Sayin Adnan Atabek ve Degerli Arkadaslar,
Merhaba. Sayin
Adnan Atabek yazilarimi olumlu bir görüsle
degerlendiren
kiymetli sözleriniz için tesekkür ederim.
Destekleyici
görüsleriniz ile beni mutlu ettiniz. Sagolun.
Fikirlerinize ben
de bir iki söz ile katilmak istiyorum.
Dediniz ki:
"Türk Dilinde
belli bir kavram için pek çok kök vardır. Değişik Türk
Dili
ağızlarında bu değişik kökler saklanmaktadır.
Sanki ''Kainatın
sırrı bir
kum taneciğinde gizlidir'' örneği, tüm geşmişimiz (ve
evrensel olarak tüm
dil geçmişi) Türk Dilinde saklıdır. Sayın Kayanın
yöntemi Türkçe ile
başka dilleri karşılaştırmaktır."
Bu görüsünüz çok
ilginç zira gerçekten de geçmisimiz dilimizin içinde
saklidir. Bence,
her sözcük bir veya birkaç kavramin adi olmasi
itibariyle toplum
hayatinda gelisen törelik kavramlarin yasatilmasina
ömür boyunca kimlik
ve dayanak saglarlar. Adsiz hiç bir sey
yasamayacagina göre
adlarin hem insanlar icin ve hem de kavramlar için
ne kadar önemli
olduklari asikardir. Adini kaybeden tarihten de
silinmis olur.
Sizin de isaretlediginiz gibi Türk dünyasinin
günümüze kadar
gelistirmis oldugu kültür Türkçenin çesitli
agizlarinda yasayan
sözcüklerinde saklidir. Onun için sözcükler çok
önemlidirler ve
bence herbiri bir yazili tastir. Onlari birbirleriyle
karsilastirdigimiz
zaman yalniz atalarimizin neler yaratmis oldugunu
ögrenmiyoruz, ayni
zamanda onlarin hayata bakis tarzlarini, hayat
anlayislarini,
kavramlari nasil tanimladiklarini da görüyoruz.
Kavramlari
tanimlama tarzi bir kültür, anlayis ve olaylari görüs
isidir. Bilindigi
gibi her kes her seyi ayni sekilde ve görüste
tanimlamaz. Eski
Türk insani inanilmayacak derecede ussal, mantiksal
kisilermis. Onlari
tanimak insana heyacan veriyor. Insanliga büyük
töre miraslari
birakan bu ulu kisilerin Tanri katinda daima aziz
olmalarini dilerim.
Isin ilginç tarafi
su ki Türk dünyasinin geçmisi kendi dilinin
sözcüklerinde sakli
oldugu gibi, senelerdir yaptigim arastirmalarimin
verdigi yetenekle
diyebilirim ki eski Tur/Türk dünyasinin gelistirmis
oldugu evrensel
kültür ve degerler diger dillerde de, örnegin en
azindan Hint-Avrupa
ve Semitik diller, yasatilmistir. Zira, benim
görüsümde, bu
diller Türkçe sözlerin ve deyimlerin yeniden
düzenlenmesinden
yapilmislardir. Böylece, kavramlari tanimlayan Türkçe
sözler bu yabanci
dillerin bünyesinde sifreli bir sekilde
yasamaktadir.
Gerçekte çok kolay bir teknik olan Türkçe sözcük ve
ifadeleri kirma
yoluyla yeni sözcükler türetme isi Hint-Avrupa ve
Semitik grouplarin
çok isine yaramis. Zira bu teknikle kendilerine
dil türetenler,
geçmiste belirli bir "millet" degilken kendilerine
millet olma
niteligini saglamislardir. Bu yeniden düzenlemeler çogu
zaman çok karisik
yapilmis oldugundan desifre edilmesi zor oluyor.
Bazi hallerde ise
gerçek Türkçe kimligi kolaylikla görmek mümkün. Bu
halin karsimiza
çikardigi bir gerçek sudur ki bir dil bir baska dili
kendine örnek
alarak ve o dilden kaynaklanarak yapildiginda, örnek
olarak alinan dil
ve kültür yeni dilin bünyesinde desifreli sekilde
saklanmis oluyor.
