3 Ekim 2005 AB toplantisi büyük gürültü ile yapildi ve sonunda dag "AB Çerçeve
Belgesi" adli çok basli bir fare dogurdu. Bu belgenin okunus görüntüsü dahi
seyredenleri korkutmaya yetiyor. Gerçekte AB için basarili olan bu çok basli "farenin"
Türkiyeye pek çok bas agrilari verecegi daha simdiden bellidir.
Senelerce evvel yine Türkiyenin AB ye girisi konusunda "Bos Torba" baslikli bir
yazimi yayinlamistim. Görünen sudur ki o "Bos Torba" durumunda iyiye dogru
gelismis bir hal olmadigi gibi "torbanin" içi Turkiyeyi ve dolayisiyle Türk
dünyasini her kipirdayisinda zehirli sekilde sokacak varliklarla iyice
doldurulmus. Türkiye idarecileri ise bu torbanin içine girmek için haddinden
fazla israrli. Hatta öyle ki AB politikacilari kendi aralarinda hep kendi
çikarlari dogrultusunda hazirlamis olduklari bir sartnameyi Türkiyeye yeterince
okuma firsati dahi vermeden imzalatmayi dahi basarabiliyor.
Simdiye dek AB ce Türkiyeye karsi oynanan oyunlar pek çok yazar tarafindan
açikca dile getirilmistir. Ben de bu yazimda, Türklerce bilinmeyen, fakat
binlerce seneden beri Türk dünyasina karsi oynanan çok önemli bir oyunu dile
getirmek istiyorum. Bu bilinmeyen husus Avrupa dillerinin gizlice Türk dilinden
yapilmis oldugu ve böylece Türkçeden ve Türk kültüründen kaçirilmis oldugu
hususudur. Basta Grek (Rum) ve Latin dilleri olmak üzere Avrupa dillerine ait
sözcükler Türkçe sözcük ve ifadelerin kirilip yeniden düzenlenmesiyle yapilmis
sun'i sözcüklerdir. Bu dil kaçirma isini kapali kapilar arkasinda gizlice
yapanlar, yalniz eski dünyanin yaygin bir sekilde konusulan dili olan Türkçeyi
kaçirmakla kalmamislar, ayni zamanda Türkçe ile tanimlanmis kültür birikimlerini
de aninda kendilerine aktarmayi basarmislardir. Çok ustaca yaptiklari bu dil ve
medeniyet kaçirma oyunu ile hem kendilerine çesit çesit dil yapmislar ve hem de
Türk dünyasindan aldiklarini kaynak vermeden gerek Türklere ve gerekse dünyaya
kendi medeniyetleri imis gibi satmayi basarmislardir. Diger bir degimle eski
Turanli Oguz/Tur dünyasinin gelistirmis oldugu essiz bir dil olan Türkçe ve
onunla konusulan ve tanimlanan medeniyet unsurlari akla hayale gelmez dahiyane
bir ustalikla günümüze dek hirsizlanmistir.
Bu arada Miladdan çok öncesine ait çaglarda Asya, Avrupa ve Kuzey Afrikaya
yayilmis Turan dünyasinda gelistirilmis Tur/Türk sehir devletleri ve
imparatorluklari da adlarinin degistirilmesi yoluyla Türk dünyasindan
uzaklastirilmislardir. Örnegin, eski çaglar Anadolusunda, diger Orta Dogu
cografyasinda, Avrupanin pek çok çesitli bölgelerinde, Akdeniz kiyilarinda,
Trakyada medeniyet gelistiren Turanli Tur/Türkler, Tur/Türk Sümerler, tarihin en
uzun ömürlü Tur/Türk asilli olan eski Masar (Misir) devleti, Ege Denizindeki
adalarda medeniyet gelistirenler ve onlar gibi çok çesitli cografyada yayilmis
pek çok diger Tur/Türk asilli gruplar, adlari, dilleri ve Turanli kimlikleri
degistirilmek suretiyle aninda Tur/Türk olarak tarihten silinmis, ya bilinmeyen
ölü milletler olarak yahut ta Hint-Avrupali veya Semitic soylu olarak dünyaya
tanitilmislardir. Avrupa dillerinin yapimi ile ilgili ve simdiye kadar hiç dile
getirilmemis bu bilginin Türklerce bilinmesi çok önemlidir. Bazi Avrupalilar bu
gerçegi çok iyi bildikleri halde onu itiraf etmekte elbette ki bir hayli
zorlanacaklardir.
