislari sorusturan ve iyi
analiz eden
arastirma ister. Baskalari "eski Misir Türktü" demez
zira onun
çökertilmesinde en büyük rolu oynamislardir. 3000
senedenberi eski
Türk dünyasini, onun eski Gök-Tanri dinini,
Oguz adini, dilini
ve törelerini tarihe gömmek için ugrasi verenler,
öldürdüklerini
yeniden diriltmezler. Müzelerde görmeyi daha çok
tercih ederler.
Umid edilir ki tenkidciler bunun farkina varir.
Görülüyor ki
aradaki fark bagimsiz çalisanlarin kimseden "onaylama"
isareti beklemedigi
ve bagimli olanlarin ise söylemek istedikleri
varsa bile
baskalarindan "tasvip" almadan söyleyemedikleridir. Bu da
kimin ne gibi
katkida bulundugunun ölçüsüdür.
4. Üstelik, Timur
Kocaoglunun isim vererek tanimladigi kisilerin hiç
birisi onun
talebesi degil ve her biri en azindan kendisi kadar egitim
görmüs çesitli
konularda çalisip bilgi edinmis kisiler olup
bildiklerini ve
tecrübelerini eski Türk dünyasini ve kültürünün
arastirmasinda da
kullanmak istiyorlar. Neyi nasil bildiklerinin
hesabini da bu
"dilbilimci" ye vermek zorunda degiller. Kendini
yetenekli, merakli,
ve gönüllü görebilen her kesin her türlü konuda
çalisma arastirma
yapmaya hakki vardir. Hiç bir konu kimsenin
tekelinde deyildir.
Ortaya atilan görüsler zamanin süzgeçinden
geçtikten sonra
tarihe "dogru" veya "yanlis" sekilde mal olur. Bu
arada herkes te
kendi layik oldugu safta yerini almis olur. Kimse
yeni fikirleri
kendilerinin yararina olan ön yargilariyla önleyemez.
5. Etrusklerin
(Tur-Sakalar) Türklügüne gelince Avrupaya sonradan
gelenler zaten
onlarin sonunu getirip tarihe gömmüstür. Yeniden gün
isigina
çikaracaklarini sanmak saflik olur. Bazi biraz daha adil olan
yazarlarinin
disinda, çogu yazarlar onlari menfi gözlerle incelemis ve
dünyaya etnik
kimlikleri hakkinda bir sey bilinmeyen insanlar olarak
tanitmislardir.
Onlar için Etrüskleri Avrupa müzelerinde bilinmeyen
insanlar olarak
seyretmeleri bir çogunun daha çok isine gelir.
Aslinda eski
Avrupanin yerli halki olup Türkçe konusan Tur halklari
tamamen yok
edilmis, asimile edilmis ve bütün eski ülke ve çografya
adlari
degistirilmistir. Simdi onlari taninmaz yapmisken yeniden
onlari
"Tursaka" diye çanlandirmalari beklenemez. Dikkat edilmelidir
ki Etrusklara ait
olarak bilinen ve kendi adlarini
tasiyan 'TYRRHENIAN
SEA" ('TYR-R-HEN-IAN SEA") aslinda Türkçe "TUR-ER-
HAN-ÖYLER SU"
deyiminin kirilmis yozlastirilmis seklidir. Etrüsk
Ülkesine verilen
"ETRURIA" (E-TRU-R-IA) adi "TUR ER ÖYÜ" yahut "ER-
TUR-ÖYÜ"
anlaminda olan Türkçe deyimin kirilip yozlastirilmis
halidir. Bunlar
gibi daha pek çok hususu dile getirilebilir. Fakat
onlar baska
yazilarin konularidir.
6. Kimseden bir sey
beklemeden, kendi merakimizdan dolayi pek
çok fedekarliklarda
bulunarak Türk dünyasinin geçmisi ve geçmisteki
dili ile ilgili
yaptigimiz bagimsiz arastirmalardan edindigimiz
kisisel
bulgularimizi okuyucu ile paylasmamizin adalet ve ilim
kurallarina göre
"tekdir" degil "takdir" edilmesi gerekir.