Örnegin, Tevrat'a
"TORAH" "töre" denilmesi ne tesadüfün eseridir ve ne
de bu kitabi
yazanlarin kendilerinin icat ettigi bir addir. O düpedüz
Türkçeden ve Türk
dünyasindan kaçirilmis "töre" sözüdür. Türkleri
1071 yilindan
baslatip kendilerine ise binlerce senelik geçmis iddia
edenler tarihi
degistirmek için ne kadar ugrassalar da yine
"töre, tora,
ture, torah" sözcüklerinin gerçek Türkçe kimligini inkar
edemezler. Sayet
birisi sizden "töre/torah" adini almissa, onun
anlami sudur ki
"töre" sözü ve onun temsil ettigi kavram alinti
yapilmadan çok
zaman önce örnek dilde vardi ve o söz de Türkçenindi.
Bilindigi üzere,
Türk kültüründe "töre" Türk adetlerini, toplumsal
kurallarini,
kanunlari ve toplumun uydugu her türlü gelenegi temsil
eder. Bunun
sonradan "culture" sekline çevrilmesi onun eski kimliginin
gizlenmesini
saglamak içindir. "Culture" sözü eski Türkçenin
"kül-türe"
deyimi olup "ünlü, sanli, söhretli töre" anlamindadir.
Onun Ingilizce
karsiligi "renown tradition" seklinde oluyor. Dikkat
edilmelidir ki
Ingilizce "tradition" sözü dahi yine Türkçe "TUR
ADETISIN"
deyiminden yapilmis oldugunu gösteriyor ve "töre" sözünün
"TUR"
insanina ve kültürüne ait oldugu görüsümüzü isbat ediyor.
"Torah"
adini kendilerine ait diye tanitanlar da "torah" sözünü,
"töre"
sözünün tanimlamasinda oldugu gibi, "kanun" diye tanimlarlar.
Bu çakismalar
tesadüflerin neticesi olamaz. Bu da gösteriyor ki
"Tevrat"
a "Torah" adi verilirken Türkün "töresi" orada çok daha
evvelsinden vardi.
Onu alip kendi mali gibi isleyenler bilmeyerek ve
istemeyerek
Türkçenin bu ünlü sözünü de saklamislardir. Belli ki
birileri bu sözü
Türkçeden ve Türk töresinden asirmis ve nereden
aldigini da inkar
etmistir. Fakat ne var ki o eski kimlik yeni
seklinde de
saklanmis oldugundan onu tanimak yine de mümkün olmustur.
Bunun gibi daha
binlerce sekli ve kimligi degistirilmis Türkçe
sözcükler ve
deyimler vardir ki bulunmalarini beklemektedir.
Adlarin ve
sözcüklerin ne kadar önemli olduklarini vurgulamak
bakimindan daha
önce de belirtmis oldugum bir örnegi tekrar dile
getirmek yararli
olur kanisindayim. Demistim ki Büyük Iskender
bindigi savas atina
"BOA-KAFALI" dermis. {Grekcesi "Boukephalos" (bull
headed) anlamli;
"bous" (bull, ox) ve "Kephale" "head",
Encyclopaedia
Britannica World
Languages Dictionary (EBWLD) ,1963, vol 1, p. 173)}.
Çogu kimseye bu pek
fazla bir anlam ifade etmez, zira çogumuz
olaya olasilikla
"ilginç deyip" onu önemsemeden üstünkörü bakip
geçeriz. Halbuki,
bence, isin iç yüzü Türkçe bakimindan son derece
önemlidir. Ben bu
çok önemli bilgiyi ilk İuordügümde kisisel olarak
çok etkilenmistim
ve beklemistim ki bunu açikladigimda ayni heyacani
baskalari da
duyacak. Fakat ne yazik ki bekledigim gibi olmadi.