Bir taraftan Türkçeyi degistirip kendilerine dil yapanlar, diger taraftan eski
çaglari tanitan tarih kitaplarini yazanlar eski Türk dünyasini tarihten silmeyi
ve kitaplari anlasilmasi güc adlarla doldurmayi da ihmal etmemislerdir. Dilin
çok güclü bir varlik oldugunu ve onu riyakarca kullanmayi çok iyi bilen Avrupali
ve de Semitic politikacilar dil oyunlari ile yapilamayacak hiç bir seyin
olamayacagini da çok iyi bilmektedirler. Öyle ki harb sahalarinda kaybedilmis
olan harpler dahi masa basinda oynanan dil oyunlariyla kazanilmis duruma
getirilebilinmektedir. Onun için "Dil" Tanri idi ve Tanri ile beraber vardi
diye tanimlanmistir. Bu tanim dahi OGUZ (Tanrinin adi) ve AGUZ (dil, söz,
konusma) seklinde Tur/Türk insaninin eski Turan medeniyetinden gelmektedir.
Türkiyeye karsi AB ce peyderpey ortaya konulan sartlar gösteriyor ki AB
politikacilari için asil hedef Türkiyeyi bos torba içine sokarken onu bir sürü
sartlarla kiskivrak baglamaktir. Fakat bunu yaparken yaratilan görüntü
Türkiyenin bu isi kendi israri ile, AB nin istememesine ragmen yapmis olmasi
görüntüsüdür. Bu isin pazarligi yapilirken "Avrupa degerleri", sanki Türklerin
kendi degerleri yokmus ve onlarin korunmasi gerekmiyormus gibi, fiyati her gün
biraz daha artirilan "bulunmaz Bursa kumasi" görüntüsüyle AB ye girmeye çok
merakli bir müsteriye pazarlanmaktadir. Öyle tek yonlü bir pazarlik ki her
firsatta sanki Türkiyeye gerçek bir seyler verilmis gibi bir hava yaratilmakta
ve Türkiyeye uzatilan bos torbaya karsilik Türkiyeden sonu gelmez isteklerde
bulunulmaktadir. Gerçekte Türkiyeye verilmis veya vaad edilmis elle tutulur tek
bir sey henüz ortada yoktur bile. Üstelik AB ce verilen sözlerin hiç birisi
yerine getirilmemistir bile. Yani adamlarin agizlarinin bir yanindan çikan
sözler diger yanindan çikan sözlerin tam tersidir. Ama ne varki Türkiye ile bir
muzakereye oturmak bile AB için Türklere bahsedilmis bir lütüf addediliyor ve
böyle bir görüntü veriliyor. Böylece bir kandirmaca oyunudur ki basini alip
gidiyor.
Bu arada sik sik AB nin çesitli politikacilarinin agizlarindan çikan sözlerden
birisi, "AB ye girdikten sonra Türkler için bir daha geri dönüs yoktur" seklinde
olan sözlerdir. Çok anlam içeren bu sözün altindaki gerçek izah edilmediginden
akillara pek takilmaz ve kisa sürede unutulur. Fakat bu gibi sözler AB tarafi
için "Türkiyeyi yeme" planinin ifadesidir. Kimse farkina varmadan, kendilerine
Türk dilinden çesit çesit diller üretmis olan Avrupalinin, simdiki bu hedefi de,
Türkiyeyi bos torbanin içine soktuktan sonra ve yine sahte sebeplerle küçük
parçalara ayirip ve kirilmaz sartlarla simsiki bagladiktan sonra, bir örümcegin
avini yedigi gibi, onu rahat rahat yemek, yok etmek ve tarihten silmek planidir.
Türkiye de ne pahasina olursa olsun bu torbanin içine girmek için can attigini
her firsatta inanilmaz açiklikla belirtmekten geri kalmamaktadir.