Bilinmelidir ki her
hangi bir kisinin küçük fakat çok isabetli
gözlenimi dünya
çapinda genis ufuklara kapi açar. Bu geçmiste böyle
oldugu gibi, simdi
de böyledir ve gelecekte de böyle olacaktir. Bazi
kimseler böyle
gözlemler yapamamissa, sayisiz diplomalari da olsa
veya sayisiz
teskilatin basi da olsa, ancak yapabildikleri ile
anilirlar.
Böylelerinin yetenekleri veya yeteneksizlikleri
baskalarinin yolunu
kesemez. Her kes kendi sahasinda aldigi
diplomasini bir
üstünlük belgesi yahut kilic olarak baskalarinin
basina çalmaya da
kalkismasin. Bence, her hangi bir konuda diploma
sahibi olmak her
seyden önce kisi için ekmek parasi kazanma kapisini
açan iyi bir
araçtir; bunun yaninda kisinin kendisine söhret
yapmasina da
yardimci olabilir. Fakat kisinin kendi konusunda parlak
katki yapacagini
garanti etmez.
7. "Dil
bilimcilerin" ilgilerini çekmek amaci ile Türkçeyi kirma
yollu
(anagrammatizing) pek çok dillerin yapilmis oldugu iddiami
destekleyen bir örnek
daha vermek isterim.
Kamil Bey asagidaki
iletisinde "eugenics" sözünü kullanmis. Bu terimi
beraberce
izleyelim. Bu terimin tanimini, Webster's Collegiate
Dictionary
Ingilizce olarak söyle veriyor: "Eugenics: The science
which deals with
influences that improve inborn or hereditary
qualities of a race
or breed, especially of the human race".
Ayni terimin
Ingilizce - Türkçe Redhouse Sözlügünde verilen Türkçe
tanimlamasi ise
söyledir: "Eugenics: Insan irkinin SOYAÇEKIM yoluyla
islahina çalisan
bilim dali".
Bu tanimlama içinde
bu bilim dalinin ne yapmak istedigi beni sahsen
hiç bir sekilde
ilgilendirmiyor. Yalniz dil bakimindan ilgilendigim
bir husus vardir ki
o da bu kavram içinde gelistirilen bireyin, Türkçe
olarak,
"SOYAÇEKEN" ("soyuna benzeyen", "soyunun genlerini
tasiyan")
gibi anlamli bir
deyim ile tanimlanabildigidir. Simdi bu Türkçe
sözcügü beraberçe
kirip yeniden düzenleyelim, yani bati dillerinin
tanimlamasi ile
"anagrammatize" edelim. Hatirlanmalidir ki bu teknik
ile herhangi bir
kaynak dil malzemesini kirip yeniden düzenleyenler
her türlü degisimi
yapma seçenegine sahiptir. Bu teknigi tanimlayan
yazilari bu ortamda
çesitli iletilerle hem Kamil Kartal ve hem de ben
tanittik. Görüldügü
gibi, kirma isini yapanin hedefi elindeki dil
malzemesinden ayni
anlami yahut farkli bir anlami tasiyan, yapi
bakimindan aslindan
farkli olan bir sözcük türetmektir ve bu isi de
diledigi sekilde
yapabilir. Simdi bu verilerin isigi altinda
SOYAÇEKEN sözcügünü
biz de isleyeleim.