Bir kere "boa
kafali" degimi özbeöz Türkçe bir sözdür. Burada çok
asikar bir sekilde
karsimiza çikan Türkçenin "boa/boga", "kafa" (bas)
ve -li, -lu, -lü
ekidir. Büyük Iskender M.Ö. 356 - 323 senelerinde
yasadigina göre, bu
demektir ki bu yillarda Türkçe yalniz Balkanlarda
degil ayni zamanda
çok olasilikla bütün Orta doguda çok yaygin halde
kullanilan çok
gelismis bir dildi. Büyük Iskenderin böyle bir adi
atina verebilmesi
için kendisinin de Türkçeyi konusmus olmasi ve Türk
kültürüne asina
olmasi gerekir. Aslinda Iskenderin adi dahi, her
iki halinde de,
eski Türk törelerine göre verilmis bir addir. Söyle
ki ISKENDER <
"I S KENDER" seklinde Türkce "BIR AS KÜNDER" (Bir Essiz
Gündür) seklinde
Günesin adidir. Diger taraftan ALEXANDER < "AL EKuS
ANDER"
seklinde Türkçe: a) "AL ÖKÜZ AN'DER" (Gök Al ÖKÜZ dür), ve
b) "AL OKUS
HANDIR" (Al Oguz Handir) seklinde hem Oguz Hanin adini ve
hem de Günesin
adini Türkçe olarak Türk Töreleri geregince kendine
ünvan olarak
almistir. Ayrica ad "ALA OKUS HANDIR"
(Ala Okuz/Oguz
Handir) seklinde de görüntüde "ALA" (alaca) olan "AY-
Tanriyi"
temsil eden bir addir. Fakat bu adlar belli ki Bati
inanislarina göre
Türkçeden uzaklastirilmistir.
Ayrica bu Türk
adinin, yani "boa kafali" degiminin eski Grek diline
"Boukephalos"
seklinde yerlestirilmis olmasi Greklerin Türkçeyi
degistirerek
kendilerine nasil mal ettiklerinin de bir isbatidir.
Yine ayrica, bunun
baska bir anlami da Iskenderin zamanindan önce de o
bölgede Türkçenin
konusulmus oldugu olasiligidir. Zira, Türkçenin
Büyük Iskenderin
yasadigi yillarda eski Yunanistana ve Balkanlara
aniden gelmis
oldugu düsünülemez. Zaten her firsatta Avrupanin çok
eski zamanlardaki
yerli insaninin TUR insani oldugunu çesitli Latin
sözcüklerinin
açiklanmasinda isaretlemistim. Iste "boa kafali" sözü
de onlardan biri.
"Boa kafali" Türkçe degimi Türkçenin Büyük Iskender
zamaninda
kullanildiginin kaniti oldugu gibi Türkçenin o zamanda ne
kadar gelismis bir
dil oldugunun da isbatidir. Sayet Büyük iskender
Türkçe konusuyor
idiyse Türkçenin Büyük Iskenderden daha eski bir dil
olmasi gerekir.
Ayrica dikkat edilmelidir ki Türkcenin "-li, -lu, -lü
ekini
"Hitit" dilinde de buluyoruz. Bu Türkçeyi daha da geriye
götürmektedir.
Bilinen baska bir
gerçek te sudur ki Büyük Iskenderin zamanindan çok
önce ve hatta Troy
(Tur-Öyü) harpleri siralarinda bile (M. Ö. 1300
yillarinda),
"Trakya" (Tracia) cografya adini da Balkanlarda
buluyoruz.
"TRAKIA" sözü "TÜRK ÖYÜ" sözü ile ilgili olup "Türk
yahut
Türük öyü/evi"
anlamindadir. Bu da demek oluyorki "Türk" ve/veya
"Türük"
adi M. Ö. ikinci bin yil içinde de bölgede vardi ve Türk dili
yaygin konusulan
bir dildi.
Bütün bu
dediklerimden kastim bir hususu bilhassa vurgulamaktir.
Bazilarimizca
denebilir ki: "adam bir iki kelimenin varligindan bir
yerlere varamayiz.
Onun için üzerinde durmaya degmez". Bence, böyle
bir görüs Türkçeyi
daha sorunun basinda iken "yenik" düsürmeye
götürür. Onun için
birkac kelime deyip arkamizi dönemeyiz. Zira, bir
kaç kelime bile
Türkçeyi binlerce sene geçmise götürmege
yeteneklidirler.
Bakin Latin dilinde
"eger" anlaminda "si" (Ingilizce "if" karsiligi)
sözcügü vardir.
Herkes bunu Latin diline ait oldugunu ve ondan da
diger Avrupa
dillerine geçtigini sanar ve öyle bilmekte de israr eder.