3 Ekim 2005 toplantisindan sonra Fransa Devlet Baskani Jacques Chirac "Turkiyenin
Avrupa Birligine girebilmesi için çok büyük kültür degisiminden geçmesi gerekir"
diye uzaktan kumandali bir "yönlendirme ipi" olan bu fikri ile hileli akil
hocaligi yapmis. Bu ifadenin altinda yatan gerçek düsünce Türk kültürünün
küçümsenmesi ve hor görülmesidir. Bununla birlikte, Türklere Avrupa kültürü diye
pahali pahali satilan, iyi denilebileceklerin yaninda, her türlü ahlak
prensiplerinden yoksun garipliklerin ve sapikliklarin da Türkler tarafindan da
kabul edilinmesi önerilmektedir. Yani torbanin içindeki "çürük elmalar" da bu
satisin kaçinilmaz parçasidir. Önerinin hedefi, Türklere kendi bagimsiz
kimliklerini kaybettiren ve kendilerini Avrupalilarin birer karbon kopyasi
haline getiren kanunlar üretmeyi telkin etmektir. Sanki Türkler kendilerine ait
özel kimlikleri ve degerleri, saklanilmasi gereken kültür ve gelenekleri yokmus
gibi hemen kalip degistirp "Avrupali" gibi olmaliymis. Yani
Türklerin yeni nesillerinin modeli "Avrupa" kaynakli olmaliymis. Ancak ondan
sonra Türkler Avrupa Birligine alinabilirmis. Belli ki bu öneri layik olmadigi
halde kendini fazlasiyla begenmislikten ve her zamanki gibi "safsata saticiligi
dili" kullanma becerisinden gelmektedir.
Kendilerinin bu ifadeleri, politika konusunda zirveye çikmis bir Avrupali
yetkili olarak, kendisi tarafindan Türklere karsi açik ve kapali beslenen Avrupa
irkciliginin dile getirilmis sekli olup Türkleri ve Türk kültürünü küçük gören
bir ifadedir. Bay Jacques Chirac'in bu sözlü istegi hem uyarici olarak görülmesi
gereken ve hem de Türklerce ince örülmüs çok küçük gözlü bir süzgeçten
geçirilmesi gereken garip oldugu kadar da hileli bir istektir. Ara sira
Türklerin dostuymus gibi bir görüntü veren Bay Chirac bu ifadesiyle içinde sakli
ve Türklere karsi pek te samimi olmayan gerçek duygularini dile getirmistir. Bu
konuda Bay Chirac yalniz olmasa gerek. Pek çok diger AB li politikacilar da,
sanki sirada beklesiyorlarmis gibi, sira geldikce benzer duygulari dile
getirmektedirler. Belli ki AB li politikacilar Turklerin kendi Türklük kimlik ve
törelerine bagli olarak AB ye girmesine tahammül etme niyetinde degiller. Ve
yine belli ki dünyada Türk varligini yok etmek için her hileli dil oyununa bas
vurmaya devam edeceklerdir.
Türkler binlerce senelik ata yadigari olan ve Avrupa dillerine kaynak olmus
Türkçesiyle, Türklük kimligi ile, kendine ait törelerini kaybetmeden AB ye
girmek isterken, AB yöneticileri Türklerin büyük bir kültür degisiminden
geçmesini, kendini ve geçmisini unutarak "kabuk" degistirmesini ön sart görüyor.
Ancak bu olmazsa Türklerin AB ye giremiyecegi öne sürülüyor. AB bir taraftan
kendi bünyesinde çok kültürlülügün olabilecegini söylerken, diger taraftan
Türklerin degismesini istemesiyle essiz bir esitsizlik, hos-görüsüzlük ve dar
kafalilik sergiliyor. Hiç akla mantiga sigacak is midir ki bu AB-Türkiye
ekonomik birlesmesinde Avrupali kendi kültüründe kendi kültürü ile kalacak amma
Türkler kendi kültürleri içinde "Türk" olarak kalamiyacak yani çesitli dil
oyunlari içeren sartlarla kimliklerini degistirmeye zorlanacaklardir. Diger bir
degimle, bu birlesmenin sonunda Türkler adini, sanini, dinini, dilini,
Türklügünü degistirmeye zorlanacaklar ve AB içinde AB'ye hizmet eden ikinci
sinif bir toplum haline gelmis olacaklar. Bu Türk insaninin sanina söhretine
yakisan ve kabul edebilecegi bir durum degildir, olamaz da ve olmamalidir da.