1. SOYAÇEKEN
(Türkçe bir deyim) =>
2. ç/c degisimi ile
"S-OYA-CE-KEN" =>
3. o/u, a/e, e/i ve
k/g deyisimleri ile "S-UYE-CI-GEN" =>
4. parçalara yer
degistirme yoluyla "UYE-GEN-CI-S". Baska türlü yer
degistirmeler de
yapilabilirdi; fakat elimizdeki maksada uygun olan
bu. =>
5. "UYE"
ve "CI" parçalarini tersine çevirmekle, "EYU-GEN-IC-S" =>
6. Y harfinin
düsürülmesi ile "EU-GEN-IC-S" =>
7. Bütün parçalari
yeniden birlestirme yoluyla ve "c" harfini "k"
imis gibi okumak
suretiyle elde edilen kelime de "EUGENICS" oluyor.
Türkçe bir deyimden
yapildigi halde Türkçe ile hiç ilgisi yokmus gibi
görünen bu sözcügü
Ingilizce bir sözlükte bulunca "o Ingilizce bir
sözcük imis"
deyip kabulleniyoruz. Ingilizce sözlük kelimenin tanimini
yapiyor fakat
aslinin Türkçe olduguna dair hiç bir sey söylemiyor.
Belki kaynagini
biliyor fakat sessiz kalmayi tercih ediyor, yahut
kaynaginin Türkçe
oldugunu bilmiyor. Her ikisi de mümkün. Fakat,
sasirtici olan bu
netice Ingilizce "EUGENICS" deyiminin Türkçe
"SOYAÇEKEN"
deyiminden yapilmis oldugunu açikca gösteriyor.
Simdi
"EUGENIC" ve "EUGENICS" ile ilgili diger bilgileri Ingilizce
olarak aktariyorum.
Encyclopaedia
Britannica World Languages Dictionary, 1963, Volume 1,
p. 437:
"EUGENIC: adj.
1 Relating to the development and improvement of human
stocks. 2
Well-born. Also "eugenical". [ from Greek "eugenes" well-
born,
"eu" (well) + "genos" (race) + IC]
--"eugenically" adverb."
Yani bu etimolojide
kelimenin Grekçe [EU + GENOS +IC] sözlerinin
birlestirilmesinden
geldigi ima ediliyor. (Yukarida 5. adimdaki
tanimlamaya lütfen
bakin). Simdi Grekçe diye tanitilan bu
sözcüklere bakalim:
"EU" (=
well) sözcügü gerçekte Türkçenin "EYU/IYU" (IYI) sözünün
kirilmis halinden
baska bir sey degildir. Ve yine Grekçe diye
tanitilan
"GENOS" (race) sözcügü ise Türkçenin "CANUS/CANIZ"
("yasayanuz",
"canliyuz", "canlularuz") anlamli deyiminden baska bir
sey olmayip
kirilmis ve degistirilmistir. Son "-IC" eki ise Türkçeden
degistirilmis
"-CI" eki olup "-IK" seklinde seslendirilmektedir.
Böylece bu sözde
"Greek" asilli etimolojide verilen anlam Türkçenin
"IYU + CANUS +
CI" yahut "IYI CANCIYUZ" deyiminden baska bir
sey degildir. Diger
bir deyimle düpedüz Türkçedir. Bu açiklama
Grekçenin Türkçeden
kirilmis oldugunu göteren baska bir örnekdir.
Bunun anlami
Grekçede bu kelime yapilirken Türkçe en genis
anlaminda tekamül
etmis bir dil oldugu ve diger dillere kaynak
evrensel bir dil
oldugudur. Bu görüsümü dilbilimcilerin dikkatine ve
incelemelerine
sunarim.
Gelelim
"eugenics" sözcügüne". Bunun ad-olgusunu yukarida vermistim.
Fakat Ingilizce
kaynak ayrica söyle yaziyor:
"EUGENICS: The
science and art of improving human breeds by so
applying the
ascertained principles of genetics and inheritence as to
secure a desirable
combination of physical characteristics and mental
traits in the
offspring of suitably mated parents. [Coined by Sir
Frances Galton in
1883]."