Halbuki Latince
"si" sözcügü Türkcenin "ise" ve "-se" seklindeki
"sart"
kosan degiminin biraz degistirilmis halidir. Daha öncede
gösterdik ki bu söz
Latince fiillerin sartli çekimlerinde de aynen
Türkçede oldugu
gibi kullanilmaktadir. Türkçenin gelir-se, gider-se,
okur-sa, yazar-sa,
vs. degimlerinde oldugu gibi. Latinler bu Türkçe
sözü "SI"
halinde saklamislar. Demek ki o devirlerde Türkçe fikirleri
anlatma bakimindan
o kadar gelismisti ki Türkçenin sartli fiil
çekimleri bile
vardi.
Bu gibi Türkçe
sözleri ve adlari Latince ve Grekçe gibi eski bilinen
dillerde
buldugumuzda Türkçenin oradaki varligini da kimsenin inkar
edemiyecegi sekilde
bulmus oluyoruz. Iste sözde Latince "genocide"
Türkçe "cana
kiydi", "suicide" Türkçe "öze kiydi" ve digerleri de bu
sekilde aslinda
Türkçe olup fakat Türkçeden kaçirilmis deyimlerdir.
Bütün bunlarin bilincinde
olarak ben çalismalarimda sözcüklere çok
önem vermekteyim ve
dikkat ettiginiz gibi yazilarimda bu hususu
bilhassa dile
getirmege çalisiyorum.
Sözlerimi fazla
uzatmadan çok önemli buldugum baska bir sözcügün
kimligini sizlerle
paylasmak isterim. O da eski Greklere mal edilen
"BOUKEPHALOS'
deyimi gibi Grekce "BOUKENTAUROS" sözüdür. Bu kelime
Ingilizce olarak su
sekilde tanimlanmaktadir:
"BUCENTAUR (A
mythical monster, half bull half man. [< Italian
"bucentoro",
Medieval Greek "Boukentauros" bucentaur < Greek "bous"
bull +
'kentauros" centaur]." Kaynak: yine (EBWLD) , 1963, vol 1, p.
173)].
Bu garip yaratik
(mythical monster) basi ve gövdesi insan seklinde ve
"kölük"
boynuzlari olan bir insan basi ve diger yarisi da bir boga
gövdesi olarak gösteriliyor.
Bu resim ve bu tanimlama çok gizlenmis
olmasina ragmen
Türk dünyasinin geçmis tarihi için haddinden fazla
önemli bir ad ve
resimdir. Izah edeyim:
Eski Grekçe
"Boukentauros" deyimi aslinda Türkçe "BOA KEN TUR OUS"
deyimi olup
"OGUZ, BOGA, KÜN ve TUR" Türkçe adlarini ve ayni zamanda
Türkçe "-tur'
ekini kapsayan bir deyimdir. Tasidigi anlami ile
Oguz-Hanin kimligi,
yani onun hem "BOA (BOGA)" hem "GÜN (KIN, KEN,
KÜN, GÜNES)"
ve hem de yaratici Tanri TUR oldugu tanimlanmaktadir.
Görüldügü üzere bu
Türkçe degim "Boukentauros" seklinde düzenlenerek
Greklestirilmistir.
Bu Türkçe deyimin yeniden düzenlemesi ise
Gök-Tanri OGUZ
HAN'in Türklük kimligini gizlemis oldugu gibi onu Türk
kültüründen tamamen
koparmistir da. Onu okuyanlar onu hep "Greek"
olarak bilirler.
Böylece asli Türk olan, binlerce senelik, çok önemli,
gerçek ve evrensel
bir dünya dininin bas oyuncusu Gök-Tanrinin adlari
olan Türkçe TUR,
OGUZ, GÜN ve BOGA adlari Türklük dünyasindan çalinmis
ve ayni zamanda
silinmistir.
Dikkat etmissinizdir
ki daha önceden yazdigim yazilarimda da OGUZ
HAN'in Gök-Tanri,
Gün-Tanri ve Ay-Tanri kimligini defalarca
açiklamistim ve
onun hayvan simgesinin "ÖKÜZ" ("yabani öküz, Boga")
oldugunu
isaretlemistim. En son "Genocide, Suicide, ..." baslikli
yazimda da "OGUS-HAN"
adini yeniden düzenledigimizde ayni harflerle
"GUNASH-O"
degimini (tanimlamasini) buldugumuzu da isaretlemistim.