Üstelik çok iyi bilinir ki çok kültürlülük Avrupanin degerleri arasinda yok iken
Türkler çok kültürlü bir sytemi gelistirmis ve en azindan binlerce sene boyunca
gelistirdikleri imparatorluklar içinde onu tatbik etmislerdir. Örnegin bu hos
görü sistemi, en yakin geçmiste, Türk Hazar imparatorlugundan tutunda bu gune
dek gerek Osmanli Imparatorlugu ve gerekse Türkiye Cumhuriyeti içinde basari ile
yasatilmistir. Diger bir degimle bu konuda dahi Avrupanin Türklere verebilecegi
tek bir husus yoktur. Olsa olsa AB Türklerden aldiklarini baska bir kilif
içinde süsleyip yine Türklere daha agir bir fiyatla satma oyununu, her zaman
yaptiklari gibi, oynayacaklardir.
Sayin Bay Chirac gibi bir baska AB'li de bir zamanlar "bayraginizi degistirin
sizi AB ye alalim" seklinde çok garip ve garip oldugu kadar da düsünceden yoksun
düsmanca bir istekde bulunmustu. Demek oluyor ki AB nin Türkleri ve Türklügü
temsil eden hiç bir seye, hele Türkün bayragina, diline ve "Türk" kimligine asla
tahammülü yoktur ve olmayacaktir da. Türklere Türk kimliginden vaz
geçtirildikten sonra ve Türkün Gök-Tanriya, Günese ve Aya tapan binlerce senelik
geçmisinde gelistirdigi medeniyetine dayanan Ay-Yildizli Al bayragini
degistirdikten sonra, sayet bunu basarabilirse, o bayragin yerine geçirilmesi
düsünülen AB bayragi ise sanki geceyi, karanligi, karayi ve riayi tanri
pirensibi bilen, isgal ettigi her kültürü yikip onun yerine ve üstüne baska bir
kalip içinde yikilandan gelistirilmis bir yenisini kuran tahripkar bir inanca
ait bayrakdir.
Türkün kendine özge kültür zenginligi oldum olasi Avrupanin gözünü
kamastirmistir. Bununla beraber, Gök-Tanri ve Günes-Tanri inancina, aydinliga,
dogruluga, hakkaniyete inanan ve dayanan, çok boyutlu hos görü ile gelismis
binlerce senelik bir Türk kültürünun varligini açikca kabullenmek, baskalarina
ait olani kaçirmayi kendine hak gören bir sistemin oyunlarina ters düsen bir
durumdur. Bunun bilinci ile, tarihte yazilanlar ince elekten geçirilerek
okundugunda, Avrupa kültürünün temelinde, eski Grek ve Latin kültürleri de en
basta olmak üzere, eski Tur/Türk dünyasinin kültürünün oldugu görülür.
Avrupalinin imis gibi görünen ve gösterilen çogu kültürün gerçekte "Pagan" diye
adlandirilan eski Turan dünyasinin kültüründen alindigi ve asirildigi
kendilerince de bilinmektedir. Bu kaçirilanlarin en basinda da essiz bir dil
olan Türkçe gelir. Iste o essiz dilin Türklerce terkedilmesi ve unutulmasi AB
politikacilari için gerçeklestirilmesi gereken gizli bir hedeftir. AB ye
girmeden önce AB nin Türklerin büyük bir kültür degisiminden geçmesini ön sart
olarak görmesi uzun vadeli bu emelin üstü kapali bir sekilde dile
getirilmesinden baska bir sey degildir. Fakat bu emel gerçeklestirilirken, bu is
yine Türklerin kendilerine yaptirilmalidir. Ezeldenberi gerçekte hem Asyali ve
hem Avrupali olan Türklerin, simdilerde israrla dile getirdikleri yeniden "Avrupali"
olabilme sevdasi için, Türkler kendi kendilerini yokedecek degisimlerden yine
kendi istekleri ile geçmege zorlanmali, kandirilmali ve ikna edilmelidir. Ancak
bu is bu sekilde tamamlandiktan sonra Türk dünyasinin tarihten silinmesi daha da
kolaylasmis olabilir.