Bu tanimlamanin
kisaca Türkçe karsiligi "Insanlar için aygir çiftligi"
olsa gerek. Yani bu
Aygir Çiftliginde "atlar yerine insanlar
çiftlestirilecek ve
seçkin "soyuna çeken" yeni nesil gençler
üretilecek".
Elbetteki bilimsel olarak bu bir kavram; fakat
insanlari ne kadar
hayvanlastirdigi da ortada belli. Eskiden
Tur/Türk dünyasi bu
isi hayvanlar, bitkiler, meyveler, vs. için
yaparlardi. Bazi
"akli çok ileride olanlar" bu isi insanlara da
tatbik etmekte
zarar görmemisler ve insanligi hüsrana bogan
denemeler yapmislar.
Not: Yukarida
Ingilizce olarak geçen "COINED" sözcügü de Türkçenin
"[adini]
KOYANDI" deyiminin kirilmis halidir. Ingilizcede birisi bir
kavrama ad verdiginde
"He coined" ("adini KOYANDI" ==> "coined")
diyorlar. Böylece,
"coin" Türkçenin "ad KOYAN" deyiminden
kaynaklanmakta
oldugu görülüyor.
Yukarida
ad-olgusunu (etimolojisini) verdigim bu sözcüklerin aslinin
Grekçe oldugunu
iddia etmek ya bir bilgisizliktir ki bu takdirde af
edilebilinir, ya
yanlis bilmedir ki yine afedilebilir, yahut bilinçli
sekilde
yaniltmacadir ki bunun af edilir tarafi yoktur. Öyle
görünüyor ki bu
gibi islerle ugrasmayan dünya halki esi görülmemis,
dünya çapinda bir
"oyuna" bir takim insanlar tarafindan hedef alinip
oyuna
getirilmistir. Bence, bu oyun olasilikla son 3000 sene içinde
çok ustalikla
gelistirilmistir.
Sunu da burada
hatirlatmak isterim ki bütün bu açiklamalar bilimsel
çalismalarin
neticesi olup her haliyle beyin gücüne, büyük çapta
bilimsel
arastirmaya, izah ve tanitim yapmaya ihtiyaç gösteren
tasvirlerdir. Her
söyledigim her kesin gözü onünde izah edilmektedir.
Arzu edenler ayni
arastirmayi kendileri de yapabilirler. Bu
durum elbetteki
ilgimizi çekecektir ve çekmelidir de. Bu durumun
izahini
"dilbilimcilere" sormak gerekir. Bu bir tesadüf müdür
yoksa eski dünyanin
evrensel dili olan "Türkçenin" basina
birileri oyun
oynayip insanlari 3000 senedenberi yaniltmakta
midirlar? Neden
Latince, Grekçe ve diger bati dillerinin
sözcüklerinde hep
karsimiza pek çok Türkçe kaynakli deyimler çikiyor?
Sayet
"Türkçe" eski dünyanin "evrensel" dili idiyse, ki öyle
oldugu
gözüküyor, o
takdirde Türk töreleri ve medeniyeti de dünyada pek
genis bir
cografyada geçerli evrensel bir medeniyet olmaliydi. Fakat
ne var ki o eski
Tur/Türk dünyasinin törelerinin de basina bir sürü
oyunlar gelmise
benziyor. Iste biz bu gibi hususlari bilmek
istiyoruz.
Saygilarimla,
Polat Kaya
allingus2001 wrote:
>
> Merhaba
Arkadaslar,
>
> Toplulugumuzun
kuruldugu ilk gunlerden beri, Darwinizm, Eugenics
> projesi,
Sovyet, Ispanyol ve Ingiliz dil politikalari, Arî dil
> kuramlari gibi
belirli bir cati altinda toplanabilecek konularda
> gazete
makaleleri, bilimsel arastirmalar ve kaynaklar hakkinda
> iletiler
gonderiyorum.