Görülüyor ki ayni
tanimlamayi Grekce "BOUKENTAUROS" adindan da elde
etmis oluyoruz ve
böylece iki ayri kelime birbirlerini teyid etmis
oluyor. OGUZ HAN'in
hem Günes yani Gök-Tanrinin "SAG GÖZÜ" (dikkat:
burada Türkçe
"SAG" sözü iki anlamdadir: a) "sag taraftaki göz", b)
"sag göz"
yani "gören göz") ve hem de hayvan simgesinin "BOGA"
oldugunu yine eski
Grekçe bir ad içine saklanmis Türkçe bir ifade ile
ögrenmis oluyoruz.
Görülüyor ki bati
kaynaklarinda tanimlanan bu resim ve ad eski
Tur/Türk dünyasinin
üçlü Gök-Tanrisinin temsili resmidir. Bu temsili
çizimde insan basi,
kollari ve gögsü ile bu garip yaratik
Gök-Ata-Tanriyi
("ATA" bir ER'dir yani "adam/atam" kavrami ile temsil
edilirdi),
"boga" gövdesi ile Günesi temsil eden OGUZ HAN'i
(Gün-Tanriyi) ve
bastaki boynuzlari ile "HILAL" seklinde olan
AY-TANRIYI temsil
etmektedir. Daha evvel de açikladigim gibi Gök-Ata
Tanri "KOR
GÖZ" ve "KÖR-GÖZ", Gün-Tanri "KOR-GÖZ" ve Ay-Tanri ise
"KÖR
GÖZ" degimleri
ile tanitilmis. Sanirim ki dünyada çok az dilde, ki
o da sayet varsa,
Türkçede olan öyle bir ifade inceligi vardir.
Dikkat edilmelidir
ki üç ayri Tanri kavrami Türkçenin ayni yazilan
sözleri ile ifade
edilmektedir. Böyleçe bu üçlü tanri kavrami bir ad
altinda
birlestirilmistir. Onun içindir ki eski Tur/Türk dünyasinda
Tur dünyasinin
Gök-tanrisi "üç basli" garip hayvanlar seklinde
gösterilmislerdir.
Örnegin, Etrüsklerin ve hatta eski Greklerin
"CHIMERA"
diye adlandirdiklari üç basli yaratik bunun temsili
örnegidir.
Okudugum
kaynaklarda eski Tur/Türk dünyasinin bu dinsel anlayisi,
Tur/Türk adi hiç
bir sekilde söylenmeden, eski Tur/Türk dünyasinda,
Masar/Misir ve
Sümerler, Fenikeliler, Etrüskler de dahil olmak üzere,
hep böyle bilinmis
ve tanimlanmis olarak görülüyor. Nitekim günümüzde
Hilal Ayli ve
Bes-köseli "yildiz" ile süslü Türkduunyasinin "Al
Bayrak",
"Mavi Bayrak" ve "Ay-Yildizli" diger bayraklar hep bu eski
Tur/Türk töresinden
kalan milli miraslardir.
Yukarida verdigim
tanimlamada, Ingilizce olarak "MONSTER" diye
tanitilan Gün-Tanri
OGUZ'un bir baska adi da "MANAS TUR" yahut
"MANAS"
sözüdür. Elbette ki Günes, günes sisteminde tek
basina olan essiz
bir od ve alevdir. önüne gelen her seyi yutacak
niteliktedir. Bu
onu mecazi anlamda bir "dev" yapar. Bununla
beraber,
"monster" adi da aslinda "MEN AS TUR" Türkçe
deyimi olup
"Ben Essiz TUR" anlamiyla yine Gök-Tanriyi tanimlar. Ayni
zamanda "Ben
essiz Tur" deyimi ile Tur insanini da öven bir deyimdir.
MANAS adi ise
"MEN AS" seklinde "Ben Essizim" anlaminda olup yine eski
Türk dünyasinin
Gök-Tanrisinin adidir. Bilindigi üzere Kirgiz
Türklerinin
"MANAS" destani yine Gök-Tanri kavrami ile ilgili olarak
islenmis bir
destandir. Hiristiyan din ocaklarinin adi olan MONASTER"
adi da yine
Türkçenin bu adindan gelir. Dikkat edilmelidir ki Tür
dünyasinin Tanri
olarak tanimladigi adlar Batililarca degistirilerek
sahiplenimistirler.