Avrupa bu gibi oyunlari tarihte defalarca ve basari ile oynamistir. Zira isin
içinde "ad degistirme" gibi çok kolay bir yöntem ve onun propagandasini yapmak
vardir. Nitekim geçmiste de onbin yili askin bir zamana sigan Türk dünyasinin
dünya dini olan Gök-Tanri, Gün-Tanri ve Ay-Tanri üçlüsünü bünyesinde birlestiren
Turanin OGUZ TUR dininin ve medeniyetinin tarihten silinmesi de yine buna benzer
hileli ve küçültücü oyunlarin neticesi olmustur. Ayni sekilde, simdilerde
oynanan politik oyunlarinin dile getirilmeyen uzun menzilli hedefi de zengin bir
tarih ve kültür birikimine sahip Turk dünyasinin yeniden bir "ölü" millet haline
getirilmesi hedefidir. Yani tarihte bir Turan devleti olan ve Tur/Türk
Sümerlerin ve eski Misirlilarin (Masar) basina getirilen oyun gibi. Böyle bir
hedefe te ancak Türklere dilini, adlarini, inancini, törelerini ve Türklük
kimliklerini kayibettirme yoluyla ve onlari bilhassa bölmek ile varilir.
Diger taraftan Türk oldugu halde hilelere kanarak Türklük kimligini kaybedenler
eninde sonunda kimsenin saygi göstermedigi kendi kisiligini ve kimligini
kaybetmis "ölü" millet durumuna düserler. Türk insani ve Türk dünyasi böyle bir
hileye asla düsmemelidir ve düsürülmemelidir. AB ile birlesme isteginde Türk
tarafi haddinden fazla iyi niyetli, açik yürekli, her söylenenindogruluguna
inanan ve güvenen, sonradan inandiklarinin bos oldugunu defalarca görmelerine
ragmen halen çok samimi davranan taraf iken, AB tarafi ise haddinden fazla
riyakarca oynamasini ön gören, bilen, beceren ve iki yüzlülük konusunda tepeye
çikmis bir oyuncudur. Dolayisiyle bu pazarlikta kisa menzilde de olsa ve uzun
menzilde de olsa yine kaybeden tarafin Türk tarafinin olacagi her haliyle
bellidir. "Güvenmedigin kisi ile yolculuga çikma" degimi Türklerin ata ögutüdür.
Yine bütün yazilanlardan ve konusulanlardan anlasilan sudur ki AB tarafi
Türkleri kendilerine her konuda hizmet veren ikinci sinif bir katilimci yapma
niyetindedir. Diger bir degimle sömürülmeye açilmasi gereken, zengin oldugu
kadar da çok uyumsal ve AB nin söyledigi her seye kanan bir müsteri. Elbette ki
böyle bir müsteri kaçirilmaz, ve kendileri de bunu çok iyi bilmektedirler. Fakat
ne varki o zengin müsteriyi kazanirken istekli görünmemek, fazlasiyla nazlanmak
ve her defasinda fiyati artirmak bu oyunun dile getirilmeyen kurallarindandir.
AB'ye giris sartnamesinde "AB nin Türkiyeyi hazmetme (sindirme) veya hazmedememe"
yeteneginden bahsediyorlar. Bu deyimin altinda yatan gerçek anlam, Türkiyeyi
nasil yemeliyiz ki hazimsizliga ugramayalim ifadesidir. Zira "hazmetme" ifadesi
birisinin asiri sekilde yedigi yemekten duydugu rahatsizligin ifadesidir. AB
Türkiyeyi "yemegi" hedefliyor olmali ki bu gizli emelini üstü kapali ifadelerle
belirtiyor.
Diger taraftan Turkiye yenilmege hazir bir kuzu bilinciyle mi AB ye girmege
çalilsiyor? Herhalde Türkler için hedef bu olmasa gerek ve olmamalidir da. AB
toplumunda sulh içinde herkesin yan yana kendi kimligini koruyarak yasamasi ön
kosullardan biri olmalidir.