>
> Sayin Lokman
Uzel, Haluk Berkmen, Polat Kaya ve gectigimiz gunlerde
> Adnan Atabek
Beylerin konuyla ilgili gorus ve arastirmalarini
> aktardiklari
onemli paylasimlari oldu.
>
> Bugune degin
paylasilan pek cok onemli gorus ve arastirma, bu ozel
> noktada
dugumlenmekte ve degerli bilimadamlari ile degerli
dusunurler
arasindaki gorus farkliliklari gun gectikce daha da
derinlesmektedir.
> *Bati* bilimi
veya biraz daha ozellestirerek *batili* dilbilim
olarak
adlandirabilecegimiz bu konunun, daha genis, renkli ve bilimsel
> destekli bir
katilimla ele alinmasi gerektigi acikca gorulmektedir.
>
> 1 - Nedir bu,
bilimadamlari ile dusunurler arasindaki cekismenin
> kaynagi?
> 2 -
"Batili dilbilim" adlandirmasi dogru mudur? Bir dilbilimcinin
bu konudaki
goruslerini ogrenmek istiyorum.
> 3 - Dilbilim
veya herhani bir sosyal bilim, Kazim Mirsan'in da
uzuntu icinde ve
heyecanla Prof. Dr. Sayin Osman Sertkaya'ya hitaben
> soylesindeki
gibi, bilimadamlarinin tekelinde midir?
>
Bilimadamlarindan olusan bir kast var midir, eger varsa, olmali
midir?
> 4 - Eger
bilimin kaynagi akil, mantik ve olcum ise, bilimadami
> olmayan birisi
bir bilimadaminin bulamadigi cozumu bulabilir mi?
>
> 5 - Bu sorum
biraz aciksozlu olacak, anlayisla karsilanacagini
> umarim...
Hayatinin uzun yillarini bilimsel egitimle ve kariyer
> kazanmak icin
calisarak gecirmis ancak, tarihi degistirecek derecede
> onemli bir
bulusa imza atamamis olan yuksek rutbeli bir bilimadami,
> bu ozellikleri
tasimayan bir dusunurun kuramini dogrudan reddetmeli
> midir? Bilimin
etigi bunu mu gerektirmektedir?
>
> 6 - Bilimsel
egitim ve kariyer sahibi olamamis rutbesiz bir dusunur,
> bilim
dunyasina kendi kuramini hangi etik yollari izleyerek
> sunmalidir ki
bu, bilimadamlarinca dikkate alinabilsin.
> 7 - Akli selim
bir bilimadami ile akli selim bir dusunurun
> birbirlerini
kucaklayan, birbirlerine en buyuk destek ve alakayi
> gosteren iki
topluluk olmalari gerekirken, neden bu
>
basarilamamaktadir? Bu buyuk ayibin kaynagi hangi taraftir? Bu
> onemli sorunu
nasil cozebiliriz, cozmek bizim hayrimiza mi olacaktir
> yoksa bize bir
zarar mi getirir?
>
> Bilimadamlari
ile dusunadamlari arasindaki kutuplasma arttikca,
> iletisim
teknolojileri ile donanmis ve artik bilginin her turlusune
> bir tusa
dokunarak erisebilen buyuk halk kitleleri, bundan olumsuz
> yonde
etkilenmektedir! Eger bilimadami olmanin zorlugunu dikkate
> alirsak,
cogunluk tercihini kendilerine daha kolay ulasabildikleri,
> daha cok
kendilerinden saydiklari dusunadamlarindan yana olmakta
> kullanabilir!
Ve buyuk olasilikla, bilim/bilgi paylasimi kaynakli
> boyle bir
sorunun etkili olabilecegi toplumsal geri kalmisliklarin,
> vs. hesabi
rutbelilerden sorulabilir: "-Madem bilimadamisiniz, o
> halde en once
toplumla ve dusunurlerle aranizdaki kopruyu
>
saglamlastirmaniz gerekmez miydi?" diye.
>
> Sevgiler,
> Kamil