Eski Türk
dünyasinin dinini ve dilini çok iyi bilen ve gerçekte onu
yasamis olan eski
batili ve Orta Dogulu dinci dilciler eski Tur/Türk
dinini öldürmüsler
ve Türkçeyi de kirarak ondan yeni diller yapmayi
basarmislardir.
Bunlarin gelistirdikleri hile ve karistirmalar ile
eski Tur/Türk
dünyasini tarihten silinmistir. Geçende Kamil Bey
kardesimiz
"Church Missionary Society Archive" baslikli bir yaziyi
Gruba aktardilar ki
okuyunca insani hayrete düsürüyor. Zira bu
insanlar dünyayi
Hristiyan dünyasi yapmak için dünyanin her tarafinda
var olan bir ag
kurmuslar. Aralarinda korkunç bir el tutusma olmus ve
olmaktadir. Çok
eskilerden beri çalisan bu ag içinde eski Tur/Türk
dünyasinin üyeleri
de kendi nasiblerine düsen payi almislar ve çogu da
kimlikleri
degistirilerek eritilmisler ve Tur insani olarak tarihten
silinmislerdir.
Görünen sudur ki günümüzde masanin üstündeki dünya ile
geçmise mal olmus
masa altindaki dünya arasinda daglar kadar fark
vardir. Bütün bu
olup bitenler, aslinda kendine ve ailesine günlük
ekmek parasi
çikarmak için didinen ve genelde iyi olan halkin isleri
olmayip, sayica çok
az fakat çok iyi egitilmis etken grublarin hileli
ve dolambacli
oyunlarinin neticesidir.
Yazinizda su hususu
belirttiniz:
"Sayın
Kayanın yöntemi Türkçe ile başka dilleri
karşılaştırmaktır. Bu
bir yöntemdir.
Bazıları eleştirdiler. ''İstanbul Türkçesiyle Latinceyi
karşılaştırıyorlar''
diye. Rahmetli O. N. Tuna Orta Türkçe ile Sümer
dilini
karşılaştırdı ve inanılmaz gerçekleri ortaya
çıkardı. Latince
ile İstanbul
Türkçesini karşılaştırmak yanlış değildir."
Her nekadar
günümüzün Istanbul Türkçesi bir hayli degisime ugramissa
da, bence yine de
eski eski Türkçeden pek uzaklasmis sayilmaz.
Bununla beraber,
calismalarimda "Istanbul Türkçesi ile Latinceyi
karsilastirdigimi"
sananlarin yanildigini belirtmek isterim. Büyük
Iskender atina
"boa kafali" demisse bunu görüp taniyabilmek için
Anadolunun hangi
yöresinden olursaniz olun, Türkçe boga, kafa ve
kafali sözlerini
bilmek yeterlidir. Karsilastirilan Türkçe günümüz
Istanbul Türkçesi
de olsa 2000 senelik eski Türkçe de olsa yine ayni
netice ile
karsilasirsiniz.
Bati dillerine ait
sözcüklerle yaptigim karsilastirmalarda çogunlukla
hep eski Dogu
Anadolunun (Kars yöresinin) ve bilhassa kendi köyümün
dilini karsilastiririm.
Çok ilginçtir ki gerek Latince olsun ve
gerekse Grekçe
olsun, analizini yaptigim sözcüklerde köyümün diline
benzer Türkçe
ifadelerin kirilmis oldugunu buluyorum. Benzerlikleri
belirttigim gibi
karsilastirma daha iyi anlasilsin diye parantez
içinde günümüz
Türkçesindeki ifadeleri koyuyorum. Yaptigim
karsilastirmalar
bana Dogu Anadolu Türkçesinin çok eski oldugunu
gösteriyor. Bati
medeniyetinin Dogu Anadolu, yani
Mezopotamyada
"Babilonya" medeniyetine ne kadar düskün oldugu da
bilinmektedir.
Bunun sebebi de kendi medeniyetlerine bu bölgeden pek
çok kültür ithal
etmis olmalarindandir. Bunda da din kitaplarinin ve
dolayisiyle
dincilerin çok etkisi olmustur.