Senelerden beridir hep AB ile "integration" sözü ediliyor. Her nekadar bu
ifadeye kimse açiklik getirmiyorsa da bu söylentilerin arkasinda gizlice yatan
AB maksadi Türklerin ve Türklügün yutulmasi ve yok edilmesidir. "Integration"
sözü iki nesnenin birbirine karistirilmasi anlamindadir. Zaten "integration"
sözcügü de Türkçe "gattirin-onu" (yani "katmak" fiilinden yapilmis "karistirin
onu" anlamli) deyiminden yapilmis bir sözcüktür. Birbirinden oldukca farkli
kültürlere sahip iki ülkenin birbirine karismasi halinde elbetteki halklar içiçe
girer ve birbirine karisir. Kendini daha zayif gören yahut güclü propagandalarla
öyleymis gibi gösterilan taraf güclü ve üstün tanitilan tarafin kimligine
zamanla girip kendini kaybeder. Böylece "integration" degiminin arkasinda yatan
Türk dünyasini yutma maksadli gerçek te bir sürü riyakar söz oyunlari ile
gerçeklesmis olur. Elbette ki Türklerin çesit çesit kimlikler içinde tanimlanip
parça parça bölünmesinden sonra Avrupa toplumu içinde eritilmeleri daha kolay
olacaktir. Bu geçmiste de böyle olmustur.
Daha simdiden pek çatlak çikan bazi hain sesler Türklerin belirli bir "irk ve
millet" olmadigini, "birbirinden farkli" toplumlarin karisimindan olusmus bir
toplum oldugunu dile getirme cesaretini göstererek yikim propagandalarina
baslamislardir bile. Ülkelerinin farkli yörelerinde birbirinden biraz farkli
giyim kusamla kendilerini temsil eden, farkli Türkçe agizla konusan Türklerin
birbirinden ayri sayilmasi essiz bir sahtekarligin "dil ilimi" kisvesi altinda
dile getirilmis halidir. Bu, Türkler arasina nifak sokma küçüklügüdür. Bu gibi
saçma oldugu kadar temelsiz olan propagandalara kanan zayif kisiler de vardir.
Avrupa gizli hedefine varabilmesi için, Türk milletini hem içinden ve hem
disindan yikmayi emel edinmistir. Bu maksatla, Türkleri AB'ye alma oyununda,
Türklerin her sahada çesit çesit sartlarla simsiki baglanmasi gerekmektedir.
Gerek AB Çerceve Belgesinde ki sartlar ve gerekse daha sonradan muzakereler
içinde ortaya atilabilecek hilelerle islenmis yeni sartlari Türklere kabul
ettirmek ile Türkiye simsiki baglanmis ve daha kolaylikla eritilmeye hazirlanmis
olacaktir. Ancak bu hal saglandiktan sonra Türkiyenin bir daha kipirdayacak hali
kalmaz ve yeniden canlandirilan eski "Roma-Bizans" imparatorlugunun kalip
degistirmis yeni sekli olan AB nin içinde Türkiyenin ikinci sinif bir eyalet
haline getirilmesi artik meraklanacak is bile degildir. Türklerin
bagimsizliklarini ve milli kimliklerini kaybedip böyle bir örümcek agi içine
düsmeyi arzulamalari pek akil alici degildir ve beklenemez de.
AB oyunculari çok iyi bilirlerki Türkiyenin AB ye tam üye olarak girisi bile AB
için essiz bir kazançtir ve güvencedir. Fakat oyun öyle oynanmaktadir ki
Türkiyenin AB ye tam üyeliginden sanki en çok Türkiye yararlanacakmis gibi bir
sahte görüntü yaratilmakta ve Türkiyeye bir lütuf yapiliyormus görüntüsu
verilmektedir. Halbu ki bu birlesmeden en çok yararlanacak olan taraf yine
Avrupali olacaktir. Bunun böyle olacagini halen islemekte olan AB ile yapilmis
Gümrük Birliginden dolayi her sene gerçeklesen Türkiye karsiti ticaret
açiklarindan görmek mümkündür. Türkiyenin AB den aldiklari ile Türkiyenin AB ye
sattiklarinin degerleri birbirine denk olmadigindan, gelisen açigi Türkler
ceblerinden ödemek zorundadirlar. Bu örnegin de gösterdigi gibi, AB li
politikacilar arasinda "Türkiyeyi reddetmek aptallik olur" seklinde diyenler de
sik sik görülmektedir.