Yabanci dillerin
sözcükleri ile yaptigim karsilastirmalarda asil
önemli olan hem
yabanci kelimenin ifade ettigi kavrami ve hem de o
kavramin Türkçe
dille nasil ve ne sekillerde ifade edilebilecegini iyi
bilmek çok önemli.
Ayrica unutulmamalidir ki yabanci dillerle ilgili
kitaplar ve
sözlükler, okuyucuyu sartlandiran yönlendirmelerle
doludur. Bir kere
ona alistiktan sonra onun disina çikmak çok zor
oluyor. Halbuki
diller Türkçe gibi fonetik olarak okunsaydi netice
çok daha farkli
olacakti.
Karsilastirmalardan
bulduklarim Türkçenin dogal bir degismesi degil
bilakis birilerinin
el karistirmasiyla yapilan degismelerdir. Çagdas
dilciler bu isin
bilincinde degildirler. Üstelik çogu batili dilciler
Türkçeyi
bilmedikleri gibi Anadolunun köy agizlarini ise hiç
bilmezler. Ayrica
Hint-Avrupa ve Semitik dillerin çok eski
olduklarina ve
kendi baslarina gelismis diller olduklarina, hele
Türkçe ile hiç
ilgileri olmadiklarina inandirilmislardir. Bu durum
karsisinda,
dediklerimiz elbette ki çogunlugun garibine gidecek ve onu
anlamakta zorluk
çekeceklerdir. Bununla beraber eminim ki zamanla,
dünyanin rengini ve
kimligini degistiren, çok ustaca yapilmis anagram
yoluyla Türkçeden
gelistirilmis dillerin gerçek Türkçe temeli eninde
sonunda
anlasilacaktir.
Ayrica, bilinmesi
gerekir ki eski Dogu anadolunun Türkçesi (Türkçenin
Azerbaycan agzi)
bazilarinin sandigi gibi Istanbul Türkçesine ters
düsen bir agiz
degildir. Aslinda benim görüsüm sudur ki Azerbaycan
Türkçesi eski Sümer
ve Masar/Misir dilinin günümüzdeki uzantisidir ve
çok eski bir
Türkçedir. Baskasi bunu bu sekilde tanimlamiyorsa o ancak
onlarin kendi
sorunudur. Elbetteki bu eski diller de eski haliyle
kalmamis ve
günümüze kadar bir hayli degisimden geçmislerdir. Bilhassa
Arapca diye bilinen
dil eski Masar/Misir Türkçesini ve Orta Dogu
Türkçesini
yutmustur. Örnegin, Filistin (Palestin olasilikla Türkçe
"Balistan"
yahut "Bilistan" adindan) insanlari gerçekte Tur insani
olup
Araplastirilmislardir. Elbetteki benzer akibet eski Misirin Tur
insanlarin da
basina gelmis ve çesitli gruplar arasinda
eritilmislerdir.
Böyle olmakla beraber Tuurklerin eski Mesopotamya,
Arap yarimadasi,
Misir ve Kuzey afrika ile olan kültür baglari yalniz
Memluklular ve
Osmanlilarla baslayip bitmiyor bilakis bu kültür bagi
çok gerilere kadar
gidiyor. Bu durum karsisinda siz Tur/Türk olarak
hem Orta Doguda ve
hem de Misir da binlerce sene oturacaksiniz ve hem
de birileri dedi
diye Sümerceyi ve Eski Masar dilini ölmüs bir dil
sayacaksiniz. Bu
pek inandirici deyildir.
Üstelik gerek Dogu
Anadolu, Azerbaycan ve gerekse tüm Orta
Dogu binlerce sene
Turandan gelen Tur insanlarinin kavsak yerleri ve
durak yerleri
olmuslardir. Böylece bu bölge hiç bir zaman Türk
insanindan ari
olmamistir. Ne varki Asyadan gelen Türkçe ile bu
bölgeye binlerce
sene evvel gelip yerlesen Tur insaninin gelistirdigi
Türkçe her defasinda
birbiriyle karismis ve birbirini etkilemistir.
Ayrica bu yörelerin
eski Türkçe dilleri bazi gruplarca dil kirimina
ugramis, yani
bilinçli olarak degistirilmistir. Üstelik Eski Misir
kültürü ve dili ile
eski Sümerlilerin dili ve kültürü arasinda pek çok
ayniliklar vardir.
Ilaveten bölgelerin eski kültürü ve dilleri
hakkinda yapilan
arastirmalar ve tanimlamalar bir kaç din kitabinin
tesiri altinda
kalan Batililar tarafindan yapilmistir. Bilhassa eski
tanitmalarin çogu
din kurumlarinin idaresi altinda çalisan dinci
dilciler ve onlarin
yönettikleri kisiler tarafindan olmustur. Hele
bilinse ki konusunu
ettigimiz bu eski medeniyetler TUR/Türk
asillidirlar, ki
öyle oldugunun bilincinde olduklarindan hiç süphem
yoktur, o takdir de
bu gerçegi kendiliklerinden açiklayacaklarini ve
Türklere bu soylu
kökü bahsedeceklerini düsünmek bir yanilgi olur.
Baskalarinin bu
gibi arastirmalari ne maksatla yaptiklarini,
arastirmalarin
altinda ne gibi hedeflerin oldugunu çok iyi bilmek
gerekir. Zengin
kültür hem toplumun ekonimisini etkiler ve hem de
insanlari bir
kontrol aracidir. Eski Sümer ve Misir kültürlerine
duskun olan bati,
gerek Sümer ve gerekse eski Masar/Misir kültürünü
Türkler yönünden
öldürmüs ve fakat kendileri yönünden ise onlardan pek
çok seyi alip
sahiplenmislerdir. Bir gün gelir de Bati ve Semitikler
eski Misir
kültürünün kendilerine ait oldugunu söylerlerse hiç
sasilmasin. Bakin
en az 600 yillik ve daha yakin zamanin eski Türk
Hazar Imparatorlugu
dahi kelime oyunlari ile Türklerden koparilip
Yahudilere mal
edilmege çalisilmakta ve bu islerle ugrasmayan
insanlarin beyni
kelime oyunlarinin arkasina saklanarak yikanmaktadir.
Türk olarak ta
kimsenin de pek bir sey dedigi yok. Bütün bunlarin
anlami Türkü ve
onun insanliga katkisini silmek ve onun yerine
baskasini
yerlestirmektir. Bunun da bilincinde olmak gerekir.
Ayrica pek çok
yazilarimda Dogu Anadolu Türkçesinin çok eski bir
Türkçe agzi
oldugunu ve hatta gerek Sümerlerin ve Gerekse eski
Misirlilarin dili
oldugunu tekrar edip duruyorum. Rahmetli Osman Nedim
Tuna'nin Sümer dili
ile Türkçenin iliskisini gösteren çok degerli
çalismasi bile
aynen yerinde duruyor. Onun üzerinde bir gelisme
olmadigi gibi bu
konuda fazla bir tanitma da olmamis. Bu konulari
benimseyip , ona
sahip çikip, bu benim diyerek yayininda bulunmadikca
pek bir yerlere
varilamaz.
Bilinmesi gerekir
ki her kes kendine çalisiyor. Türkün atalarinin
tarihten
silinmesine genis miktarda katkilari olanlarin kalkip ta
Sümerler ve eski
Misirlilar sizin atalarinizdi diyeceklerini beklemek
saflik olur.
Türkler kendi arastirmalarini kendileri yapmak
zorundadirlar. Bu
her konuda böyledir. Sizin isinizi bir baskasi
yaparsa ancak kendi
görüs ve çikarlarina göre yapar. Daha iyisini
beklememek gerekir.
Sizin de geçendeki bir yazinizda çok dogru
olarak
isaretlediginiz gibi, Türkler bir yerlere varmak istiyorlarsa
kendi oyunlarini
(uzun ve yakin vadeli ulusal planlarini) kendileri
yapip kendileri
oynamalari gerekir. Atalarimizin da dedigi gibi
baskasinin atina
binenler beklenmedik yerde attan çabucak inmek veya
indirilmek
durumunda kalirlar.
Sayin Adnan Atabek
ve Degerli Arkadaslar bu yazimi uzatmamaya
niyetlenmistim.
Amma bakiyorum ki sohbetimiz yine uzadi ve konumu çok
dagittim. Konu
dagilinca da yazi pek ahenkli olmuyor. Onun için
burada kesecegim.
Kusura bakilmaya. Hepinize iyi sagliklar ve
mutluluklar
diliyorum.
Selamlarimla,
Polat Kaya