Simdiye kadar AB lehine verilen tavizler neticesi, Türkiye topraklari bir sürü
misyonerin (sahte din komiserciligi ve yayimciligi yapanlar) isgaline ugramistir.
Türkiyede, çok eskilerden beri bu gibilerinin tek emeli Türkiyeyi içinden vurup
bölmektir. Misyonerlerin dünyada gittikleri her yerde tahrip etmedikleri yerli
halk, degistirmedikleri dil, yok etmedikleri yerli kültür kalmamistir. Nitekim
misyonercilik simdiye dek Dogu Anadoluda çok basari ile oynanmis olup Dogu
Anadolunun özbeöz Türk olan insanini "Kürt" adi altinda, ki bu ad da "Türk"
adinin ters çevrilmis halidir, Türklerden koparmayi, az bile olsa,
basarmislardir.
Güneydogu Anadolu Türk insani tarihte "Sari Canlar" (Saracens) diye de
bilinirler. Bayraklarinda ki "sari" rengi "sari" günesin rengidir. "Sari Canlar" (Saracens)
ve eski Türk dünyasinda Günese tapma inançlarindan dolayi "sari" rengini
benimsemis ve gecmiste "sari don" giyinen Türklerdir. Sari-Canlar kuzey Afrikada
yine eski Tur/Türk dünyasindan kalma Tuaregler (Turuklar, Türkler, baska bir ad
ile Berberler) ile birlikte Ispanyada 700 sene ömürlü Türk Endülüs
Imparatorlugunu kuran Türklerdir. Avrupali bu muhtesem adil Türk imparatorlugunu
dahi dünyaya sahtece "Arab Moore Imparatorlugu" diye tanitarak Arablara
maletmistir. "Sari Canlar" (Saracenler) aslinda Kipçak, Baskurt, Iskit, Hazar,
Selçuk ve Türkmen Türkleri ile Berberlerden (Tuareg, Turug, Turk) karisik bir
Türk toplumu idiler ki bu gün kü "Kürt" diye adlandirilanlar da Dogu Anadoludaki
o eski Türk dünyasinin günümüzdeki Türk torunlaridir. Üstelik Türk milletinin
içinde yine Türk soylu olan Bashkurtlarin adinda da "Kurt" (Kürt) adi vardir ki
bu da yine Kürtlerin "Türk" oldugunu kanitlar. Buna ragmen ne var ki sonu
gelmeyen Avrupa basininin ve misyonerlerin propagandalari altinda, "Kürt" diye
adlandirilan bu Türklerin bazilari kendi Türk kimliklerinden uzaklastirilmislar
ve kendi soylarina karsi kullanilmaktadirlar.
Günümüzde "bilimsellik" perdesi arkasinda gelistirilmis sahte "dilcilik"
tanimlamalari ile bu Türk insanina "Hind-Avrupali" olduklari fikri yani "Aryan"
(Arayan, gezginci) soylu olduklari yanlis bilgisi asilanmis, politik maksatlarla
yönlendirilmis ve Türklere karsi kullanilmak üzere sartlandirilmislardir. Bir
milleti içinden bölüp bölünenleri birbirine oynamak binlerce seneden beri
bilinen bir oyun olup, bu, Bizans soyunun ve batinin çok iyi oynadigi bir
oyundur. Böylece simdilerde "Kürt" diye adlandirilan güneydogu Anadolu toplumu
aslinda özbeöz Türk soylu insanlar olup Batinin "ilim" perdesi arkasina sakli
gizli amaclar güden dil oyunlari ile Türklerden kaçirdiklari bir toplumdur.
Denebilir ki Avrupa dilleri için gizli çalisan gruplar Türkçe sözleri kirarak
bükümlü dillere sözcükler yapmada ve yeni diller üretme isinde tepe noktaya
erismislerdir. Günümüzde konusulan Avrupa dilleri bu gizli çalismalarin yasayan
örnekleridir. "Kürtçe" dedikleri dil de yine Türkçeden yozlastirilmis bir dil
olup Avrupa dillerine benzetilmektedir. Böylece Türkçeden yozlastirilmis bir dil
sebep gösterilerek "Kürt" diye tanimlanan Türk insanina sahte bir oyunla "Avrupali
soyundan imisler gibi" sahip çikilmaktadir.
Bütün bu davranislar, Hacli Seferlerinde, özbeöz Türk olan Salahattin Eyyubinin
Türklerden olusan ordulari, ki bati onu "Saracen" diye adlandirmis, tarafindan
yenilip Orta Dogudan çikarilmasi neticesi gelisen bir Bati kininin günümüzde
baska kaliplar içinde yeniden canlandirilmis sekilleridir.
Benzer oyunlar simdi de inançlari eski Türk dünyasinin Günes dininden kalma
ALEVI inanci olan Türkleri Türklerden koparmayi amaçlamakta ve onlari da azinlik
diye tanimlama oyununa getirmeyi ve Türklerden koparmayi hedeflemektedir. Bütün
bu oyunlar hep Türkiyeyi içinden bölmeyi amaçlayan çalismalar olup Türkün
gösterdigi hos görüden sinsice yararlanan hareketlerdir.
Din kisvesi altinda yapilan gizli çalismalar, çok gizli emeller tasimaktadir.
Simdilerde verilen bilgilere göre, din hürriyeti görüntüsü altinda, misyonerler
Türkiyede bir takim Türklere din degistirmeyi de basarmislar ve bu dönmelerin
sayisini 2015 lerde Türkiye nufusunun yüzde onuna çikarmayi hedeflemektedirler.
Onlara göre dinini degistiren Türk aniden "Türklük" kimligini de kaybediyor ve
Avrupali dincilerin korumasi altina girmis oluyor. Her ne kadar dile
getirilmiyorsa da misyonerlerin bu gibi davranislarinin tek amaci Türklerin
kimliklerini degistirerek bir takim Türk insanini Türklükten uzaklatirmak, baska
bir deyimle hirsizlamaktir. Bu gibi davranislar geçmiste basari ile
yapildigindan simdilerde de ayni maksatla yapilmakta ve Türklerin kendi
aralarinda bölünmesine sebep olmaktadir. Türkiyede Türklerden olusan Hiristiyan
sayisi arttikca AB'nin Türkiyenin iç islerine karisma olasiligi da o nisbette
artmakta ve bunun neticesi olarak Türkiye her firsatta uyduruk sebeplerle
suçlanabilmektedir. Türklere baska din getirmege ugrasan misyonerler gerçekte
Türk halkina din ve iman getirmekten çok, dinlerinden dönenleri kendi gizli
maksatlarina hizmet eden masa toplumlar haline getirmek gayretindedirler. Zira
din ve iman bakimindan Türklerin daha güclü din ve imana sahip olduklarini da
kendileri de çok iyi bilirler. Fakat gizli emel bölücülük olunca onu
gerçeklestirecek her imkan bir araç olarak kullanilir.
Konuyu bitiriken tekrar etmekte yarar vardir. Bilinmelidir ki "dil" çok
önemli bir varliktir. Dil çok güclü bir kültür birikimidir. Hele Türkçe onbin
seneyi asan bir medeniyetin essiz birikimidir. Toplumlari birbirine bagli tek
millet haline getiren konustuklari dildir. Dilsizlikle hiç bir sey
yapilamadigi gibi, propagandacilarin elinde "dil" etken bir sekilde
kullanildigi zaman bu sayede kimlik kazanan yeni "milletler" oldugu gibi
kimliklerini kaybedenler de olabilmektedir. Avrupa bu konuda zirveye ulasmis
bir oyuncudur. Dil oyunlari sonunda yararli çikan onlar geride kalan da
konunun içerigini tam anlamadan belgeye imza atanlar olur. O sebepledir ki dil
konusunda haddinden fazla dikkatli olmak gerekir. Hatta yapilan anlasmalar
birisi Tükçe olmak üzere iki ayri dilde ve ikisi de geçerli olmak üzere açikca
anlasilir sekilde olmalidir. Zira dil milletleri tarihten silebilcegi gibi
tarihe geçirmesini de basarabilen nitelikte bir varliktir.
Sevgi ile,
Polat Kaya
Kasim 27, 2005